Uşakizade Latife Hanım (Uşaklıgil) 17 Haziran 1898’de İzmir’de doğdu. Babası Muammer Bey, dedesi denizcilik alanında faaliyet gösteren Sadık Bey’di. İzmir Göztepe yakınındaki Sadıkbey durağı adını Uşakızade Sadık Bey’den alır. Hatta Yunan işgali sonrasında İzmir’deki şehir içi deniz toplu ulaşımını İnhisar Şirketi kurulana kadar iki buçuk yıl Muammer Bey yürütmüştür. Uşakızade’lerin Göztepe’deki köşkü bugün müzedir. Atatürk’ün 10 Eylül 1922’den itibaren bir süre kalıp çalışmalarını sürdürdüğü bu köşkte yeni Türkiye’nin kadın ve erkeğin aynı masaya oturduğu ilk nikahı da kıyılır. Mustafa Kemal Paşa ve Uşakızade Latife Hanım karı-koca olur. Latife Hanım, 10 Eylül’den itibaren köşkte çalışmalarını sürdüren Mustafa Kemal Paşa’nın sekreterliğini yapmaktadır. Atatürk, böylelikle nüfus kütüğü olarak “Göztepe”ye, şimdi benim de yaşadığım semte kaydolmuştur.
ATATÜRK’ÜN İLK VE TEK EŞİ LATİFE HANIM’IN VEFATI
Atatürk, ilk ve tek eşi Latife Hanım ile iki buçuk yıl evli kaldı. 29 Ocak 1923’te kıyılan nikah akdi 5 Ağustos 1925’te son buldu. Latife Hanım da Atatürk gibi bir daha hiç evlenmedi. Bütün yaşamı boyunca, 1975’te 77 yaşında yaşamını yitirene kadar Atatürk ve evliliği hakkında hiç konuşmadı. Münzevi bir hayat sürdü. Mutlu Tönbekici, Şişli Semt Kitapları arasında yayınlanan “Harbiye” kitabında onun ölümünü ve cenazesinin kaldırılmasını şöyle anlatıyor:
“Latife Uşşaki, 12 Temmuz 1975 tarihinde Güzelbahçe Kliniği’nde (şimdiki Nişantaşı Amerikan Hastanesi) vefat etti. Yakalandığı kanser hastalığını yıllarca kimseye söylemedi, tedavi olmayı da reddetti. Ölümünden sonra vasiyeti gereği Safir Apartmanı’ndaki dairesine getirildi. Ardından da Teşvikiye Camii’ne götürüldü. Zincirlikuyu Mezarlığı’na gömüldü. Devlet töreni yapılmadı. Kasasındaki tüm evrak Türk Tarih Kurumu’na ailesi tarafından kendi istekleriyle teslim edildi. Evrak-ı metrukenin içeriği halen kamuoyuna açıklanmadı.” (Tönbekici, Mutlu, “Harbiye”, Şişli Semt Kitapları Dizisi, Şişli Belediyesi Yayını, İstanbul, 2023)
EVLİLİK NEDEN YÜRÜMEDİ?
İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker’in Atatürk-Latife Hanım evliliğinin neden yürümediğine ilişkin değerlendirmesi konuya açıklık getirici.
“Latife Hanım aydın bir Türk kadınıydı. İki üç yabancı dil biliyordu, kendisine özgüveni yüksekti. Atatürk’ün de özgüven konusunda benzer özellikleri ve lider vasfı vardı. Evliliklerde bazen iki taraftan birinin ödün vermesi, alttan alması gerekir ki o beraberlik sürsün. Her iki taraf da ödünsüz ve güçlü birer karakter olunca bu evlilik yürümedi. Ben boşanma sonrası Latife Hanım’ın evine de gittim, duvarlarda Atatürk’ün çok sayıda fotoğrafı ve tablosu vardı. Latife Hanımın ona saygı ve sevgisi hiç azalmadı.” (10 Kasım 2023, Sözcü, E. Özgönül röportajı)
Tabii Toker’in değerlendirmesine katılmakla birlikte şunu da ekleyebilirim: Atatürk’ün özel yaşamına hiç zamanı yoktu, o, az zamanda memleket için ne kadar çok iş yapabilirse yapmak istiyordu. Çoluk çocuk sahibi olmak, eşine zaman ayırmak, aile sorumluluğu almak onun gibi bir devrimci lidere göre hiç değildi. O, bütün hayatını milletine, memleketine vakfetmiş, adeta adamıştı.
HARBİYE’DEKİ SAFİR APARTMANI
Gazeteci-yazar Mutlu Tönbekici, editörlüğünü üstlendiğim Şişli Semt Kitapları arasındaki “Harbiye” kitabında İpek Çalışlar’ın “Latife Hanım” kitabından aktararak Latife Hanım’ın Atatürk’ün en güzel heykelinin zamanın semte de adını veren Harp Okulu önündeki Atatürk Heykeli’ni görecek bir noktada olduğu için özellikle buraya yerleştiğini anlatıyor. Tönbekici, Latife Hanım’ın 1966’da yenilenerek inşa edilen Harbiye’de, Halaskargazi Caddesi üzerindeki Safir Apartmanı’na taşındığını da ayrıntısıyla anlatıyor. Annesinin-babasının ölümü sonrasında Ayaspaşa’da (Gümüşsuyu) süren hayatının geri kalanını manevi dünyası içinde Atatürk’üyle baş başa geçirme isteği ağır basmıştır.
Artık Atatürk’üne atfen adı verilen “Halaskargazi Caddesi”nde ve Atatürk’ün en güzel heykellerinden birisini görecek şekildeki Safir Apartmanı’nın en üst katında oturmaktadır. “Bu heykel, hatırlarsanız 23 Nisan 1930 tarihinde Harp Okulu’nun tarihi kapısının üstüne yapılan -bir hayli tuhaf- bir kaidenin üzerine dikilmişti. Ama 1959 yılında, yolu genişletmek istediklerinde, Harp Okulu’nun caddeye bakan uzun cephesi, kapısıyla beraber yerle yeksan edilmişti. Heykel de oradan indirilip, şimdi durduğu yere, avluya yerleştirilmişti. Latife Hanım’ın oturduğu yedinci kattan heykel o kadar net görülebiliyor mu bilemiyorum.
Belki bir dürbünle bakıyordu. Dahası Latife Hanım’ın taşındığı yıl olan 1966 yılında Harp Okulu’nun ön cephesi yoktu. Deyim yerindeyse karnıyarık gibi açılmış, iç avlusu sere serpe görünüyordu. Ama daha sonra ne yazık ki Mimar Nezih Eldem’in korkunç duvarları örülüyor. Latife Hanım muhtemelen büyük hayal kırıklığına uğruyor.” (a.g.e., Sf.114-115)
Çocukluğumdan beri 1975’e kadar gelip geçtiğim bu apartmanın önünden, (Altında İpragaz Bayii vardı) hiçbir şey fark etmemişim. Meğer orada Cumhuriyet tarihimizin önemli bir figürü yaşıyormuş. Kader ki, iki yıl sonra aynı caddenin karşı sırasında ve en fazla 300 metre ilerisindeki şimdi Atatürk Müzesi olan, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı öncesinde kaldığı evin iki bina altındaki Şişli Siyasal’a gireceğim… Artık o zaman çoktan farkındaydık çocukluğumda ilk defa anneannemden “Sarı Paşa” olarak duyduğum Atatürk’ün (Anneannem Hanife Atmaca, işgal sırasında İstanbul’dadır ve Sarı Paşa’nın emriyle Anadolu’ya geçtiklerini anlatmıştı çocukluğumda). O büyük devrimcinin.
Büyük Atatürk’ü aramızdan fiziken ayrılışının 85. yılında sonsuz saygıyla anıyor ve her zaman olduğu gibi daha çok, daha çok anlamaya çalışıyorum. Onu anlayanlar çoğaldıkça yalnız ve güzel ülkemizin yalnızlıktan kurtulacağına, güzel bir rotaya gireceğine inanıyorum.