Antalya otele gelen bayan izmir gecelik bayan arkadaş pet shop Kayseri dul bayan

Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ömer Faruk Demirkır
Köşe Yazarı
Ömer Faruk Demirkır
 

alberto iyi insandı

      “Alberto Gironella'' bir güzel insandı.   Meksikalı ve ressamdı. Altmışlı yaşlarında kanser oldu. Gördüğü uzun tedavi bir işe yaramadı, sonuç belliydi, anlamakta gecikmedi Alberto.    Son günlerini evinde, kutsal bir dağa bakan evinin penceresinde geçirmek istedi. Tekerlekli iskemlesinde, öleceği kartal yuvasına taşındı. Henüz dönmüştü ki hastaneden, telefon çaldı. Yıllar önce, kırk yıl önce âşık olup resmini yaptığı bir kadın arıyordu. Hastalıktan hiç söz edilmeyen bir hoşbeşten sonra, ağzındaki baklayı çıkardı kadın, ‘Maestro’ dedi. Çünkü eski âşığı Alberto Gironella, Meksika’nın eser pahası yüksek, en usta sanatçılarındandı. ‘Bir zamanlar benim bir portremi yapmıştın, anımsıyor musun?’   Alberto belleğini yokladı, evet, hatırlıyordu.    ‘Ama imzalamamıştın portreyi, ünlü değildin henüz...’ diye sürdürdü kadın.   AŞKIN PARA ETMEZ, İMZASIZ OLUNCA...   ‘Ya...’ dedi Alberto, ‘Ya, öyle mi?’  Eski sevgilisinin sesi, tatlı mı tatlıydı. ‘Evet, imzalamamıştın. Önemi yok, tabii. Ama işte, yaşlandık. Benim bir kızım oldu. Her şeyimi, tabii senin yaptığın portreyi de ona bırakacağım, resmi getirsem imzalar mısın? Hem de kızımı tanıştırırım sana!’   Alberto Gironella, anlamıştı. İmzasını taşımayan resim, beş para etmezdi.    Oysa imzalasa, ölümünden sonra tüm eserlerinin değeri ikiye, üçe katlanacaktı.    Televizyonlar ve gazeteler, duyurmuşlardı ‘amansız bir hastalığa’ yakalandığını. Gülerek ‘Tabii imzalarım’ dedi eski aşkına. ‘Yarın kızınla birlikte gel!’   ÇOK İSTEYEN HİÇ ALIR Ertesi gün, kızıyla geldi kadın. Gironella’nın dağ evine ulaşmak için üç yüz kilometre yol kat etmişti. Üstelik başka davetliler de vardı: Gazeteciler. Kırk yıl geciken imzayı, kameraları ve teyplerine kaydedeceklerdi. Ressamın hizmetkârları, hepsini büyük salona aldılar. Ortada bir şövale duruyordu, ünlü portre üstüne yerleştirildi.    Bir süre sonra Alberto Gironella, tekerlekli sandalyesini gıcırdatarak girdi içeriye. Şövaleye yaklaştı, ‘Bir fırça verin bana’ dedi. Verdiler. ‘Siyah boya...’ dedi. Paletin üstüne siyah boya sıkıldı. Gironella, fırçayı boyaya daldırdı, yorgun eliyle tabloyu birkaç darbede baştan aşağı karaladı ve sahneyi kaydeden kameraların önünde donup kalan eski sevgilisine dönüp ‘İşte imzam!’ dedi. ‘Hoşça kalın senyora.’   Ve başını çevirdi, tekerlekli iskemlesini gıcırdata gıcırdata, çıkıp gitti sahneden.   SEVENLER KIYAMADI Türkiye, bir güzel ülkeydi, sevgili okurlar. Şimdiki zaman değil, di’li geçmişte.    Sanki kutsal bir ‘maestro’nun elinden çıkmış; görkemli, göz kamaştırıcı, dev bir sanat eseri gibiydi.    Havası güzeldi, suyu güzeldi, dağı, taşı, nehirleri, gölleri, denizleri, boğazlarıyla özene bezene yaratılmış bir cennet tablosuydu.    Yaratanın imzası yoktu ama olağanüstü güzellikteki bir resim gibi bu coğrafya, tarih boyunca elden ele gezdi, son sahiplerine gelinceye kadar onunla, onun sayesinde ve onun içinde, onun için yaşayanlar, doğal dengelerini ve güzelliğini bozmaya kıyamadılar.    HADSİZLER YAĞMALADI Derken bu cennet tabloyu en çok sevdiğini, uğrunda öldüğünü ve öleceğini ileri süren son sahipleri çıktı sahneye.    Güzellik peşinde değillerdi, daha çok para etmesi için imzalanması gerektiğine inanıyorlardı. Sahipleri onlar değil miydiler? Fırçayı her eline geçiren, bir yerini imzaladı Türkiye tablosunun. Denizleri imzaladı, ormanları imzaladı, dağları, nehirleri, boğazları imzaladı. Tüm imzalar birleşti, bitişti, tablo artık kapkara imzaların koskoca lekesinden ibaret.   Üstelik onlar ‘yaratıcı’ bile değiller. Her şey para içindi, ekonomi içindi. Tablo kararınca, ekonomi de battı, beş para etmiyor artık eser.”*   Mine Kırıkkanat - Cumhuriyet  

alberto iyi insandı

 
 
 
“Alberto Gironella'' bir güzel insandı.
 
