TANGO bir dans....
Ama bir zamanlar danstan öte bir deyim olmuştu Tango Kadın !
Peyami Safa’nın Sözde Kızlar adlı romanında da “tango” eğlenceye düşkün, hafifmeşrep kadınlar için kullanılan bir sıfattı.
Hikmet Feridun Es de vakti zamanında “tango” sözcüğünün birden çok anlam taşıdığının altını çizer.
Eskiden biraz şıklaşan, saçlarını toparlayıp hoş bir tuvalet yapan kadının ardından “Ah kardeş, mümeyyizin gelini tango olmuş ayol!” derlermiş. Hatta “Tangolu Hanım” diye bir şarkı bile varmış. Yine o eski zamanlarda tango denen bir çarşaf çıkmış piyasaya. Bu çarşafların arkasında bir fiyonk (o zaman fiyango denirmiş) olduğu için, sokaklarda arkalarından “Tango, tango, arkasında fiyango” diye bağırırlarmış.
Fikret Adil de mütareke döneminde tango diye anılan bir çarşaf modasından bahseder ve ekler: “Bu, İstanbul’a tangonun ilk geldiği zamana rastlayan bir modeldi. Sıkma başlı, dirsekleri zor bulan tafta, saten veya krep gibi kumaşlardan, siyah, lâcivert, mor, neftî hatta, camgöbeği, güvez, tirşe renklerde ceketler altında, ayak bileklerini örtemeyen volanlı veya kloş etekler vardı. Yüzlerde, bakışları, dudakları daha çekici gösteren ince peçeler, sıkılmış başların kenarlarından fırlayan saçları gizleyemezdi.”
İsmet Hulusi de “tango” sözcüğünün bu olumsuz döneminin tanıklarındandır: “Kurabiyenin bir nevi, tango kurabiye; kirayı ay başında ödemeyen kiracı, tango kiracı; kahve ortadan kalktığı için, kahve niyetine kavrulup çekilmiş kestane kabuğu-nohut mahlûtu, tango kahve olmuştu.” Ardından hatırlatır: Tangodan sonra “çarliston”, ondan sonra da “bobstil” aynı muameleye maruz kalmışlardı.
Vâ-Nû da Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda tango sözcüğünün “ismi, resmi, ahengi, hasılı her şeyi” ile aşağılandığını söyler. Mahalle aralarından şık giyimli bir kadın geçmeye görsün, ayakları takunyalarıyla bastıbacak çocuklar arkasına takılıp “Tango! Tango” diye bağırırmış. Vâ-Nû o dönemler “Renklerin en adisi tango rengi, kılıkların, tuvaletlerin en adisi tango kılığı ve tuvaleti idi” diye anlatır.
Aziz Nesin de evlerine gelen ve “tango” olarak nitelenen genç bir kadından söz eder. “Çarşafı vardı ama anneminkine benzemezdi. Açık renk bir çarşaftı, parlak yanardöner, gülkurusu rengi… Kumaşının üstünde aynı rengin az daha koyusu kabartma çiçekler vardı. Çarşafın üst parçasının da (pelerinin), etekliğinin de etekleri çok kısaydı.
O zaman için çok kısa sayılan bu etek, kadının diz kapağından bir karış aşağısına kadar uzanıyordu. Çarşaf pelerini de belden biraz aşağısını örtüyordu. Etekliğin arkasında büyücek bir fiyonk vardı. Baş, hotozlu… Çarşafın altındaki saçın topuzu, kendiliğinden bir hotoz yapar, yanlardan şakağa kaküller azıcık düşecek…”
Bir Devrin Anatomisi.