Bu Şehrin Bir Ruhu Vardı..
Ne güzeldin TRabzon...
1960’lı yılların o sakin, düzenli ve komşuluğun gölgesinde dostlukların beslendiği sokaklarını anımsamak, içimizi hüzünle dolduruyor. Bir zamanlar sessiz bir huzurun hüküm sürdüğü bu sokaklar, geçmişin yorgun taşlarına, eski binalarına ve bizi biz yapan anılarına sahipti.
Bugünse o tarihi taşların yerinde gri bir asfalt, o dostlukların yerinde ise yabancılık hissi var.O yılların Trabzon’u, insanın sokaklarda yürürken bile gururla yürüdüğü, her köşesinde tanıdık bir yüzle selamlaştığı bir şehirdi.
Yeni Eczane’nin karşısında Ahmet Yahya’nın parçacı dükkanı, Hacı Osman Yahyaoğlu’nun bakkaliyesi, Nihat Özgür’ün Toto bayii… Mehmet Şahin’in bakkaliyesinin önünden geçerken yoğurtçu Palanın sergisine göz takılırdı.
Yanında kızılot berber salonu, pastırmacı A. Kadakal ve ayakkabı tamircisi Hasan Ağa... Bunlar sadece birer dükkan değildi; bunlar, şehrin kalbini oluşturan insan sıcaklığıyla doluydu.
Gazete satan Tayyar’ın yanı başında kırtasiyeci Kenan, biraz ötede tatlıcı Kamil... Dükkanların içindeki dostluklar ve mahalle samimiyeti unutulmazdı. Şimdi ise bu mekanlar, bu anılar, yalnızca geçmişin izleri olarak zihnimizde yaşıyor.
Sahilde denize girilen, hamsilerin karaya vurduğu ve çocukların midyeleri toplayıp tenekelerde pişirdiği günler vardı. Faroz’dan Sotka’ya kadar sahilde yürümek, sıra kayaların arasında denize atlamak hayatın bir parçasıydı. İnsanlar kovalarını alır, sahile koşar ve hamsi dolu kovalara sevinirdi. Ama sonra ne oldu? Dolgu yapıldı, sahil betonla dolduruldu ve o eski ruh katledildi.
Bugün denize bakarken geçmişin huzurunu değil, şehirle birlikte kaybolan umudu görüyoruz.Park Taksi durağı ise bir başka alemdi. Karşı köşede "ihtiyar kahvehanesi" veya "Kefeli'nin kahvesi" diye anılan yer, eski Trabzon’un sessiz tanıklarındandı. Makas Ahmet, Gada Mehmet, Şavroleciler… Bunlar, şehrin insan dokusunu oluşturan isimlerdi. Bu durağın önünden geçen herkesin anılarında bir izi vardı. Selam olsun o günlere ve selam olsun geçmişe gidenlere!
Trabzon’un sokaklarında yürürken insanlar gururla adım atardı.
Herkesin birbirini tanıdığı, selam verdiği, dükkanların güven verdiği bir yerdi Trabzon. Cebindeki para yetmese bile girebileceğin dükkanlar vardı; çünkü burada esnaf dosttu, komşu ise ailenin bir parçasıydı. Bugünse, o eski taşlar sökülüp gri, soğuk asfalt döküldü. Trabzon artık her geçen gün biraz daha kayboluyor. Şehir yaşlanıyor ve eski güzelliklerinden her geçen gün uzaklaşıyor. Bize ait olan sokaklar artık bizi tanımıyor.
Bir zamanlar sahiliyle, tarihi taşlarıyla, samimi insanlarıyla benzersiz bir yerdi Trabzon. Ama bu güzellikleri talan edenler, bir şehrin yalnızca binalarını değil, ruhunu da yok etti. Eski güzelliklerden nefret eden bir anlayış, geçmişin her izini silip yerine ruhsuz yapılar inşa etti. Ne yazık ki bu yok edilişin bedelini en çok biz hissediyoruz.Bir an durup düşünelim: Bizim miydi Trabzon, yoksa biz mi Trabzon’unduk?
Bir zamanlar biz de bu sokakların, bu şehrin bir parçasıydık. Şimdi ise Trabzon’a yabancılaştık. Her şeyimiz, komşuluğumuz, huzurumuz, çocukluk hayallerimiz birer birer elimizden kayıp gitti. İnsan yalnızca bir evi, bir mahallesi kaybetmiyor; anılarını, ruhunu ve kimliğini de kaybediyor.Şimdi dönüp bakıyoruz, sadece hatıralar kalmış geriye. Eski Trabzon’un her bir taşı, her bir sokağı bizlere birer hikaye anlatıyor. Ama bu hikayeleri dinleyebilecek zamanı çalanlara, geçmişin bu güzelliklerini yok edenlere yazıklar olsun. Ve bize bu şehri miras bırakanlara rahmet olsun. Belki bir gün yeniden o taşlara basar, o denizle buluşuruz. Belki bir gün o sokaklarda yeniden dostlarımızla karşılaşırız.
Trabzon… Sessiz, sade, huzurlu ve geçmişin tüm güzelliklerini barındıran bir şehirdin. Şimdi ise betonlaşmanın gölgesinde ruhunu kaybetmiş bir hatıra oldun. Yine de biz seni sevmekten, seni anmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Alıntı ...