Meksikalı ve ressamdı. Altmışlı yaşlarında kanser oldu. Gördüğü uzun tedavi bir işe yaramadı, sonuç belliydi, anlamakta gecikmedi Alberto. 
 
Son günlerini evinde, kutsal bir dağa bakan evinin penceresinde geçirmek istedi. Tekerlekli iskemlesinde, öleceği kartal yuvasına taşındı. Henüz dönmüştü ki hastaneden, telefon çaldı. Yıllar önce, kırk yıl önce âşık olup resmini yaptığı bir kadın arıyordu. Hastalıktan hiç söz edilmeyen bir hoşbeşten sonra, ağzındaki baklayı çıkardı kadın, ‘Maestro’ dedi. Çünkü eski âşığı Alberto Gironella, Meksika’nın eser pahası yüksek, en usta sanatçılarındandı. ‘Bir zamanlar benim bir portremi yapmıştın, anımsıyor musun?’
 
Alberto belleğini yokladı, evet, hatırlıyordu. 
 
‘Ama imzalamamıştın portreyi, ünlü değildin henüz...’ diye sürdürdü kadın.
 
AŞKIN PARA ETMEZ, İMZASIZ OLUNCA...
 
‘Ya...’ dedi Alberto, ‘Ya, öyle mi?’ 
Eski sevgilisinin sesi, tatlı mı tatlıydı. ‘Evet, imzalamamıştın. Önemi yok, tabii. Ama işte, yaşlandık. Benim bir kızım oldu. Her şeyimi, tabii senin yaptığın portreyi de ona bırakacağım, resmi getirsem imzalar mısın? Hem de kızımı tanıştırırım sana!’
 
Alberto Gironella, anlamıştı. İmzasını taşımayan resim, beş para etmezdi. 
 
Oysa imzalasa, ölümünden sonra tüm eserlerinin değeri ikiye, üçe katlanacaktı. 
 
Televizyonlar ve gazeteler, duyurmuşlardı ‘amansız bir hastalığa’ yakalandığını. Gülerek ‘Tabii imzalarım’ dedi eski aşkına. ‘Yarın kızınla birlikte gel!’
 
ÇOK İSTEYEN HİÇ ALIR
Ertesi gün, kızıyla geldi kadın. Gironella’nın dağ evine ulaşmak için üç yüz kilometre yol kat etmişti. Üstelik başka davetliler de vardı: Gazeteciler. Kırk yıl geciken imzayı, kameraları ve teyplerine kaydedeceklerdi. Ressamın hizmetkârları, hepsini büyük salona aldılar. Ortada bir şövale duruyordu, ünlü portre üstüne yerleştirildi. 
 
Bir süre sonra Alberto Gironella, tekerlekli sandalyesini gıcırdatarak girdi içeriye. Şövaleye yaklaştı, ‘Bir fırça verin bana’ dedi. Verdiler. ‘Siyah boya...’ dedi. Paletin üstüne siyah boya sıkıldı. Gironella, fırçayı boyaya daldırdı, yorgun eliyle tabloyu birkaç darbede baştan aşağı karaladı ve sahneyi kaydeden kameraların önünde donup kalan eski sevgilisine dönüp ‘İşte imzam!’ dedi. ‘Hoşça kalın senyora.’
 
Ve başını çevirdi, tekerlekli iskemlesini gıcırdata gıcırdata, çıkıp gitti sahneden.
 
SEVENLER KIYAMADI
Türkiye, bir güzel ülkeydi, sevgili okurlar. Şimdiki zaman değil, di’li geçmişte. 
 
Sanki kutsal bir ‘maestro’nun elinden çıkmış; görkemli, göz kamaştırıcı, dev bir sanat eseri gibiydi. 
 
Havası güzeldi, suyu güzeldi, dağı, taşı, nehirleri, gölleri, denizleri, boğazlarıyla özene bezene yaratılmış bir cennet tablosuydu. 
 
Yaratanın imzası yoktu ama olağanüstü güzellikteki bir resim gibi bu coğrafya, tarih boyunca elden ele gezdi, son sahiplerine gelinceye kadar onunla, onun sayesinde ve onun içinde, onun için yaşayanlar, doğal dengelerini ve güzelliğini bozmaya kıyamadılar. 
 
HADSİZLER YAĞMALADI
Derken bu cennet tabloyu en çok sevdiğini, uğrunda öldüğünü ve öleceğini ileri süren son sahipleri çıktı sahneye. 
 
Güzellik peşinde değillerdi, daha çok para etmesi için imzalanması gerektiğine inanıyorlardı. Sahipleri onlar değil miydiler? Fırçayı her eline geçiren, bir yerini imzaladı Türkiye tablosunun. Denizleri imzaladı, ormanları imzaladı, dağları, nehirleri, boğazları imzaladı. Tüm imzalar birleşti, bitişti, tablo artık kapkara imzaların koskoca lekesinden ibaret.
 
Üstelik onlar ‘yaratıcı’ bile değiller. Her şey para içindi, ekonomi içindi. Tablo kararınca, ekonomi de battı, beş para etmiyor artık eser.”*
 
Mine Kırıkkanat - Cumhuriyet

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort