Bir Trabzonlu’nun gözünden 17 Mart olayları!..
Sevgili Uğur Ağabey
Kimsenin tayin ile gitmek istemeyeceği yerlere, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar gönüllü olarak gitmiş, senelerce ulaşılması çok zor bölgelerde dahi görev yapmış, şanlı Türk Ordusu’nun hekim ihtiyacını karşılamak amacıyla geçici görevle TSK bünyesinde gönüllü olarak hizmet etmiş bir doktorum. Kendimi, Atatürk’ün de kendisini tarif ettiği gibi ‘Doğrudan doğruya vatanperver bir Türk milliyetçisi’ olarak tanımlıyorum.
Trabzonluyum. Trabzonluların kahir ekseriyeti gibi de Trabzonsporlu’yum. Bölgeyi, bölgenin insanını iyi tanıyor olmamın yanı sıra, hekim olmanın da verdiği avantajla bölge insanının psikolojisini, mental durumunu, sosyo-kültürel durumunu iyi tahlil edebildiğimi düşünüyorum. Trabzon bildiğiniz üzere, coğrafi olarak zor bir bölgedir. Çok fazla tarım yapma imkanı yoktur. Dolayısı ile hayvancılık da çok ilerlemiş değildir. Sanayi olarak dişe değecek bir zenginliği yoktur.
Yöre insanı bu sebeplerden dolayı dışarı çok göç vermiştir yıllar içerisinde. Atadan zengin olmayanlar, mal varlığı bulunmayanlar, özellikle de okumak için göç etmişlerdir. Çünkü okumaktan başka çareleri yoktur. O yüzdendir ki Trabzon, nüfusuna oranla yüksek tahsilde önde gelen illerimizdendir. Malumunuz üzere çok değerli sanatçılar, siyaset adamları, doktorlar, mühendisler, öğretmenler yetiştirmiştir. Tüm bu sosyal durum içerisinde Trabzon ve Trabzonlu’nun ülkeye açılacağı en önemli iki ürünü mevcuttur. Birincisi yetiştirdiği insanlar, ikincisi ise Trabzonspor...
Trabzonspor, kurulduğu yıldan sonra kısa süre içerisinde süper lige yükselmiş ve yükseldikten sonra da yine kısa süre içerisinde ardı ardına şampiyonluklar yaşamış bir kulüptür. Trabzonspor, Trabzonlular için İstanbul’a karşı bir başkaldırıdır. İsyandır. Anadolu ihtilalidir. ‘Ben de güçlüyüm’ demenin diğer yoludur. Güçlü olanlara, en güçlü olanlara karşı ayakta durabilmektir. En büyüklerin arasında yer almaktır. Anadolu’nun sesidir, nefesidir. Tüm güçlülere kafa tutan süper kahramandır.
Söylediklerim yanlış anlaşılmasın sakın. Güçlüler, büyükler kötü, Trabzonspor da onların karşısına dikilen iyi adam anlamında söylemiyorum bunları. Bu, bizim gözümüzdeki Trabzonspor’dur. Tüm nedenlerden dolayı da Trabzon’da 80 yaşındaki nenelerimiz dahi o sezonun kadrosunu ezbere bilir, stadyuma maça gider. Trabzon şehrinin havası, insanının ruh hali, Trabzonspor’un o haftaki maçının sonucuna göre değişir. Galip geldi ise bütün şehirde çiçekler açar. Eğer galibiyet dışı bir skor var ise bütün şehir üzgündür, sinirlidir o hafta. Bizim için Trabzonspor sadece futbol takımı değildir o yüzden...
Hiçbir zaman takımlar ve taraftarları arasındaki düşmanca tavırlara ve davranışlara anlam veremedim. Sebebi ne olursa olsun. Takımımız galip geldiğinde tabii ki sevindim, mağlup olduğumuzda üzüldüm. Ancak her zaman rakibime saygı duydum. Galip olduğumda rencide edecek hal ve hareketlerden kaçındım, mağlup olduğumda da bu hareketleri hiçbir zaman kabul etmedim. Kendi tarafımda da olsa, rakip tarafta da olsa, galip olduğunda mağlubu rencide edene, saygısızlık yapana her zaman tepkimi gösterdim.
Bahse konu müsabakada Trabzonspor taraftarının içinde bulunan 3-5 provokatörün yaptıklarını “amasız, şartsız, şerhsiz” kınıyorum. Tahrik nedeniyle de olsa, başka bir sebeple de olsa sahanın içerisine girmelerini, rakip takım oyuncularına hakaret etmelerini, yabancı madde atmalarını, psikolojik ya da fiziki olarak şiddetin her türlüsüne karşı olduğumu, hele hele, evinize şehrimize misafir olarak gelenlere her ne surette olursa olsun bu şekilde davranılmasını hazmedemiyorum, ayıplıyorum, kahroluyorum.
Bütün bunların yanında, yine “amasız, şartsız, şerhsiz” olarak yukarıda da bahsettiğim üzre Fenerbahçeli bazı oyuncuların da rakibe saygı konusunda dikkatsiz davrandıklarını, karşı takım taraftarına, misafir olarak gittikleri şehirdeki ev sahibi taraftara maç boyunca tahrik edici hareketlerde bulunduklarını sonradan ortaya çıkan görüntülerde üzülerek izlediğimizi de belirtmek istiyorum. Israrla altını tekrar çizmek istiyorum ki Fenerbahçeli oyuncuların bu davranışları dahi, maç günü yaşanan olayların bahanesi, sebebi asla olamaz, olmamalıdır.
Her takım galibiyetini, rakip sahada da, kendi sahasında da özgürce kutlayabilmeli, sevincini yaşayabilmelidir. Ancak bunu karşı tarafı rencide etmeden yapmalıdır. Bu tarz olaylar ne yazık ki ülkemizde daha önce Fenerbahçe taraftarı tarafından da, Galatasaray taraftarı tarafından da, Beşiktaş taraftarı taraftarından da, meydana getirilmiş olaylardır. Yine Fenerbahçe kulübünün otobüsünün kurşunlanması olayına hiç girmiyorum bile çünkü en hafif tabirle feci ve vahşi olarak nitelenebilecek bir durumdur.
Asıl değinmek istediğim bir diğer konu da, bu maç üzerinden tüm Trabzon şehrine, Trabzonspor Kulübüne, Trabzonlu vatandaşlara günlerdir ülkemizde çok ağır sözler söylenmekte, hakaretler edilmekte, bütün Trabzonlular bir ulusal güvenlik sorunu olarak nitelendirilmekte, adeta Trabzonlulara terörist damgası vurulmak istenmektedir. Bu, bizler için son derece kırıcı, üzücü ve sinir bozucudur. Korkum odur ki bu söylemlerin daha da ağırlaşarak devam ettirilmesi durumunda, onarılması mümkün olmayacak toplumsal olayların cereyan edecek olmasıdır. O taraftan yahut bu taraftan bir tane kendini bilmezin ateşleyeceği fitilin, memleketi götürebileceği yerleri düşünmek dahi istemiyorum.
Son olarak bu yaşanan olayların, seçim öncesine denk gelmiş olmasını tesadüfi bulmamak ile birlikte, muhalefet partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adayının, büyük ihtimalle de bir sonraki seçimdeki cumhurbaşkanı adaylığı söz konusu olan kişinin Trabzonlu olması nedeniyle, kendisinin Trabzon üzerinden sıkıştırılmak isteniyor olabileceğini, sayısı milyonlarla telaffuz edilen, takımına ve aşık olduğu renklere yüksek sadakatle bağlı olan Fenerbahçe taraftarında suni bir Trabzon-Trabzonlu düşmanlığı yaratıp bu düşmanlığı sandığa yansıtabilme düşüncesinin arka planda olabilme ihtimali üzerinde durulması gerektiğini düşünerek, oyuna gelinmemesi uyarısında bulunmak istiyorum.
Tarafsızlığına ve adalet duygusuna güvendiğimiz bir gazeteci olarak, yıllarca memleketi karış karış gezmiş, her yöreyi ve o yörenin insanını tanımış, bilmiş, onlara dokunmuş, memleketçe sevilen ve saygı duyulan bir kişi olarak yazdıklarımı değerlendirmenizi rica ediyorum.
Saygılarımla.
Not: Kamu görevlisi olduğu için ismini veremediğim değerli hekim okurumun bu çok anlamlı ve güzel mektubuna bir eklemede bulunmuyor, yorumunu size bırakıyorum.