İstanbul depremi olursa en az 7 milyon arama kurtarmacı gerekecek
40 ilde örgütlenen Mahalle Afet Gönülleri (MAG), herkese ücretsiz ve önkoşulsuz temel afet eğitimi veriyor. MAG’ın kurucusu Hüseyin Karadayı ve eğitmen Kamil Çığırgan’la 6 Şubat deneyiminden mahallede örgütlenmesine, yerelde bir afete nasıl hazırlanması gerektiğini konuşuldu.
MEHVEŞ EVİN
Deprem kuşağında yaşıyoruz. Erzincan’dan İstanbul’a, yeni ve büyük depremlerin olacağını biliyoruz. Buraya kadar tamam! Ama afet kültüründe hâlâ yerimizde sayıyoruz. Hep ilk 72 saat hayati deniyor ya… Büyük bir deprem olduğunda, ya da orman yangını gibi afetler yaşandığında başka yerlerden yardım gelmesini beklemek, saatler, günler, haftalar alabiliyor. Tam da bu yüzden çok daha ölümcül oluyor. Çünkü köprüden yollara, elektrikten internete, her şey çökebilir- ki Gölcük’te de Maraş ve Hatay’da da bunu yaşadık.
İyi de ne yapacağız ?
6-22 Şubat depremlerinden sonra, hem kendi üzüntü ve endişemle baş etmek, hem de bilgilenmek için “Mahalle Afet Gönüllüleri”, kısa adıyla MAG eğitimine gittim. (https://www.magder.org/) Haftada ikişer saatlik teorik eğitimlerin ardından bir günlük pratik eğitim, müthiş yararlıydı. Sözkonusu eğitimi tamamlayanlar, yine MAG bünyesinde verilen 200 saatlik “arama kurtarma eğitimleri”ne katılıp, Türkiye’nin, hatta Dünyanın farklı yerlerindeki afetlere müdahale edebilecek seviyeye gelebilir.
Fakat size anlatacaklarım, profesyonel arama kurtarmacı olmadan ÖNCE her vatandaşın bilmesi ve yapması gerekenleri kapsıyor. Toplumun katılımı esas olmalı. MAG’ı tanıyalım. Kimdir, nedir bu Mahalle Afet Gönüllüleri ?
MAG’ın kurucusu, profesyonel dağcı Hüseyin Karadayı, 1995 Dinar ve 1998 Adana Ceyhan depreminde kurtarma çalışmalarına katılmış. Ancak dönüm noktası,1999 Gölcük depremi olmuş. O yıllarda hatırlarsanız afet yönetimi diye bir şey yoktu. 17 Ağustos’ta BM çağrısıyla başka ülkelerden de arama kurtarma ekipleri gelmişti. Bu ekipler, afet yaklaşımı ve bilgilerini Türkiye’de devlete, sivil topluma aktardı.
“Toplumun katılımını esas alan bir yaklaşımı olmadığı için biz afetlerde zarar görme oranımız en yüksek seviyeye çıkıyor. Bu yüzden en kötü senaryoları yaşıyoruz biz” diyor Karadayı: “Türkiye'deki en küçük yerelin karşılığı mahalle. İlçeyi hücrelere bölmemiz, doğru bir organizasyon yapısına oturtmamız lazım. Dünyada da afete müdahalede başarılı ülkeler bunu bu şekilde gerçekleştirmiş. Yani bir maaş vererek, meslek edindirerek değil, tamamıyla toplumu bu sürece katarak hem bilginin o hanenin içerisine girmesini sağlaması… O bilgiyi kullanması ve aynı zamanda komşuların bir araya gelerek bir organizasyon yapısına sahip olmalarını sağlamak.”
MAG, 99 depremi sonrasında İsviçre’nin destek verdiği projeyle, Kocaeli’nde hayata geçirildi, yavaş yavaş büyüdü. İstanbul, Yalova, İzmir derken bugün 40 ilde, farklı mahallelerde yapılanarak 10 binlerce gönüllüden oluşan devasa bir yapıya kavuştu.
Hüseyin Karadayı, 17 Ağustos sonrasında birçok STK ve kamu kurumunun arama kurtarma ekiplerine ağırlık verdiğine dikkat çekiyor:
“Toplumun bu sürece dahil olması lazım. Toplumun mantığının arama kurtarma değil, Kendisini afet öncesi risklerini belirleyerek tehlike kavramı üzerinden doğru yani karşı karşıya olduğu tehlikeleri görerek bu tehlikelerin kendisi için yarattığı riskleri görüp bir risk azaltmaya yönelik. kurtarmayı aslında risklerini azaltarak yapması gerekiyor. İşte Meksika'nın başardığı şey bu.”
'Meksika bunu yaptı, biz de yapabiliriz'
Meksika ne mi yaptı? 1985’deki 8.2’lik depremde, onbinlerce insan hayatını kaybetti.
2017’de 7.1 büyüklüğündeki depremde ise can kaybı 370’di!
Nüfus ve kentleşme açısından Türkiye’ye benzer bir çizgide ilerleyen Meksika, toplumu süreçlerin tamamına dahil ettiği için bunu başardı.
Ha arama kurtarma ekipleri yetiştirmek, organize etmek elbette çok önemli. Ama aslolan, afet kültürünü oturtmak.
Bugün Türkiye’de arama kurtarma ve afete müdahale odaklı farklı sivil toplum oluşumları var. Hepsi, yasal olarak AFAD çatısının altında toplanıyor.
Ne var ki Karadayı’ya göre ülkemizde STK’cılık ve “projecilik” sorunlu: Genelde iyi işler dahi ego ve çıkar savaşlarıyla gölgeleniyor. Bir başka sorun da devletle ilişkimiz:
“Türkiye'de her şeyi devlet yapar, Toplumda böyle bir kanı var. Devletimizde de her şeyi devlet yapar mantığı onda da var. Yani karşılıklı bu. Dolayısıyla devletin toplumuna güvenmeyen, toplumunu bunun için almayan şüpheci bir yaklaşım var. Devletin devleti yöneten kişilerin bu mantıktan vazgeçmesi lazım. Büyük oranda çözülmeye başladı bu durum.”
Arama kurtarmacıların kurtardığı sadece %7, çünkü...
6 Şubattaki depremler sonrası MAG ekipleri, AFAD görevlendirmesi ile kendi ekipmanıyla bölgeye gitti. İstanbul, Muğla, Bursa, Kocaeli, Edirne MAG ekipleri depremin etkilediği her alanda, dokuz gün çalıştı. MAG ekipleri 22 vatandaşı yaralı, 190 kişiyi maalesef ölü olarak enkazdan çıkardı.
“Yapmamız gereken şey, Gaziantep, İslahiye’de, Hatay'ın Antakya'nın mahallelerinde Defne’nin mahallelerinde, İstanbul’un mahallelerinde afet gönüllüleri yetiştirmek… O zaman buradaki sistem sıfır dakikadan itibaren harekete geçer. İki gün sonra enkazların altında insanlar arama kurtarmacı beklemez, bu bir. İkincisi, beklemediler gerçekten. Çünkü depremzedeler, binalardan çıktıkları gibi binalara daldılar ve yakınlarını çıkarttılar. Aslında oraya giden binlerce arama kurtarma ekiplerin kurtardığı yüzde yedisidir. Yüzde 93% ünü halk kurtardı.”
Bu nokta çok kritik. Karadayı, günler içinde katlanarak artan ölü sayılarına dikkat çekiyor:
“Mesela enkazdan çıkarılan cenaze sayılarıyla açıklanan sayılar arasında bir fark var. 10’uncu günden sonra da 2-3 bin cenaze çıkmıyordu ki. Peki bu ölenler nerede ölüyordu? Hastanede. Vatandaş tarafından kurtarılan insanların doğru kurtaramamasından dolayı. O becerilere, o bilgiye sahip olmamaları için. O sayıların bir anda kabarmasının nedeni bu.”
İBB, MAG projesini başkasına verince havaya gitti
Gönüllük kavramı da yanlış anlaşılıyor bizde. Halkımız, hepsinin profesyonel olarak para karşılığında bir “iş” yaptığını düşünüyor.
Evet belediye, AFAD veya Kızılay çalışanları profesyonel. Ama MAG veya AKUT gibi kuruluşlar, bambaşka meslekleri olan, kendi iradesiyle eğitim alıp afete koşan gönüllülerden oluşuyor.
Bir başka önemli konu, bir mahalle yapılanmasının maliyetinin sıfıra yakın olması. “Tamamen organizasyon meselesi. Yerel belediyenin yapacağı şey, kendi kapasitesini diğer yerel sivil kapasitelerle yan yana getirmek. Afete ilk müdahale kapasitesi oluşturulmak ve bunun sıfırıncı dakikadan itibaren harekete geçebilebileceği bir mekanizmaya oturtmak.”
Yasa gereği belediyelerin afetle ilgili yapması, bütçeden ayırması gereken bir pay var. Fakat ne yazık ki yerelde örgütlenme kısmı es geçiliyor.
MAG, bazı belediyelerle birebir işbirliği yapıyor: Şişli, Küçükçekmece, Samsun Atakum, Datça, Foça belediyesi gibi…
İstanbul’da neden bu kadar az belediyeyle çalıştıklarını sorunca Karadayı’nın kaşları çatılıyor:
“Mesela Beşiktaş’ta bir çalışma yapıyoruz... Beşiktaş Belediyesi ’biz yapıyoruz zaten’ diye bir cevap veriyor ve oradaki gönüllüleri geri tepiyor! İki yıl önce de İBB’ye bir proje verdik. Mahalle afet gönüllüleri İstanbul Afet Gönüllüleri’ne dönüşecekti. En yüksek oyu alan projeydi, onaylandı, bütçesi çıktı… Ama bu proje gitti başka bir derneğe, toplanma alanları organizasyonu diye verildi. Çöpe giden bir bütçe oldu. Kamu kaynaklarını bu kadar yanlış projelere gitmesi, liyakat üzerinden geçmiş bir projeye harcanmamasını bir tarafa bırakın, buna hiç kimsenin hakkı yok. Çünkü o paralar, kaynaklar doğru harcanmayınca insanlar ölüyor.”
Bu arada MAG, İBB’ye sunduğu projede kendi afet eğitmenleri için ücret talep etmeyip sadece ekipmana ayrılmasını talep etmiş. 2022’de İBB, 3 milyon TL’lik bu bütçeyi diğer dernekteki eğitmenlere vermeyi uygun görmüş…
Yaş, cinsiyet, fiziksel kuvvet şartı yok
Kendi başlarına, kendi yarattığı kaynaklarla MAG, dalga dalga büyüyor. Özellikle 6-22 Şubat depremlerinden sonra Türkiye’nin her yanından gelen talep artmış. İstanbul’da 25 ilçe, 11 mahallede MAG adayları yetişti. Hedef, her mahallede örgütlenmek.
İki yıl önce eşi ve kızıyla birlikte Caferağa mahalle afet gönüllüsü ekibine katılan Kâmil Çığırgan, ileri seviye arama eğitimlerini de tamamladı.
Buraya bir virgül koyalım: Onlara “MAG-AME” deniyor, yani MAG acil müdahale ekibi. MAG AME, Maraş depremlerinden orman yangınlarına, afette müdahale edebilen, akredite ekiplerden oluşuyor. Her STK gibi AFAD görevlendirmesiyle bunu yapıyorlar, kafasına göre hareket edemez kimse. Aynı zamanda yeni gönüllü adaylarını yetiştiriyorlar.
