Yatırımın Büyüğü Cezaevleri
Son günlerde yaşadıklarımız karşısında,
2 Şubat 2025, Tevfik KIZGINKAYA
Herkesin aklındaki soru, bu iş nereye gidiyor acaba?
Sorunun yanıtı için gerçekleri görmek yeterli,
- 20 Ocak, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ gözaltına alındı ve 1 gün sonra tutuklandı,
- 24 Ocak, Ayşe Barım mesleki bir konudan gözaltına alındı, 4 gün sonra Gezi davasından tutuklandı,
- 27 Ocak, Halk Tv çalışanı gazeteciler Barış Pehlivan, Seda Selek, Kürşat Oğuz, Serhan Asker gözaltına alındı, Genel Yayın yönetmeni Suat Toktaş tutuklandı,
- 28 Ocak, Sokak röportajında konuşması nedeniyle emekli bir albay eşinin tutuklandı,
- 31 Ocak, tarihçi Dr. Çiğdem Bayraktar Ör sosyal medya paylaşımı nedeniyle gözaltına alındı,
- İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu açıklamaları nedeniyle savcıya ifade verdi,
- Mustafa Kemal’in Askeriyiz” dedikleri için beş Teğmen, Mustafa Kemal’in Ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildi.
Siyasi parti genel başkanı, menajer, gazeteciler, vatandaş, bilim insanı, belediye başkanı ve askerler…
*
Birbirinden farklı kesimlere uygulanan gözaltların ve tutuklamaların ortak yanı,
RTE-AKP iktidarının rahatsızlığı ve kullandığı kurumun da yargı olması.
Rahatsızlığın nedeni;
Gerçeklerin dile getirilmesi, yaptıklarının eleştirilmesi.
İktidarın istediği;
Gerçekler anlatılmayacak, yaptıkları eleştirilmeyecek, muhalefet yapılmayacak, herkes susup alkışlayacak,
Adı da ileri demokrasi olacak.
Yatırım diye bütçeye konan 11 yeni cezaevi,
Baştaki sorunun ve iktidarın yolunun göstergesi.
*
Bir yandan açılım diye terör mahkumuna selam vermeler,
Öte yandan kayyumlar, yargılamalar ve tehditlerle muhalefete gözdağı vermeler…
Bütün bu çelişkilerin arkasında,
RTE’nin yeniden seçilme isteğinin ötesinde,
Başka hangi hesapların ya da verilmiş sözlerin olduğunu düşünmek gerekiyor.
*
Akıl karmaşası yaratan bu olaylardan biran olsun kurtulmak için,
Harrari’nin Neksus kitabını aldım elime.
Taş Devri’nden Yapay Zekaya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi.
Bilgi ağlarının tarihi, gerçeklik ile düzen arasındaki dengeyi nasıl sağladığını anlatıyor.
Bilgi ağlarının siyasi alandaki akışı içinde irdelediği popülizmin bugünkü siyasetin iç yüzünü göstermesi ile günümüz gerçeklerine geri döndüm.
*
Popülizm, halk anlamına gelen populus kelimesinden türemiştir.
Demokrasilerde halk siyasi otoritenin yegane meşru kaynağı kabul edilir.
Kararları halkın temsilcileri alır.
Popülistler bu temel demokratik ilkeyi canları pahasına savunsa da tek bir partinin ya da tek bir liderin tüm gücü tekelinde tutması gereği sonucunu çıkarırlar.
Popülistler görünüşte kusursuz demokratik ilkelerin üstüne totaliter sınırsız güç arayışını inşa etmeyi başarıyorlar.
*
Popülistlerin en tuhaf iddiası halkı yalnızca kendilerinin temsil edebileceğidir. Demokrasilerde siyasi güç halkın elinde olduğundan ve halkı da sadece kendileri temsil ettiğinden tüm siyasi güç popülist partide toplanmalıdır.
Seçimleri onların dışında başka bir siyasi parti kazandığında bu galip partinin halkın güvenini kazandığı ve hükümeti kurma hakkına sahip olduğu anlamına gelmez. Aksine seçimlere hile karıştırıldığı ya da insanların gerçek iradelerini ortaya koyamayacakları şekilde oy kullanmaları için kandırıldıkları anlamına gelir.
Birçok popülist için bu düşünce basit bir propaganda hamlesi değildir. Buna yürekten inanırlar. Oyların sadece küçük bir kısmını aldıklarında bile popülistler halkı tek başlarına temsil ettiklerini iddia edebilirler.
*
Bu popülist inancın temeli, halkın çıkarları ve görüşleri değişiklik gösterebilen kanlı canlı insanlardan oluşan bir topluluk değil de tek bir iradeye yani halkın iradesine sahip bütünleşik mistik bir beden olduğuna dayanır.
Bu yarı dinsel inancın belki de en kötü şöhretli ve aşırı tezahürü “tek halk, tek imparatorluk, tek lider” anlamına gelen Nazi sloganı idi. Nazi ideolojisi halkın ortak tek bir iradeye sahip olduğunu ve bunun tek gerçek temsilcisinin Führer (lider) olduğunu ileri sürüyordu. Liderin halkın nasıl hissettiği ve ne istediğine dair yanılmaz bir sezgisinin olduğu iddia ediliyordu. Bazı Almanların liderle aynı fikirde olmaması liderin halkın iradesinin aksine hareket ettiğini göstermiyordu. Aksine muhaliflerin halk yerine Yahudiler, komünistler ve liberaller gibi hain dış güçlere hizmet ettiği anlamına geliyordu.
*
Birçok popülist parti ve politikacı halkın içinde farklı görüşten bireylerin ve çıkar gruplarının bulunabileceğini inkar eder. Gerçek halkın tek bir iradesi olduğunu ve yalnızca kendilerinin bu iradeyi temsil ettiğini iddia ederler. Buna karşılık halkın büyük desteğini arkasına alan siyasi rakiplerini de yabancı elitler olarak tasvir ederler.
Birilerinin gerçek halkı temsil edip etmediğini nasıl anlarsınız?
Basit, lideri destekliyorsa halkı temsil ediyordur. Birini popülist yapan şey yalnızca kendisinin halkı temsil ettiğini savunması ve onunla aynı fikirde olmayan herkesin, bu kişiler devlet bürokratları, azınlık grupları hatta seçmenlerin çoğunluğu da olsa ya bir şeyleri yanlış bildiklerini ya da geçekten dış güçlerin kontrolünde olduklarını söylemesidir.
Popülizm işte tamda bu yüzden demokrasiye yöneltilen ölümcül bir tehdittir.
Popülist, halkın iradesini temsil ettiğini iddia etse de demokrasinin içini boşaltmak diktatörlük inşa etmeye çalışır.
*
Yol, yöntem ve söylem benzerliği ile popülizm günümüz dünya siyasetinde egemen olduğu sürece ne demokrasi ne adalet ne de barış var olmayacaktır.
Tarihten ders alınmadıkça tarih tekerrür etmeye devam edecektir.