Sosyal medyasının fişi çekilmiş bir ülkede yaşıyoruz. Fişi çekilen; Instagram, fişini çeken, BTK yani Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, emri veren İletişim Başkanlığı. Açıklanan sebep; Hamas taziyelerini sansürleyen Instagram’a misilleme sansür. Süre? Belirsiz. VPN? Yakalayabildiklerini yasaklıyorlar.
Mali suçlarla mücadelede ülkelerin performanslarını değerlendiren Mali Eylem Görev Gücü (FATF), Türkiye'nin kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadelede geride kaldığı için 2021 yılında alındığı “gri listeden” çıktık. Bu defa internet sansürü uygulayan 12’ler grubuna giriverdik.
İNTERNETİN GRİ LİSTESİ
Kimler mi? Burkino Faso, Küba, Mısır, İran, Kuzey Kore, Suudi Arabistan, Suriye, Tunus, Türkmenistan, Özbekistan, Vietnam, Türkiye… Bu iyi bir şey mi? Değil… İktidarların gerçek dünyadaki yasakçı tavırlarını sanal dünyada yinelemeleri; asla yurttaşını korumak değil, onu kontrol etmek niyeti taşıyor…
Neyi konuşup neyi konuşmayacağına, kiminle iletişim kurabileceğine hatta iktidar gibi düşünmek zorunda bırakılmana dek, yığınca yaptırıma maruz kalıyorsun. Kaldı ki ekonominin yeşerdiği sanal dünyadaki bu tür yasaklar, ülkeyi zarara soktuğu gibi, yönetimi de diktatörleştiriyor, tiranlaştırıyor.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Sanal sansüre dair…
Instagram engeli yeni bir şey mi?
Değil, daha önce de Wikipedia, Youtube, Wordpress, Dropbox, Github, Google Drive, Imgur, Booking gibi sitelere yasak getirilmişti. Oysa katalog suçlar yasası var; nitelikli dolandırıcılık, hırsızlık, şantaj, çocuk istismarı, Atatürk’e hakaret benzerlerini kapsıyor. Ama Instagram engeli, tam sansür.
Sanal ekonomideki kayıplarımız?
Bu mecraya reklam verenler mağdur oldu. İş modellerini sanal dünyada kuran girişimciler mağdur oldu. Elektronik ticaret, tanıtım, marka yönetimi benzeri, sosyal medya üzerinde modellenen tüm faaliyetler, “Hamas’a herkes en az benim kadar üzülsün” dayatması yüzünden kayıplara yol açıyor.
Not: EL SANA AİT DEĞİLSE MÜCADELE KOLAYDIR, AMA SENİN ELİN İSE ASIL SORUN BUDUR…
Bundan 10 yıl önce Genel Koordinatörümüz Vahap Munyar ile Çin’e gitmiştik. Çin, interneti sıkı denetleyen uluslardan biri… George Orwell “1984” romanını, 1948’de Londra hakkında yazmıştı fakat Çin bugün “büyük ağabey” gözetiminde ve herkes, “yurttaşlık puanı” ile fişlenip, sanal denetleniyor.
O sırada ben Sabah’ta, Vahap ise Hürriyet’te çalışıyorduk. Ben Çin’de “sabah.com.tr” sitesine girebiliyorken Vahap “hürriyet.com” sitesine erişemiyordu. Bunu merak ettim ve şu çıktı; “Sabah kelimesi Çin yönetimi için tehdit oluşturmuyor fakat “Hürriyet” kelimesi, özgürlük talebi olabilirmiş.
Bizim iktidarın özgürlük alanlarını giderek daraltması, sadece sosyal medyayı değil geleneksel medyayı da sıkı denetim altına alması, ceza yağdırması, gazete, site, radyo, TV kapatması, medya mensuplarını oto sansüre zorlama amacı taşıyor. Kısaca; “çeneni kapa ki seni kapatmayayım.”
Önerim, hukuk kurallarını çiğnemeyen bizlerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri mecralarda, düşüncelerini, fikirlerini, önerilerini ve eleştirilerini “susmadan” ve oto sansür uygulamadan ifade etmeleridir. El sana ait değilse, mücadele kolaydır da el senin ise asıl sorun, susuvermendir.
Yazıma Mehmet Emin Yurdakul’dan ödünç aldığım birkaç dize ile son vereyim; “Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et / Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet, Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.” Şairleri gibi medyası da bireyleri de haykırmayan millet, çürütülüyor demektir.