“MAG’ın asıl amacı, sadece afette çalışacak gönüllüler yaratmak değil. Evet bunun da eğitimini veriyor. Fakat her ay sadece bir -ki gününüzü ayırarak, bugün çok unuttuğumuz komşuluğu da bize yeniden hatırlatıyor. Yerel yönetimlerle ilişki kurarak bizi toplum olarak da geliştiriyor” diyor Çığırgan ve şöyle ekliyor:
“Afette kullanılacak bazı ekipmanların, ulaşılacak kişilerin listelenmesi, afet oluşmadan bir afet planının yapılması… Mahalle içinde, acil müdahale ekipleri gelinceye kadar geçen sürede kendi kendimize yetebilmeyi öğreten bir yapı.”
Bir büyük afet olması da şart değil. Trafik kazası, küçük bir yangın veya evde bir kazada dahi “ilk müdahale kapasitesi” hayati önem taşıyor. Çünkü o ilk müdahaleyi en yakınızdaki yapacak.
Herkesi MAG’a üye olmaya davet ediyor Çığırgan: “Kesinlikle yaş, cinsiyet, kuvvet olarak bir şart yok. Mahallelerimizde hepimize ihtiyacımız var. Komşunun komşuya muhtaç olduğunu bu doğal afetlerde gördük. Aslında birçok olumsuzluğa rağmen çok güzel bir şey daha gördük: Yeri gelince birlik olmasını bilen, sevgiyle birbirine bağlı, gönül bağları olan güzel bir toplumuz. Güzel bir ülkeyiz, güzel bir milletiz. Bunun değerini de bilelim.”
İstanbul’da deprem olursa 7 milyon kurtarmacı gerekecek!
MAG temel eğitimi toplam 36 saat sürüyor. Telsiz kullanmaktan, bir yangına nasıl müdahale edileceği- veya edilmeyeceğine, ilk yardımdan afet psikolojisine, temel bilgiler veriliyor. Sonrasında isteyen gönüllüler, mahallenin haritasını çıkarmak üzere bir araya geliyor: Mahalledeki lojistik ihtiyaçlar nedir? Hilti, jeneratör, kürek, ışıldak nerede var? Su deposu bulunan binalar hangisi? Fırın, eczane, nalbur nerede?
Çığırgan, bu bilgilerin afette tahmin edemeyeceğiniz kadar önemli olduğunu söylüyor:
“Olay yerine gittiğimizde bilgi eksiğimiz çok fazla oluyor. Nerede ne var, hangi binada kaç kişi oturuyor, nereden bulabiliriz? Bütün bunların hepsi dosyalanmış olsa- herhangi bir muhtarlıkta, belediyede bir yapının içinde bize kazandırabileceği süre, altı ile 12 saat civarı. Böylece daha fazla can kurtarabiliriz.”
Özellikle İstanbul gibi 20 milyonu aşkın insanın yaşadığı bir şehirde, o kadar hayati ki… Hüseyin Karadayı, İstanbul'da bir deprem olsa, yıkılacak binalardan hareketle şu hesabı yapıyor “Aşağı yukarı yedi milyona yakın kurtarıcıya ihtiyacımız var. 7 milyon arama kurtarmacıyı Dünya’dan toplamak bile mümkün değil. O yüzden biz mahallelerde ilk müdahaleyi doğru yapacak, en az 30 kişiyle bu ekipleri kurabiliriz. İstanbul'da onların etrafına da destek olarak çalışabilecek mahalleleri de yarattığım zaman ancak o zaman 7 milyon insanı yaratabiliriz.”
KUTSAL CUMHURİYET 100. yılında, küçük çocukların taciz edildiği merdivenaltı KAÇAK kuran kurslarında, anlamadığınız arapça hayat kurtarmaz. Tercihiniz BİLİM - EĞİTİM olsun.