26 08 1922 - Yılmaz Özdil
Bugün 26 Ağustos Büyük taarruzun ve aynı zamanda Biz Türklere Anadolu'nun kapıların Açan Malazgirt Meydan muharebesinin de yıldönümü.
Asrın lideri ! Erdoğan, dün bütün kabineyi Malazgit Zaferi'nin askeri harekat üssü, saray yaptığı Ahlat'a götürdü ''Türkiye Cumhuriyeti devrilecektir'' diyen Hüdapar parti başkanları yanında Kuvvet komutanları ile resim çektirdi, fakat sonra kutlamalar için sahneye davet etmedi.
Erdoğan renkli bir politikacı, bazen Fatih Sultan Mehmet, Abdülhamid bazende Sultan Alpaslan oluyor. Oysa Alpaslan Malazgir savaşıyla 15.000 yıllık Anadolulu biz Türklere Anadolu'nun kapılarını YENİDEN açmışken, bugün Kaçak mülteci deposu misali AKePe, hudutları kevgir - bu kanla kutsanmış topraklara artık: Suriyelilere, ABD ordusunda görevli - herbiri genç, Afganlara, kaçak afrikalılara, pakistanlı, bazıları İsrail pasaportlu filistinli, Mısır'da Libya'da yemen'de ne kadar Kaçak aranan KARANLIK Arap varsa getirdiniz soktu.
Karacahiller bilmez ama, hiçbirinin anası ne Türk nede müslüman olmayan soysuz Osmanlının terk ettiği - tören yapılan Ahlat ve o dönem bağlı bulunduğu il - Muş’u 1916 da sadece 35 yaşında PAŞA olmuş, Aziz Atatürk kurtarmıştı.
Bitlis'te yenilen Rus Genel kurmay başkanı raporunda, Atatürk için ‘’Cesur, müstakil fikir sahibi, halk tarafından en çok itibar gören Türk komutan’ diye yazmıştılar. Yaşadıklarını hatıra defterine kaydeden Atatürk ise: öylesine yakılıp yıkılmış Bitlis için ‘’mahvolmuş Roma Pompei harabelerini hatırlatıyor, yol boyunca insan cesetleri vardı, Şerefiye Camisi harap olmuş, 15 Türk kadınının kesik başı bulundu, yürüyen 150 muhacirleri terk edilmiş bir çocuk ağlayarak 100 metreden takip ediyordu. Adları Ömer ve ihsanı 10 – 12 yaşlarındaki çocukları teslim edecek kimse bulamadığımızdan, mecburen yanımızda karargahta barındırıp, Diyarbakır Yetimler yurduna teslim ettik. Keza Van'da bulduğum 3 yaşındaki çok küçük olduğu için yurda kabul edilmeyen Abdurrahim’i evlat edinip, İstanbul'a annem Zübeyde Hanım'a yolladım’’ diye not düşmüştü.
Şimdi Bitlis – Ahlat’ta tören yapanlar, varlığımız sebebi Aziz Atatürk’ten bahsetmiyorlar. Oysa 1071 Malazgirtle kazandığımız bütün toprakları 1916'da kaybetmiştik, Tıpkı Fatih Sultan Mehmet'in 1453 te fethettiği İstanbul'uda 1918'de kaybettiğimiz gibi, hepsini ATATÜRK KURTARDI. Lakin Çanakkale, İstanbul fethi gibi şimdide Malazgirt de - nasıl bir aşağılık kompleksi - kinse, alerjileri olan Atatürk'ü anmadılar.
1921 Milli mücadele - Kurtuluş Savaşı'nın en yakıcı günleriydi. Aziz Atatürk I. Dünya Savaşı, Sarıkamış[KU1] ’ta esir alınan, Ruslarca 6 yıldır Sibirya'daki kamplarda tutulan 1012 Türk için iade talebinde bulundu. Askeri birlik ’Viladivostok limanından Hey May moro adındaki Japon gemisine bindirildi. Gemi ambarına yatak olarak üç katlı ranzalar kurulmuştu, esirlere sadece Pirinç lapası balık ve su verilen geminin kaptanı Yarbay Çomora, 200 askeri ile 23 Şubat 1921'de hareket etti. Hiçbir yere uğramadan Süveyş kanalından Akdeniz'e çıkıp 45 günde İstanbul'u hedeflerken, midilli adasında Yunan savaş gemileri tarafından durduruldu.
