Antalya otele gelen bayan izmir gecelik bayan arkadaş pet shop Kayseri dul bayan

Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ömer Faruk Demirkır
Köşe Yazarı
Ömer Faruk Demirkır
 

aidiyet duygusumu ?

      Seçim nedir ? Türk Dil Kurumu’na göre 'Seçim' kelimesi 'Seçmek işi' olarak ifade edilmektedir ve 'seç' fiilinden türemiş 'ayırmak - ayıklamak' anlamlarına gelmektedir. Dolayısıyla aslında her seçim aynı zamanda bir vazgeçmedir. Seçimler demokrasi ile yönetilen ülkelerde yöneticilerin seçilmesi için belirli aralıklarla yapılmaktadır. Yalnız ne seçimler demokrasilerin, ne de demokrasi seçimlerin vazgeçilmezidir. İngiltere ve İskandinav ülkeleri gibi monarşi ile yönetilen demokratik ülkeler olabildiği gibi, Zimbabve, Kamerun, Uganda gibi seçimlerin yapıldığı ama demokrasinin olmadığı veya Kuzey Kore gibi seçimlerin göstermelik olarak yapıldığı ülkeler de bulunmaktadır. Seçimlerin tarihi, antik çağlara kadar uzanır. İlk demokratik seçimlerin yapıldığı yer olarak genellikle Antik Yunan'daki Atina kabul edilir. Burada, yetişkin erkek vatandaşlar, şehir devletinin politikalarını belirleyen meclis üyelerini seçerlerdi. Modern anlamda seçimler, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa ve Amerika'da yaygınlaşmaya başladı. Bu dönemde, özellikle 1786 Amerikan ve onlardan esinlenerek, 1789 Fransız Devrimlerinin etkisiyle, demokratik seçimlerin önemi ve yaygınlaşması arttı. Tabii ki o dönemlerde, tıpkı Antik Yunan’da olduğu gibi, yetişkin erkeklerin seçme ve seçilme hakları bulunmaktaydı. 20. Yüzyılın başlarında, Avrupa ve Kıta Avustralya'dan başlayarak dünya genelinde kadınların seçme ve seçilme haklarına kavuşmaları, önemli bir dönemeç oldu. Bu süreçte, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren ilk Müslüman tebaalı ülke olmuştur. Ülkemizde kadınların seçme ve seçilme hakları 1934'te tanındı ve bu haklar ilk kez 8 Şubat 1935'te gerçekleşen TBMM 5. dönem seçimlerinde kullanıldı. 1946 yılında siyasi çeşitliliğin artması ve demokrasinin gelişimi açısından bir kilometre taşı olan çok partili siyasi sisteme geçiş, bu süreci daha da ileri bir seviyeye taşıdı. Peki ya bugün geldiğimiz noktada seçimlerde halkın iradesi sandığa doğru yansımakta mıdır? Tabii ki bu çok zor bir soru olmasına karşın yine de bakış açımıza göre sorunun cevabı da değişmektedir. Eğer ki sandıkta insanların vermiş olduğu oylar doğru bir şekilde sayılıp, kaydediliyor mu diye bakarsak, münferit olaylar dışında, sayım işlemi doğru yapılmaktadır. Çoğu zaman seçmenlerin kararlarında aidiyet duygusu önemli rol oynayabilmekte. Bazen seçmenler destekledikleri parti veya adayın ekonomi yönetimi, dış politika v.s. konuları ile ilgili politikalarından memnuniyetsizliklerine rağmen, derinlemesine hissettikleri aidiyet duygusuyla oy kullanabiliyorlar. Bu, tercihlerini ekonomik veya politik memnuniyetlerine göre değil, daha çok kendilerini ait hissettikleri topluluk veya ideolojiye göre belirlemelerine neden oluyor. Bazı durumlarda ise, seçmenler tam olarak istedikleri kişiye değil de, istemedikleri adayın karşısındaki en güçlü rakibine oy verebiliyorlar. Bu 'istediğim kişi kazansın' yerine, 'istemediğim kişi kazanmasın' mantığıyla hareket etmek anlamına geliyor. Bu nedenle, her seçimde verilen karar, aslında bir tercih kadar, bir vazgeçiş de ifade ediyor. Bu sadece ülkemize has bir durum değil elbette ki; Amerika Birleşik Devletleri’nde de, aidiyet hissiyle oy veren insanlar çoğunluktadır. Ancak, orada partilerin oylarının birbirine yakın olması ve kararsız seçmen kitlesinin seçimin sonucunu belirlemesi, seçim sonuçlarını farklı kılar. İkinci bir etken ise seçimlere katılım oranı, ülkemizle kıyaslandığında düşük seviyelerde kalmaktadır. Son ABD Başkanlık seçiminde 120 yılın en yüksek katılım oranına tanıklık etsek de, bu oran %67 seviyelerinde kalmıştır. Ülkemizde, yüksek katılım oranlarıyla gerçekleşen seçimler demokrasi şöleni gibi görünse de, seçmen tercihlerinin ülke gerçeklerinden ziyade parti veya adaylara olan aidiyet duygusuna göre belirlenmesi