SELAHATTİN PINAR - AFİFE JALE
Denizli'den gelen eşraf için kurulmuş bir sofrada Sadık Bey'e oğlunu sordular; Oğlu Selahattin de sofradaydı. Sadık Bey o yokmuş gibi "Selahattin çalgıcı oldu" dedi. Bunun üzerine Selahattin, ceketini alıp sofrayı terk etti. Kapıdan çıkarken döndü ve "Babacığım, bir gün gelecek, benim adımla anılacaksınız" deyince Sadık Bey, öfkelendi ve yanı başında bulunan gaz lambasını oğluna doğru fırlattı. Çıkan yangını güç bela söndürdüler. Selahattin kapıyı çarpıp çıkmıştı bile... Bir daha da dönmedi.. Babasının “Çalgıcı” dediği genç ünlü bestekar Selahattin Pınar’dı..
İstanbulun bir başka köşesindeki bir evde bir genç kız Tiyatro sevdasıyla kıvranıyordu.. Oysa Müslüman kadınlara sahneye çıkmak yasaktı. Buna rağmen 16 yaşında talebe olarak Darülbedai'ye başvurdu ve kabul edildi. Babası Hidayet Bey, kızını bu sevdadan vazgeçirmek için çok uğraştı. Başaramayınca sertleşti.
Ona "Fahişe" dediği bir gün "Benim Afife diye bir kızım yok" diye gürledi.
O da tıpkı Selahattin gibi evi terketti. Zaten Afife artık sahnede, "Jale" adını kullanıyordu.
Yani tiyatronun ilk Müslüman sanatçısı Afife Jale olarak sahneye çıktı. Ancak bir gün tiyatro zaptiye tarafından basılınca kapı önüne kondu. İşsiz, sahnesiz ve kimsesizdi.
Bu iki gönül yolcusu “bir bahar akşamı” Kuşdili çayırında bir “Hafız Burhan” konserinde karşılaştılar. Aşık oldular. Evlendiler. Gençliklerini acılar içinde harcamışlardı. Evlenince hayat boyu ıskaladıkları her şeyi birlikte yapmaya çalıştılar.
Evde saklambaç oynadılar. Bahçede enginar yetiştirip yarıştırdılar. "Bir çocuk resmi" kıvamında şiirler yazdılar. Pınar çaldı; Afife dinledi. Ancak güzel günler uzun sürmedi. Afife, tiyatrosuz yaşayamıyordu ve tiyatronun boşluğunu uyuşturucularla dolduruyordu.
S.... yeli bir eczacı onu morfine alıştırmıştı. Selahattin Pınar, bir gün eşinin öğle uykusu için çekildiği odasının anahtar deliğinden içeri baktığında, damarına morfin şırınga ettiğini gördü ve çöktü..
Ama Pınar, eşine öfkeden çok, merhamet duyuyordu.. Onu hayata döndürebilmek için çırpınmaya başladı. Sürekli melankolik besteler yapar olmuştu. Çırpındılar, bu gidişi geri çevirebilmek için...Olmadı!
Selahattin Pınar, kendisi de morfin tuzağına düşer gibi oldu. Bunun üzerine Afife, "Terk et beni" diye yalvardı ona... Selahattin öyle yaptı. Ayrıldılar.
Afife, kimsesiz ve beş parasız, tenha parklarda yatıp kalkar, aşevlerinde karnını doyururken , kimsesizliğinin, terk edilmişliğinin, yoksulluğunun son durağı Balıklı Rum Hastanesi'nde, bir deri bir kemik veda etti hayata... Ölümü, gazetelere haber bile olmadı. Cenazesine 4 kişi katıldı.
Selahattin Pınar, Afife'nin ölümünün ardından paraladı kendini... Nice ölümsüz, hicran dolu besteye imza attı.
“Nerden sevdim o zalim kadını” ve “Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek” şarkılarını onun için bestelediği söylenir.. Son katıldığı radyo programında “Hatıralar” isimli şarkısını söyledi son kez..
Beni de alın koynunuza hatıralar..
Dolanıp kalayım bir an boynunuza hatıralar…
Bir süre sonra müdavimi olduğu Todori meyhanesine gitti; doktorların yasak ettiği ne varsa hepsini ısmarlayıp sofrayı ve rakısını yudumlarken 6 Şubat 1960 son nefesini verdi…
Geride 100’e yakın ölümsüz eser bırakan üstad Selahattin Pınar - usta Tiyatro oyuncusu Mustafa Alabora'nın dayısıdır..
Rahmetle anıyoruz