EGE' NİN OLUŞUMU - 6
Deniz dibi cinlerinin atası, ulu, kocaman bir cindir. Kırmızı sakallı, çok saçlı, masmavi Ege gözlüdür; öyle derler. Denizlerin yedi kat derininde pırıl pırıl yanan altından bir sarayda oturur. Sözü, söyleşisi çekilir, yavuz bir cindir... derler. Rüzgardan hızlı koşan, tunç nallı atları arabasını dalgalar üzerinden uçura uçura çekerler. Elinde, gücünün işareti üç dişli çatalı vardır.Deniz dibi cinlerinin atası bu üç dişli çatalıyla denizlere dilediğini yaptırır, dilediğini işler. Bir işaret etti mi; fırtınalar ayaklanır, boralar delirir, kayalar parçalanır, denizin yedi kat dipleri gümbürder. Bir baksa yeter: Sular yatışır, denizler durur; fırtına, bora susar, çalkantı diner.
Deniz dibi cinleri sevgi nedir bilirler. Karalardaki cinlere benzemezler. Derler ki: Deniz dibi cinleri, sevgi yüzünden her bir zaman birbirleriyle çekişirler, atışırlar, sövüşürler. Deniz dibi cinlerinin atası, kendi cinlerine böyle zamanlarda pek kızar. Evcil hayvanı yunus balığı vın vın dolaşır, dedikodu toplar; sevdalıları pusular. Ata cine fitneledi mi, ata cin kızgınlığından denizleri köpürtür, sularını çalkandırıp altını üstüne getirir.
Sırma saçlı, papatya gözlü,mbuğday derili iki kızından biri Akdeniz' de oturur, biri de okyanuslarda. Kışın ata cin, kızlarına konukluğa gider, yaz döneminde kızları sırayla ona konuk gelirler, Ege' yi şenlendirirler.
Derler ki: Ata cinin karısı cin tanrıça, vakti zamanında bir adamoğlunun kızıydı. Ata cin, onu Ege' nin bereketli kıyılarından birinde, bir gece, gül parmaklı şafak öncesinde, Ay tanrıça yeri göğü aydınlığına boğarken denizde yıkanır gördü.
Hiç gürültü etmeden bir kaya oldu, adamoğlunun kızının soyunduğu kumlukta bitti. O sıra adamoğlunun kızı çevrede kimse yok, kimse beni görmüyor diyerek çocukça dalgalarla oynuyordu. Köpükler, adamoğlunun kızını oynaş tutmuşlardı. Adamoğlunun kızı yalandan kendini sulara atıveriyordu, köpükler çiğneşip çekişerek gül tomuru memelerinde toplaşıyorlar, dut kurusu başını sevip okşayarak uyandırıyorlardı.
Koltuk altlarına doluşanları, dillenip gıdıklıyorlardı. Adamoğlunun kızı, kısık, çağırgan kahkahalar atıyordu. Köpükleri kızgın kızgın kar topuklu ayaklarıyla tekmeliyor, itiyor, kurtulmaya çalışıyordu. Yalandan, mahsustan!..
Kaya olmuş ata cinin elindeki, ayağındaki bütün tüyleri diken diken oldu, gözleri kaykıldı, ağzı köpürdü, sonra kurudu. Üç dişli çatalını havaya kaldırdı; denizlerden göğe doğru bir çimçek yalazı yükseldi: Rüzgardan hızlı koşan, tunç nallı atların çektiği arabası saniyesinde denizden göründü, koşturdu.
Adamoğlunun kızı neye uğradığını şaşırdı, dimdik sulardan ayağa kalktı; bacaklarını bitiştirdi, apış arasını sıktı, iki elinin avuçlarıyla da gül tomuru memelerini kapadı. Ata cin yeniden ata cin oldu: Koca başlı, kırmızı sakallı, çok saçlı, kocaman, masmavi Ege gözlü. Kumluk kıyıdan ağır ağır sulara yürüdü, üç dişli çatalsız elini adamoğlunun kızına uzattı. Adamoğlunun kızı büyülenmiş gibi ona bakıyordu; ata cinin eline elini verdi, gül tomuru sağ memesi o anda açığa düştü.
Ata cin, elinden tuttuğu adamoğlunun kızını rüzgardan hızlı koşan, tunç nallı atların çektiği arabasına bindirdi, sırtından deniz kabuklu pelerinini ayırdı; adamoğlunun kızının omzuna verdi, sarındırdı.
Derler ki: Ata cin, hemen üç dişli çatalını kaldırdı, denizlerine doğru bir bakış baktı: Sular kaynaştı, dipten dibe bir gümbürtü koptu, tunç nallı atların önü sıra bir delirgin anafor açıldı; ata cinle adamoğlunun kızı, bindikleri arabayla birlikte bu delirgin anaforun içine girip gözden kayboldular.
Devam edecek...