DİLE GELMENİN İÇ YOLCULUĞU
YEŞİL ADAM
GENÇ
anne trafik lambalarındaki ışıkları oğluna esprili bir şekilde anlatmak bu sayede hem trafik kurallarını öğretmek hem de topluma bilinçli bir birey yetiştirmek için lambada yürüyen kişiye “yeşil adam “ismini takmıştı. Her sabah kreşe giderken ışıklara geldiğinde “haydi bakalım yeşil adam yandı “ deyip karşıya geçerlerdi. Yine bir gün lambalarda beklerken oğlu “hadi anne yeşil adam yandı’’ geçebiliriz diye seslendi. Oğlunun bu bilinçli seslenişi anneyi çok mutlu etmiş içten içe de gururlandırmıştı. Oğluna güven tazeleyen ve onay mahiyetinde bir gülümsemeyle bakan anne oğlunun elini sıkıca tuttuktan sonra karşıya geçti. Oğlunu kreşe bıraktıktan sonra durağa doğru yürümeye başladı. Yürürken kendine birden şu soruyu sorma ihtiyacını duydu. Her sabah kreşe giderken karşılarına çıkan ‘’yeşil adam’’ kimdi? Yeşil adam mesela neden kadın değildi? Yıllardır hepimizi karşıdan karşıya geçiren yeşil ışık nasıl olmuştu da yeşil adama dönüşüvermişti. Daha da önemlisi ‘’adam’’ kelimesi renklerin arasına gizlenerek hiç fark ettirmeden dile gelmeyi başarmış ve hayattaki en değerli varlığı olan oğlunun karşısına ataerkilliğin sembolü olarak çıkmıştı. Bu çıkışın ilginç bir yanı da vardı. O da yaşanan her şeyin durduk yerde ve kendiliğinden olmasıydı. Yani ‘’Ataerkillik’’ kavramı toplumda sorgulanmaya sorgulanmaya öylesine normalleşmişti ki istediği her yerde ve zamanda dile gelmekte hiçbir sakınca görmüyordu.
Bu gibi sorgusuz sualsiz kabul edişler, aslında önce dilde başlıyordu.Sonra toplumları bir olması gereken ataerkillik gibi hayati konularda dahi bir olmasını engelliyordu. Daha sonra da adım adım yerle bir olmaya doğru götürüyordu.
Anne bu sorgulamalar sayesinde insanlığın en uzun fay hattını keşfetmişti. Bu keşif anneye dile gelmenin nasıl bir iç yolculuğu olduğunu ve bu yolculuğun farkında olmanın kişi ve beraberinde toplumları nereden nereye götürebileceğini de göstermişti.
Genç anne tüm bu olup bitenlerden sonra gerekli dersleri çıkarıp bundan sonra oğluyla konuşmalarında daha dikkatli olacağı konusunda kendine söz verdikten sonra yoluna devam etti.
Bu yaşananlara biraz dikkatli bakıldığında son zamanlardaki cinsiyetçi söylemlere karşı artarak devam eden ortak farkındalığın bir sonucu olduğu rahatlıkla görülebiliyordu. Dile gelmek için aslında konuşmayı öğrenmekten çok susmayı öğrenmenin gerekli olduğunu anlatıyordu. Genç anne bu düşünceler ve sorular arasında bir şairin şiirini hatırladı. Bu şiir belki de yaşadığı sürecin bir özeti niteliğindeydi. Şair şöyle diyordu şiirinde
Konuşmadan dinledi
Dile gelebilirdi bekledi
Bir adımda sen at diyenlere
Bir ömür atmıştım dedi içinden
Cümle dışında kullanılması
Belki bu yüzden
Masanın yüklemi
Kadının dördüydü büyük atılan.
Okuduğu bu şiirden sonra saatine baktı. Yine her zaman ki gibi işe geç kalmıştı. Ancak bu sefer ağlamayacaktı. Akşam iş çıkışı oğlunu kreşten aldıktan sonra o aynı lambalara geldiğinde bu sefer oğluna söyle seslenecekti. ‘Haydi , yeşilışık yandı’’ geçebiliriz.
Çünkü artık şunu çok iyi biliyordu. Kişileri ve toplumları karşıdan karşıya geçirenler yeşil adamlar değil yeşil ışığın farkında olanlardı.