Kurtuluş Savaşı'nın tam ortasıdayız, esirleri bize teslim edeceksiniz diye direten Yunanlılara ‘’Türk esirler benim sorumluluğumda, İstanbula teslim etmek üzere Emir aldım, aksini yapamam’’ deyince, Yunan Savaş gemilerince Pire limanına çekildi. Japon Elçiliği derhal devre girdi ama Yunan hükümeti psikolojik baskı başlattı, gemiye erzak verilmesini yasakladılar.
Fakat belkide ‘’iyi insan’’ anlamlı en güzel Müslüman - Japon Kaptan geri adım atmadı, gerekirse elimizdeki erzağı idareli kullanır esirlerle birlikte burada açlıktan ölürüz diye diretti. Hareketsiz, havasız - hastalıklarla boğuşarak 8 ay aç beklendi. Yunanlılar Japonya ile papaz olmak istemediklerinden 8 ay sonra, Kızılhaç ve uluslararası kamuoyu da bastırınca, Yunanlılar kadın ve çocukları başka gemi ile İstanbul'a gönderdi.
Argümanlarında ''erkek esirleri bırakırsak, İstanbul'a varınca orduya katılırlar bize silah çekerler'' diyen Yunanlılar, Japonya'nın bastırması, İngiltere ve Fransa devreye girdi ikna edildi. Sonuç: Erkek esirlerin Türk Yunan savaşı bitene kadar tarafsız bir ülkeye – İtalya Sardinya kuzeyinde Asinara adasında misafir edilsin diye karar alındı.
Türk esirler İtalyanlara teslim edilirken, Japon Kaptan Çomora hüzünlü bir şekilde ‘’Kader arkadaşlarım siz Türkleri tanımış olmak hayatım boyunca taşıyacağım bir şeref ve iftihar vesilesidir, Sizlerde üstün bir ahlak karakter ve fazilet gördüm, Sizler şayanı hürmet bir milletin çocuklarısınız. Çok sevdiğiniz vatanınıza götüremediği için çok üzgünüm, en iyi dileklerimle sizleri saygıyla selamlarım’’ dediği tarihi konuşmada gözleri dolmuş, herkesin elini tek tek sıkmıştı.
Türkler sahipsiz kaldıkları ıssız Asinara adasında, hastalık açık susuzluk ve çoğu yılan sokması sonucu hayatını kaybetti, orda gömüldüler. Sağ kalanlar için Türkiye - esirlerin kesinlikle orduya katılmayacaklarına dair İtalya'ya teminat verince, nihayet Haziran 1922 Ümit Esim adlı Türk gemisi ile dile kolay 7,5 yıl esaret yaşamış, defalarca ölümlerden dönen esirler, İstanbul'a vardıktan hemen sonra guruplar halinde Anadolu'ya geçip 26 Ağustos büyük taarruza katıldılar, 9 Eylül'de de İzmir'e ilk girenler arasındaydılar.
Hollywood’ta 150 kere film – belgeseller yapılacak, 1.5oo kitap yazılacak benzer konuları bu milletin çocukları öğrenmesin - duymasın diye çırpınan badem bıyıklar, ISRARLA: kendi tarihlerini bilmesin, gurur duymasınlar diye ellerinden geleni – maalesef her haysiyetsizliği yaptılar. Benzer sayısız örneklerden: biride: Sarıkamışta esir düşen İhsan Latif Paşa’da Sibirya kampına götürülüşü bir ay sürmüştü. Kampta hava -40 derece, Cami yok, vefat eden arkadaşlarının cenaze namazını mecburen kilisede kılıyorlardı. Beton gibi buz zeminde toprağı kazmak mümkün olmuyor, kışın vefat edenler depoya konuyor - ilk Baharda havalar ısınınca toprağa veriliyordu.
İhsan Latif Paşa işte bu Sibirya kampından kaçmayı başardı önce Çin'e geçti oradan, denizi aşıp Japonya'ya, oradan ABD'ye sonra Atlas okyanusunu aşıp Avrupa'ya geçti ve 5 ay sonra İstanbul'a ulaştı. Evine varınca, üstünü değiştirdi ailesine sarılıp ‘’Vatan borcu’’ diyerek aynı gün vedalaştı ve derhal milli mücadeleye katıldı, işgal altında İstanbuldan, gizlice Ege, Akdeniz - Karadeniz kıyılarını sıkı kontrolde tutan yabancı müfrezeler arasından, Anadolu'ya silah ve cephane kaçırılmasını organize etti.
Tarih bilmez - Ataları belirsizler için 26 Ağustos 1922 ne ?
102 yıl önce tam bugün sabaha karşı saat 03 - Zifiri Karanlık ay ince Hilal şeklindeyken, Gök gözü Berrak Mustafa Kemal atıyla Kocatepe'ye geldi. Hiç konuşmuyordu, sakin duruşu ile ufka bakıyordu. Haftalardır Anadolu'nun Dünya ile bağlantısı kesildi, gizlice yürütülen hazırlıkların kimse farkında olamamıştı. Yunan karargahı işte o anda 15.ooo yıldır Anadolunun sahibi Türk'ün yumruğu kalkmıştı. İşgal edilmiş aç ülkede o imkansızlıklar içinde, olağanüstü kurmay zeka ve fedakarlıklarla hazırlıklar tamamlanmıştı. Sakarya Savaşı ile Büyük Taarruz arasındaki bir yıl boyunca, koca ordunun beslenebilmesi için 27 milyon buğday, 2 milyon et, 4 milyon kilo sebzeye - keza süvarilerin atlarıyla, kağnıları çeken hayvanlar için de bir o kadar miktar yem gerekiyordu.
Askerlerde bot yok çarık giyiyorlar. Rusyadan yüz binlerce metre kumaş getirilmiş, 250.ooo üniforma dikilmişti, Bağış-Tekalif-i Milliye ile 500.000 adet iş çamaşırı, 2,5 milyon çift çorap toplanmıştı. 208.000 askerin arazide barınması için 150.000 yerine sadece 7.000 çadırla, çoğu Mehmetçik yağmur – çamurda battaniyeye sarınıp NAMUS Vatan toprağına uzanıyordu.
2. Viyana seferinden beri galip gelemeyen Türkler 3,5 yıldır Anadolu’ya kan kusturan işgalcilerle karşı tarihimizin dönüm noktası 26 Ağustos 1922 de Şafak Vakti, saat 5'i gösteriyordu. Türk topçu atışlarıyla Yunan siperleri çaydanlık gibi fokur fokur kaynıyordu. Eş zamanlı olarak Yunan kontrolündeki Ege'de sabotajlar başladı. Cephe gerisinde örtülü faaliyet gösteren kuvay-i Milliye subayları, Yunan ordusuna İkmal yapan tren hatlarını hava uçurmaya başlarken, Mehmetçik Süngü hücumuna kalktı. Tarihin EN UZUNU – 22 GÜN süren Sakarya meydan muharebesi sonrası, düşmanla bütün cephede aynı anda temasa geçildi.
Yunan Ordusu hangi yönden kuşatıldı bile kavrayamıyordu. Önlerine – yanlarına, arkalarına baktıklarında hep Türkleri görüyorlardı. 3 yıl boyunca hazırlık yapmış, yunanistanın eli silah tutan tüm erkekleri asker olarak Anadoluya getirlmişti ama faydası olmadı, müttefikler tarafından donatılmış fevkalade modern Yunan orduları 3 saatte darmadağan olmuştu.
İYİ EĞİTİM ŞART dedirtircesine, çok kitaplar okumuş: Büyük İskender Atilla ve Roma ordusunu 1 ayda 3. kez ''Kana'' Muharebesinde darmadağan eden Hanibal gibi askeri dehaları incelemiş, analiz etmiş Atatürk, düşmanı dört bir yandan çevirmeyi tercih etmemişti kaçmasını fırsat tanımıştı, açık bir yol - kanal bırakmıştı. Çünkü İzmir'den denize dökme niyeti ile hızlı ve Amansız takip için 550 subay 9.900 er 6.450 tüfek 4.800 Kılıç, Baytar hekimler, Nalbant birliklerinden oluşan ''TARİHİN SON SÜVARİ KOLORUSU'' Büyük Taarruz için düşmana son darbeye hazırdı ...
Siz SİZ olun bizi Biz yapan geçmişimizi - tarihimizi UNUTMAYIN..