EGE' NİN OLUŞUMU - 5
Derler ki: Ay tanrıça, o kadar uğraşmasına karşılık, Velidağı' ndaki mağarada uyanmaz uykulara yatmış sevdalısını bir türlü uyandıramaz. Yaslı, yenik, üzüntülü, bu güçsüzlüğüne gözyaşı döker. Geceleyin otlar üzerinde biriken, sabahla inci taneleri gibi parlayıp tüylü ot yapraklardan sessizce toprağa süzülü veren çiğ, Ay tanrıçanın gözyaşlarıdır.
Çolpan' ın sevdalandırdığı tanyerinin sabah öncesi kızarıklığının iki delişmen oğlu; kuzey rüzgarıyla güney rüzgarı o saat ayaklanırlar; evleri çok uzaklarda, Ege denizinden çok ötelerdedir. Tam gece yarısında yola düşerler, sabahla bir Ege' ye ulaşırlar. Evlerinde mahpusturlar. Yalnız sabahtan sabaha yeryüzüne inmelerine izin verilir.
Derler ki: Tam sabah vakti, tanyeri ağır ağır atarken, o iki delişmen rüzgar çok kısa bir an durulur, ebemkuşağına, geç derler, Ebemkuşağı yerle gök arasında ulaklık eder. Yedi renk halısını denizin yedi kat dibinden göğe kadar serer, cümle yaratıkların dileklerini yerden alıp göğe ulaştırır.
Yaz gecelerinde gökyüzü yıldızlarla kum gibi kaynar. Çoğu konukçuldur, ordan oraya gezerler, bir yıldızdan bir yıldıza konuk inerler. İki kız kardeş, yağmurla deniz fırtınası yıldızlarına yazın izin verirlermiş. O yüzden yaz göğünde yağmur yıldızıyla kardeşi deniz fırtınası yıldızı görülmez; yerlerine avcı yıldızı, arabacı yıldızı, dişi ayı yıldızı, ikiz kardeşler yıldızı, sucu yıldızı çıkar.
Ay tanrıça, bunların biriyle olsun ilgilenmez. O, yalnızca Velidağı' ndaki mağarada tutsak uykulardan uyanmaz sevdalısını düşünür. Bir uyandırsam, bir bağrıma sarıp sarmalasam, tatlı soluğunu yüzümde duysam, her yanımdaki sarı şeftali tüylerimi huylandırsam; ağzımı ağzına verip dişlerinin ak buğusunu emsem, dilimin kayganlığını dilinin kayganlığında gezdirsem... diye düşünür.
Sevdalı, kırk düğümlü uyku ipleriyle kırk boğumlu kemiklerinden mağaranın duvarlarına bağlıdır. Cinler atasının buyruğu böyledir. Başında, her bir düğümü denkleyen kırk cin tayfası bekleşir.
Ay tanrıca, ağlar, gözyaşı döker, yalvar yakar olur; yine de kimselere sözünü geçiremez. Cin tayfası, cin atasından korkar, Ay tanrıçanın ağlayan sesini duymamak için kulaklarına balmumu akıtırlar. Ayın kadın yayınla en kızgınladığı, ( Sevdalım, sevdalım! ) diye dört döndüğü geceler, gökyüzünde kimseleri uyku tutmaz.
Yıldızlar kırışırlar, rüzgarlar söylenirler; Çolpan' ın yıldız köpeği diş gösterir, acı acı ulur. O zaman iyi yürekli yeraltı cinleri, Ay tanrıçanın gönlünü hoş etmek için denizaltı cinlerini toplarlar, söyleşirler; el ele verip hem denizin altından, hem yerin altından dünyayı sarsarlar. Bütün çabaları, Ay tanrıçanın sevdalısını uyandırmak, uyku yolundan döndürmek, gücünü toplatıp iplerinden kurtulmasını sağlamaktır.
Derler ki: İki cin tayfası birlik olup dünyayı öylesine tutup sarsarlar ki, torak yarılır, evler yıkılır, ağaçlar köklerinden sökülür; insanlar ölür, havada uçan kuş pat diye yere baygın düşer, ormanlar tutuşur, hayvanlar çil yavrusu gibi dağılır; deniz köpürür, yanardağlar yeni baştan ateşlenir, kızgın lavlar fışkırır; karalar, denizlere doğru akar, denizlerin ortasında karalar biter.
En çok da Ege' ye kötülüğü dokunur. Çünkü sevdalı, Velidağı' ndaki bir mağaradaki tutsak uykusunu uyumaktadır; çünkü Velidağı, Ege' dedir.
Devam edecek.