Antalya otele gelen bayan izmir gecelik bayan arkadaş pet shop Kayseri dul bayan

Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Y Doçent Dr Adnan Aydemir
Köşe Yazarı
Y Doçent Dr Adnan Aydemir
 

mercimekleri yoktu

      Kanada'da mercimek yoktu, 1972 yılında üniversitelerinde mahsül üretim merkezi kurdular, mercimek araştırmalarına başladılar, hatta ürün çeşitliliği için Türkiye'den mercimek örneği aldılar.   Bizim çok da umrumuzda olmadığı için, bugün Kanada'dan mercimek ithal ediyoruz, mercimek ithalatımızın yüzde 80'i Kanada'dan.   Yoğurt… Biz icat ettik, adını biz koyduk, dünyanın hangi lisan konuşulan ülkesine giderseniz gidin, yoğurdun üzerinde Türkçe “yoğurt” yazar, gurbet ellerde marketleri dolaşırken, rafta akrabanı görmüş gibi olursun, sarılasın gelir.    Ama bizim çok da  umrumuzda olmadığı için, durup dururken yoğurdumuzun standardı değiştirildi, AB'ye uyum ayağıyla protein oranı düşürüldü, yüzde 12 oranında yağsız kuru madde bulunması şartı tamamen kaldırıldı.    Geleneksel olarak sade tüketilen, kıvamlı, koyu Türk yoğurdu, cıvık hale getirildi. Böylece, Türk pazarında yer bulamayan, meyveli, cıvık Avrupa malı yoğurtlara yol açıldı. Çok kısa sürede çocuklarımızın yoğurt konusundaki damak zevki değişti.    İnek ithal ediyoruz, koyun ithal ediyoruz, çok da umrumuzda değil,  aynı zamanda, uğurböceği ithal ediyoruz. Hani “uç uç böcecik annen sana terlik pabuç alacak” var ya, işte onu ithal ediyoruz. Tarımdaki zararlıları yok etmeye yarıyorlar. İthal tarım ilaçlarıyla bizim uğurböceklerinin neslini yok ettik, şimdi, tarımdaki zararlıları yok etsinler diye İspanyol uğurböceklerini ithal ediyoruz.   Süt ürünlerinde kullanmak için “bakteri” ithal ediyoruz. Çok da umrumuzda   olmadığı için “yerli ve milli” bakterimiz yok mu birader diye düşünmüyoruz!   Fare ithal ediyoruz, laboratuvarlarda deney yapmak için memlekette fare bulamıyoruz iyi mi…   Memleketin adı Turkey, çok da umrumuzda olmadığı için hindi ithal ediyoruz.   Angola, Eritre, Kongo gibi Afrika'nın gelişmiş ülkelerinden (!) saman ithal ettiğimizi zaten biliyorsunuz…    Çok da umrumuzda olmadığı için solucan ithal ediyoruz.   İthal ettiğimiz solucanlarla gübre yapıyoruz. Çünkü sadece toprağın üstünü değil, toprağın altındaki yaşamı da kuruttuk. Elalemin solucanını ithal etmezsek, bu memlekette gübre bile üretemiyoruz.   Narenciye para etmiyor, dalında çürümeye bırakıyoruz, ağaçları söküyoruz. Çok da umrumuzda olmadığı için, ilaç ve çay üretimi için, portakal kabuğu, mandalina kabuğu, limon kabuğu ithal ediyoruz.   İskenderun demir çelik, Ruslar yaptı, parasını domatesle ödedik.    Seydişehir alüminyum, Ruslar yaptı, parasını portakalla ödedik.    Aliağa rafinerisi, Ruslar yaptı, parasını salatalıkla ödedik.    Oymapınar barajı, Ruslar yaptı, parasını mandalinayla ödedik.    Türk tekstilinin temeli, Nazilli Sümerbank basma fabrikası, Ruslar yaptı, bir lira bile vermedik, kabak biber greyfurtla ödedik.   Sebzemiz meyvemiz narenciyemiz işte bu kadar kıymetliydi.   Çok da umrumuzda olmadığı için, hem bu hayati tesislerimizi sattık savdık, peşkeş çektik, imha ettik, hem de sebzemizi meyvemizi artık “çöp” fiyatına bile ihraç edemez hale geldik.   Üç tarafımız denizlerle çevrili, iç denizimiz var, deniz büyüklüğünde göllerimiz var, çok da şeyimizde olmadığı için barbun Senegal'den geliyor, kalamar Hindistan'dan, ahtapot İspanya'dan, karides Endonezya'dan, midye Şili'den lagos Mısır'dan, kalkan Romanya'dan, uskumru Norveç'ten, sinarit Gana'dan, lüks otellerde yediğiniz kılıç şişler aslında Çin'den ithal köpek balığı…    Karadeniz'de 26 balığın neslini kuruttuk, Marmara'da 125 balığın neslini tükettik, tarlada çipura yetiştirmeye çalışıyoruz. Sardalya festivali düzenliyoruz ama, çok da umrumuzda olmadığı için sardalya Yunanistan'dan geliyor.   Çok da umrumuzda olmadığı için,  2002'den beri, toplam tarım alanımız 26 milyon hektardan 23 milyon hektara geriledi.    Ekilen tarım alanımız 18 milyon hektardan 15 milyon hektara geriledi.    Ayrıca, şu anda 4 milyon hektarlık alan, maddi imkansızlıklar nedeniyle ekilemiyor.   Hal böyleyken, Türk tarımının ocağına incir ağacı dikilirken ne yaptık biliyor musunuz?    Çok da umrumuzda olmadığı için Afrika'da tarla kiraladık .Bastık tiko parayı, Sudan'da 7 milyon 805 bin dönüm arazi kiraladık. Hem de 99 seneliğine kiraladı. Kim çalışacak bu arazide? Sudanlı köylüler çalışacak.Sudanlı köylüler bizim araziyi ekip biçecek, ürün yetiştirecek, ihraç edecek!    Kiraladığımız arazinin büyüklüğü, Sivas kadar… Kayseri, Eskişehir, Diyarbakır, Yozgat, Çorum ve Manisa'nın tarım arazisinden daha büyük.   Türkiye'nin kendi kendine yetebildiği tek ürünü “şeker pancarı” kalmıştı. Çok da umurumuzda olmadığı için mısır şurubuna yol verildi, şeker fabrikaları satıldı, çok da umrumuzda olmadığı için hem şeker pancarımız imha edildi, hem diyabette milletçe rekora gidiyoruz.   Boşnaklar için ağlıyoruz Sırp Kasabı'ndan kıyma ithal ediyoruz.   Son beş sene içinde 568 milyon kilo tohum ithal ettik.    Nereden ithal ediyoruz bu tohumu…    Türkiye'nin topraklarının yarısından fazlası tarım arazisi ama, Filistin için ağlayıp umrumuzda olmadığı için, topraklarının yarısından fazlası çöl olan İsrail'den tohum ithal ediyoruz.   Başka örnekler de vermek isterdim…   Çok da umrumuzda olmadığı için gerek görmüyorum...   Alıntı ...

mercimekleri yoktu

 
 
 
Kanada'da mercimek yoktu,
1972 yılında üniversitelerinde mahsül üretim merkezi kurdular, mercimek araştırmalarına başladılar, hatta ürün çeşitliliği için Türkiye'den mercimek örneği aldılar.
 
Bizim çok da umrumuzda olmadığı için, bugün Kanada'dan mercimek ithal ediyoruz, mercimek ithalatımızın yüzde 80'i Kanada'dan.
 
Yoğurt… Biz icat ettik, adını biz koyduk, dünyanın hangi lisan konuşulan ülkesine giderseniz gidin, yoğurdun üzerinde Türkçe “yoğurt” yazar, gurbet ellerde marketleri dolaşırken, rafta akrabanı görmüş gibi olursun, sarılasın gelir. 
 
Ama bizim çok da  umrumuzda olmadığı için, durup dururken yoğurdumuzun standardı değiştirildi, AB'ye uyum ayağıyla protein oranı düşürüldü, yüzde 12 oranında yağsız kuru madde bulunması şartı tamamen kaldırıldı. 
 
Geleneksel olarak sade tüketilen, kıvamlı, koyu Türk yoğurdu, cıvık hale getirildi. Böylece, Türk pazarında yer bulamayan, meyveli, cıvık Avrupa malı yoğurtlara yol açıldı. Çok kısa sürede çocuklarımızın yoğurt konusundaki damak zevki değişti. 
 
İnek ithal ediyoruz, koyun ithal ediyoruz, çok da umrumuzda değil,  aynı zamanda, uğurböceği ithal ediyoruz. Hani “uç uç böcecik annen sana terlik pabuç alacak” var ya, işte onu ithal ediyoruz. Tarımdaki zararlıları yok etmeye yarıyorlar. İthal tarım ilaçlarıyla bizim uğurböceklerinin neslini yok ettik, şimdi, tarımdaki zararlıları yok etsinler diye İspanyol uğurböceklerini ithal ediyoruz.
 
Süt ürünlerinde kullanmak için “bakteri” ithal ediyoruz. Çok da umrumuzda   olmadığı için “yerli ve milli” bakterimiz yok mu birader diye düşünmüyoruz!
 
Fare ithal ediyoruz, laboratuvarlarda deney yapmak için memlekette fare bulamıyoruz iyi mi…
 
Memleketin adı Turkey, çok da umrumuzda olmadığı için hindi ithal ediyoruz.
 
Angola, Eritre, Kongo gibi Afrika'nın gelişmiş ülkelerinden (!) saman ithal ettiğimizi zaten biliyorsunuz… 
 
Çok da umrumuzda olmadığı için solucan ithal ediyoruz.
 
İthal ettiğimiz solucanlarla gübre yapıyoruz. Çünkü sadece toprağın üstünü değil, toprağın altındaki yaşamı da kuruttuk. Elalemin solucanını ithal etmezsek, bu memlekette gübre bile üretemiyoruz.
 
Narenciye para etmiyor, dalında çürümeye bırakıyoruz, ağaçları söküyoruz. Çok da umrumuzda olmadığı için, ilaç ve çay üretimi için, portakal kabuğu, mandalina kabuğu, limon kabuğu ithal ediyoruz.
 
İskenderun demir çelik, Ruslar yaptı, parasını domatesle ödedik. 
 
Seydişehir alüminyum, Ruslar yaptı, parasını portakalla ödedik. 
 
Aliağa rafinerisi, Ruslar yaptı, parasını salatalıkla ödedik. 
 
Oymapınar barajı, Ruslar yaptı, parasını mandalinayla ödedik. 
 
Türk tekstilinin temeli, Nazilli Sümerbank basma fabrikası, Ruslar yaptı, bir lira bile vermedik, kabak biber greyfurtla ödedik.
 
Sebzemiz meyvemiz narenciyemiz işte bu kadar kıymetliydi.
 
Çok da umrumuzda olmadığı için, hem bu hayati tesislerimizi sattık savdık, peşkeş çektik, imha ettik, hem de sebzemizi meyvemizi artık “çöp” fiyatına bile ihraç edemez hale geldik.
 
Üç tarafımız denizlerle çevrili, iç denizimiz var, deniz büyüklüğünde göllerimiz var, çok da şeyimizde olmadığı için barbun Senegal'den geliyor, kalamar Hindistan'dan, ahtapot İspanya'dan, karides Endonezya'dan, midye Şili'den lagos Mısır'dan, kalkan Romanya'dan, uskumru Norveç'ten, sinarit Gana'dan, lüks otellerde yediğiniz kılıç şişler aslında Çin'den ithal köpek balığı… 
 
Karadeniz'de 26 balığın neslini kuruttuk, Marmara'da 125 balığın neslini tükettik, tarlada çipura yetiştirmeye çalışıyoruz. Sardalya festivali düzenliyoruz ama, çok da umrumuzda olmadığı için sardalya Yunanistan'dan geliyor.
 
Çok da umrumuzda olmadığı için,  2002'den beri, toplam tarım alanımız 26 milyon hektardan 23 milyon hektara geriledi. 
 
Ekilen tarım alanımız 18 milyon hektardan 15 milyon hektara geriledi. 
 
Ayrıca, şu anda 4 milyon hektarlık alan, maddi imkansızlıklar nedeniyle ekilemiyor.
 
Hal böyleyken, Türk tarımının ocağına incir ağacı dikilirken ne yaptık biliyor musunuz? 
 
Çok da umrumuzda olmadığı için Afrika'da tarla kiraladık .Bastık tiko parayı, Sudan'da 7 milyon 805 bin dönüm arazi kiraladık. Hem de 99 seneliğine kiraladı. Kim çalışacak bu arazide? Sudanlı köylüler çalışacak.Sudanlı köylüler bizim araziyi ekip biçecek, ürün yetiştirecek, ihraç edecek! 
 
Kiraladığımız arazinin büyüklüğü, Sivas kadar… Kayseri, Eskişehir, Diyarbakır, Yozgat, Çorum ve Manisa'nın tarım arazisinden daha büyük.
 
Türkiye'nin kendi kendine yetebildiği tek ürünü “şeker pancarı” kalmıştı. Çok da umurumuzda olmadığı için mısır şurubuna yol verildi, şeker fabrikaları satıldı, çok da umrumuzda olmadığı için hem şeker pancarımız imha edildi, hem diyabette milletçe rekora gidiyoruz.
 
Boşnaklar için ağlıyoruz Sırp Kasabı'ndan kıyma ithal ediyoruz.
 
Son beş sene içinde 568 milyon kilo tohum ithal ettik. 
 
Nereden ithal ediyoruz bu tohumu… 
 
Türkiye'nin topraklarının yarısından fazlası tarım arazisi ama, Filistin için ağlayıp umrumuzda olmadığı için, topraklarının yarısından fazlası çöl olan İsrail'den tohum ithal ediyoruz.
 
Başka örnekler de vermek isterdim…
 
Çok da umrumuzda olmadığı için gerek görmüyorum...
 
Alıntı ...
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort