Batı’nın önemli düşünce insanlarından biri olan Karl Raimund Popper’in Viyana’da Hofburg Sarayı’nda Kasım 1982’de “Kitap Günü” nedeniyle yaptığı konuşmada üç ayrı dünyadan söz ediyor. Bugünlerin kategorileştirme diliyle söz konusu dünyaların tanımları şöyle:
- Dünya 1.0: “Fiziksel anlamdaki cisimler dünyasıdır; yani fiziğin, astronominin, kimyanın, biyolojinin betimlediği dünya.”
- Dünya 2.0: “Kişisel özel yaşamlarımızın ve umutlarımızın, hedeflerimizin, acılarımızın ve sevinçlerimizin, öznel anlamdaki düşüncelerimizin dünyası.”
- Dünya 3.0: “Düşünce süreçlerimizin sonuçlarıdır; yanı özellikle sözel ya da yazıyla ifade edilmiş düşünceler dünyası, tekniğin ve sanatın dünyası. İnsan ruhunun yarattığı eserler dünyası. Yazının bulunması ve daha ağır sonuçlar yaratan kitapların yayınlanması ve kitaplar arasında rekabetin kızışması.
Umarım sınırları aşmamış oluruz; Popper’in tanımına bugüne insanlığı derinden etkileyen yeni bir dünya eklemeliyiz: Yarıiletken teknolojilerin yarattığı dünya
- Dünya 4.0: Sanal ile fiziki cesimlerin birlikte var olduğu, algılarımızı köklü değişikliklere uğratan, yaşamın özünü oluşturan sosyal, zamansal, mekânsal, deneysel ve psikolojik mesafelerin yeniden ayarlanmasını gerektiren dünya. İnsanlığın evrenin yapısındaki en küçükle en büyüğe erişme potansiyellerini hızla artıran bir tarihsel dönem. Yeni yaşam tarzları, yaşam biçimleri oluşturan: geçinme ritmini değiştiren, bugüne kadar geçerliliğini koruyan yapıların çözülmesine ve yeniden örülmesine neden olan insanlık tarihinde çok köklü değişim ve dönüşümlerin dünyası.
Dünya 4.0’ın kendine özgü çok yoğun bir gündemi var: Birincisi, “teknolojilerdeki nitelik değişmesinin” gerektirdiği karar ve kurumların yeniden oluşması. Yeni karar ve kurumların nasıl bir yapı, işlev ve kültür gerektirdiğine ilişkin bazı ipuçları yaşama yansıyor ama standartları belirlenmiş, ölçeklendirilmiş ve manipüle etmeye uygun hale getirilmiş değil. Örneğin, gelecek 10 yılda yazılı, görsel ve diğer medya kanallarının ihtiyaçlarını, verileri, enformasyon ve bilgi ağlarını, anlama biçimlerini ve anlamlandırma yöntemlerini net bilgiye dönüştürerek “alternatif tepki biçimlerinin” nelerden oluşacağını öngörmek çok zor.
Dünya 4.0 aşamasında “zamanın ruhunu” belirleyen küresel jeo-stratejik, jeo-ekonomik, jeo-politik makro ölçekli gelişmelerin ne yöne ilerleyeceklerini, hangi sorunlara ve çözümlere gebe olduklarını bilen yok. Geleneksel “hakim güç” anlayışına uygun belirleyici bir ülke olmadığı gibi, bölgesel güç ve yerel güç tanımlarının değerlerini ve ölçülerini de yeniden belirlemek gerekiyor. Küresel ölçekte “rasyonel otorite” olabilecek kurumsal yapıların nasıl olması gerektiği hakkında düşünceler netleşmiş değil.
Zamanın ruhunu belirleyen ikinci etken “hükümet kararları” da sağlıklı bir zemine oturmuş değil. Hükümet kararlarında “güvenlikçi ve korumacı” eğilimin güçlendiği gözlemleniyor. “Yerlilik ve millilik” gibi tanımları yapılmamış, projeleri netleştirilmemiş üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin iç bütünlüğünün gerektirdiği ihtiyaçları karşılayıp karşılayamadığına ilişkin zihinler bulanık. Tarihte birkaç kez yaşanmış, bütün insanlık için yıkımlara yol açmış hükümet kararlarıyla sık sık yüzleşiyoruz. En çarpıcı örneği de İsrail’de yaşananlar. Daha onlarca örneği, en zengin ülkelerden en yoksullarına hükümet kararlarındaki bir uçtan ötekine salınmalara tanıklık ediyoruz.
Dünya 4.0 aşamasında zamanın ruhunu belirleyecek olan “emek hareketlerinin” nasıl bir yapılanmaya dönüşeceği de bilinmiyor. Genel çizgileriyle, emeğin gelirleri azalırken, sermayenin gelirleri artıyor; sermayenin az sayıda insan elinde yoğunlaşması süreci hızlanıyor. Daha önce 21.yüzyılın başlarında hepimizin alkışladığı “orta sınıfın yükselişi” tersine dönmüş durumda. Gelir dağılımındaki eşitsizlik büyüdükçe büyüyor. Sadece emek-sermayede olumsuz ayrışmasından söz etmek de eksikli bir anlatım. Üretim örgütlenmesi ve ağ sistemlerinin yeni örüntüsünde “karmaşa” arttıkça; “karmaşayı kavrayışa dönüştürme” bireysel planda “ileri uzmanlık” kurumlarına doğru evriliyor. Benzer ayrışma kuruluş ve kurumlar için de söz konusu. Uzmanlıkta derinlik, aynı zamanda ileri uzman olanların yüksek gelir elde etmeleri, diğer çalışanların gelirlerinin üzerindeki baskının artması anlamına geliyor.
Dünya 4.0 aşamasında iletişim teknolojileri insanların büyük kentlerde toplanmasını, ülkelerin kendi iç bölgelerinde ve ülkeler arasında “ göçleri” hızlandıran etkilerinin de nasıl yönetilebileceği konusunda kuramsal çerçeveler, modeller ve metotlar netleşmiş değil. Gelir eşitsizliğinin artması, teknolojinin “insanın performansını artırma kadar yerini alma” potansiyeli, daha önce “zihnin, bilimsel ve teknolojinin kaldıracı iken yeni teknolojilerle durumun değişmesi, teknolojilerin yarattığı imkanlarla zihnin kaldıracı” haline gelmesi bazı ülkelerde “nüfusun azalması” olgusunu hızlandırıyor. Nüfus hareketleri gibi zamanın ruhunu her zaman derinden etkilemiş olgularla ilgili de zihinsel netliğe erişebildiğimizi iddia edemiyoruz. Bütün canlılar gibi insanlarda da “neslin sürdürülmesi” temel içgüdü olduğu halde, ilk kez insanların neslin sürdürülmesi konusunda kaygı ve korkuların baskısını ağır biçimde hissediliyor.
Dünya 4.0 aşamasında zamanın ruhunu belirleyen bileşenlerden bir diğeri de “geleneklerin” ciddi biçimde sorgulanması ihtiyacını yaratması. Yeni koşullarda hangi geleneklerin gelişmeyi beslediğini, hangilerinin engel oluşturduğunu sorgulamadan etkin bir kaynak kullanma süreci belirleyemeyiz.
Zamanın ruhunu belirleyen “teknolojilerin etkilerine” 28 Temmuz, 3 Ağustos 2023 günü bu sütunlardaki yazılarımızda değinildi.
Yazılarımızdaki değerlendirmelerin her noktası eleştiriye ve geliştirmeye açık. Yaşadığımız dönemin ruhunu kavramak için önemli eksiklerimizden biri, düşünce ve davranışlarımızı yönlendiren eğilimler tartışma geleneğinin oluşmamış ve olgunlaşmamış olması. Geçmiş uygulamalarla ilgili “geribildirim özgüveni” geliştirilmezse, yapılan hataların gerçek nedenleri netleştirilemeyeceği için aynı hatalar tekrarlanır; kaynak israfı önlenemez, asıl önemlisi her şeyin özünü oluşturan “güven” yaratılamaz.
Bir çağrı yapıyorum: Yazılarımızı eleştirin; eksiklerini ve yanlışlarını değerlendirin ki, zamanın ruhunu daha geniş açılı bir bakışla kavramış olalım.
Bir “Dünya 4.0 sorunumuz” var. Sorunu görmezden gelmek, pisliği halının altına süpürmek gibi bir tavır içinde olmamalıyız. Birimizin paylaştığı bir düşünceye katıldığımız ve katılmadığımız yönleriyle katkıda bulunalım ki, düşüncelerimiz çeşitlensin, renklensin, zenginleşsin ve hayatın öz gerçeğini yansıtır hale gelsin.
Rüştü Bozkurt 10 08 2023