Cem Say - Oksijen Bir insanlık öncüsü
ABD’de seçimleri sokakta görseniz yolunuzu değiştireceğiniz adamların kazanması, önümüzdeki yıllarda gezegenin başına gelecekler hakkında karanlık düşüncelere uygun bir ortam oluşturdu. İşlerine gelmeyince bilimi reddeden, cahillerin düğmelerine basarak oy devşiren ilkesiz insanların bir ülkenin kontrolünü ele geçirmesi hayra alamet değil, hele de seçilinen makam kötüye kullanıldıklarında dünyayı felakete sürüklemenin birkaç farklı yöntemini hayata geçirebilecek güç ve yetkilerle donatılmışsa.
Musk, Twitter’ı daha beter bir dezenformasyon sirkine çevirmek için harcadığı paranın karşılığını alacak. Twitter’daki Türkler ise işi şakaya vurdu; ABD’nin bizi kaç yıl geriden izlediğine ilişkin espriler gırla.
Amerika için Türkiye’nin önemi!
İtiraf etmeliyim ki benim aklıma böyle durumlarda ABD’nin Türk demokrasisine vaktiyle verdiği “önem”e ilişkin örnekler geliyor: 12 Eylül darbesinin haberinin Washington’da “Our boys in Ankara did it” sözüyle verilmesi, bundan daha 15 yıl önce buralarda gazeteciler, profesörler, türlü mesleklerden masum insanlar uydurma delillerle hapsedilirken New York Times’ın büyük bir ısrarla bunun Türkiye’deki her kötülüğün sebebi olduğunu sandıkları “seküler elit”lerin son çırpınışları olduğu nakaratını sürdürmesi filan. Artık top kendi sahalarında; ne yazacaklar, bakacağız.
Dedim ya, dünyanın geleceği hakkında yüzyılın başında anlatılan pembe tablo ortalıkta görünmüyor. Tarih bitmişe benzemiyor. Kötümser olmak tek gerçekçi tutum mu acaba?
Bu karmaşadan ne çıkacak?
Emin değilim. Olacakları önceden bilme yeteneğim yok elbet ama eldeki verilerin çok net gösterdiği bir gerçek var: Şimdiki durum geçici. Bir sürü şey değişecek; hem de tarihte daha önce hiç olmadığı şekilde. Nüfus azalmaya başlayacak, insanlık yaşlanacak, göç dalgaları vuracak, yapay zekâ yayılacak vs. Bu karmaşadan ne çıkacağını biliyor musunuz ki kötü olacağını söyleyebilesiniz?
Çok bilim kurgu okuduğumdan olabilir; gençliğimde günün birinde sınırların kaldırılıp insanlığın tek bir devlette birleşeceğini hayal ederdim. Albert Einstein’ın 1945’te savaş belasına karşı çözüm olarak bu fikri savunduğunu sonradan öğrendim. Fakat ondan çok daha önce, çok daha yakınımızda bu ideale ciddi şekilde kafa yormuş bir aydın var oda Gazi Mustafa Kemal.
Bilim kurgu edebiyatının kurucularından da olan İngiliz düşünür H. G. Wells, 1920’de çok iddialı bir kitap yazdı: Tarihin Ana Hatları, dünyanın başlangıcından o güne dek insanlığın tarihini anlatıyordu. Mustafa Kemal, bu kitabın 1925’te yapılan Fransızca çevirisini büyük bir ilgiyle (iki gün uyumadan, gözleri ağrıdığında ıslak tülbentle silerek) okudu ve Türkçeye çevrilip yayınlanmasını sağladı. Türk tarihinin de böyle anlatılmasını istiyordu; Wells’in yaklaşımı Atatürk döneminde hazırlanan (ve ölümünden sonra sessiz sedasız kaybedilen) tarih ders kitaplarının da temelini oluşturacaktı.
Tatlı olduğu kadar ‘üzücü’ bir hayal
Gazi’nin 1927’de dev eseri Nutuk’ta adını andığı tek yabancı kitap olan Tarihin Ana Hatları’nın son bölümü, gelecek hakkındaydı. Wells birleşik bir Dünya Devleti öngörüyordu. Gazi, Nutuk’ta bu bölümü özetledikten sonra “bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncede yükselip olgunlaşması, Hristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren ‘birleşik bir dünya devleti’ kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz” diyordu. 1930’da manevi kızı Afet’e yazdırdığı ve bir matematikçi titizliğiyle “millet” kavramının tanımıyla başladığı Medeni Bilgiler kitabının Askerlik cildinde konuya döndü. Bir dünya devletinin nasıl kurulup işleyebileceğini ayrıntısıyla düşündüğü ve bu işin uygulamada zayıf milletlerin ezilmesine yol açacağı sonucuna varırken üzüldüğü belli oluyordu.
Kötümser olmaya hakkımız yok
10. Yıl Nutku’nda Türk milletine “bütün insanlığa hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapma” hedefini gösterdi, ısrarlar üzerine çıkardığı kısımda da “Bu söylediklerim gerçek olduğu gün, senden ve bütün uygar insanlıktan dileğim şudur: Beni hatırlayınız!” yazdı. Anzak annelerine yazdığı mektubu, Ayasofya’yı müze yapışındaki çağlar ötesi ilericiliği düşünün.
Ölümünden sonra dostu İsmet İnönü onu “insanlık idealinin aşık ve mümtaz siması” olarak tanımladı.
Bu mucizenin ürünü olan bizlerin bir asır sonra kötümser olmaya hakkımız yok.