BEYOĞLU - 2
Tabii ki mekânların da müesseselerin de bir ömürleri olur,kısa veya uzun. Ama birisi ömrünü doldurduğunda yerinde bir başkası,bir benzeri kurulur, bir kültürün devamına özen gösterilir.
Şu anda ise ölen yalnız mekânlar değil,esas öldürülen o eski kültürdür.O naif,zarif kültürün yerine yoz bir kültür hâkim olmakta ve hatta özellikle empoze edilmektedir.Üzücü olan budur.Sahip çıkamadığımız eski şehirli kültürümüzdür.
İstiklâl caddesini ,diğer adıyla Beyoğlunu birlikte bir dolaşalım şöyle ; İstiklâl caddesi , 19.yy sonlarına kadar Avrupa' nın en büyük caddesi idi.Çünkü hiçbir kent İstanbul kadar çeşitli ulusları bir araya toplamamıştı.
O tarihlerde caddelerin genişliğinden daha önemli idi bu unsur. Benim bildiğim ve benim hatırımda kalan İstanbul İstiklâl caddesinde MARKİZ PASTAHANESİ vardı şimdi yok .Karşısında LEBON PASTAHANESİ vardı ama bütün çabasına karşın eski Lebon değil, gerçi yine Milföylerini yapıyorlar ama bilen yok artık, halbuki Milföy günlük tüketilmeli devamlı yapıp atıyorlarmış ,
El yapımı vişne likörlü çikolatayı yaptırdıkları usta da işi bırakmış , yine firigoları duruyor ama bilen kalmamış .Genelde eski azınlıklardan müsterileri var.Özel günlerde Paskalya çöreği yapıyorlar.LEBON Pastahanesini 1886 yılında Fransız Başkonsolosluğunun pastacı başısı Eduard Lebon kurmuştu.Kurulduğu mekân MARKİZ Pastahanesinin yeriydi.Fakat sonra tam karşisındaki şimdiki yerine geçti. LEBON ilk açıldığı yerde iken o kadar ünlü idi ki Orient Expres ile seyahat eden yolcular İstanbul'da mutlaka LEBON'a uğrar ve pasta yerler ve hatta hediyelik paket yaptırır götürürlermiş. Onun için o yıllarda " Chez Lebon, tout est bon" denirmiş onların ağızlarında .
Yani " Lebonda herşey güzel" . Son zamanlarda özellikle de yılbaşına yakın pastahane vitrinlerinde ,Lebon'da da " Kar yağmış odun " şeklinde patalar ile çok büyük ateş böceği şekilli pastalar satılmaya başladı. MARKİZ de , bütün Entelektüellerin, Edebiyatçıların, felsefecilerin uğrak mekânı bir pastahane idi.Namık Kemal, Şinasi, T.Fikret,A.Haşim,A.Dino,S.Faik,O.Veli,Haldun Taner,Mina Urgan,Hilmi Yavuz hep müdavimlerini oluşturuyordu .
Duvarlarında Fransa'dan getirilmiş Art-Noveau tarzı 4 mevsim temalı panodan,biri getirilirken yolda kırıldığı için kış hariç 3 pano vardır İç kapıları ve iç camekânları vitraylarla süslüdür.1940-1970 yılları arasında hizmet vermiş,23 yıl kapalı kaldıktan sonra 2003 yılinda yeniden açıldı ise de bu günlere daha fazla tahammül edememiş 2009 yılında Yemek Kulübü adı altında hizmet vermeye başlamış, sonra o da kapanmıştır. Ben tavandaki büyük kristâl avizesinin altında,pasta servisi beklerken masaya kristâl sürahi içinde gelen limon dilimli ve nane yapraklı soğuk su servisini unutamam.
Karşısında RICHMOND OTEL vardı o da kapandı ,şimdi yok, İtalyan ve Fransız mutfağı olan bir meyhane 87 numarada DEGÜSTASYON vardı şimdi yok, sac böreği yapıyorlar o mekânda kadınlar ellerinde oklavalar ile hem de vitrinin önünde, hâlbuki Orhan Veli'nin şiirlerine(1951) konu olmuş bir mekândı .
Balıkpazarının yanında FISHER Alman Restaurantı vardı, şimdi yok.FISHER ilk kurulduğunda tüneldeydi,daha sonra Beyoğluna geldi ,en son da İngiliz Konsolosluğu karşısında idi 70 li yıllarda.Alman bir karı koca işletirlerdi,Alman yemekleri ile beraber Avrupa mutfağını da sunardı.Şinitzeli hârika yaparlardı. ATLANTİK BÜFE, BIRAHANE ve LOKANTASI vardı, İstanbullular ilk Frankfurter sosileri , ilk Rus salatasını orada tatmıştı, artık o da yok.