İNTİHAR ETMEDİ; KENDİNİ ÖLDÜRDÜ
21 Temmuz 1899 - 2 Temmuz 1961),
Amerikalı romancı,
kısa öykü yazarı ve
gazeteciydi. Daha sonraki 20. yüzyıl yazarlarını önemli ölçüde etkileyen ekonomik ve abartısız üslubuyla tanınan yazar, maceracı yaşam tarzı, açık sözlü ve dobra imajıyla sıklıkla romantize edilir. Hemingway'in eserlerinin çoğu, yedi roman, altı kısa öykü koleksiyonu ve iki kurgu dışı eser de dahil olmak üzere 1920'lerin ortaları ile 1950'lerin ortaları arasında yayınlandı. Yazıları,
Amerikan edebiyatının klasikleri haline geldi; 1954
Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü, üç romanı, dört kısa öykü koleksiyonu ve üç kurgusal olmayan eseri ölümünden sonra yayımlan
Hemingway....
Ernest Hemingway “İntihar, eğer psikolojik bir rahatsızlık değilse, yaşamla vedalaşmayı ilahi bir tören haline dönüştürmenin bilinçli bir sonucudur,” derdi. Dönüşü olmayan bir yola çıkmaktır. İki kere denenmez. Keşkesi yoktur. Geride kalanları kahreder ama mangal gibi yürek isteyen bir eylemdir. İçinde hep bir savaş tutkusu vardı. Katılabildiği her savaşa katıldı. Amacı savaşmak mı, savaşı yazmak mıydı, bilmiyorum. Henüz reşit bile olmadan İtalya cephesinde birinci dünya savaşına katıldı, yaralandı, iyileşti, akıllanmadı ve yine savaşa döndü. "Silahlara Veda" adlı romanında aslında kendisini anlatır. İspanya İç Savaşı'nda Franco'ya karşı direnişçilerin yanında yer aldı.
Ama gün geldi, Hemingway için savaşlar bitti. Daha doğrusu, yeryüzünde artık soğuk savaş vardı. Ama o da Hemingway'in savaşı değildi. O sanki içinde bir öldürme iç güdüsü varmış gibi cepheleri seviyordu. İspanya'daki boğa güreşlerine odaklandı. Boğaların matadorlar tarafından öldürülüşünü gözledi. Ama bunlar da kesmedi Heminway’i. Afrika'da safarilere katıldı. Tüm eylemlerinin ana teması ölüm değil, öldürmeydi.
Ölüm Hemingway için asla bir başka dünyaya geçiş, ilahi güçlere teslim olma ve acıların son durağı değil, "kesin sonuçtu". Galiba ölümün canlı tanığı olmaktan garip bir haz duyuyordu. Dünya Savaşı, İç Savaşlar, Boğa Güreşleri, Safari derken, elinde artık ölümle sonlandırabileceği tek malzemesi kalmıştı: Kendisi. Aslında hayatında kimseyi öldürmemişti. Ya da diyebiliriz ki, hayatı boyunca öldürdüğü tek insan kendisiydi
Onun ölümü, bir anlık bir çılgınlık değil; hele umutsuzların sürüklediği bir yok oluş hiç değildi. En büyük tutkusunu kimseye zarar vermeden, kendi üzerinde denemiş ve başarmıştı. Dört araba kazası, iki uçak kazası atlattı. Deri kanseri, sıtma, zatürre, diabet, hepatit gibi hastalıklarla uğraştı. Baktı ki ölmüyor; 61 yaşındayken en sevdiği silahı ile intihar etti.
Küba'nın efsanevi başkanı Fidel Castro, bir Ernest Hemingway hayranıydı. Adını ölümsüz kılmak için bir heykelini yaptırdı. Ama o zaten çoktan ölümsüzler arasına girmişti. Yaptıkları ve yazdıklarıyla - Hani denir ya, deha ile deliliğin arası sadece bir adımdır diye: Siz onun yaptıklarına değil, dediklerine bakın:
* Dizlerinin üzerinde yaşamaktansa, ayaklarının üzerinde öl.
* Başkasından üstün olmanın onurlu bir yanı yoktur. Asıl onur kişinin eski halinden üstün olmasından gelir.
* Hayata kendimizden ne katıyorsak, hayattan da onu alırız.
* Yanlış yönetilen bir ulusun ilk çaresi enflasyondur. İkinci çaresi savaştır. İkisi de geçici refah sağlar. İkisi de kalıcı yıkım getirir. İkisi de politik ve ekonomik fırsatçıların sığınağıdır.
BENCE DOĞRU DA SÖYLEMİŞ.
* ÖZELLİKLE SON MADDE NE KADAR GÜNCEL, DEĞİL Mİ?