Başlığa “topluluk neden sürekli lider arar”? kök bir soruyu sorarak başlayalım;
Topluluklar yaşadıkları sorunları çözme aşamasında “kurtarıcı” arayışı peşindeyse, henüz “toplum” olma aşamasına geçmemiş demektirtir. Topluluktan toplum aşamasına geçilememiş olmanın tipik göstergeleri vardır: Topluluklar, karizmatik bir liderden sihirli çözümler bekler. Bir “baba” arayışı yaygındır. Topluluğun bir kesiminde “cehalet konforu yaşamak” için bir şeyh, seyit, kutub, hoca efendiye sorgusuz sığınma, aklı emanet etme eğilimi güçlüdür. İyice sorgulamadan geçmişte yaşanmış bir olayı ya da olguyu “Altın çağ” idealizmiyle süsleyerek kitleleri belli bir hedefe yönlendirme kolaycılığı sağlıklı bir gelişmenin önüne engeller koyar. “Gelenek taassubu” gelişme ufkunu daraltıcı işlevler görür.
Topluluktan toplum olmaya geçmek ve takım olmak
Topluluklar sonuç odaklıdır (ayni bizim bugünkü halimiz), toplumlar ise süreç odaklı düşünürler. Topluluklar hiç görmediği, bilmediği, görme ve tanıma olasılığının çok düşük olduğu durumlara liderlerin iki dudağı arasından çıkan “en iyiyi çözümü” liderler bilir der; soru sorma ve üretme bilincinden yoksundurlar. Korunma ve kollanmanın kanatları altına sığınırlar ve budurum yaygın kabul görür. Bir baş ve iki dudak arasından çıkan talimat olmadan uygulamaya geçinezler.
Toplumlar ise en iyiyi üretme düzeyini yakalamak için herkes sorumluluk hisseder ve gereğini yerine getirirler”. TKlar yağın ve etkilidir.
Toplululuklar ise içinde yaşadıkları sorunu ve acıyı hissederler ama ”Liderinden (!) emir ve talimat almadan çözüm üretmek için bir harekete geçme konusunda iisteksizdirler.”
Toplulukların her kademesinde yaygın “Boşvermişlik hali, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, bir şey olmaz yuttururuz abi…” modundadırlar ve burada toplum olma aşamasına geçilemediğini söyleyebiliriz. Burada Kutsal Cumhuriyetin ve Atatü ilgili malumatları vardır; ama bilgileri ve bilinçleri yeterli değildir.
Birincisi bir baş ve iki dudak arasına mahküm olmanın cahil cehaleti ile mutluluğu yaşarıyoruz. Somut durum Kutsal Cumhuriyetin 100. Yılında halimiz somut bir örnektir. Neden kutlamıyoruz ise sorgusu yerine ölü toprağının altında kalmak yaygın,
İkincisi, Kutsal Cumhuriyet ve Atatürk hakkında bilgi sahibi olmamak, kitapları, makaleleri ve analizleri okuyup bir ön-bilgi edinme çabası göstermemek, sorgulamamak,
Üçüncüsü, korunmanın kanatlarına sığınmak, (tek adamlık)
Dördüncüsü, kutsal Cumhuriyet ve Atatürk’ün, dünya genelinde yarattığı etkiyi görememek,
Beşincisi, Kutsal Cumhuriyet ve Atatürk’ün misak_iMilli ve Misaki Ekonomisini anlamak, anlatamamak. Öellikle veri yerine (!), malumatla yetinmek?
Altıncısı, insan kulaktan zehirlenir, kulaktan dolma malumatlarla yetinmek, bilgiye dayalı bir fikre inanmamak,
Yedincisi, Dijital çağda olup, sürekli mazeret üretmek, sorundan değil, çözüm olmak için adım atmamak/atamamak,
Sekizincisi, işlenecek ürün arzını güven altına alacak öngörme-önlem alma disiplini için “malumat mahkûmu” olmadan “bilgi aydınlığına” geçmek için gerekli ön-araştırmaları yaptınız mı?
Toplum olma bilinci, gelişmişlik, önümüze çıkan fırsatları en üst düzeyde değerlendirerek kapitalize etmek; tehlikeleri de en düşük maliyetle savuşturmaktır.
Gelişememişlik, kendini malumatlara mahkûm ederek; işin gereği olan bilgi için gerekli emeği, çabayı göstermemektir. Bireysel ve toplumsal kaynağı israf etmektir.
Kutsal Cumhuriyetin 100. Yılında insanlık tarihinin çok karanlık dönemlerinden berine doğru yelken açtık gidiyoruz. Ama bugünün koşullarında umutsuz insan yinede umudun her zaman var olduğunu, değerlendirebileceğimizi gerekir.