iradenin doğru bir şekilde sandığa yansımasının önündeki en önemli engel olarak karşımıza çıkmakta. Aidiyet duygusunun seçimdeki tercihler konusunda bu kadar yüksek öneme sahip olmasının altında, partilerin politikalarının ve farklılaştıkları noktaların ekonomik veya dış siyasetten çok, yaşam tarzları üzerine odaklanmasının yatar. Geçmişte insanların yaşam tarzları ile ilgili yaşadıkları acı tecrübeler nedeniyle bu şekilde bir reaksiyon göstermelerinin de gayet normal. Malum şu anda ülkemizdeki seçim sisteminde yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı’ndadır. Bu yetki için beş yılda bir seçim yapılır ve oyların %50'sinden fazlasını alan kişi Cumhurbaşkanı olarak seçilir. Eğer ilk turda hiçbir aday yeterli çoğunluğu sağlayamazsa, en yüksek oyu alan iki adayın katıldığı bir ikinci tur seçim yapılır. Her sistemin olduğu gibi bu sisteminde avantajları ve dezavantajları mevcuttur. Bunun en büyük dezavantajı; 5 yıl boyunca seçimin yenilenmesi dışında hükümetin değişme ihtimalinin olmamasıdır. İkinci olarak yukarıdan aşağıya doğru bir sistem olduğu için temsilde adalet konusunda sıkıntıları bulunmaktadır. Parlamenter sistemde ise Başbakan, yürütmenin başıdır ve güvenoyu almak için meclisin çoğunluğunu kazanması gerekmektedir. Bu durum hesap verilebilirlik açısından avantaj sağlarken, mecliste hiçbir partinin tek başına çoğunluğu alamadığı durumlarda koalisyonların kurulmasına neden olmaktadır ve bu da çoğu durumda geçmişten aşina olduğumuz pazarlıklara neden olmaktadır. Kuvvetler ayrılığı yönünden bakarsak; her iki sistemde de genellikle partinin başkanı, seçimin kazanılması durumunda ülkenin yöneticisi olmaktadır. Partilerde milletvekilleri listelerinin belirlenmesi genellikle parti başkanları tarafından yapılır ve bu durum, seçimin kazanılması durumunda yasama ve yürütmenin dolaylı yoldan da olsa tek bir kişi veya parti tarafından yönetilmesine yol açar. Ayrıca, yüksek yargıçların atamaları da genellikle yürütme tarafından yapıldığı için, yargı da bu iki sistemde etkilenmektedir. Dolayısı ile her iki sistemde de kuvvetler ayrılığında söz etmek pek mümkün görünmemektedir. Sistemin daha demokratik ve işlevsel hale gelmesi için öncelikle meclisin yetkilerinin artırılması gerekmektedir. İkinci olarak da Cumhurbaşkanı ile birlikte başkan yardımcılarının da seçilmesi önemlidir. Oy pusulasında, Cumhurbaşkanı adayının altında daha önceden belirlenmiş belli bir sayıda başkan yardımcısı adayı yer almalı ve seçmenler bu adaylar arasından birini seçebilmelidir. Seçilen Cumhurbaşkanı'nın listesinde yer alan başkan yardımcısı adaylarından en çok oyu alan ilk iki kişi, birinci ve ikinci başkan yardımcısı olarak atanmalıdır. Bu, seçmenlere daha fazla seçim hakkı verirken, aynı zamanda Cumhurbaşkanın olası vefatı veya sağlık nedenleri ile görevi bırakmak zorunda kalması durumunda yerine geçecek olan kişi hakkında meşruiyet tartışması yaşanmasının da önüne geçmiş olur. Yeni Cumhurbaşkanı yerine geçtiği Cumhurbaşkanı’nın kalan görev süresini tamamlar. Milletvekilliği seçimlerinde, her bölgenin milletvekilleri, o bölgedeki parti teşkilatının yapacağı ön seçimle belirlenmeli ve adayların aldıkları ön seçim oylarına göre sıralamaları belirlenmelidir. Seçim esnasında, seçmenler Cumhurbaşkanı yardımcısını seçer gibi, listeden tercih ettikleri adayı seçerek oy kullanmalıdır. Eğer seçmen, milletvekili listesinden bir seçim yapmak yerine sadece parti amblemine mühür basarsa, bu oy sadece partiye sayılmalı ve partinin kazandığı vekillik sayısına katkıda bulunmalıdır. Son olarak Cumhurbaşkanı adaylarının kazanmaları durumunda kuracakları hükümetin kritik konumdaki, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma, Milli Eğitim, Maliye Bakanı adaylarını önceden açıklamasının ÇOK daha doğru olur (tıpkı daha önce var olan: bu bakanların eşleri YABANCI OLAMAZ kanun maddeleri gibi).  Hayatta her gün farkında olmadan pek çok seçim yapıyoruz ve bu seçimler hayatımıza yön veriyor. Seçimlerimizde özgür olabilmemiz için önümüze daha fazla seçenek sunulmalıdır.

aidiyet duygusumu ?

 

 

 

Seçim nedir ?

Türk Dil Kurumu’na göre 'Seçim' kelimesi 'Seçmek işi' olarak ifade edilmektedir ve 'seç' fiilinden türemiş 'ayırmak - ayıklamak' anlamlarına gelmektedir. Dolayısıyla aslında her seçim aynı zamanda bir vazgeçmedir.

Seçimler demokrasi ile yönetilen ülkelerde yöneticilerin seçilmesi için belirli aralıklarla yapılmaktadır. Yalnız ne seçimler demokrasilerin, ne de demokrasi seçimlerin vazgeçilmezidir. İngiltere ve İskandinav ülkeleri gibi monarşi ile yönetilen demokratik ülkeler olabildiği gibi, Zimbabve, Kamerun, Uganda gibi seçimlerin yapıldığı ama demokrasinin olmadığı veya Kuzey Kore gibi seçimlerin göstermelik olarak yapıldığı ülkeler de bulunmaktadır.

Seçimlerin tarihi, antik çağlara kadar uzanır. İlk demokratik seçimlerin yapıldığı yer olarak genellikle Antik Yunan'daki Atina kabul edilir. Burada, yetişkin erkek vatandaşlar, şehir devletinin politikalarını belirleyen meclis üyelerini seçerlerdi. Modern anlamda seçimler, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa ve Amerika'da yaygınlaşmaya başladı. Bu dönemde, özellikle 1786 Amerikan ve onlardan esinlenerek, 1789 Fransız Devrimlerinin etkisiyle, demokratik seçimlerin önemi ve yaygınlaşması arttı. Tabii ki o dönemlerde, tıpkı Antik Yunan’da olduğu gibi, yetişkin erkeklerin seçme ve seçilme hakları bulunmaktaydı.

