Buda Kuşatması (1686)
Kökleri ‘Hungarn – Hungry Türk Hun-Uğur olan, Fin – Uğur dil gurubuna bağlı, üyesi olduğu Dünya Türk Kurultayına her yıl ‘ev sahipliği’ yapan, günümüz Macaristan’da Attila'nın kardeşi Bludha- Bleda'ya ithafen ‘’Buda’’ ismini almış olabileceği düşünülen, tepedeki Buda şehrin savunmasında, büyük direniş örneği sergileyen Türkler için, genellikle hızlı ve canlı bir yapıya sahip olan, klasik müzikte sıkça kullanılmış - Wolfgang Amadeus Mozart’ın "Piyano Sonatı No. 11, A Majör, K. 331" eserinin üçüncü bölümündeki 1783 yılında yazılmış, İtalyancası "Rondo Alla Turca - Türk Rondo'su) olarak bilinen eseri, aslında dillere destan olmuş: bir önceki yüzyılda, Abdurrahman Abdi Paşa emrindeki yaklaşık 7.000 Türk askerinin, 84.000 kişilik Kutsal Haçlı ittifakı ordusuna karşı – tarihte eşine rastlanmamış bir şekilde 78 gün süren Buda savunmasından esinlendiği söylenir.
Olay: Macarcası ‘’Buda visszafoglalása - Buda'nın Geri Alınması’’ olan, Viyana Muharebesi'nden sonra Macaristan'da düzenlenen bir takip harekâtının parçası olarak Kutsal İttifak – Haçlı orduları ve Osmanlı İmparatorluğu arasında gerçekleşmiştir. Kutsal İttifak, yaklaşık 150 yıllık Osmanlı hâkimiyetine son vererek Buda'yı (günümüz Budapeşte) 78 gün süren bir kuşatma sonucunda geri almıştır.
Osmanlı Buda
Kutsal İttifak, 1686'da uzun bir kuşatmadan sonra Buda'yı ele geçirmiştir. 1541'de Buda, Türkler tarafından Kuşatmada fethedilmiş ve sonraki 145 yıl boyunca Osmanlı yönetiminde kalmıştır. Osmanlı yönetimi altında, Macaristan'ın başkenti Buda'nın ekonomik gerilemesi, nüfusun durağanlığıyla karakterize edilmiştir. 1686'daki Buda nüfusu, 15. yüzyıldaki nüfusundan daha fazla değildi. Osmanlılar, Macar kraliyet sarayının harap olmasına izin vermiştir. Harap olan saray, Osmanlılar tarafından barut deposu ve cephane ambarına dönüştürülmüş ve bu da 1686'daki kuşatma sırasında patlamasına neden olmuştur.
Osmanlı fethinden sonra Hristiyan Macar nüfusu kendini güvende hissetmemiş, sayıları önemli ölçüde azalmış ve Habsburg yönetimindeki Kraliyet Macaristanı'na kaçmışlardır. Osmanlı döneminde Buda'da Yahudi ve Çingene göçmenlerin sayısı baskın halde kültürel ve ticari bir merkez haline gelmiştir.
1683 Savaşının önceki Aşamaları Osmanlıların Viyana Kuşatması'ndaki başarısızlığı sonrasında başlayan Büyük Türk Savaşı'nda İmparator I. Leopold, Macaristan'ı ve başkenti Buda'yı geri almak için bir karşı saldırı fırsatı görmüştür. Papa XI. Innocentius'un yardımıyla, 5 Mart 1684'te Polonya Kralı Jan Sobieski, İmparator I. Leopold ve Venedik Cumhuriyeti'nin Türklere karşı bir ittifak oluşturduğu Kutsal Haçlı orduları İttifakı kurulmuştur.
Ancak, Kutsal İttifak'ın Buda'ya yönelik ilk saldırısı yenilgiyle sonuçlanmış, Avusturyalılar ve müttefikleri 108 gün süren kuşatmanın ardından büyük kayıplar vererek Türk kontrolündeki şehirden çekilmek zorunda kalmışlardır.
Kuşatma
1686'da, Buda'nın başarısızlıkla sonuçlanan ilk kuşatmasından iki yıl sonra, şehri ele geçirmek için yeni bir harekât başlatılmıştır. Bu sefer Kutsal İttifak ordusu, Alman, Macar, Hırvat, Hollandalı, İngiliz, İspanyol, Çek, İtalyan, Fransız, Burgundiyalı, Danimarkalı ve İsveçli askerlerden ve gönüllülerden oluşan 65.000-100.000 (Savaş hizmetçileri – esnafı ve ailelerini sayılmazsa - En gerçekçi sayı 84.ooo) kişilik bir kuvvetle çok daha büyüktü. Türk savunucuları ise 7.000 kişiden oluşuyordu.
1686 yılının Haziran ortasında kuşatma başlamıştı. 27 Temmuz'da Kutsal İttifak ordusu büyük çaplı bir saldırı başlattı, ancak bu saldırı 5.000 kişinin kaybıyla geri püskürtüldü. 300 İspanyol askerinden oluşan bir birlik, şehir surlarına yapılan saldırıya öncülük etti. Ağustos ortasında Sadrazam Sarı Süleyman Paşa komutasındaki yardım ordusu Buda'ya ulaştı, ancak kuşatma altındaki Türk kuvvetleri, Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa'nın komutası altında herhangi bir taarruz gerçekleştiremedi ve kısa bir süre sonra Abdi Paşa çatışmada öldü. Tony Jaques "Savaşlar ve Kuşatmalar Sözlüğü" adlı kitabında Abdi Paşa'nın savunma çabalarını "kahramanca" olarak nitelendiriyor.
Savoy Prensi Eugene ve dragonları, şehre doğrudan girmedi, ancak Türk yardım ordusuna karşı kendi ordularının arkasını güvenceye aldılar. Bu da, 145 yıl süren Osmanlı hâkimiyetinden sonra şehre girilmesini engelleyemedi. Bir Macar tarihçinin yazdığına göre, son saldırıya İspanyol birlikleri, Bavyera müfrezesinin öncüsü olarak katıldı.
Yahudi ve Müslümanların Katliamı
Fetih sonrasında, Batı Avrupalı Hristiyan zafer kazanmış askerler nefret ettikleri "kâfirlere" öfkelerini çıkardılar. O dönemde Avrupa'nın bilincinde Türk tehdidi, Türklerin sivillere karşı işledikleri vahşetler ve Hristiyan kilisesinin dini tutumlarıyla şekillenmişti.
Buda ele geçirildi ve yağmalanmaya terk edildi. Askerler, uzun ve ısrarcı direnişleri nedeniyle Türklerin, birçok arkadaşlarının ölümüne neden olmasından ötürü, yaşlı ya da genç demeden büyük zulümler gerçekleştirdiler. Bavyera Elektörü ve Lorraine Dükü, erkeklerin vahşice öldürüldüğünü ve kadınların tecavüze uğradığını öğrenince, katliamın durdurulması talimatını verdiler ve bu sayede 2.000'den fazla Türk'ün hayatı kurtarıldı.
İmparatorluk birlikleri tarafından gerçekleştirilen katliamda 3.000'den fazla Türk öldürüldü ve şiddet aynı zamanda Buda'daki Yahudi nüfusa da yöneldi. İberya yarım adasından Hiristiyanların kovduğu sefere zorlandığı için ‘Seferad’ adını alan, bugün bile hala 1400 lü yıllar aksanıyla Latince – LADİNO ispanyolcası konuşan, günümüz İstanbul yahudileri gibi, tarih boyu Osmanlı topraklarında daha hoşgörülü yönetimi altında yaşayan Yahudiler, Haçlı ordusuna karşı Türklerle omuz omuza savaşmış ve onların müttefikleri olarak görülmüşlerdi.
Şehrin fethi sonrasında Buda'daki Yahudi topluluğu neredeyse tamamen yok edildi. Şehrin 1.000 Yahudi nüfusunun yaklaşık yarısı katledildi; yüzlerce Yahudi ve 6.000 Müslüman Türk köle olarak satılmak veya fidye için tutulmak üzere esir alındı. Yahudilerin evleri ve mülkleri yağmalandı ve tahrip edildi. Reformcu Macar Protestanlar, Macaristan'daki Yahudi nüfusunun tamamen ortadan kaldırılmasını savundular. Buda'da kalan Eşkenazi – Doğu Avrupa kökenli bazıları Tatar hanlık döneminde Museviliği kabul Kerim – Kırım han döneminde – bugün Türkiyede sayıları azalmış ‘’KARAİM’’ Türkleri diye bildiğimiz - Türk Yahudilerin çoğu ve Macaristan'ın geri kalanındaki Yahudilerin büyük bir kısmı geri çekilen Türklerle birlikte gitti. Esir alınanlar ise: Viyana, Pozsony veya Mikulov'a gönderildi. Buda'daki camiler ve minareler yıkıldı, üç sinagog yakıldı ve hala dünyanın düz olduğunu savunan - Ortaçağ son karanlık dönemini yaşayan – Kutsal Roma İmparatorluğu ordusu tarafından birçok değerli kitaplar tahrip edildi.
Geleneksel olarak 17. yüzyılda, bir şehir ya da kasabanın fethedilmesinden sonra, kuşatma altındaki şehrin daha önce teslim olmayı reddetmesi ve askerlerin zorla ele geçirmesi durumunda, galip gelen ordunun askerlerinin kendi adlarına yağmalama hakkına sahip olmaları - 1686'da Buda'da olduğu gibi - yaygın bir uygulama ve genel bir savaş yasasıydı.
Bu, askerlerin zorla ele geçirme sırasında gösterdikleri çabaların ve karşılaştıkları risklerin karşılığı olarak kabul edilirdi. Bir komutan bu hakkı askerlerinden alamazdı, aksi takdirde isyan riski taşırdı, çünkü herkes bu kadim hakkı doğal kabul eder ve bu kuralın ihlalini haksız olarak değerlendirirdi. Bu durum özellikle 17. yüzyılda başta TÜMÜ devşirme Balkan kökenli Hiristiyan Yeniçeriler dahil orduların büyük ölçüde paralı askerlerden oluştuğu ve bu tür gelir kaynaklarına bağımlı oldukları için daha da geçerliydi.
Zaptedilen bir yerin yağmalanmaya açık olduğu süre genellikle üç gündü. Buda'nın ele geçirilmesinden sonraki ilk birkaç gündeki olaylar, bu yaygın savaş pratiği ile açıklanabilir; örneğin 1631'de Magdeburg'un neredeyse tamamen yok edilmesine de aynı uygulama sebep olmuştur. Tüm nüfus teslim olmadığı için, elbette Müslüman Türkler ya da Yahudiler gibi vatandaş grupları arasında ayrım yapılmamıştır. Yağma ve talan, genellikle bir kuşatma ordusuna teslim olan şehirlerde gerçekleşmezdi.
Kuşatmanın en kanlı olayları, kuşatma ordusunda görev yapan Brandenburg'lu bir ordu doktoru olan Johann Dietz tarafından kaydedilmiştir:
“… Annelerinin rahmindeki bebekler bile bağışlanmadı. Hepsi ölüme gönderildi. Burada olanlar beni dehşete düşürdü. İnsanlar birbirlerine vahşi hayvanlardan çok daha zalim davrandı.”
İmparatorluk askerleri kendi ölülerini gömdüler ve Türkler ile Yahudilerin cesetlerini Tuna Nehri'ne attılar.
Sonuçlar
Buda, bir buçuk asır boyunca Osmanlı hâkimiyeti altındaydı ve Osmanlı yönetimi, Macarların kendi başlarına ayaklanmasıyla değil, Habsburgların zorlayıcı müdahalesiyle sona erdi. Bu gerçek, savaş sonrası düzenlemelerde de yansımıştır.
Buda'nın Türklerden geri alınmasının ve 1687'deki Mohaç Muharebesi zaferinin bir sonucu olarak, Macar parlamentosu Kasım 1687'de Pressburg'da (bugünkü Bratislava) Macar tacının Habsburglara geçtiğini, buna itiraz etme veya direnme hakkı olmadığını kabul etmiştir. Ayrıca Macar parlamentosu, Habsburg tahtının varisini, babasının yaşamı boyunca Macaristan kralı olarak taçlandırmayı taahhüt etmiştir. Böylece, 9 Aralık 1687'de İmparator Leopold'un dokuz yaşındaki oğlu Joseph, Stephanskrone tacı ile ilk kalıtsal kral olarak taçlandırılmıştır.
Macaristan, Habsburgların kalıtsal bir ülkesi olmuş ve Haziran 1688'de Macaristan Krallığı mekanizması için bir komisyon oluşturulmuştur; bu komisyon, Stephanskrone ülkesi içinde güçlü bir monarşik hükümet oluşturmayı amaçlamıştır.