Yazmak mecburiyetindeyim.
Orta Asya Göktürklerin Ergenekon'dan çıkışı anlamıyla kutlanan Nevruz – insanlık için hayatın bir az daha yumuşadığı, yiyecek bulmanın, barınmanın kolaylaştığı BAHAR dönemi başka anlam ifade eder. Mart ayında başlayan sıcak UMUT sürecinde, günler uzuyor ve kutlamalara vesile oluyor. Çoğu yörede Mart “marteniçka” döneminde, bileklere kırmızı-beyaz ipler bağlanır, dilek tutulur. Lakin coğrafya – liderleri ile KADER yazgısı gibi, akıldışı bir sömürü düzenine mahkûm edili ülkede ne bahar nede umut kaldı.
Nasıl çarpık bir düzense, dört hafta geçti, depremin yarattığı felaket ve beklenen ekonomik korkularla milyonlar için dahada büyüyor. Temel hak ‘’barınma’’ için, içmek - yıkanmak için su istediğinde talan düzeni maalesef “yüzüğünü sat” diyebiliyor, Cami minaresine Akepe bayrağı asan zihniyet, Futbola siyaset karıştı ! derken, temel hak ‘itiraz’ edeni tutukluyor. Aslında aymazca ‘’din iman – yetmedi vatan millet sakarya’’ nakaratlı iktidarın deprem bölgesi ve ülkenin geri kalanında etkin olduğu alanlar: üniversite, sendika, EYT lilere … üniformalılarla güç gösterisi (1), enkaz kaldırma ve inşaat için ihale düzenleme (2) ve halkı anlamadığı dildeki Kuran ile aldatmak (3) diye özetlenebilir.
Deprem bölgeleri dışındaki kiralık evlerin kapıları depremzedelerin yüzüne kapanıyor. Dayanışma safsatalarına karşın cezasız bırakılan fırsatçılık gibi, üniversiteler kapatılırken herbiri ŞER yuvası, çocuk tacizcisi PARALEL devlet olmuş kuran kurslarının açık olması ile 20 yıldır acımasız “tüccar devlet” zihniyeti ile koyu ve ölümcül bir karanlık dayatılıyor.
Seneler önce “Ticaretten o kadar anlamıyor ki, boğulmakta olan adama can yeleği bile satamaz” diye insan olmayı hiç sayan dogmalarla, YARDIM kötü bir alışkanlık sayılırdı. Bunu övülecek, övünülecek şeymiş gibi gösteren, ahlâk düşkünü savunanlar, bugün ele geçirdikleri devleti ‘’Dar ül Harb – savaş ganimeti’’ saydıkları Kutsal Cumhuriyetin ırzına geçmeyi – Talan etmeyi böbürlenecek insanlık düşmanları kan emici kenelerle çökertilen AHLAK en büyük kayıplarımızdandır.
Bu ‘’sonradan görme’’ ülke talancılarının siyasetteki ilkesizliği çoğumuz için sürpriz olmamalı. Halka yarar sağlamak yerine DAHA FAZLA TALAN için koltuğa ve kaynaklara çökmeyi alışkanlık haline gelen ülkede tıpkı, uzun süre birlikte içerisinde YENİ TÜRKİYE UMUDUMUZ olarak yeşeren duygu, son günlerde “Millet İttifakı” denen siyasilerin kayıkçı kavgası bizi şaşırtmamalı.
Siyasi gelişmeler, ekonomi ve dış politik tercihlerden ayrılarak analiz edilemez. Belki kapitalist düzende paranın dediği olur fakat liberallerin iddia ettiğinin aksine para ASLA nihai ve iyi bir akıl hocası değildir. Sadece dar ‘’para’’ aklıyla işleyen düzende, bahar da umut da Mart hep kazma kürek sapı yaktıracak kadar tehlikelidir.
Aslında tuhaf olan: bu ülkenin on milyonlarca emekçisinin olan çarpıklıklara sessizce ‘’biat’’ etmesi, boyun eğmesidir. Oysa şayet Planlı ve devletçi bir ekonomi, toplumcu ve eşitlikçi politikalar, laik bir siyasi düzen, bağımsız ve egemen bir ülke istiyorsak, araç da hedef de bellidir.
Vahye dayalı dinsel toplumlarda ‘’LAYIK – layiklik’’ devrimi, dünyada ilk kez ’din işlerini halifeye bırakırken devlet işlerini üslenen’’ Oğuzlar'ın Kınık boyundan TÜRK Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey tarafından ‘1050-1060 yıllarında gerçekleştirdi diyen, Fransız Devrimi öncesi eserlerinde yer veren Voltaire gibi, Kutadgu Bilig’i kaynak alan Atatürk’ün, Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra 1343-1354 arasında kurulan beyliklerden birisi olan ‘’Ankara Cumhuriyeti’’ Batı ya da Fransa değil bir Türk kökenli, saygınlıkla korunması gerek KUTSAL bir düzendir.
K C Ulusoy