20. Yüzyılın başlarında, Avrupa ve Kıta Avustralya'dan başlayarak dünya genelinde kadınların seçme ve seçilme haklarına kavuşmaları, önemli bir dönemeç oldu. Bu süreçte, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren ilk Müslüman tebaalı ülke olmuştur. Ülkemizde kadınların seçme ve seçilme hakları 1934'te tanındı ve bu haklar ilk kez 8 Şubat 1935'te gerçekleşen TBMM 5. dönem seçimlerinde kullanıldı. 1946 yılında siyasi çeşitliliğin artması ve demokrasinin gelişimi açısından bir kilometre taşı olan çok partili siyasi sisteme geçiş, bu süreci daha da ileri bir seviyeye taşıdı.

Peki ya bugün geldiğimiz noktada seçimlerde halkın iradesi sandığa doğru yansımakta mıdır? Tabii ki bu çok zor bir soru olmasına karşın yine de bakış açımıza göre sorunun cevabı da değişmektedir. Eğer ki sandıkta insanların vermiş olduğu oylar doğru bir şekilde sayılıp, kaydediliyor mu diye bakarsak, münferit olaylar dışında, sayım işlemi doğru yapılmaktadır.

Çoğu zaman seçmenlerin kararlarında aidiyet duygusu önemli rol oynayabilmekte. Bazen seçmenler destekledikleri parti veya adayın ekonomi yönetimi, dış politika v.s. konuları ile ilgili politikalarından memnuniyetsizliklerine rağmen, derinlemesine hissettikleri aidiyet duygusuyla oy kullanabiliyorlar. Bu, tercihlerini ekonomik veya politik memnuniyetlerine göre değil, daha çok kendilerini ait hissettikleri topluluk veya ideolojiye göre belirlemelerine neden oluyor. Bazı durumlarda ise, seçmenler tam olarak istedikleri kişiye değil de, istemedikleri adayın karşısındaki en güçlü rakibine oy verebiliyorlar. Bu 'istediğim kişi kazansın' yerine, 'istemediğim kişi kazanmasın' mantığıyla hareket etmek anlamına geliyor. Bu nedenle, her seçimde verilen karar, aslında bir tercih kadar, bir vazgeçiş de ifade ediyor.

Bu sadece ülkemize has bir durum değil elbette ki; Amerika Birleşik Devletleri’nde de, aidiyet hissiyle oy veren insanlar çoğunluktadır. Ancak, orada partilerin oylarının birbirine yakın olması ve kararsız seçmen kitlesinin seçimin sonucunu belirlemesi, seçim sonuçlarını farklı kılar. İkinci bir etken ise seçimlere katılım oranı, ülkemizle kıyaslandığında düşük seviyelerde kalmaktadır. Son ABD Başkanlık seçiminde 120 yılın en yüksek katılım oranına tanıklık etsek de, bu oran %67 seviyelerinde kalmıştır.

Ülkemizde, yüksek katılım oranlarıyla gerçekleşen seçimler demokrasi şöleni gibi görünse de, seçmen tercihlerinin ülke gerçeklerinden ziyade parti veya adaylara olan aidiyet duygusuna göre belirlenmesi iradenin doğru bir şekilde sandığa yansımasının önündeki en önemli engel olarak karşımıza çıkmakta.

Aidiyet duygusunun seçimdeki tercihler konusunda bu kadar yüksek öneme sahip olmasının altında, partilerin politikalarının ve farklılaştıkları noktaların ekonomik veya dış siyasetten çok, yaşam tarzları üzerine odaklanmasının yatar. Geçmişte insanların yaşam tarzları ile ilgili yaşadıkları acı tecrübeler nedeniyle bu şekilde bir reaksiyon göstermelerinin de gayet normal.

Malum şu anda ülkemizdeki seçim sisteminde yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı’ndadır. Bu yetki için beş yılda bir seçim yapılır ve oyların %50'sinden fazlasını alan kişi Cumhurbaşkanı olarak seçilir. Eğer ilk turda hiçbir aday yeterli çoğunluğu sağlayamazsa, en yüksek oyu alan iki adayın katıldığı bir ikinci tur seçim yapılır. Her sistemin olduğu gibi bu sisteminde avantajları ve dezavantajları mevcuttur. Bunun en büyük dezavantajı; 5 yıl boyunca seçimin yenilenmesi dışında hükümetin değişme ihtimalinin olmamasıdır. İkinci olarak yukarıdan aşağıya doğru bir sistem olduğu için temsilde adalet konusunda sıkıntıları bulunmaktadır.

Parlamenter sistemde ise Başbakan, yürütmenin başıdır ve güvenoyu almak için meclisin çoğunluğunu kazanması gerekmektedir. Bu durum hesap verilebilirlik açısından avantaj sağlarken, mecliste hiçbir partinin tek başına çoğunluğu alamadığı durumlarda koalisyonların kurulmasına neden olmaktadır ve bu da çoğu durumda geçmişten aşina olduğumuz pazarlıklara neden olmaktadır.

Kuvvetler ayrılığı yönünden bakarsak; her iki sistemde de genellikle partinin başkanı, seçimin kazanılması durumunda ülkenin yöneticisi olmaktadır. Partilerde milletvekilleri listelerinin belirlenmesi genellikle parti başkanları tarafından yapılır ve bu durum, seçimin kazanılması durumunda yasama ve yürütmenin dolaylı yoldan da olsa tek bir kişi veya parti tarafından yönetilmesine yol açar. Ayrıca, yüksek yargıçların atamaları da genellikle yürütme tarafından yapıldığı için, yargı da bu iki sistemde etkilenmektedir. Dolayısı ile her iki sistemde de kuvvetler ayrılığında söz etmek pek mümkün görünmemektedir.

Sistemin daha demokratik ve işlevsel hale gelmesi için öncelikle meclisin yetkilerinin artırılması gerekmektedir. İkinci olarak da Cumhurbaşkanı ile birlikte başkan yardımcılarının da seçilmesi önemlidir. Oy pusulasında, Cumhurbaşkanı adayının altında daha önceden belirlenmiş belli bir sayıda başkan yardımcısı adayı yer almalı ve seçmenler bu adaylar arasından birini seçebilmelidir. Seçilen Cumhurbaşkanı'nın listesinde yer alan başkan yardımcısı adaylarından en çok oyu alan ilk iki kişi, birinci ve ikinci başkan yardımcısı olarak atanmalıdır. Bu, seçmenlere daha fazla seçim hakkı verirken, aynı zamanda Cumhurbaşkanın olası vefatı veya sağlık nedenleri ile görevi bırakmak zorunda kalması durumunda yerine geçecek olan kişi hakkında meşruiyet tartışması yaşanmasının da önüne geçmiş olur. Yeni Cumhurbaşkanı yerine geçtiği Cumhurbaşkanı’nın kalan görev süresini tamamlar.

Milletvekilliği seçimlerinde, her bölgenin milletvekilleri, o bölgedeki parti teşkilatının yapacağı ön seçimle belirlenmeli ve adayların aldıkları ön seçim oylarına göre sıralamaları belirlenmelidir. Seçim esnasında, seçmenler Cumhurbaşkanı yardımcısını seçer gibi, listeden tercih ettikleri adayı seçerek oy kullanmalıdır. Eğer seçmen, milletvekili listesinden bir seçim yapmak yerine sadece parti amblemine mühür basarsa, bu oy sadece partiye sayılmalı ve partinin kazandığı vekillik sayısına katkıda bulunmalıdır.

Son olarak Cumhurbaşkanı adaylarının kazanmaları durumunda kuracakları hükümetin kritik konumdaki, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma, Milli Eğitim, Maliye Bakanı adaylarını önceden açıklamasının ÇOK daha doğru olur (tıpkı daha önce var olan: bu bakanların eşleri YABANCI OLAMAZ kanun maddeleri gibi). 

Hayatta her gün farkında olmadan pek çok seçim yapıyoruz ve bu seçimler hayatımıza yön veriyor. Seçimlerimizde özgür olabilmemiz için önümüze daha fazla seçenek sunulmalıdır.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort