Antalya otele gelen bayan izmir gecelik bayan arkadaş pet shop Kayseri dul bayan

Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
kuzeyli
Köşe Yazarı
kuzeyli
 

‘Belle Époque’ bitti

          “La belle époque” (Güzel dönem/güzel yıllar) hayal oldu.       Osmanlı’nın çözülme yıllarına isabet eden “belle époque” Batı’nın en göz kamaştırıcı dönemi, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başını tanımlamak amacıyla özellikle Fransa için icat edilmiş bir deyim.  İkinci sanayi devrimi ile şahlanan ekonomik büyüme ve katlanan refah, istikrar-özgüven, teknolojik gelişmelerle başa baş giden baş döndürücü modernleşme, yaşam koşullarında gelişme, fakirlikte hiç görülmemiş düşüşler, sanatta açılımlar... “Belle époque” tüm bunları ve geleceğe duyulan güvenle genel geçer bir tasasızlık, mutluluk çağını anlatıyor.   Başta Fransa olmak üzere, genel olarak Batı ve Avrupa bütün bunları, ikinci bir “belle époque” çağı olarak tanımlanabilecek II. Dünya Savaşı’nı izleyen büyük ekonomik sıçrama döneminde yeniden yaşadı.  Refahı ve barışı perçinleyen, Avrupa’yı sarsılmaz bir “istikrar adacığı” haline getiren AB’nin kurulduğu ve geliştiği yıllar oldu bunlar. Bir yol ayrımı sayılan 2016’ya, sekiz yıl öncesine gelene kadar... 2016’da iki büyük dönüm noktası yaşandı: AB’yi sarsan Brexit referandumu ve Trump’ın 1. dönemini başlatan ABD seçimleri.   “Aydınlanma”dan bu yana ilk kez, Batı’da “akılcılığı” baypas eden bir büyük “popülizmler” ve “demogojiler, yalandan kim ölmüş/post truth” çağı açılmıştı.  Demokrasilerin bilinen araçları; küreselleşme, göç, iklim krizi, yapay zekâ ve yeni iletişim araçları ile teknolojilerle baş etmekte zorlanıyordu.  “Eski siyaset” ve de “eski siyasetin aktörleri” tık nefes kalıyor, değişen dünyayla başa çıkamıyordu.    AVRUPA’NIN LOKOMOTİFİ KRİZDE  Girizgâh uzun oldu...  Ama Avrupa’nın iki lokomotif ülkesi Fransa ve Almanya halihazırda krizde. Bunlar sıradan krizler değil. Tümüyle ikinci “belle époque” döneminin iflası ile ilgili.  Yerel koşullarda farklılar olsa da öz birebir aynı: Avrupa’nın yerleşik demokrasilerinin -aşırı sağ popülist partilerden gelen baskılarla- dikişleri birer birer atıyor. Her seçim ve her yeni siyasi kriz içinden çıkılmaz bir “eski-yeni Avrupa” çekişmesine dönüşüyor.  Almanya’yı önümüzdeki şubatta örneğin -bir “SS partisi” olarak anılan Alternative für Deutschland’ın baskısı altında geçecek- kâbus bir erken seçim bekliyor.  Hafta içinde yeni düşen Michel Barnier’nin ardından çaresizlik içinde yeni bir başbakan arayan Macron keza, Şansölye Scholz’dan farksız olarak Fransa’da Le Pen’cilerin soluğunu ensesinde hissediyor. Bir imaj atılımı olarak tasarladığı Notre Dame katedralinin açılışını bu yüzden asla düşmek istemediği topal ördek pozisyonunda yapıyor.   “Akılcılık” ve “Avrupa değerleri” taşıyıcılığı ile övünen Macron’un, bir yangın sonrasında yenilenen katedral açılışını bir “imaj operasyonu”na dönüştürmesi, gerçekte Ayasofya üzerinden siyaset yapmaktan pek farksız değil.  O ya da bu biçimde kitlelerin dini hassasiyetlerinden yararlanmak söz konusu. Papa Françesko nitekim işin içinde yakışıksız bir samimiyetsizlik ya da oportünizm sezmiş olmalı ki dün akşam saatlerinde gerçekleşen propagandası bol, aşırı şaşaalı Notre Dame açılışına katılmadı.  Victor Hugo’nun yapıtı Notre Dame’ın Kamburu ile ölümsüzlüğe kavuşturduğu mitos mertebesindeki simge katedralin açılışı böylelikle Trump, Zelenski, Meloni kalibresindeki aktörlere kaldı.  Bir umut ve “yeniden doğuş-rönesans” hamlesi olarak pazarlanan Notre-Dame’ın piarı, bu nedenlerle umulan bir yeni “belle époque” imgesi yaratamadı.    BİLİNMEYENE GİDEN TREN New York Times’ın vurguladığı gibi özetle, “860 yıllık katedralin (5 yıl gibi) rekor süre içinde yeniden inşa edilerek onarılması, önemli bir  başarı simgesi olacakken Emmanuel Macron’un sürüklendiği siyasi kriz batağının göstergesine dönüştü.” Son olarak İtalya’nın önde gelen siyasi analisti Stefano Cigolani’nin özlü satırlarıyla bitirelim bu yazıyı:  “Fransa da Almanya gibi tıpkı, kendisine olan özgüvenini yitirdi. Yeni dünya düzensizliğinin ve liberal-demokrat paradigmaların denenmiş tüm versiyonlarının darbesini yiyen Fransızlar ne var ki Almanlardan farklı biçimde siyasi modellerinin krizde olduğunun ayırdına varmıyorlar. Kapitalizmlerin her çeşidini -Kıta Avrupa’sı ya da Anglo Amerikan kapitalizmlerini- değiştirmenin zorluklarının ayırdında değiller. Gerçekte hiçbir ülkenin bir başına üstesinden gelemeyeceği; toplumun, ekonominin, siyasetin ve kültürün içinden geçen bir krizle karşı karşıyayız. Mobilitenin artışı, iklim değişiklikleri, yapay zekânın itişi ile gelecek almış başını giderken gelecek korkusu artıyor. Halklar, bilinmeyene giden bu trenden lokomatifi durdurmayı kendilerine vaat eden her kim olursa, arkasından giderek inmek istiyor. Tabuları, ritüeller ve mitosları heybesinden atmak istemeyen halklardan söz ediyoruz. Fransa aslına bakarsanız, sarsıntılarla dolu tüm tarihi boyunca olduğu gibi hepimizin öyküsünü anlatıyor.”    Nilgün Cerrahoğlu - Cumhuriyet  

