Sağlıklı toplumlar sağlıklı bireylerden oluşur…
Sigmund Freud
Aşırı sağcı bir adam 25 Ekim 1961 - 5 Haziran 1977 tarihleri arasınında milletvekilliği yapar Eski Türkiye’de. 22 Ekim 1965 - 1 Kasım 1970 tarihleri arasında da TBMM Başkanı koltuğunda oturmuştur. Bakın başkan ve milletvekilleri arasında nasıl bir konuşma geçmiştir o zamanlar..:
“Allah bu ülkede sağcılara, solculara, sosyalistlere hatta komunistlere bile iktidar nasip etsin ama bu dincilere iktidar nasip etmesin…" diyen TBMM Başkanı’na milletvekilleri sert tepki göstermişler ve “neden sayın başkan, onlar da bu ülkenin alnı secde gören çocukları, komünistlere layık gördüğünüz iktidarı onlara neden görmüyorsunuz?" diye sormuşlar. Bakın nasıl karşılık vermiş başkan..: “Bakın beyler.. Bu ülkede sağcıların da, solcuların da, sosyalist ve komünistlerin de bir devlet kültürü vardır. Hangisi iktidar olursa bu ülkeyi devlet kültürü ile yönetirler. Ancak dincilerin devlet kültürü yoktur, iktidara gelirlerse devleti yıkmak isteyeceklerdir…
Ve bugün o dinciler yönetiyor Yeni Türkiye’yi. Gelin şimdi bugünün meclis başkanıyla görevleri sadece el kaldırmak olan milletvekilleri arasında böyle bir konuşmaın geçeceğini hayal edelim. Hayal bile edemiyorsunuz değil mi..?
Bazı adamlar -ki onlar devlet adamlarıdır- gelecek seçimleri değil gelecek nesilleri düşünürler. Bugün yok onlardan artık, geçelim bu konuyu. Gelin yıllar öncesine gidelim….
Yosmanın biri o meşhur saptamasını 27 Mart 2008 tarihinde bir televizyon kanalında “dağdaki bir çobanla benim oyum eşit mesela, niye?” şeklinde söylerken canlı izlemiştim onu. İlk tepkim çok acımasızcaydı. “Öyle deme bacım, ben de derim ki, benim oyumla bir orospunun oyu eşit mesela, niye?” demiştim. Yıllar sonra özür diliyorum hanımefendinden 85 milyonun huzurunda..!!! Her konuşanı 85 milyon izler ya, radyoda maç anlatanı da dinlediği gibi…
Gerçekten çok ilginç bir ülkede yaşıyoruz. Tam körlerin sağırları ağırladığı bir ülke olmuşuz…
Geçenler doğduğum ilçede çoğunluğu eski ve yeni AKEPE ilçe yöneticilerinden oluşan bir grubun yanından geçerken selam verdim, ısrarları üzerine de bir çay içmek için oturdum. Biraz ağır eleştiri ve biraz da hakaret sayılabilecek bir cümlemden sonra, “yapma be abi, senin gibi entelektüel bir adama yakıştı mı bu cümle” dedi içlerinden biri. “Ben entelektüel değilim” diyince “sen de entelektüel değilsen biz kara cahiliz o zaman abi” dedi. Fırsat bu fırsat iyi bir ders ver şu kibir abidelerine dedim içimden kendime…
“Bakın beyler; ben, ilkokulu dördüncü sınıfa kadar okuyan bir babadan olma, okuma yazma bilmeyen bir anneden tarlada doğma bir köylü çocuğuyum” dedim. Ve “millet olarak da haddini bilmeyen kendini bir şey sanan hastalıklı bir toplumun ferdiyim” dedikten sonra da “belki sizden biraz fazla okumuş yazmış olabilirim ama hepimiz aynı derenin balığıyız, abartmayın” diyerek bitirdim. Onlar birbirlerine bakarken kendilerini sokacağım çukuru arıyorlardı birbirlerinin gözlerinde sanki. İçlerinden biri imdatlarına yetişip “peki, entelektüel nedir o zaman” diye sordu.
“Ben size entelektüeli tam alarak anlatamam, izin verirseniz bir üniversite hocasının öğrencisine anlattığı şekliyle öğrencisinden okuyalım” dedim ve onlar da meraklı bakışlarla dinlemeye hazırlandılar.
***
Üniversitede, en çok sevdiğim hocanın odasındaydım. Bana, “Ne olmak istiyorsun” dedi. “Entelektüel olmak istiyorum'' dedim. ''Senden entelektüel olmaz'' dedi. Şaşırmıştım, sonra, kırılgan bir ses tonuyla;“Dersinizi geçmeme rağmen sürekli dersinizdeyim. Okulda en çok okuyan, araştıran ve tartışmalara giren, hep benim” dedim. “Senden entelektüel olmaz” dedi. Çok kızmıştım..!
“Doçentlik tezlerinin konularını bile ben öneriyorum” dedim.
Profesör gülümseyerek geriye yaslandı…
“Senden çok iyi bir araştırmacı olur. Ama entelektüel olmaz. Nedenine gelince, sana entelektüel olamazsın dediğimde, bana bir entelektüel gibi ‘niçin olmaz’ diye sormadın, aksine alındın ve hiddetlendin. Yazarlık bilgi işidir. Entelektüellik bilgi değil, davranış biçimidir. Bir insanın entelektüel olması için en az 3 kuşak ailesinin okuması gerekir. Okulun önüne bak. Hepsi son model araç dolu ve hocalara ait. Her sene model yenilerler. Gerçekten böyle bir yenilenmeye ihtiyaçları var mı? Niçin bu şekilde yaşıyorlar? Çünkü o unvanlarla gördüğün hocalarının kariyerleri ne kadar yüksek olursa olsun, ruhları feodal bir köylü. Güçlerini topluma kabul ettirmek için böyle hava atmak zorundalar. Gerçek bir entelektüel asla bu güdüyle hareket etmez. Entel feodal köylülere artık diploma ve unvan da yetmez. Tıpkı paranın yetmediği gibi…”
***
Dinlediler de anladılar mı onu da ben anlamadım işte…
Yani “Ne mutlu Türküm diyene..!” demekle, “Bir Türk cihana bedeldir” demekle olacak işler değil bu işler. Onlar bir sefer işe yaradı, çünkü o cümleleri söyleyen adam dahi bir devlet adamıydı… Dedik ya, onlardan kalmadı artık..!
Şimdi kendisini ömür boyu Cumhurbaşkanı yapacak bir anayasa yapabilmek için idam mahkumu bölücü bir terör örgütü liderini TBMM Başkanı yapmaya hazır adamlara devlet adamı diyoruz. Allah sonumuzu hayırlı eylesin…