Şok doktirini ve rıza üretme
Reyhan Pütün
ŞOK DOKTRİNİ VE RIZA ÜRETME
Ülkede hukuk devleti ilkesinin bilerek ve de isteyerek ortadan kaldırılması bir korku iklimi yaratılması amacını güdüyor ve toplum mühendisliği açısından önem taşıyor. Bu stratejiyi Kanadalı aktivist ve yazar Naomi Klein ünlü “Şok Doktrini” eserinde şöyle açıklıyor: İktidar sahipleri kriz dönemlerinde toplumları yeniden şekillendirmek için halkı korku ve belirsizlik ortamına sokarlar. Amaç onların rızasını manipüle etmektir.
İnsanlar büyük sarsıntılar yaşadıkları belirsizlik ortamlarında güvensizlik ve panik halinde normalde kabul etmeyecekleri baskı unsurlarına ve otoriter tutumlara daha kolay razı oluyorlar. Siyasi kriz içindeki toplumlarda insanlar normal koşullarda kabul etmeyecekleri otoriter önlemleri çözüm olarak kabul etme eğilimi gösteriyorlar.
Topluma iç ve dış tehlikelerin olduğunu, terörle mücadele edildiğini ve yakında kökünün kazanacağını sürekli anlatırsanız, güvenliğinizi ancak biz sağlarız propagandasını yaparsanız insanlar size inanıyorlar. Yani insanlar “özgürlükler” ile “güvenlik” arasında bir seçim yapma zorunda bırakıldıklarında yaşamın “güvenli” kısmını seçiyorlar…
Klein’in “Şok Doktrini” dışında bir de Amerikalı dilbilimci ve filozof Noam Chomsky’nin “Rıza Üretme” teorisi de otoriter rejimlerin kriz dönemlerindeki süreçlerin medya ve ideolojik aygıtlarla nasıl meşrulaştırıldığını ortaya koyuyor. Yani bu kriz süreçleri sadece baskı ve korkutma yöntemleri ile değil medya ve propaganda mekanizmaları ile toplumun bilinçli olarak yönlendirilmesiyle sürdürüldüğünü gösteriyor (*).
Toplum radyo, televizyon ve gazetelerden oluşan yandaş medya aracılığı ile yönlendiriliyor. Bu iki toplumsal açıklamaya bakınca haksız ve hukuksuz tutuklamalar, emekliler, işçiler ve emeği ile geçinenler üzerindeki ekonomik baskılar, hatta sanatçıları ve işverenleri hizaya getirme girişimlerinin hepsinin planlı programlı politikalar sonucu uygulandığını anlayabiliyoruz.
Böylece özgürlük ve çoğulculuğu içeren demokrasinin bir yaşam biçimi olarak nasıl rafa kalktığını öğreniyoruz. Montaigne’nin en iyi dostu, “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” adlı eserin yazarı Etienne de La Boétie’nin bir lafı var, tam bu günleri tanımlayan: İktidarın en büyük zaferi, zulmü normal, köleliği kaçınılmaz, sessizliği erdem gibi göstermesidir…
(*) Özge Acar, “Korkunun PR’ı ve Şok Doktrini”, Oksijen Gazetesi