‘Belle Époque’ bitti

 

 

 

 

 

“La belle époque” (Güzel dönem/güzel yıllar) hayal oldu.      

Osmanlı’nın çözülme yıllarına isabet eden “belle époque” Batı’nın en göz kamaştırıcı dönemi, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başını tanımlamak amacıyla özellikle Fransa için icat edilmiş bir deyim. 

İkinci sanayi devrimi ile şahlanan ekonomik büyüme ve katlanan refah, istikrar-özgüven, teknolojik gelişmelerle başa baş giden baş döndürücü modernleşme, yaşam koşullarında gelişme, fakirlikte hiç görülmemiş düşüşler, sanatta açılımlar...

“Belle époque” tüm bunları ve geleceğe duyulan güvenle genel geçer bir tasasızlık, mutluluk çağını anlatıyor.  

Başta Fransa olmak üzere, genel olarak Batı ve Avrupa bütün bunları, ikinci bir “belle époque” çağı olarak tanımlanabilecek II. Dünya Savaşı’nı izleyen büyük ekonomik sıçrama döneminde yeniden yaşadı. 

Refahı ve barışı perçinleyen, Avrupa’yı sarsılmaz bir “istikrar adacığı” haline getiren AB’nin kurulduğu ve geliştiği yıllar oldu bunlar.

Bir yol ayrımı sayılan 2016’ya, sekiz yıl öncesine gelene kadar...

2016’da iki büyük dönüm noktası yaşandı: AB’yi sarsan Brexit referandumu ve Trump’ın 1. dönemini başlatan ABD seçimleri.  

“Aydınlanma”dan bu yana ilk kez, Batı’da “akılcılığı” baypas eden bir büyük “popülizmler” ve “demogojiler, yalandan kim ölmüş/post truth” çağı açılmıştı. 

Demokrasilerin bilinen araçları; küreselleşme, göç, iklim krizi, yapay zekâ ve yeni iletişim araçları ile teknolojilerle baş etmekte zorlanıyordu. 

“Eski siyaset” ve de “eski siyasetin aktörleri” tık nefes kalıyor, değişen dünyayla başa çıkamıyordu. 

