Antalya otele gelen bayan izmir gecelik bayan arkadaş pet shop Kayseri dul bayan

Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Mehmet Boduroğlu
Köşe Yazarı
Mehmet Boduroğlu
 

Ege oluşumu 2

      EGE' NİN OLUŞUMU - 2   Yapışkan, sıvışık, kaygansı bir hayvandır, sünger. Denizlerden çok Ege' ye tutkundur, Ege' yi sever. Denizin kulaç kulaç diplerindeki binlerce yıl yaşlı kayaların aralarında, kovuklarında, git gide koyulan suların en köşe bucağında yaşar. Her bir deliği göz, her bir gözü ağızdır. Sular dalgalanır, o kıpır kıpır eder. Durgun suyu bile çilelendirir, delirtir. Göz ağızlarını açar açar kapar; baktın mı soluyan bir adam yüreği sanırsın. Onun gibi bir açılır, bir kapanır; su, gözlerinde adam kanı gibi dolanır, süngeri temizler, pat pat da vurdurur, attırır.   Sular ısınmaya, derinlerdeki soğukluk dönüşmeye başladığında deniz çiçekleri bin bir kulaç derinlikte çeşit çeşit açar. Biri olsun toprağın yetme çiçeğine benzemez, en ufak bir yakınlamadan bucak bucak kaçar. Çiçeklerin dalları olur, çatal çatal iki yana yürürler. Ergen çiçekler renklenir. Deniz suyu anadır, çalkalana çalkalana onları emzirir, kim neyle büyür, serpilir, boğazlardan boğazlara, geçmiş büyük kollarıyla toplar, getirir, kocaman göğüslerinden sağar.   İlk yaz, denizin diplerinde de kendilerini duyurur; balık akınının yanı sıra sular açılır, göğün rengini çeker, alta indirirken de değiştirir, hiç görülmeyen, yedi rengin ayırmadığı, ebemkuşağının buğusundan ötelerde yeni renklere beler. Sünger, aydınlıkla koyuluğun tam kesiştiği noktada kırılan rengi yansıtır. Onun rengi odur.   Güneş denizin taaa içine işler. Denizden güçlüdür de ondan mı? Değil. Denizle güneş arasında daha adamoğlu Ege' ye gelmeden, beş parmaklı kocaman çıplak ayakların toprağa izleri yan yana çıkmadan bu barışıklık hep vardı.   DERLER Kİİ: Velidağı' nın en tepesinde ÇOK ESKİDEN, ESKİDEN DE ESKİ GÜNLERDE, iyi CİNLER tayfası yaşarlardı. Velidağı' da Velidağı' ydı o günler. Etekten doruğa göz alabildiğince yemiş ağaçları, bağlar, asmalar, narenciyeler... Ne adamoğlu, ne cin tayfası buğdayı da, ekmeği de bilmiyordu; o yüzden ekmeğe katık derdi, katık derdi yüzünden de birirleriyle çekişme, birbirlerinin gözünü oymaca yoktu. Mevsimler de yoktu, yeryüzü hep ilk yazdı: Çiçekler solmuyorlar, yemişler ağaçlarda kurumuyorlar, üzümlerin kabukları hiç sertleşmiyordu. Asmalar durmadan çiçekteydi; sapsarı, dipdiri üzümler toprağı kokutuyordu. Cin tayfası ne eksiliyor, ne artıyordu, üremiyorlardı. Dişi cinler de vardı, erkek cinler de ya, hepsinin atası cinlerin en ulusu yüreklerine sevgiyi salmamıştı daha. Yattığı katı kayanın altındaki toprağı eşelemiş, KIRK KİLİT VURDUĞU SEVGİYİ o kutuya saklamıştı. Bazı bazı canı çektiğinde, çevresinde hiçbir cin yokken toprağı eşeliyor, kırk kilitli kutuyu çıkarıp kıyısından köşesinden, açmaksızın sevgiyi gözlüyordu. Bir doygunluk, bir yumuşaklık çöküyordu üstüne, tutkunlaşıyordu.   AMA SAKLI NE KALMIŞ Kİ? Cin atası kırk kilit değil, bin kırk kilit de vursa, günü gelince SEVGİ bilinecekti. Ata cin, bir gün Velidağı' ndaki konakladığından bir tanış cin atasını görmeye yeryüzünün öbür ucuna gittiğinde, kırk kilit vurduğu o saklı kutusunu taş yastığının altında unuttu. Civan bir er cin, onu nasılsa ele geçirdi, kilitlerini bir bir çözdü, içindeki SEVGİYİ aldı. O sıra bir dişi cin geçiyordu, gördü de durdu. Er cin, SEVGİYİ dişi cine verdi, dişi cin de bir başka cine, o bir başkasına, o başkası yine bir başkasına...   Derler ki: SEVGİ, bir anda ve o ara pay edildi, bitti. Duyan cinlerin çoğu yetişemedi; işte o yetişemeyenler, SEVGİSİZ KALDILAR, kötü cin oldular, böylece cinler İKİ TAYFAYA AYRILDILAR. SEVGİYİ alan, payını pay eden cinlerse değişiverdiler. Hiç yoktan er cinler, dişi cinleri tenhalarda kovalar oldu, sonra çalıların, büyümüş büyümüş otların ardında dişi cinlerle er cinler el ele tutuşup kayboldular da uzun bir süre hiç göze gözükmediler. Yeniden ortaya çıktıklarında da bir hoş yorgunluk, tatlı bir gevşeme belli oluyordu. Gözlerinin altları morarmış, kara kara halkalanmıştı.   Paysız cinler SEVGİYİ hiçbir zaman tanımadılar, tadına ermediler. Kötülük işler oldular. Aksi, alıngan, sinsi, kuyu kazıcı oldular. İçlerinde biri öcünden şaşırdı, otları yoldu bir bir, yoldu yoldu, elinde ufaladı, silkeledi Velidağı' ndan aşağıya.   Erkek buğdayla dişi buğday o arada birbirlerini buldular, kaynaştılar, buğday oldular. Cin atası sonunda konukluğunu bitirip döndü. Tayfası renk vermedi hiç. Ata cin önce sezinledi, sonra gerçeğine vardı. Kimin yaptığını biliyordu bunu, onu buldurdu: Onu, bir de ilk SEVGİYİ verdiği dişi cini. Er cini Velidağı' ndan kovdu, kartal yaptı ovaya. Dişi cini de oracıkta yüreksiz bırakıverdi. Göğüs kafesinden aldı yüreğini, elinde kuş gibi çır çır çırpınmasına aldırmadan Velidağı' nın en tepesinden Ege Denizi' ne fırlattı.   Yürek sulara düştü, dibe ağır ağır indi. İnerken yapışkan, sıvışık, kaygansı kanı tomuruyordu. En dipte dertop sünger oldu. İlk yazın ortalarında, her yıl deniz çiçekleri gibi açtı durdu.   Devam edecek.

Ege oluşumu 2

 
 
 
EGE' NİN OLUŞUMU - 2
 
Yapışkan, sıvışık, kaygansı bir hayvandır, sünger. Denizlerden çok Ege' ye tutkundur, Ege' yi sever. Denizin kulaç kulaç diplerindeki binlerce yıl yaşlı kayaların aralarında, kovuklarında, git gide koyulan suların en köşe bucağında yaşar. Her bir deliği göz, her bir gözü ağızdır. Sular dalgalanır, o kıpır kıpır eder. Durgun suyu bile çilelendirir, delirtir. Göz ağızlarını açar açar kapar; baktın mı soluyan bir adam yüreği sanırsın. Onun gibi bir açılır, bir kapanır; su, gözlerinde adam kanı gibi dolanır, süngeri temizler, pat pat da vurdurur, attırır.
 
Sular ısınmaya, derinlerdeki soğukluk dönüşmeye başladığında deniz çiçekleri bin bir kulaç derinlikte çeşit çeşit açar. Biri olsun toprağın yetme çiçeğine benzemez, en ufak bir yakınlamadan bucak bucak kaçar. Çiçeklerin dalları olur, çatal çatal iki yana yürürler. Ergen çiçekler renklenir. Deniz suyu anadır, çalkalana çalkalana onları emzirir, kim neyle büyür, serpilir, boğazlardan boğazlara, geçmiş büyük kollarıyla toplar, getirir, kocaman göğüslerinden sağar.
 
İlk yaz, denizin diplerinde de kendilerini duyurur; balık akınının yanı sıra sular açılır, göğün rengini çeker, alta indirirken de değiştirir, hiç görülmeyen, yedi rengin ayırmadığı, ebemkuşağının buğusundan ötelerde yeni renklere beler. Sünger, aydınlıkla koyuluğun tam kesiştiği noktada kırılan rengi yansıtır. Onun rengi odur.
 
Güneş denizin taaa içine işler. Denizden güçlüdür de ondan mı? Değil. Denizle güneş arasında daha adamoğlu Ege' ye gelmeden, beş parmaklı kocaman çıplak ayakların toprağa izleri yan yana çıkmadan bu barışıklık hep vardı.
 
DERLER Kİİ: Velidağı' nın en tepesinde ÇOK ESKİDEN, ESKİDEN DE ESKİ GÜNLERDE, iyi CİNLER tayfası yaşarlardı. Velidağı' da Velidağı' ydı o günler. Etekten doruğa göz alabildiğince yemiş ağaçları, bağlar, asmalar, narenciyeler... Ne adamoğlu, ne cin tayfası buğdayı da, ekmeği de bilmiyordu; o yüzden ekmeğe katık derdi, katık derdi yüzünden de birirleriyle çekişme, birbirlerinin gözünü oymaca yoktu. Mevsimler de yoktu, yeryüzü hep ilk yazdı: Çiçekler solmuyorlar, yemişler ağaçlarda kurumuyorlar, üzümlerin kabukları hiç sertleşmiyordu. Asmalar durmadan çiçekteydi; sapsarı, dipdiri üzümler toprağı kokutuyordu. Cin tayfası ne eksiliyor, ne artıyordu, üremiyorlardı. Dişi cinler de vardı, erkek cinler de ya, hepsinin atası cinlerin en ulusu yüreklerine sevgiyi salmamıştı daha. Yattığı katı kayanın altındaki toprağı eşelemiş, KIRK KİLİT VURDUĞU SEVGİYİ o kutuya saklamıştı. Bazı bazı canı çektiğinde, çevresinde hiçbir cin yokken toprağı eşeliyor, kırk kilitli kutuyu çıkarıp kıyısından köşesinden, açmaksızın sevgiyi gözlüyordu. Bir doygunluk, bir yumuşaklık çöküyordu üstüne, tutkunlaşıyordu.
 
AMA SAKLI NE KALMIŞ Kİ?
Cin atası kırk kilit değil, bin kırk kilit de vursa, günü gelince SEVGİ bilinecekti. Ata cin, bir gün Velidağı' ndaki konakladığından bir tanış cin atasını görmeye yeryüzünün öbür ucuna gittiğinde, kırk kilit vurduğu o saklı kutusunu taş yastığının altında unuttu. Civan bir er cin, onu nasılsa ele geçirdi, kilitlerini bir bir çözdü, içindeki SEVGİYİ aldı. O sıra bir dişi cin geçiyordu, gördü de durdu. Er cin, SEVGİYİ dişi cine verdi, dişi cin de bir başka cine, o bir başkasına, o başkası yine bir başkasına...
 
Derler ki: SEVGİ, bir anda ve o ara pay edildi, bitti. Duyan cinlerin çoğu yetişemedi; işte o yetişemeyenler, SEVGİSİZ KALDILAR, kötü cin oldular, böylece cinler İKİ TAYFAYA AYRILDILAR. SEVGİYİ alan, payını pay eden cinlerse değişiverdiler. Hiç yoktan er cinler, dişi cinleri tenhalarda kovalar oldu, sonra çalıların, büyümüş büyümüş otların ardında dişi cinlerle er cinler el ele tutuşup kayboldular da uzun bir süre hiç göze gözükmediler. Yeniden ortaya çıktıklarında da bir hoş yorgunluk, tatlı bir gevşeme belli oluyordu. Gözlerinin altları morarmış, kara kara halkalanmıştı.
 
Paysız cinler SEVGİYİ hiçbir zaman tanımadılar, tadına ermediler. Kötülük işler oldular. Aksi, alıngan, sinsi, kuyu kazıcı oldular. İçlerinde biri öcünden şaşırdı, otları yoldu bir bir, yoldu yoldu, elinde ufaladı, silkeledi Velidağı' ndan aşağıya.
 
Erkek buğdayla dişi buğday o arada birbirlerini buldular, kaynaştılar, buğday oldular.
Cin atası sonunda konukluğunu bitirip döndü. Tayfası renk vermedi hiç. Ata cin önce sezinledi, sonra gerçeğine vardı. Kimin yaptığını biliyordu bunu, onu buldurdu: Onu, bir de ilk SEVGİYİ verdiği dişi cini. Er cini Velidağı' ndan kovdu, kartal yaptı ovaya. Dişi cini de oracıkta yüreksiz bırakıverdi. Göğüs kafesinden aldı yüreğini, elinde kuş gibi çır çır çırpınmasına aldırmadan Velidağı' nın en tepesinden Ege Denizi' ne fırlattı.
 
Yürek sulara düştü, dibe ağır ağır indi. İnerken yapışkan, sıvışık, kaygansı kanı tomuruyordu. En dipte dertop sünger oldu. İlk yazın ortalarında, her yıl deniz çiçekleri gibi açtı durdu.
 
Devam edecek.
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort