Böyle bir iddia var.
Meraklısına Türkiye’de “İsrail dölü” olarak doğmak ne demek ?
09.01.2017
Adının ve soyadının İbranice ya da İspanyolca, göbek adının Türkçe olması demek.
Evde adın sokakta göbek adınla çağrılmayı daha 3 yaşında benimsemek demek.
Her girdiğin yeni ortama göre kendini tanıtırken hangi ismini kullanacağına anında karar verebilme yeteneğini geliştirmek demek.
Daha ilkokula yeni başlamışken senin soyadın neden farklı? Sorularına cevap yetiştirme becerisini edinmek demek.
O güne kadar Fenerbahçeli olduğun okuldaki herkes tarafından bilinirken sevdiğin takımın sadece adını bildiğin Macabi Tel Aviv ile maçı olunca birlikte maçlara gittiğin sıra arkadaşlarının “kimi tutuyorsun? Bizi mi onları mı?” Sorularına muhattap olmak demek.
Anne Frank’ın güncesini idrak ederek büyümek demek.
7 milyarlık dünyada sadece 13 milyonluk, Türkiye’de ise numunelik 17bin “döl kardeşinden” ibaret olmak demek.
Dünya nüfusunun sadece %0,2 Yahudiyken, İsa’nın çamıha gerilişinden, Fatih Sultan Mehmet’in ölümüne herşeyden bizzat sorumlu tutulmak demek.
Hayatın herhangi bir anında bu tip büyük tarihsel sorulara anında verilecek kıvrak yanıtları aklında biriktirmeyi becerebilmek demek.
Tarih boyunca defalarca ayrımcılığa maruz kalmış, sürülmüş, katliamlara, pogromlara uğramış, dünyanın planlı, en büyük soykırımının kurbanı olmanın ağır psikolojik mirasıyla mutlu bir hayat kurmaya çalışmak demek.
“Bu kadar az nüfusla nasıl bu kadar komplo teorisinin baş kahramanı olmayı başardık?” sorusunu her daim zihninde dolaştırmak demek.
Her Allah’ın günü nefret söylemine, hakarete, küfre maruz kalarak yaşamaya alışmak demek.
Biraz olsun Einstein’dan Marx’a, İsa’dan Freud’a dünyanın kaderini değiştirenlerle aynı kültürel mirası taşımakla avunmaya çalışmak demek.
Woody Allen’dan, Adam Sandler’a Yahudi mizahının en iyi örneklerinin aslında anneannenizin evde size söylediklerini dünyaya anlattığını bilmek demek.
Sinemada seyrettiğin her filmin sonunda isimler geçerken filmdeki “İsrail döllerini” saymak demek.
Natalie Portman'la Ashton Kutcher'in güzel İsrail döllerinden niye biraz da ben faydalanamamşım diye hayıflanmak demek.
Her yıl dünyada bilime yaptıkları katkılarla Nobel kazanan “İsrail dölleri” ile gururlanmak demek.
Belkide hayatınızda adımını atmadığınız İsrail’in hükümetinin iyi kötü tüm yaptıklarından sorumlu tutulmak demek.
Her Allah’ın günü siyasetçisinden işportacısına dinine, kitabına, imanına edilen küfürleri görmezden gelmeye çalışarak güneşli günlerin keyfini çıkarmaya çalışmak demek.
Ne ara ‘korkak yahudi’den ‘öldürmeyi iyi bilen’ Yahudiye transfer olduk? diye düşünüp durmak demek.
Doğduğunuz, vatanım dediğiniz, canınızdan çok sevdiğiniz, askere gidip vergisini verdiğiniz ülkenizin devlet kurumları tarafından yabancı muamelesi görmek demek.
Doğduğunuz ülkede hiçbir zaman yargıç, savcı, subay, bürokrat olamayacağınız bilerek bir meslek seçimi yapmak ve 2nci sınıf vatandaşlığı normalleştirerek yaşamak demek.
Her yeni tanıştığın kişinin Türkiye’de eser miktarda kalan yahudilerin hepsiyle akraba olduğunun sanmasına alışmak demek.
En beyazından Türk’ün bile ikili sohbetlerde ayrımcılık söylemi yaptığını farkedince “ama benim çok Yahudi arkdaşım var” cümlesine sessizce gülümsemeyi öğrenmek demek.
Türkiye’de hergün ibadethanelerine, okuluna girerken, havaalanlarından daha sıkı güvenlik kontrollerinden geçmek zorunda olmak demek.
Havraya giderken umarım bu kez bombalamazlar diyerek tırsmak demek.
Havradan çıkarken “suç mahallinden kaçar gibi” koşar adımlarla kapıdan uzaklaşmak zorunda olmak demek.
Öfke anında akla ilk gelen “küfür” olmak demek.
Yeni nesil “İsrail döllerinin” bu ağır yüke katlanamayıp başka ülkelerde hayat kurmayı tercih etmesine yüreğinin dayanamaması demek.
Bir nesil sonra Türkiye’de hiç “İsrail dölü” kalmayacak olmasına rağmen bu nefret söyleminin hiç bitmeyeceğini bilmek demek.
Haymi Behar