 

AVRUPA’NIN LOKOMOTİFİ KRİZDE

 Girizgâh uzun oldu... 

Ama Avrupa’nın iki lokomotif ülkesi Fransa ve Almanya halihazırda krizde. Bunlar sıradan krizler değil. Tümüyle ikinci “belle époque” döneminin iflası ile ilgili. 

Yerel koşullarda farklılar olsa da öz birebir aynı: Avrupa’nın yerleşik demokrasilerinin -aşırı sağ popülist partilerden gelen baskılarla- dikişleri birer birer atıyor. Her seçim ve her yeni siyasi kriz içinden çıkılmaz bir “eski-yeni Avrupa” çekişmesine dönüşüyor. 

Almanya’yı önümüzdeki şubatta örneğin -bir “SS partisi” olarak anılan Alternative für Deutschland’ın baskısı altında geçecek- kâbus bir erken seçim bekliyor. 

Hafta içinde yeni düşen Michel Barnier’nin ardından çaresizlik içinde yeni bir başbakan arayan Macron keza, Şansölye Scholz’dan farksız olarak Fransa’da Le Pen’cilerin soluğunu ensesinde hissediyor. Bir imaj atılımı olarak tasarladığı Notre Dame katedralinin açılışını bu yüzden asla düşmek istemediği topal ördek pozisyonunda yapıyor.  

“Akılcılık” ve “Avrupa değerleri” taşıyıcılığı ile övünen Macron’un, bir yangın sonrasında yenilenen katedral açılışını bir “imaj operasyonu”na dönüştürmesi, gerçekte Ayasofya üzerinden siyaset yapmaktan pek farksız değil. 

O ya da bu biçimde kitlelerin dini hassasiyetlerinden yararlanmak söz konusu.

Papa Françesko nitekim işin içinde yakışıksız bir samimiyetsizlik ya da oportünizm sezmiş olmalı ki dün akşam saatlerinde gerçekleşen propagandası bol, aşırı şaşaalı Notre Dame açılışına katılmadı. 

Victor Hugo’nun yapıtı Notre Dame’ın Kamburu ile ölümsüzlüğe kavuşturduğu mitos mertebesindeki simge katedralin açılışı böylelikle Trump, Zelenski, Meloni kalibresindeki aktörlere kaldı. 

Bir umut ve “yeniden doğuş-rönesans” hamlesi olarak pazarlanan Notre-Dame’ın piarı, bu nedenlerle umulan bir yeni “belle époque” imgesi yaratamadı. 

 

BİLİNMEYENE GİDEN TREN

New York Times’ın vurguladığı gibi özetle, “860 yıllık katedralin (5 yıl gibi) rekor süre içinde yeniden inşa edilerek onarılması, önemli bir  başarı simgesi olacakken Emmanuel Macron’un sürüklendiği siyasi kriz batağının göstergesine dönüştü.”

Son olarak İtalya’nın önde gelen siyasi analisti Stefano Cigolani’nin özlü satırlarıyla bitirelim bu yazıyı: 

“Fransa da Almanya gibi tıpkı, kendisine olan özgüvenini yitirdi. Yeni dünya düzensizliğinin ve liberal-demokrat paradigmaların denenmiş tüm versiyonlarının darbesini yiyen Fransızlar ne var ki Almanlardan farklı biçimde siyasi modellerinin krizde olduğunun ayırdına varmıyorlar. Kapitalizmlerin her çeşidini -Kıta Avrupa’sı ya da Anglo Amerikan kapitalizmlerini- değiştirmenin zorluklarının ayırdında değiller. Gerçekte hiçbir ülkenin bir başına üstesinden gelemeyeceği; toplumun, ekonominin, siyasetin ve kültürün içinden geçen bir krizle karşı karşıyayız. Mobilitenin artışı, iklim değişiklikleri, yapay zekânın itişi ile gelecek almış başını giderken gelecek korkusu artıyor. Halklar, bilinmeyene giden bu trenden lokomatifi durdurmayı kendilerine vaat eden her kim olursa, arkasından giderek inmek istiyor. Tabuları, ritüeller ve mitosları heybesinden atmak istemeyen halklardan söz ediyoruz. Fransa aslına bakarsanız, sarsıntılarla dolu tüm tarihi boyunca olduğu gibi hepimizin öyküsünü anlatıyor.” 

 
Nilgün Cerrahoğlu - Cumhuriyet

 
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort