Antalya otele gelen bayan izmir gecelik bayan arkadaş pet shop Kayseri dul bayan

Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Kemal ULUSOY
Köşe Yazarı
Kemal ULUSOY
 

mazdaznan - bilinçli solunum

dr. otoman zar - adusht ha'nish (otoman zar-aduşt haniş) hakkında bugün de çalışmalarını sürdüren ünlü psikolog, gazeteci ve yazarlardan dr. walter von hollander tarafından yazılmış cvossische zeitung, 5 ağustos 1925  gazete bildirisinden alıntılarda, bu, başarısının zirvesinde, ölçüsüz güç bir iş yürüten, ama uzaktan yaşı pek de kolay kestirilemiyen, 40 ın üstünde gözükmeyen 80 lik biri. gidişi genç bir adamın yürüyüşü. yakından yaşı hiç belirlenemiyor. soylu bir baş, alın  yük­ sek ve iki yandan biraz derin. şakaklar genişçe, ince dudaklı ağız çok büyük. ortada hafif azalmaya başlamış açık kumral saçlar. küçük mavi gözler. bu gözler ki herşey onlarda anlaşıyor. duru, açık tonda ve insanın içine giren ama derinliğine inilemeyen içten dışarı doğru ve aynı zamanda dıştan içe görüyorlar. aynı anda hem görüyor, hem bakıyorlar.   En güzeli elleri, duruş ve davranışı. duruluk, onur, bilgi ve ateş, hepsi orada. eski sözler onda yeniden anlam kazanıyor. bu adamın öğretisi bakımından kuşkulu olunabilir, ama görünüşü öylesine inandırıcı ki. hiç aşırıya kaçmıyor. her zaman alçak tonla, ama içe işleyici konuşması. sözler zaman zaman sert, öfkeli, ama hiç bir zaman kinci ya da alaycı  değil.  kimseye  buyruk  vermiyor,  saldırıları hiç  bir  zaman kişisel olmuyor, ama acımasız sert alayları ile ters direnişleri bozuyor. tek tek kişilere hiç bir zaman öğretmiyor. hiç tek soruları cevaplamıyor. hemen hemen yalnızca topluluklarda konuşuyor. ama her zaman düşünceleri bireyden çıkıyor. öncelikle topluluk ona birşey demiyor. yalnız birey  sonucu etkiliyor. toplum kendiliğinden oluşuyor. körü körüne izlenmeyi yadsıyor. kendisi için propaganda yapmıyor. ne kandırmak ne de inandırmak  istiyor. kişi öğretiyi kendine uygulayıp, üstünde çalışması gerek. bağımsızlığın gerekliliğine inanıyor, kişi özgürlüğüne büyük saygısı var.   Her dalda bilgisi şaşırtıcı. en ince ayrıntılarına kadar, felsefe, tarih, din bilimi, ekonomi politikası, tıb ve tıbbi ilimler, ruh bilimi ve astroloji, dil ve müziği biliyor. çalışma gücü hemen hemen sınırsız.  bu adamın yorulmaz  dinçliği en genç öğrencilerinde bile yok. bazen onları da birkaç gün kendi yaşam temposuna zorluyor, ama kimse buna dayanamıyor.   bunun yanında hiç bir zaman telaşlı çalışmıyor. hiç bir zaman çırpınıp, bağırıp çağırmıyor, gösteri yapmıyor. hep düzenli, arkadaşca, durgun ve sessiz, heybetli ve ateşli. dört aydır günde 6-8 saat almanyanın hemen her kentinde konuştu.. bu arada idare tekniği ve yazarlık yönlerinden konferanslar. hemen her gün başka bir şehirde. bu dört ayın sonunda da başlangıçtaki kadar taze ve diriydi. doğa üstü olmayı kesinlikle yadsır. ayni ötekiler gibi bir insan olmak isteği. ya da doğru söyleyişle, ötekiler  gibi değil de, gerçek insan gibi mutlu, soluklu, bütün gücüyle kalarak uzun yaşayan.   birkaç satırla bu öğreti ve yaşayan bir insan açıklanamaz. yalnız bütün düşünürler içinde bazılarını alkışladığım kişilerin hiç biri onun öğretisini kendisine öyle başarıyla uygulamadı, kimse de kendisini sonuç olarak gösteremez.   dr.  walther  von hollander     yaşam kuramlarının anlamı   insanlık büyük bir özlem içinde çok konularda açıklama bilgi edinme ve bir ışık istiyor gitgide. bulunduğumuz ortamda mutluluk yok, bir yenilik arıyor insanlar.  artık  hiç bir derinliği olmayan geçici bir avuntu  ya da kaypak sözler onları mutlu kılamıyor.   önemli bir sorun var kafalarda: bu kadar sefalet niye, neden bu tanımlanamayan acı, bu denli endişe,  huzursuzluk  ve hastalık neden ? hiçbir din ya da bilim yok ki bunları normal görsün. bu aşağılayıcı, düzen aksatıcı durumdan kurtulmak için bir takım çözüm yolları aramada  bilinçli  insan. kendisi ve çocukları için iyi bir ortam bulma özlemi içinde. nereye bakarsak yeni hastaneler, daha büyük modern ameliyathaneler, diş klinikleri var. bütün bunlara rağmen kanser, romatizma, kireçlenme ya da dolaşım bozuklukları, kalp yetersizliği gibi tehlikeli hastalıklar önü alınacak yerde gitgide sanki durdurulamayacak bir çığ gibi büyümede. modern tıp bu gibi hastalıkları önlemek şöyle dursun, çaresizlik içinde.   tımarhaneler, sinir klinikleri, sinir ve moral bozukluğu için dinlenme evleri durmadan artmada. yine de bütün bu hastalıkların temeline inmek ve sorunu kökten kavrama olanağı yok.   hapishaneler, yetişkinler için çeşitli iyileştirme kurumları, anormal ya da problem gençler için bakım evleri her gün daha artan bir gereksinme. ayrıca töre ve moral yıkıcı davranışların azalma değil artış gösterdiği bir  gerçek.  örneğin sayılara göre her yaşta kadın veya erkek suçlular artmada. şimdiye dek ceza ya da eğitici yolla, cezaevleri, ıslahaneler azalmış, akıl hastalarının çoğu iyileştirilmiş anormal yapıdakiler normalleştirilmişmi ? her yerde, bütün ülkelerde bu olağandışı durumun düzeltilmesi için yollar ve de çareler aranmada. unesco, geri kalmış bazı toplumlara gruplar  yollayarak, onların durumlarını inceleyen anlatan konularda söylevler hazırlıyor. ama durmaksızın büyüyen tatsız durumları düzeltmek için ileri ülkelerde ne gibi önleyici çareler alınıyor ? hastalık, kaza ve yaşlılık sigortaları kuru luyor, geleceğin  annelerine öğütler veren kuruluşlar , süt çocukları için bakımevleri... bunlardan hangisi önleyici yol ? neden yıllarca süregelen çırpınmalar, gereken, istenen sonucu vermiyor, neden bütün çabalar boşa ?   herşeyin kökten1; temelden 2 bir nedeni vardır aile çerçevesinde, uluslar çevresinde, ayrı ırklar, soylar arasındaki normal dışı tutumlara bakarsak kökte bir şeylerin bozukluğu, bazı şeylerin uygunsuzluğu düşündürür bizi. ya bilgisizlikten, ya hergün artan, daha çok bilme gereğinde olan usun küçümsenmesinden, ya rahatlık ve tembellikten, ya adamsendecilik ya da herhangi bir insancıl davranış sonucu, önemli yaşam kuralları, doğa kuralları, insanlığın denemeler sonucu vardığı kurallar , gelişme kuralları ve gelişme tarihi yeterince ve bilinçle incelenmiyor.  İnsancıl davranış, çünkü hayvanlar kendi yapıları içinde böyle bir duruma düşmezler.   bir  ağacın  yapraklan  zamansız  sararı,  bozulup  dökülüyorsa  mutlak kökten ,bir uyumsuzluk aramak gerekmez mi ?,  bir yapının duvarları çatlayıp, çökme tehlikesindeyse bozukluk  temelde değil midir ?.  milyonlarca yıllar uydukları yaşam kuralları onlar için başka türlüsü olmayan, uymaları gerekli, doğal, değişmeyen kurallardır. çağdaş insanlık ise bütün bu kuralları görmemezlikten geliyor.   bir atın önüne bozuk bir yiyecek koyarsak, ona dokunmaz, öylece bırakır. oysa insanoğlu, zararlı, bozuk bir yiyeceği çoğu kez süsler püsler, onu bunu ekler, bir güzel yer! bozulmağa yüztutma kokusunu, ya bir  kez daha  kaynatarak, ya çeşitli baharlar koyarak örtmeye çalışır. ormandaki bir maymuna zehirli ama güzel bir meyva verirsen  onu bırakır, gider öteki doğal yiyeceklerine. köklere, öze, saplara ya da mis gibi meyvalara; dokunmaz. hayvanı her zaman doğru yöneten, içgüdü denilen, doğa vergisi duygu giderek insanda kaybolmuştur. onun bu doğa verisi yanlış yaşam düzeninde körleşmiş ya da tümü ile yok olmuştur. insanoğlu ise hergün birtakım doğa düzeni kurallarını çiğnemede. ne kendisini nede kendinden sonra gelecekleri düşünüyor bilinçli. hatta kendi düşüncelerine, kendi konuşmalarına aykırıdır çoğu yaptıkları. böyle olunca da doğanın, bütün güçlerini insanlığa karşı kullanıyor gibi görünmesi kadar olağan bir şey yok. oysa bu güçler, hastalık, yokluk, sefalet getireceğine pekala insanlığın yararına, verici güçler olabilirdi.   doğa çok sabırlıdır, ama kurallarını korumada, yerine getirmede o denli sert ve kesin.  alman atasözünün dediği gibi: tanrının değirmenleri ağır ama mutlak öğütür !.  deneme ve görgü ile kesinleşmiş doğa kurallarına  uymama, sonucunu, kişilerde, aile çevresinde, ya da iş hayatında apaçık ortaya koyuyor.   çok eskiden bazı sözüne güvenilir bilginler, ya da binleri peşinden sürükleyen öncüler, insanı tekrar yaşam kurallarına uymaya uyarmayı görev edinmişlerdi. bu, doğa kurallarına her gün, her saat bağlılık ve dinsel bir inanç olarak onlara uyma ve de onları uygulama yaşamlarının, insanca yaşamlarının doğal ve ölçülü, yokluk, sefalet,  perişanlıktan uzak, sevgiyle dolu sevinçli ve başarılı olmamasına olanak bırakmıyordu. büyük usta ve insanlık önderi zerdüşt  en yüce kural olarak diyor ki:   iyi düşünmeli, iyi konuşmalı, iyi davranmalı isa şu sözlerle aynı şeyi diyor: efendin olan tanrım sevmelisin bütün kalbin bütün ruhunla bütün gücün ve de bütün duygularınla ve yakınını kendin gibi sevmelisin bundan başka yüce tanrı emri yoktur.   insanlar bütün bu kurallara  uyuyormu  ?  gerçekten  bunları uygulayan kişiler öylesine az ki ! musevilerin 10 emri ile çok eski kurallar bizim zamanımıza dek ulaştırılmıştır. öyle, yada böyle bunlar bizlere tapınaklarda ya da okullarda iletilir, öğretilir. biz insanlar bu kurallara uyarak mı yaşarız ? çoğu dinsel bir takım sözleri ezbere öğreniriz. yine din yoluyla isanın ve de öteki peygamberlerin din öğretilerinde bazı sağlık kuralları ve ruhun güçlenmesi için uyarılar vardır. bize din bilgileri verilirken,  bu kuralları  günlük   yaşamımızda uygulamamız  gerektiği öğretiliyor. oysa dinsel öğretiler hiç uygulanmıyan, bilinçlenmiyen, ama çoğu ezbere bilmemiz  gereken  sözler olarak kalıyor.   yazar hristiyan olduğu için örneklerini bu dinden veriyor.  kuranda sağlık konularını kapsıyan bölümler azmı ?  örnegin on emirden birini alalım:  öldürmeyeceksin !  kaç kişi bu kurala uyuyor ? kaç din adamı, ya da öğretmen yaşamında bu kuralı uyguluyor ? hatta bilim, hem de  sağlık bilimi, tıp «ilmen kanıtlıyor» ki, insanın yaşamını  sürdürmesi için, kan dökmesi, öldürmesi gerek.   doğada kendinden hemen sonra gelen yaratığı, hayvanı öldürmesi ve onun etini yemesi, sağlık ve beslenme ileri sürülerek, insana özellikle öğretiliyor. eğer insanoğlunun beslenmesi öne sürülerek her gün milyonlarla hayvanın kesilmesi doğruysa, saniyede yüzbinlerle insanı yokeden atom bombası atılmasını, oturduğu masa  başından buyuran insanın davranışımı olağan dışı, yanlış ?  dikkate alınmayan canlılardan, hayvan da yalnız düşünme gücünün olmayışı ile ondan ayrılan canlı. eğer insanoğlu tarafından beslenen, bakılan ve de insandan bir sonra gelen  çok  gelişmiş evcil hayvanların yemek için kesilmesiyle, insanoğlu yaşam saygısını hepten yitirmiş oluyor.   leo tolstoy'a göre: hayvan kesimevleri durdukça, insanların kesildiği savaş meydanları da olacaktır.   musa'dan bile önceki dinsel bildiride insanlığın yaratılışı ile ilgili ilk bölümde, insanın beslenme için neyi alması gerektiği açıkça şöyle belirtilmiş (II. bölüm, 29): bakın sizlere, bütün dünya yüzüne ekili her çeşit yeşillik tohumlarını ve yine sizlere yemek olması için kendiliğinden üreyen her çeşit meyva ağaçlarını sundum.   bütün büyük ustalar, kendi özel yaşamlarıyle insanlığa bir örnek vermek istediler. peygamberler dinleri ortaya koyarken, mutlak, biz körükörüne  onları ezberleyip inanalım, yeni tapınaklar yapalım, birbirimizle savaşalım ve de cadı kazanları kaynasın diye düşünmediler. bütün ustalar sevgi ve barış  elçileri  olmak  istediler.  insanoğlu içinde yaratıcı ile birliğini pekiştirerek, bilinçli ve insanca bir yaşam sür dürsün, yeniden bağımsızlığına kavuşsun, bütün kötülüklerden arınsın, diye yollar ve çareler gösterdiler. otoman zaradusht hanish çok eski zerdüşt inançlarına bağlı olarak bu inancını dünyaya yaydı. dediği gibi, hiçbir yenilik getirmedi. yalnızca yaşanan dille, yalın ve açık seçik yaşam  kurallaını yeniden canlandırdı. bütün bu eski kural ve yasaları koruyacak biçimde, kaynağından yeniden çıkkardı.  onun tüm bu öğretilerinin yeni  ve çağdaş uygulaması, mazdaznan elçiliğinin bir içeriğidir .   mazdaznan öğretisi, insanların hem kendi özel yaşamlarında, hem toplum ve ulus yaşantısında, olumlu durumlar yaratmak için bir yaşam felsefesi (görüş, düşünce öğretisi) kendini eğitme yöntemi olan bir ya am bilimidir. mazdaznan öğretisi, yayılması ve sürmesi için kendisini koruması gereken, yapma, yeni düşünülmüş bir yöntem değil, aksine en önemli ve değerli öğreticimiz doğanın, kendisine dayanan gözlemler ve binlerle yıllık pratik deneyler sonucu ortaya çıkan bir bilimdir. bu öğretide hiç kimsenin ona körükörüne ve kaba güçle inanması ve yapması gerektiği zorlanmaz.  bu kurallara uymak, ya da onları yadsımakta herkes bağımsızdır. mazdaznan kurallarını doğru bulmayan, hatta onlara karşı olan bir kişi bile düşman olarak görülmez. kişinin daha iyi kavrayamadığı için elinden karşı gelmekten başka şey gelmez ki. ne var ki köklü bir mazdaznan eğitimi, görmemiş kişinin görüşünün, bilime inanmayan önyargılı ve temelsiz yönde oluşu açıktır. kişi daha kendin, köklü tanımadan, bilmeden, uygulamadan bir konu üzerinde bilimsel olarak tartışamaz ve yargılama yapamaz.   mazdaznan öğretisinin istenen amaca yönelmediği düşüncesinde olan bir kişi çıkabilir ortaya. nevarki bu kişi, alıştırmaların gereksizliğini kanıtlamak, denilenin aksini tanımlamak için de olsa, bu öğretinin uygulamasında mutlak gerekli olan alıştırmaları günbegün yapar ve izlerse, istese de istemese de bunların kendi vücudundaki olumlu etkilerini duyacaktır. ama neden bir kişi çıksın da, mazdaznan öğretisinin gereksizliğini kanıtlamak istesin ?.  bu öğreti hiçbir düzene, kuruluşa karşı,  yada  onunla yarışma durumunda değil, ne politik nede dinsel bir kuruluşun üyelerini ayartıyor, onları inançlarından caydırmaya çalışıyor. üstüne hiçbir politik görüşü yok, kimseye karşı değil, aksine «sözde ya da yapıda, geçmişte olsun, şimdi ya da gelecekteki tüm iyi düşüncelere inanıyor. tüm gerçek değerlere ve yüceliğe saygı duyuyor» ve her ileri adımda nerede bulunursa bulunsun iyiyle ilgileniyor. doğal yaşam kural ve yöntemlerine dikkat eden ve onları uygulayan, iyiye ilgi duyan çoğunluk arasında, olumsuzun, yani daha az iyinin anlamını yitireceğine inanıyor. Mazdaznan öğretisinde özetlenen, yaşam kural ve yöntemlerini izleyen insanların yolunun özgür - bağımsız düşünce ve arı - duru bilinçten geçtiğidir.  bu, bütün düşünür ustaların, insanları bilinçli yaratıklar olarak eğitme gereğidir. çünkü yalnızca bilinçli düşünce, bir başkasının  kendi için değil de, kendisinin kendi için düşünebilme yeteneiğidirki insanı  hayvandan  ayırır.  yargılamadan bir başkasının düşüncesini olduğu gibi almak bilinçli düşünme değildir.   mazdaznan - öğretisi, yapıya damından değil, temelinden, temel direğinden başlar.  ilk ruhsal durumlar, doğa üstü güçler ve onlarla ilişkiler değildir onun ilgilendiği. öncelikle ruhun aracı olan fizik yapı, apaçık insan vücududur onun üstünde durduğu konu.   ruhun aracı vücut vucudumuz ruhumuzun aracıdır.  vücut ve bütün organlar ne denli eksiksiz, yetkinse görevlerini o denli tam  yaparlar. herbir hücre ne denli doğru çalışırsa, ruhda vücutla o denli uyumludur ve ancak vücudun tam sağlıklı olmasıyla ruh olumlu yönde belirginleşir.   bir kemancıya bakalım; nasıl özenle kemanına bakar  ve  onu korur. nasıl ince bir duyguyla onun düzenini yapar. biliriz ki, yalnızca düzenli bir araç, sanatçısını iyi sanat yapabilmede özgür kılar, onun esinlenmelerini müzikseverlere iletebilir. akordu bozuk, düzensiz bir kemanla en usta bir kemancı bile yetkin başarıya ulaşamaz.   bu örnek bizi düşündürmeli ve de yol göstermeli ki, istenilen yere ulaşmayı başarabilmek için, ilk adımı atarak başlamak gerekir. bütün ünlü usta ve öğreticilerin, öğretmeye vücut bakımı ve iyileştirme  sanatından başlaması mutlak bir raslantı değil. böylece temelden düzene  girilsin ve insanoğlu tanrısal gerçekleri alabilmeye ve kendinden sonrakilere iletmeye kendini hazırlıyabilsin.   düzenli olduğu ve dalga uzunlukları uyduğu sürece insan, verici istasyondan haberler alabilen bir radyo gibidir. vücudumuz ne denli kusursuz, dinlenmiş, an-uyum içinde olursa, o denli sonsuzla uyumlu durumdayız demektir.   bilinçli solunum ruhsal gelişme için gerekli vücutca gelişmenin temeli bilinçli solunumdur. karbondioksidin vücut sağlığınca nasıl sakıncalı olduğu genellikle bilinir. karbondioksit zehir ve karbondioksitli havayı solumak insanlara büyük   zarardır.  ama bize günlük yaşamımızda  ciğerlerimize  çektiğimiz  karbondioksit ve diğer zehirli gazlarla pislenmiş havanın zararlı etkilerinden nasıl korunacağımız gereğince öğretilmemiştir ve yine bilmeyiz ki düzenli solunum alıştırmalarının yararı ne denli çoktur.   durgun ve sessiz soluk almışsak, her soluk vermede ortalama yarım litre hava çıkarırız. bu havaya solunum havası 1 denir.  eğer bu yarım litre solunum havası derin soluk alma ile içe çekilirse, daha iki litre kadar hava ek olarak  alınabilir. bu sonradan çekilen iki litrelik havaya da  tamamlayıcı hava 2 adı verilir. karşıtı, yarım litrelik solunum havası, alışık olunan şekilde dışarı verilmişse, daha bir buçuk litrelik hava solunum sürdürülerek arttılabilinir. bu havaya da yedek hava 3 denir. böylece insanın soluk alıp - vermede kullandığı bütün hava toplam olarak ortalama  dört litredir  ki buna da sığan canlı 4  adı verilir. ne var ki, insan tam soluk vermişse de bir litre  kadar  önemli ölçüde bir hava daha ciğerlerde kalmıştır. buna da artık hava 5 denir.   solunumla alınan havada ortalama % 0,04 karbondioksit vardır. bu atmosfer havası, akciğerlerde, hava kabarcıklarındaki hava ile karışır ki, o zaman karbondioksit oranı ortalama % 5 dir. vücudun durgun bir dinlenme anında solunumla verilen havada ortalama % 4 karbondioksit vardır.   bir litrelik havanın solunduğu, normal bir soluk alıp - ver­ mede yarım litrelik solunum havası % 004 karbondioksitli, çeyrek litrelik yedek hava ve ortalama 1,2 litrelik artık hava % 5 karbondioksitli ile karışıktır. kolay anlaşılacağı gibi akciğerin hava keseciklerinde kan az arındığı için yeterince dinçlik getiremez bu yarım litre kalbin sağ odacığındaki kan iyice karbonidoksitlidir ve gelişigüzel solunumla bu kirli kan yeterince temizlenemez. böylece kanı saflaştırma ve arıtma gerçekleşemez.   bazı hastalık ölçüsünde durumlar bunun sonucudur. öreğin hep bilinen okul yada büro yorgunluğu hastalıklarının nedeni de başka bir şey değildir.   Almancalarıyla: 1 - solunum havası: respirationsluft 2 - tamamlayıcı hava: komplementaerluft 3 - yedek hava: reserveluft 4 - sığa: vitale kapazitaet 5 - artık hava: residualluft 6 -  dr. med. joh. ludwig schmitt «solunumla iyileştirme sanatı» adlı yapıtında okjisen ve karbondioksitin oranları şöyle: temiz hava: % 20 oksijen;  + % 3 karbondioksit;    solunum havası: % 17,4 oksijen + % 3-4,5 karbondioksit akciğer hava keseciklerindeki hava (derin solunumda)   %   1-4 15  oksijen  + %   5-6   karbon atmosferdeki havanın her litresindeki ortalama 210 cl oksijenden akciğerler tam yararlanamıyor. bu vüzden ki oksijenin 3/ 4 ü soluk vermede yararlanamadan tekrar atılıyor. 7 - akciğer hava keselerindeki hava: alıveolarluft okulda çocuklar tüm dikkatlerini öğretmenin anlattıklarına yönelttiklerinden solunum hep yüzeyseldir ve gücü azdır. hem de bu solunum sırasında kandaki karbondioksit artarak yeterince oksijen alınamayacağından, dikkat çabuk dağılacak ve çocuklar zamansız yorulacaklardır. bürodada bu yüzeysel solunum yüzünden verim azalacak üstüne, çalışanlar pek sık karşılaştığımız gibi solgun olacaklardır. sonuç olarak da kansızlık (kloroz) çok görülen bir hastalıktır. büro işi bittikten sonra orada çalışanlar kendilerini yorgun ve bitkin hissedeceklerdir.   ama solunumla yalnızca yarım litrelik solunum havasını değil de daha  çeyrek  litrelik yedek havayıda  atıyorsak, o zaman ciğerlerde yalnızca bir  litre kadar karbondioksitli artık hava kalır . bu kez tam olarak soluk alırsak ciğerlere, içinde yalnızca % 0,04 kadar karbondioksit bulunan yeni hava doluyor, böylece bunun çok daha iyi bir karışım olduğu açık.   kirli kan dolu toplar damar çok daha fazla oksijenli havayla doluyor, karbondioksidini atıyor. böylece derin solunum la ger çek bir yenilenme oluşuyor. kanın hastalık mikroplarına karşı koyma gücü ve iyileştirme  yeteneği artıyor.   kirli kanın asitlenmesini önleyici bir soluk verme alıştrması mazdaznan solunum dersleri adlı kitapta anlatılır.  doğaldırki bu alıştırmanında  yöntemli yapılması gerek. sözü geçen alıştırma ile soluk verme bilinçli olarak uzatılıyor. alıştırma günde üç saat arayla, üçer dakika yapıldığında vücutca ve ruhca bir yenileme temeli atılmış oluyor. prof. dr. tirala da «tansiyon bozukluğu hastalıklarının mazdaznan – atemlehre solunum alıştırmaları ile iyileştirilmesi» adlı kitabında, tansiyon hastalıklarının köklü olarak iyileşmesine,  yalnızca solunum alıştırmalarının yapılması ile erişilebilineceğini açıklıyor. bununla da alıştırmaların ne denli önemli olduğu anlaşılıyor.   mazdaznan solunum bilimi, düzenli (ritmik) solunum alıştırmalarında, çıkış noktası soluk verme alıştırmalarıdır. böyle başlamakla sağlam gelişme kapılarını açmış oluruz. bundan başka soluk alırken içimize çektiğimiz havayla ısı, kimyasal ışık, ses denen yaşam esirleri gibi, küçücük, hiçbir ölçüye gelmeyen esirler alırız. bu esirlerin küçük beyine bağlı sinir dizgesinin istemsiz titreşimlerini çoğaltıp, insanda ruhsal bilinci derinleştiren, yaşama sevincini arttıran ve kalbi güçlendiren önemli görevleri vardır.   eski devirlerde bu sıkı ilişkinin anlamına varmış, yaşam felsefesinin derinliklerine inmeyi amaç edinmiş  kişilere özel okullarda uzmanlarca ders verilirdi. böyle okullara gizli okullar denir. yunanistanda, delphi adındaki bu çeşit bir tapınak - okul çok ünlüydü. bu tapınağın  giriş kapısının üstünde şöyle bir uyarı vardı ‘’gnoti  se  auton -  kendini tanı’’ daha bu ilişkinin inceliğine varamamış, derinliğine inememiş büyük kitle, okuldan boş çıkmadığı gibi kendilerini daha da geliştirme, eğitme olanakları vardı. bu yüzden kiliselerde, sonraları dinsel bir görev olacak , rituallerde kolay alıştırmalar verilir.   kiliselerde söylenen dinsel şarkıların öncelikle amacı solunum alıştırmalarıdır. bundandır ki, topluluğa, soluğun yenisi alınmadan önce, olduğunca uzun şarkı söylenmesi öğretilir. bu şarkıların gerektiğince söylenmesi insanı canlandırır, yüce duygulu, yardıma hazır yapar. bir atasözü derki: şarkı söylenen yerde kaygusuzca kalabilirsin, çünkü kötüler şarkı söylemezler. yalnızca papaz şarkı söylerde, ötekiler dinlerse bunun inançlılara bile pek yararı olmaz. müzik yada ses tonu esirlerinin etkisi çok güçlüdür, şöyle ki; ses titreşimleri, bezeler ve hormon salgılarını canlandırır, hormon, vitamin, ferment gibi salgıları arttırır.   müzik yapıldığında, bütün dikkat şarkının anlamına gider, böylece düşüncelerin etkisi yüzeye çıkar. şarkı söylerken onu yararlı kılan bu etkilerdir, böylece şarkı söylemenin amacı gerçekleşir.   dua etmenin de önemli bir amacı budur. İncil de belirtildiği gibi aralıksız, durmadan, kesiksiz, bir solukta dua edilmesi gerekir.   dua ederken tesbih çekmenin anlamı ? neden müslümanlar namazı güneş doğuş ve batışında da yaparlar ? soluk ne denli uzun tutulabilinirse tutulur, soluk verme hep vücut hareketleriyle uyumludur, ses tonu değişmez, aynı kalır. hiç kimse daha etkili olsun diye bazı duaların nasıl edildiğini, nasıl tesbih çekildiğini bize açıkladı mı ?  mazdaznan yoluyla, ezbere, yanlış, ya da hiç bilmediğimiz bazı dinsel davranışların nedenini yeniden anlıyoruz.   bazı duaları bir soluk vermede edip, yeniden derin soluk çekerek ikinci bölümü yine  bir  solukta  aralıksız  söylemek gereklidir ki, istenilen amaca erişilsin. yüksek sesle okunan duanın tonu ve gerçek tinsel anlamı, onun etkisini derinleştirir onu yapıcı kılar.   bütün bu şarkı ve dua için verilen bilgi ve kurallar dinsel törenlerde ince yanlarıyla açıklanmalıydı. okullarda, yüksek sesle okuyup, ezber söylenirken, bir solukta olduğunca uzun diyebilme, gereğince üzerinde durulan bir konu olmalıydı. böylece iyi sonuç kendini belli etmede gecikmeyecekti. örneğin doğru solunumla göğüs çevresi genişlemesi, gözle görülür bir sonuç olacaktı.   üstte açıklandığı gibi, solunumda bütün önem yalnızca karbondiokstin atılmasında değildir. taze, temiz hava ve toksinlerin atılmasıyla, kanın temizlenmesi ve tazelenmesiyle de geliştirmek gerekli.   ondan sonraki gelişmeyi de havadaki nem, çeşitli esirlerin çekim, ve diğer küçük, önemli güçlerin taşıyıcısı olma yönünden çok önemlidir. kuru hava veya aşırı sıcaklığın fazla terletici  etkisi  vardır. terle birlikte insana yararlı minik  zerreler  veya  elektronlar gibi manyetik, yararlı güçlerin de bir bölüğü dışarı atılır. bununla önemli ölçüde insan gücü bezlerde tere dönüşerek vücut yüzeyinden çıkar, sümüksü zar kurur. böylelikle insandaki elektrik yükü fazla olacağından aşırı gerginlik, sinirlilik ve gereksiz heyecan meydana gelir. Yerinde bir benzetmeyle şimşek ve yıldırımlar çeken, elektronlar saçan bir fırtına bulutudur insan. böylelikle de tüm vücut hastalık mikroplarına karşı duygunlaşır. deri yüzeyinin nem geçirgenliği ve esnekliği kuru havadan çok zarar görür. insan karşı koyma gücünden de azar azar yitirir.   yaşam gücümüzün azalmasını, vücudumuzdan uzaklaşmasını önlemeliyiz. hintlilerin prana, avestanların gallama (hal-ama: kutsal, yaşam soluğu, ya da tanrı soluğu) dedikleri bilinçli solumalı ve bunu sürdürmeliyiz.  hintli yoginin pranayama başka deyişle, bilinçli solunum yönetimi denilen bilinçli soluma sırasında, esir ve diğer ruhsal organlara ince solunum özünü (maddesini) sağlıyoruz. sinir düğümleri ve istemsiz sinir dizgesinin sinir çakışma noktaları, çakralar enerji doluyor. sonuç olarak istemsiz çalışan organların merkezi, beynin bir bölümü (beyindeki bu bölümün altında hypophyse, üstünde epiphyse) en ince bir enerji ile yükleniyor. istem gücü, düşün titreşimlerinin yoğunlaşması ve uyum (armoni) alıştırmalarındaki tonlar ruh ve bilinç güçlerini yükseltiyor.   hilarion  da  <<tapınak  öğret ileri»  adlı  yapıtında  aynı  konudan söz ederek, derin soluk  alıp-vermeye  alışkanlığın sinir düğüm ve sinir ağının  bulunduğu beynin  gelişmesine ve en ince doğal güçlerin ortaya çıkmasına yardım edeceğine değiniyor.  sinir düğümleri, duygu ve duyarlık gibi titreşimleri görülmeyen esir taneciklerinin oluşturduğu düşünce güçlerinin ve de bütün ruhsal güçlerin aküsüdür. bunların gelişmesi insanların sağduyu ve karar verme gücüne en büyük etkiyi yapar.   goethe ruhla entellekt arasındaki bu sıkı ilişkiyi  «kalbini bununla doldur ki çok yüce tüm duygularınla mutluysan, nasıl istersen tanımla, talih de yürek, tutku, tanrı de, ben hiç adlandırmyorum bunu ! duygu tümü; ad yalnızca ses ve sis, dumanlanan gökler ateşi !» diye izahladı.  en küçük esir çeşitleri gelişip oluşarak, en ince duygu ve düşünce dalgacıkları oluşacak, bilinçlilik çok derinleşecek, kendi ruh ve aklının düşünen birer aracı olacaklar diye tanımladı.   arı beslenme   vücudumuzu yakından tanımak istiyorsak, onu  ruhumuzun araç ve gereci, yerleştiği yer olarak anlıyorsak,  ona göre herşeyi uyumlu olarak biçimlendirmekse ereğimiz, şunlarla ilgileneceğiz: vücut düzenimiz korunacak, düzen kurallarım anlamayı öğreneceğiz ve yaşamımızı ona göre düzenliyeceğiz. bu anlayışa hergün daha inanılıyor. artık tıp bilimi de beslenme sorunları ile daha çok  ilgilenmeye başladı. çağdaş beslenme bilimiyle şimdiye dek olduğundan çok uğraşılır, tıp biliminin önemli bir parçası bu olursa, hastalık iyileşme oranının mutlak artacağı, rahatlıkla söylenebilir.   içindeki, yıllar önce bilimsel  olarak  yanıtlanmış,  bugün bile önemli bir bölüğü hala örnek olarak alınan bazı temel bilgi ve yol göstermeler, mazdaznan beslenme öğretisi dolayısıyla mazdaznan yemek kitabında yer alır.   hayvan eti yemek, kişisel veya toplumsal insanlığın ilerlemesi için bir engel olduğundan, mazdaznan beslenme öğretisi yalnızca etsiz bir beslenmeyi kapsar ve sebze derken yalnızca, biyolojik olarak yetiştirilen taze ve arı sebzeyi amaçlar.   bir yemekteki başka başka türler birbirlerine uymalıdır. yemeklerin tek, ya da birlikte diğerleriyle uyum  içinde oluşu mazdaznan'ın en açık ve yalın gereğidir. her yiyecek doğru hazırlanmalıdır. çoğu kez sebze daha hazırlanırken yanılma başlar. yemek yapan kişilerin çoğu, sebzeyi bol suda haşlayıp, haşlama suyunu dökerler. oysa kendi suyuyla pişen, ya da fırınlanan sebze çok değerli, besleyici ve lezzetlidir. sebzeler  zamana  ve  iklime uygun olmalıdır. bunun için mazdaznan <<mutfak ve vücut bakımı için aylık öğütler>>   adlı  yapıtta  yol  göstermiştir. son olarak ; beslenme, her kişinin yaradılışına uygun,  kişi­ sel olmalıdır.   maddesel, ruhsal ve düşünsel ana yaradılışlar arasında büyük farklılıklar vardır. her insan kökde bu üç yaradılıştan birine bağlıdır, bu yüzden de içgüdüsü ona kendi tipinin yiyeceklerini seçtirir. genellikle, alınan besinlerin üçte ikisinin temel yaradılışa uygun olması gerekir. doğal yaradılış çoğu besinlerin rengi ile uyumludur. örneğin düşünsel yaradılışta kişiler, beyazımsı sarıdan, sarı-yeşile (protein) dek ruhsal yapıdakiler, yeşil-maviden, mavi-kırmızıya (fosforik asit tuzları) ve maddesel yaradılıştakiler kırmızı renklere yatkındırlar. nasıl besinlerin renkleri çeşitli ve değişkense, insanlar da kökte, yapı bakımından o  denli başka başkadırlar. her yaradılışın daha başka yaradılışlara eğilimi vardır. tek bir yapıda olan yok gibidir. böylelikle, insanların beslenme çeşitlikleri de çok yönlü ve kişiseldir.   mazdaznan beslenme öğretisi, nasıl, onu izliyen, sağlıklı kişilere, doğal, sağlıklı yaşam ve uyumlu gelişme temeli sunan bir bilimse, hasta insanlar için de iyileşme olanakları sağlar.  bu beslenme bilimini uygulamak, bütün bir toplumun temel, ekonomik beslenme yöntemi olabilir, o insanları gerektiği gibi yeniden yaratabilirdi.   platon <<cumhuriyet» adlı yapıtında, daha o zaman halkını; yemek için hayvan, domuz beslemenin zararlarına karşı, uyarmıştı. yoksa, yer ve toprağın bir halkı beslemede yeterli olamıyacağına, yeni yerler arama gereğine değinmişti. platonun bu sözünün altında et yiyici halkların savaşma nedenlerinden biri yatıyor. ayrıca bilgin, ayni bölümde, et yemenin daha çok doktor gerektirdiğine halkını uyarıyor.   mazdaznan beslenme ve mutfak bilimi, beslenme sorununa çağdaş ve öncü bir çözüm getiriyor. her tek kişi ve de her toplum bununla ilgilenmeli, onu uygulamalı ve yaymalıydı.     doğum öncesi eğitim   bir at yetiştiricisi iyi cins atlar istiyorsa, temel ilkelere uymak zorundadır. bu her hayvan üretiminde aynıdır. iyi bir çiftçi hangi kurallara uyması gerektiğini bilir ve kendini ona göre ayarlar.  ama aynı şey doğacak insan çocuğu için düşünüldüğünde, doğal bütün kurallar dikkate alınmaz bile. insan kendi yönetimini bilime değil, oluruna bırakır. bilgi azlığından gebeliğin en değerli, verimli zamanı doğacak çocuğun iyiliği için kullanılmaz.   mazdaznan, çocuğun temel eğitiminin doğumdan 9 ay  önce, hatta daha gebe kalınmadan önce başladığını öğretir. annenin çocuk üstünde en önemli etkisi bu zamandadır. düşüncelerin büyük gücü bilinseydi, gebelik sırasında annenin düşüncelerinin anlamı çıkardı ortaya. çoğu anneler doğal olarak doğru düşünme eğilimindedir.  çocuğun  vücut ve ruh bakımından olduğunca iyi gelişmesi için gerekli sağduyu  vardır  onlarda.  ama çoğunlukla çocuklar gereken durum ve koşullarda dünyaya gelmiyorlar.   çocuğun istek ve kıvançla beklenmesi temel koşul ! çoğunluk için böylemidir ?.  anne baba mutlak çocuklarının sağlıklı, normal ve yetenekli dünyaya gelmesini dilerler. öyleyse çocuğun dünyaya gelmesini yalnızca raslantıya bırakmak olağan mıdır ? tüm devletler de vücut ve ruhça sağlıklı çocukların dünyaya gelmesini isterler. ama bu amaca varabilmek için kendileri ne eklerler ? kalıtımla geçen hastalıkların çoğalmaması ve bunun doğuracağı acının büyümemesi için bazı durumlarda kısırlaştırma uygulanır. bu ancak geçici bir çozum yoludur, sağlıklı ana-babanın da çocuklarının sakat olabileceğini önliyebilmeli.   ancak doğum öncesi eğitim kurallarının uygulanması, sürekli bir iyileşme oldurabilir. hükümetler genç kız ve kadınlara bu ilişkileri öğretir ve onları kalıtım sağlığı yönünden aydınlatırlarsa, anlayışlı ve bilinçli davranan anneler oranı sürekli olarak büyüyecektir. bunun anlamı bir 'halkın geleceği için çarpıcı olurdu. tımarane ve hapisaneleri sürekli azaltmak yolunun anahtarı da budur. doğum öncesi eğitim kuralları mazdaznan hareketiyle tekrar herkese açıklanmıştır.   iyileştirme bilimi hem tinsel kurallara, hem de maddesel doğa kurallarına aldırmama sonucu hastalıkların artışı korkunçtur. herkim sağlık ve mutluluk ile kalpten ilgiliyse onlara bu kurallar açıklanacak ve bu kurallara göre yaşamaları için yol gösterilecektir. eskiden, insanlara doğa  kurallarını  anlatan  büyük  bilgin ve ustalar, doğa ile ilişkilerin en derin sırlarının gizine varmışlardı. anlattıkları binlerle yıllık deney ve bilime dayandığı için tekrar deneme gereği yoktu. musevilerin sağlık kurallarını okurken de, insan bir bilgi ediniyor ki, onlar yönünden yayılan kural ve buyruklarda sağlık koruyucu ve sağlığa yararlı konularda ne denli derine iniliyor. bu  inanışı örnek alış nedenimiz, kökünün çok eski kaynaklara dayanması. ancak o eski dinsel yazılara bakmak gerek yalnızca; yoksa, esra ve ötekiler bu kutsal yazıları öylesine kesmiş ve bazı bölümlerde anlamı öylesine değimiştir ki !  ancak bu kırpılmış durumda bile, günlük yaşamımıza uyguladığımızda yararlı bölümler çoktur.  hz isa; bu unutulmuş kuralları tekrar uyandırdı ve yaydı. nevarki, ondan sonra gelenler bu yaşam kurallarını unutup gittiler. böylece isa elçiliğinin de önemli bir bölümü özden eksildi. örneğin oruç zamanının anlamından ne biliyoruz ?, kutsal çarşambaların anlamı nedir ? yalnızca alnımıza külle çıkardığımız haçla kutsal çarşamba için herşey yapılmış mı oluyor ? hayır, yoksa bu denli güçlük ve sıkıntı olmazdı yeryüzünde.  her yerde görüyoruz ki, içi bomboş anlamsız, bu yüzden de hiçbir işe yaramıyan biçim bölümselde olsa, kalmış daha. sağlık için arı beslenmenin anlamını biliyormuyuz ? yanlış gübreleme yüzünden büyük bir tehlike durumundaki, sağlıklı olması gereken besin maddeleri hakkında ne biliyoruz ? onun için, mazdaznan öğretisi bizlere tekrar eski  bilgi ve sağlık kurallarını açıklıyor. çoğu zamanımız için yeni, oysa gerçekte eski yollar, tekrar gösteriliyor bu  öğretide.  bu temel yol ve düşünceleri, kural ve yasaları tıp kendi yönünden  anlarda ele alırsa, büyük bir aşama  yaşıyacağız.  yine de kendi sağlık  durumlarını  düzeltebilmek,  hastalık ve sıkıntıdan olduğunca uzak kalabilmek için, tek tek kişilere, yalın yol gösterilmeliydi. tıptaki ilerleme, özellikle  ameliyat ve yaraları  iyi etmedeki verim, herkesçe alkışlanıp, değerlendiriliyor. bütün bu ilerlemeyle birlikte iki karşıt bölüm vardır: bir bölümde. yüksek okullarda öğretilen tıp, öteki bölümde, doğal iyileştirme yolları sevindiricidir ki bu yolları, bugün, binlerce tıp doktorları da uygulamaktadır .-. öyleyse aynı şeyleri müslümanlar için de diyebiliriz. ramazan ayının anlamını bilerek uygulayan çok mu ?   iki gurup birbirine karşı ? ayırımsız, her  bilim büyük  doğa kitabına dayanmıyor mu ? bu büyük kitap bize doğanın kendiliğinden en etkili ilacı  bile  verdiğini  öğretiyormu ?.   bize yalnızca, teşekkür edip onları almamız kalıyor ! bu yüzdendir ki, tıp bilimi, temelde yalnızca bir doğal iyileştirme bilimi olmalıydı!   bu ikiye bölünme bize, dogmatik (inaksal) resmi, tıp ilminin doğayla olan bağını yitirip, kimyasal bilimler  çevresine girdiği gerçeğini gösteriyor. bunu, tıbbın büyük ustaları da görüyor ve bilim dallarını yeniden doğal yola sürmeye çalışıyorlar. ama yollarında karşı güçler pek çok ! ne denli karşı olsa, yinede tıp bu doğal iyileştirme yollarına dönmek zorunda. Mazdaznan öğretisinde, bir kenara bırakılmış, iyileştirme konusundaki düşünce ve görüş yeniden ele alınırsa, ilerleme için, tıpta tükenmez bir kaynak bulunmuş olacak.   mazdaznan iyileştirme biliminin, öncelikle amacı, hastalığın nedenini bulup, yok etmek; ayrıca insan vücudunun kendisinde, kanda bulunan iyileştirme gücünün tam  olarak geçerli olmasını sağlamaktır.   mazdaznan bilimi hastalıkların oluşunda yatkınlığı tanır.  bu yüzdendir ki önemli bölümünü kendi kendini tanıma 1 veya yaradılış öğretisi 2 meydana getirir. kendi kendini tanıma (tanılama) denenmesi gereken yeni bir düşünü değil, panoloji, panopati ve panopratik gibi üç temel öğreti dalını içine alan, binlerce yıllık bir bilgi ve deney kaynağıdır. zamana ve duruma göre, yahut alıştırmalarla birlik­ te her iyileştirme yolunda canlandırılır ve onlardan yararlanılır. panoloji, tanımlamayı; panopati hastalık yapan unsurları atarak veya onları  nötrleştirerek  (yansız  kılarak)  hastalığı zararsız duruma getirmeyi; panopratik ise hastalıkları iyileştirmeyi öğretir.   okul   yıllar ilerledikçe okulların çocuklardan bekledikleri  hep artış göstermiş, ama yaratıcı beceriler pek gelişip, onunla paralel gitmemiştir.  evet, belleğe dayanan öğrenim aydın çevrelerde başarıya ulaştı, ne var ki, bağımsız, yaratıcı düşünce arka plana düştü.   bu gerçek, öğretim planlarında tüm başka yol izleyen yeni okulların kurulma nedeni oldu. gelecekte  bu  yeni  yolların bizi, tam olarak özlenen ereğe götürüp - götürmiyeceği belli olacak. ne olursa olsun, okullarda doğru yöne gidilmesi için bir yenileme (reform) yapılması gereği  ortadadır.   okullarda istenen, gerekli olan yenileme kapsamı ve biçimi, ancak yetişkinlerin, çocuğun gelişmesiyle ilişkileri, açıklık, derinlik kazandıktan sonra olmalıdır. mazdaznan öğretimi bu bakımdan da bize bir açıklama getirir. her yönden çocukların ve halkın ilgisi dikkate alınır. mazdaznan öğretisine göre bir insanın yaşamı yedi bölümde incelenebilir. ötekiler bir yana, bizi burada okul dönemi ilgilendiriyor. ilk yıldan yedinci yaşa dek olan zamana dek seldevir (materyal) denir. bu devrede insancıl bireysellik, (individium) önce vücudun, kendi aracının efendisi, ustası olmak ister.   bu yüzden gerekli bütün denemeler birikmiştir. çocuk, yürümeyi - koşmayı, çıkmayı - tırmanmayı dener soğuğu - sıcağı, ışığı - tonları öğrenir. kısaca,  ilk yedi yıl bütün uğraşılar özdekseldir. doğal ki, önemli bir rolü olmamakla birlikte, bunun yanında, ruh ve düşünü duralamaz. bu ilişkiler göz önünde tutularak yasalarca okul zorunluğu 6 yaşında konmuştur.   7-14 yaşları arasındaki yıllara ruhsal devı-e denir. bu dev­ rede, anlama, kavrama, tinsel (ruhsal), ilgi ve düşünü çok uyanıktır. masal ve hikayelerin rolü büyüktür. bu devreyle uyumlu şeyleri çocuklar oyun oynarcasına öğrenirler.  yabancı dil öğrenmek onlar için bir oyundur. böylece derinliği ve genişliği çok olan yaratıcı bir temel atılmış olur. çoğu öğreticilere pek olağanüstü görünen, içten gelme yetenekler çıkar ortaya bu devrede.  doğaldırki,  önemli  bir  rolü  olmamakla  birlikte,  yine,  özdeksel ve düşünsel (intellektüel) yanlar uyumaz bu ara.  düzen (ritm) müzik, hele uyum önemli yer tutar ama, düşünce ile ilgili her çeşit cambazlık yoktur , üstelik zararlıdır da.   14 - 21 yaşları arasındaki zamana düşünsel devre denilebilir. beynin ön bölümünün, yani düşün  ile  ilgili  yanının  tam çalışmaya girdiği devredir bu zaman. adı  geçen  bölüm daha önce anlamsız ve doğal olmıyan bir yolla öğrenmeye zorlanmışsa, yapıcı güç ve yetenekler de olanca gücüyle durur bu devrede. bezelerin (gudde) rolü dikkate alınırsa bütün bu üst ilişkiler anlam kazanır. beynin düşünme gücüyle ilgili ön bölümünün tam çalışması için cinsel bezelerin salgısındaki ince esir maddesi gereklidir. bu bölüm, erginlikten sonra çalışmaya başlar. eğer çocuk düşünsel verim için zamanından önce zorlanırsa,  vücut buna yardım zorundadır. içindeki gerekli esir maddesi yüzünden salgı çıkarması, cinsel bezeleri zamanından önce çalışmaya zorlar. cinsel bezelerin çalışmasının artışı ile göğüs bezlerinin (thymusdrüse) çalışması  azalır.  oysa göğüs bezelerinin çalışması, mazdaznan - öğretisinde üstünde önemle durulduğu gibi, beceri ve yaratıcı güç bakımından büyük anlam taşır.   bu bakımdan, 14 yaşından, yani ergenlikten önce derslerde önemli bir zihinsel  çalışma öngörülürse, çocuktaki beceri ve yaratıcı güçlerin azalmasına neden olacağı açıktır. en önemlisi, 14 yaşından önce, çok zor yabancı dil grameri veya matematik gibi derslerin plana alınmaması gereğidir.   çocuklar, daha göğüs bezeleri tam çalışmaya geçmeden, ortalama 14 yaşından önce zihinsel çalışmaya zorlanmazsa, yetenekler ve yaratıcı güç zedelenmemiş olur. sonraki okul devresinde başarı oranı ortanın çok üstündedir.   oyun oynarcasına öğrenme 14 yaşına dek sürer; sonra, önceden kestirilen zamanda ereğe erişebilmek için  gereken zihinsel çalışma, güçlü çalışma gelir. oyun  oynarcasına öğrenmeyi sonraki okul devresinde veya okul çağının sonuna dek sürdürme gayretleri varsa, hepsi  bir  süre sonra başarısızlıkla sonuçlanır. zaten okulların nedeni de, çocukları sağlam ve temelli sonraki yaşama hazırlamaktır.   mazdaznan - öğretisi gerekli olanı aydınlatan ilişki ve beraberlikleri gösteriyor ki, doğal ve ölçülü bir öğretim  planı uygulayan çağdaş okul kurulsun.    burada önemli bir noktaya daha değinmeli: okulların çoğu ilk öğretim yıllarında beden eğitimini önemsemez, savsaklar, yerini, derslerde ve ev ödevleri yapılırken, oturma, hareketsizlik alır. bunun sonucu, okul doktorlarının her yoklamada saptadıkları, duruş bozuklukları, göğüs darlığı, ve düztabanlık gibi aksaklıklar erkenden başlar. yukarıda belirtilen nedenlere ek olarak, bilim ancak belirli bir yol gösterecek ve kalıplar koyacak, çocuk kendi düşünce ve denemeleriyle ilerlemiyecek, kişisel yeteneklerinin bağımsız gelişmesine ortam bulamıyacaktır. öncelikle, ilk okul yıllarında çocuğa haftada iki saat değil de, her gün ve her ders başlangıcında birkaç dakika, solunum ve gerginliği giderici   (şarkı  söylemek   gibi)  alıştırmalar  yaptırılmalı.   üstüne bunlar çocuğun dersi öğrenme gücünü olumlu yönde etkiler. böyle alıştırma dakikaları her ders odasında gerçekleştirilebilir. uyarıcı, ileri görüşlü, doktor ve pedagoglar, önemle, bilinçli solunumla birlikte hareket, duruş ve gerginlik giderici alıştırmalar yapılmasını öneriyorlar. ayrıca bunlar, çoğunlukla 8 - 14 yaşlarındaki çocuklara, erginlik çağında çok yararlıdır, yine bu devrelerde, çocuğa yumurta, peynir gibi proteini bol, dürtücü besinler yerine meyva, salata, tanelilerin  ezmesi, kepekli ekmek, bal gibi besinler temel olarak verilmeli. bütün bu önleyici yollar, sonradan ruhsal olgunluğun gelişim döneminde, bilgilerin de kolaylıkla çoğalmasıyla, başarıya ulaşma ile meyvalarını verecektir.   din pek az dikkate alınmış bir gerçektir ki; zerdüşt olsun, budha, isa, ya da muhammed olsun,  hiçbir  peygamberin  gereği yalnızca yeni bir din kurmak değildi. hepsi, herkesin uyacağı yaşam kuralları öğretmek istemişlerdi. eğer insanlığa yaraşan bir yaşam sürdürülmek isteniyorsa ! hastalık, yokluk ve üzüntünün en az olduğu, uyumlu ve rahat bir yaşam. bir yaşam ki, bütün yetenek ve tanrı verileri tümüyle gelişip, ortaya çıkabilsin. bir yaşam ki yeryüzünü cennete çevirsin !   oysa, isa'nın mesajı ile, gerçek demek, öğretmek istedikleri değil de, yeni bir din yöntemi ve kiliseler kuruldu. bu mutlu yaşam öğretisinden de ancak bir büyük bölüm alındı. sonuç; uyum, dirlik, daha iyiye gitme yerine, kavga, nefret, kin ve kan dökme oldu. Mazdaznan mesajı, bencil, çıkarcı hiçbir art düşünce olmadan çok eski zerdüştün insanlığa öğretisini, çağdaş bir görünümle insanlığa sunar. bu  yüzdende hiçbir  tapınağa, ya da başka bir birlik veya bir akıma karşı değildir. politik partilerle hiç  ilgisi  yoktur.  yalnızca  insanlığa,  onları doğa dışı ve düzgüye uymıyan (anormal) durum ve yaşam koşullarından dışarı çekmek için bir yol o duğunu anlatabilmektir.  insanların bu yolu tutup tutmıyacağı, yaşam kurallarına uyup uymıyacağı kendi  bilecekleri  iştir. hiç değilse başlarına gelen her olgunun kendi yaptıklarının sonucu ortaya çıktığını bilmelidirler. zerdüştün, başka deyişle mazdaznan mesajının gereği, vücut ve ruhça insanı sıkan bağları koparıp, onları bağımsızlığa kavuşturmaktır.  böylece,  biliçli   düşünen  bu  yaratık   gelişsin  ve <<t anrı  kavramını  anlasın,  tutku   (aşk)   onun  inancı olsun».   Mazdaznan mesajı, insanlığın kurtuluşunun, insanın önce kendi için bıkıp usanmadan ve yorulmadan, sabırla çalışmasına bağlı olduğunu öğretir . öğrencinin okulda bir üst sınıfa geçmesi için, öğretmene bağlanması yetmez, kendi çalışması gerektir. insan da kendi üstünde çalışmaz da, kendisi için gerekli olan herşeyi bir başkasının yapacağını umarak, bundan yardım beklerse, sonuç hiç beklendiği gibi iyi olmaz. isa da gerçek ve yaşam için yollar gösterdi. kendi bağımsızlık yollarından geçmedikçe kimsenin tanrıya varan yollardan geçip bağımsızlığa ulaşamıyacağını söyledi. her insan, kendi başına, yaşamı boyunca bu yoldan gitmeli.   tarih zamanlarında zerdüştün çıkardığı ve her dinin içeriğinde bulunan, isa aracılığı ile hristiyanlara yeniden sunulan gerçek çok eski bir inançtır. din, kurtuluş ve bağımsızlık bildirisidir. Mazdaznan öğretisi, herşeyin sürekli gelişmesinde gelişim kuralı tanıdı. eski yunanlılarca, herşey akar, herşey haraketlidir, hiçbir şey durmazdı. her yaratık, kendi doğal yapısında olsun, bilinç durumunda olsun aralıksız gelişmededir. element, doku, atom, mineral, bitki, hayvan, insan yapılarındaki sürekli gelişim bilimsel olarak açıklanmıştır. bu sürekli gelişim insan yapısında da durmaz, hiç tamamlanmaz.  yazarı celaleddin olan david ammann'ın derlediği, manthradaki şarkı ve sözde avesta'da (müzik dr. o. z. hanisch) şöyle diyor: «kayalar gibi öldüm, bitki olmuştum. bitki olarak öldüm, hayvana yüceldim. hayvan olarak öldüm, insandım, ölünce aşağılaşacağımı düşünüp de neden korkayım ?.  hayır, yine de insan olarak öleceğim, melekler gibi tekrar dirilmek için.  evet ama bu kattan da tekrar devam edeceğim. herşey geçici, ama yalnızca o'nun inancı.  önce melekliğe yüceleceğim ki, hiç benim için değişik düşünce kalmasın.  evet o olacağım: bırak o'nunla bir olayım. tanrıyla bir yaşayayım, birlikte yaratayım. gerçekten ona dönüş olsun >>.     temele inersek hiç de yalnızca fiziksel vücut gelişmesi değil, özdeki çekiredeğimiz, kişiliğimizin bağımsızlığıdır, gelişme dendiğinde anlam.  bütün gerçek gelişmelerin gereği, eksiksiz, tam bir vücut değil, yüce bir bilinçlilik durumudur. bu  bilinçlilik  durumu kendine uygun bir vücuttadır;  vücudu yaratanda ruhsal özdür !   insanlar çok çeşitli bilinç katlarında bulunan yaratıklardır. insanlığın gelişme ereğine varabilmesi için her insanın büyük okuldan geçmesi gerekiyor . yani, tanrısal doğa kurallariyle uyumlu yaşayan, din kavramında kendini, tekrar etkisi sonsuza varan aklı ile bağdaştıran, bilinçli düşünen insan olması gerekiyor.   doğuda, karma denilen, büyük neden ve etki kuralı, mazdaznan öğretisine göre in sanlığın gelişmesini ölçülüyor. gelecek yaşamımızda şimdiki davranışlarımızdan nasıl sorumluysak,  önceki  yaşamımızda   yaptığımız herşeydende şimdi sorumluyuz. bu anlamda geçerli kural «h erşey iyi» ama «herşey daha iyi olabilir !».   bu büyük doğruluk kuralı <<neden»le başlıyan pek çok soruların cevabı oluyor. neden bu denli terslikler getiriyor başıma tanrı, oysa her pazar kiliseye gidiyorum,' her yıl zekat dağıtıyorum, hep ama hep iyi yapıyorum da ? neden...? neden...? başımıza bir felaket gelince tanrıyı  bundan sorumlu tutmak ne saçma !. doğruluk değişmez bir kuraldır. ne yaptığımız ve ne yapacağımızdan yalnızca kendimiz sorumluyuz.  bu kural, bilinçlendikçe, doğa kurallarına uyarak yaşam sürdürmeye, gelişme yolunda hiç geriye düşmeden ilerlemeye daha çok dikkat edeceğiz.  acı çekmenin bizi ileriye götüreceğini bilinçli olarak kavrıyacağız.   ileriye doğru gelişmeye ne denli çok karşı koyarsak, üzerimize olan baskı o denli artacaktır. nedenli  yücelirsek, bizden beklenen o denli çoğalacak. bize hiç irşey armağan edilmiyecek. herşey için çalışmak gerek. doğruluk kuralı sonsuza dektir.   kişi vücudunu, anne-babadan çoğu bazı hastalık ve dertlerle devralır. anne-baba doğa kurallarına dikkat etmezse, onların sorumsuzluğu, kutsal yazıda da dendiği gibi  «üçüncü, dördüncü kuşağa dek çocuklarını da mutsuz kılacak» ne var ki, herkesin kendi yargıları ve eylemleri ile devraldıkları yatkınlık ve etkilerden kurtulma, bağımsızlığa erişebilme olguları, kötü kalıtımların yanıbaşındadır dolayısıyle <<ilerisi için çırpınmak - bu çözüm yolu hep ileri bakıp, hiç geriyi görmemek !  bakışların hep büyük gerekçede olmalı,   büyük sorular kafalarımıza takıldığı zaman: ölünce nereye gidiyoruz. sonsuz mutluluk, cennet, tanrı nerde ?  bu  soruları yanıtlamak için yalnızca kutsal kitapları, hertürlü etkiden, özellikle, dogma ve yapma yada yapmalaşmış ön yargılardan uzak olmalı.  tıpkı incilde «görünkü, tanrı zengiliği içinizdedir» dendiği gibi bizim dışımızda bir yerde değil, dünyanın dışın da, herhangi bir yıldızda veya gezegende de hiç değil. tanrının yüce zengiliniği bizim içimizde. daha açık ve seçik söylenemezki.   tanrıya yakardığımız ve sonucu onun yargısına bıraktığımız zaman, ne yapacağımızı bize söyliyecek. işte o zaman, kendimize dönüyoruz, içimizdeki yaradana, içimizdeki incecik, yumuşacık sese yöneliyoruz. kendimizi onun yönetimine bırakmalıyız, onun yönetimine bütün benliğimizle inanmalıyız . içimize, böyle yöneldiğimizde tanrısal yöne timin tüm öncülüğünü kabullenmiş oluyoruz.   kendi yolumuzu kendimizin çizebilmesi için, bilincimiz uyansın, tanrı katına çıkabilme, ona erişebilmeyi kendimiz gerçekleştirelim.   bibliyografya -        atmungs - und heilkunde, dr. o. z. hanisch -        wiedergeburtslehre,  dr.  o.  z.  hanisch -        mazdaznan ernaehrungskunde und kochbuch, dr. o. z. hanisch -        erkenne dich selbst, arthur buschmann -        avesta im gesang, mazdaznan-notenliederbuch panopraktik, dr. o. z. hanisch -        esset mehr weizen, nach dr. o. z. hanisch Çeviri düzenlemesi K C Ulusoy  

mazdaznan - bilinçli solunum

dr. otoman zar - adusht ha'nish (otoman zar-aduşt haniş) hakkında

bugün de çalışmalarını sürdüren ünlü psikolog, gazeteci ve yazarlardan dr. walter von hollander tarafından yazılmış cvossische zeitung, 5 ağustos 1925  gazete bildirisinden alıntılarda, bu, başarısının zirvesinde, ölçüsüz güç bir iş yürüten, ama uzaktan yaşı pek de kolay kestirilemiyen, 40 ın üstünde gözükmeyen 80 lik biri. gidişi genç bir adamın yürüyüşü. yakından yaşı hiç belirlenemiyor. soylu bir baş, alın  yük­ sek ve iki yandan biraz derin. şakaklar genişçe, ince dudaklı ağız çok büyük. ortada hafif azalmaya başlamış açık kumral saçlar. küçük mavi gözler. bu gözler ki herşey onlarda anlaşıyor. duru, açık tonda ve insanın içine giren ama derinliğine inilemeyen içten dışarı doğru ve aynı zamanda dıştan içe görüyorlar. aynı anda hem görüyor, hem bakıyorlar.

 

En güzeli elleri, duruş ve davranışı. duruluk, onur, bilgi ve ateş, hepsi orada. eski sözler onda yeniden anlam kazanıyor. bu adamın öğretisi bakımından kuşkulu olunabilir, ama görünüşü öylesine inandırıcı ki. hiç aşırıya kaçmıyor. her zaman alçak tonla, ama içe işleyici konuşması. sözler zaman zaman sert, öfkeli, ama hiç bir zaman kinci ya da alaycı  değil.  kimseye  buyruk  vermiyor,  saldırıları hiç  bir  zaman kişisel olmuyor, ama acımasız sert alayları ile ters direnişleri bozuyor. tek tek kişilere hiç bir zaman öğretmiyor. hiç tek soruları cevaplamıyor. hemen hemen yalnızca topluluklarda konuşuyor. ama her zaman düşünceleri bireyden çıkıyor. öncelikle topluluk ona birşey demiyor. yalnız birey  sonucu etkiliyor. toplum kendiliğinden oluşuyor. körü körüne izlenmeyi yadsıyor. kendisi için propaganda yapmıyor. ne kandırmak ne de inandırmak  istiyor. kişi öğretiyi kendine uygulayıp, üstünde çalışması gerek. bağımsızlığın gerekliliğine inanıyor, kişi özgürlüğüne büyük saygısı var.

 

Her dalda bilgisi şaşırtıcı. en ince ayrıntılarına kadar, felsefe, tarih, din bilimi, ekonomi politikası, tıb ve tıbbi ilimler, ruh bilimi ve astroloji, dil ve müziği biliyor. çalışma gücü hemen hemen sınırsız.  bu adamın yorulmaz  dinçliği en genç öğrencilerinde bile yok. bazen onları da birkaç gün kendi yaşam temposuna zorluyor, ama kimse buna dayanamıyor.

 

bunun yanında hiç bir zaman telaşlı çalışmıyor. hiç bir zaman çırpınıp, bağırıp çağırmıyor, gösteri yapmıyor. hep düzenli, arkadaşca, durgun ve sessiz, heybetli ve ateşli. dört aydır günde 6-8 saat almanyanın hemen her kentinde konuştu.. bu arada idare tekniği ve yazarlık yönlerinden konferanslar. hemen her gün başka bir şehirde. bu dört ayın sonunda da başlangıçtaki kadar taze ve diriydi. doğa üstü olmayı kesinlikle yadsır. ayni ötekiler gibi bir insan olmak isteği. ya da doğru söyleyişle, ötekiler  gibi değil de, gerçek insan gibi mutlu, soluklu, bütün gücüyle kalarak uzun yaşayan.

 

birkaç satırla bu öğreti ve yaşayan bir insan açıklanamaz. yalnız bütün düşünürler içinde bazılarını alkışladığım kişilerin hiç biri onun öğretisini kendisine öyle başarıyla uygulamadı, kimse de kendisini sonuç olarak gösteremez.

 

dr.  walther  von hollander

 

 

yaşam kuramlarının anlamı

 

insanlık büyük bir özlem içinde çok konularda açıklama bilgi edinme ve bir ışık istiyor gitgide. bulunduğumuz ortamda mutluluk yok, bir yenilik arıyor insanlar.  artık  hiç bir derinliği olmayan geçici bir avuntu  ya da kaypak sözler onları mutlu kılamıyor.

 

önemli bir sorun var kafalarda: bu kadar sefalet niye, neden bu tanımlanamayan acı, bu denli endişe,  huzursuzluk  ve hastalık neden ? hiçbir din ya da bilim yok ki bunları normal görsün. bu aşağılayıcı, düzen aksatıcı durumdan kurtulmak için bir takım çözüm yolları aramada  bilinçli  insan. kendisi ve çocukları için iyi bir ortam bulma özlemi içinde.

nereye bakarsak yeni hastaneler, daha büyük modern ameliyathaneler, diş klinikleri var. bütün bunlara rağmen kanser, romatizma, kireçlenme ya da dolaşım bozuklukları, kalp yetersizliği gibi tehlikeli hastalıklar önü alınacak yerde gitgide sanki durdurulamayacak bir çığ gibi büyümede. modern tıp bu gibi hastalıkları önlemek şöyle dursun, çaresizlik içinde.

 

tımarhaneler, sinir klinikleri, sinir ve moral bozukluğu için dinlenme evleri durmadan artmada. yine de bütün bu hastalıkların temeline inmek ve sorunu kökten kavrama olanağı yok.

 

hapishaneler, yetişkinler için çeşitli iyileştirme kurumları, anormal ya da problem gençler için bakım evleri her gün daha artan bir gereksinme. ayrıca töre ve moral yıkıcı davranışların azalma değil artış gösterdiği bir  gerçek.  örneğin sayılara göre her yaşta kadın veya erkek suçlular artmada. şimdiye dek ceza ya da eğitici yolla, cezaevleri, ıslahaneler azalmış, akıl hastalarının çoğu iyileştirilmiş anormal yapıdakiler normalleştirilmişmi ?

her yerde, bütün ülkelerde bu olağandışı durumun düzeltilmesi için yollar ve de çareler aranmada. unesco, geri kalmış bazı toplumlara gruplar  yollayarak, onların durumlarını inceleyen anlatan konularda söylevler hazırlıyor.

ama durmaksızın büyüyen tatsız durumları düzeltmek için ileri ülkelerde ne gibi önleyici çareler alınıyor ? hastalık, kaza ve yaşlılık sigortaları kuru luyor, geleceğin  annelerine öğütler veren kuruluşlar , süt çocukları için bakımevleri... bunlardan hangisi önleyici yol ? neden yıllarca süregelen çırpınmalar, gereken, istenen sonucu vermiyor, neden bütün çabalar boşa ?

 

herşeyin kökten1; temelden 2 bir nedeni vardır

aile çerçevesinde, uluslar çevresinde, ayrı ırklar, soylar arasındaki normal dışı tutumlara bakarsak kökte bir şeylerin bozukluğu, bazı şeylerin uygunsuzluğu düşündürür bizi. ya bilgisizlikten, ya hergün artan, daha çok bilme gereğinde olan usun küçümsenmesinden, ya rahatlık ve tembellikten, ya adamsendecilik ya da herhangi bir insancıl davranış sonucu, önemli yaşam kuralları, doğa kuralları, insanlığın denemeler sonucu vardığı kurallar , gelişme kuralları ve gelişme tarihi yeterince ve bilinçle incelenmiyor.  İnsancıl davranış, çünkü hayvanlar kendi yapıları içinde böyle bir duruma düşmezler.

 

bir  ağacın  yapraklan  zamansız  sararı,  bozulup  dökülüyorsa  mutlak kökten ,bir uyumsuzluk aramak gerekmez mi ?,  bir yapının duvarları çatlayıp, çökme tehlikesindeyse bozukluk  temelde değil midir ?.  milyonlarca yıllar uydukları yaşam kuralları onlar için başka türlüsü olmayan, uymaları gerekli, doğal, değişmeyen kurallardır. çağdaş insanlık ise bütün bu kuralları görmemezlikten geliyor.

 

bir atın önüne bozuk bir yiyecek koyarsak, ona dokunmaz, öylece bırakır. oysa insanoğlu, zararlı, bozuk bir yiyeceği çoğu kez süsler püsler, onu bunu ekler, bir güzel yer! bozulmağa yüztutma kokusunu, ya bir  kez daha  kaynatarak, ya çeşitli baharlar koyarak örtmeye çalışır. ormandaki bir maymuna zehirli ama güzel bir meyva verirsen  onu bırakır, gider öteki doğal yiyeceklerine. köklere, öze, saplara ya da mis gibi meyvalara; dokunmaz.

hayvanı her zaman doğru yöneten, içgüdü denilen, doğa vergisi duygu giderek insanda kaybolmuştur. onun bu doğa verisi yanlış yaşam düzeninde körleşmiş ya da tümü ile yok olmuştur. insanoğlu ise hergün birtakım doğa düzeni kurallarını çiğnemede. ne kendisini nede kendinden sonra gelecekleri düşünüyor bilinçli. hatta kendi düşüncelerine, kendi konuşmalarına aykırıdır çoğu yaptıkları. böyle olunca da doğanın, bütün güçlerini insanlığa karşı kullanıyor gibi görünmesi kadar olağan bir şey yok. oysa bu güçler, hastalık, yokluk, sefalet getireceğine pekala insanlığın yararına, verici güçler olabilirdi.

 

doğa çok sabırlıdır, ama kurallarını korumada, yerine getirmede o denli sert ve kesin.  alman atasözünün dediği gibi: tanrının değirmenleri ağır ama mutlak öğütür !.  deneme ve görgü ile kesinleşmiş doğa kurallarına  uymama, sonucunu, kişilerde, aile çevresinde, ya da iş hayatında apaçık ortaya koyuyor.

 

çok eskiden bazı sözüne güvenilir bilginler, ya da binleri peşinden sürükleyen öncüler, insanı tekrar yaşam kurallarına uymaya uyarmayı görev edinmişlerdi. bu, doğa kurallarına her gün, her saat bağlılık ve dinsel bir inanç olarak onlara uyma ve de onları uygulama yaşamlarının, insanca yaşamlarının doğal ve ölçülü, yokluk, sefalet,  perişanlıktan uzak, sevgiyle dolu sevinçli ve başarılı olmamasına olanak bırakmıyordu. büyük usta ve insanlık önderi zerdüşt  en yüce kural olarak diyor ki:

 

iyi düşünmeli, iyi konuşmalı, iyi davranmalı

isa şu sözlerle aynı şeyi diyor:

efendin olan tanrım sevmelisin bütün kalbin bütün ruhunla

bütün gücün ve de bütün duygularınla ve yakınını kendin gibi sevmelisin bundan başka yüce tanrı emri yoktur.

 

insanlar bütün bu kurallara  uyuyormu  ?  gerçekten  bunları uygulayan kişiler öylesine az ki !

musevilerin 10 emri ile çok eski kurallar bizim zamanımıza dek ulaştırılmıştır. öyle, yada böyle bunlar bizlere tapınaklarda ya da okullarda iletilir, öğretilir. biz insanlar bu kurallara uyarak mı yaşarız ? çoğu dinsel bir takım sözleri ezbere öğreniriz. yine din yoluyla isanın ve de öteki peygamberlerin din öğretilerinde bazı sağlık kuralları ve ruhun güçlenmesi için uyarılar vardır. bize din bilgileri verilirken,  bu kuralları  günlük   yaşamımızda uygulamamız  gerektiği öğretiliyor. oysa dinsel öğretiler hiç uygulanmıyan, bilinçlenmiyen, ama çoğu ezbere bilmemiz  gereken  sözler olarak kalıyor.

 

yazar hristiyan olduğu için örneklerini bu dinden veriyor.  kuranda sağlık konularını kapsıyan bölümler azmı ?  örnegin on emirden birini alalım:  öldürmeyeceksin !  kaç kişi bu kurala uyuyor ? kaç din adamı, ya da öğretmen yaşamında bu kuralı uyguluyor ? hatta bilim, hem de  sağlık bilimi, tıp «ilmen kanıtlıyor» ki, insanın yaşamını  sürdürmesi için, kan dökmesi, öldürmesi gerek.

 

doğada kendinden hemen sonra gelen yaratığı, hayvanı öldürmesi ve onun etini yemesi, sağlık ve beslenme ileri sürülerek, insana özellikle öğretiliyor. eğer insanoğlunun beslenmesi öne sürülerek her gün milyonlarla hayvanın kesilmesi doğruysa, saniyede yüzbinlerle insanı yokeden atom bombası atılmasını, oturduğu masa  başından buyuran insanın davranışımı olağan dışı, yanlış ?  dikkate alınmayan canlılardan, hayvan da yalnız düşünme gücünün olmayışı ile ondan ayrılan canlı. eğer insanoğlu tarafından beslenen, bakılan ve de insandan bir sonra gelen  çok  gelişmiş evcil hayvanların yemek için kesilmesiyle, insanoğlu yaşam saygısını hepten yitirmiş oluyor.

 

leo tolstoy'a göre: hayvan kesimevleri durdukça, insanların kesildiği savaş meydanları da olacaktır.

 

musa'dan bile önceki dinsel bildiride insanlığın yaratılışı ile ilgili ilk bölümde, insanın beslenme için neyi alması gerektiği açıkça şöyle belirtilmiş (II. bölüm, 29):

bakın sizlere, bütün dünya yüzüne ekili her çeşit yeşillik tohumlarını ve yine sizlere yemek olması için kendiliğinden üreyen her çeşit meyva ağaçlarını sundum.

 

bütün büyük ustalar, kendi özel yaşamlarıyle insanlığa bir örnek vermek istediler. peygamberler dinleri ortaya koyarken, mutlak, biz körükörüne  onları ezberleyip inanalım, yeni tapınaklar yapalım, birbirimizle savaşalım ve de cadı kazanları kaynasın diye düşünmediler. bütün ustalar sevgi ve barış  elçileri  olmak  istediler.  insanoğlu içinde yaratıcı ile birliğini pekiştirerek, bilinçli ve insanca bir yaşam sür dürsün, yeniden bağımsızlığına kavuşsun, bütün kötülüklerden arınsın, diye yollar ve çareler gösterdiler. otoman zaradusht hanish çok eski zerdüşt inançlarına bağlı olarak bu inancını dünyaya yaydı. dediği gibi, hiçbir yenilik getirmedi. yalnızca yaşanan dille, yalın ve açık seçik yaşam  kurallaını yeniden canlandırdı. bütün bu eski kural ve yasaları koruyacak biçimde, kaynağından yeniden çıkkardı.  onun tüm bu öğretilerinin yeni  ve çağdaş uygulaması, mazdaznan elçiliğinin bir içeriğidir .

 

mazdaznan öğretisi, insanların hem kendi özel yaşamlarında, hem toplum ve ulus yaşantısında, olumlu durumlar yaratmak için bir yaşam felsefesi (görüş, düşünce öğretisi) kendini eğitme yöntemi olan bir ya am bilimidir. mazdaznan öğretisi, yayılması ve sürmesi için kendisini koruması gereken, yapma, yeni düşünülmüş bir yöntem değil, aksine en önemli ve değerli öğreticimiz doğanın, kendisine dayanan gözlemler ve binlerle yıllık pratik deneyler sonucu ortaya çıkan bir bilimdir. bu öğretide hiç kimsenin ona körükörüne ve kaba güçle inanması ve yapması gerektiği zorlanmaz.  bu kurallara uymak, ya da onları yadsımakta herkes bağımsızdır. mazdaznan kurallarını doğru bulmayan, hatta onlara karşı olan bir kişi bile düşman olarak görülmez. kişinin daha iyi kavrayamadığı için elinden karşı gelmekten başka şey gelmez ki. ne var ki köklü bir mazdaznan eğitimi, görmemiş kişinin görüşünün, bilime inanmayan önyargılı ve temelsiz yönde oluşu açıktır. kişi daha kendin, köklü tanımadan, bilmeden, uygulamadan bir konu üzerinde bilimsel olarak tartışamaz ve yargılama yapamaz.

 

mazdaznan öğretisinin istenen amaca yönelmediği düşüncesinde olan bir kişi çıkabilir ortaya. nevarki bu kişi, alıştırmaların gereksizliğini kanıtlamak, denilenin aksini tanımlamak için de olsa, bu öğretinin uygulamasında mutlak gerekli olan alıştırmaları günbegün yapar ve izlerse, istese de istemese de bunların kendi vücudundaki olumlu etkilerini duyacaktır.

ama neden bir kişi çıksın da, mazdaznan öğretisinin gereksizliğini kanıtlamak istesin ?.  bu öğreti hiçbir düzene, kuruluşa karşı,  yada  onunla yarışma durumunda değil, ne politik nede dinsel bir kuruluşun üyelerini ayartıyor, onları inançlarından caydırmaya çalışıyor. üstüne hiçbir politik görüşü yok, kimseye karşı değil, aksine «sözde ya da yapıda, geçmişte olsun, şimdi ya da gelecekteki tüm iyi düşüncelere inanıyor. tüm gerçek değerlere ve yüceliğe saygı duyuyor» ve her ileri adımda nerede bulunursa bulunsun iyiyle ilgileniyor. doğal yaşam kural ve yöntemlerine dikkat eden ve onları uygulayan, iyiye ilgi duyan çoğunluk arasında, olumsuzun, yani daha az iyinin anlamını yitireceğine inanıyor.

Mazdaznan öğretisinde özetlenen, yaşam kural ve yöntemlerini izleyen insanların yolunun özgür - bağımsız düşünce ve arı - duru bilinçten geçtiğidir.  bu, bütün düşünür ustaların, insanları bilinçli yaratıklar olarak eğitme gereğidir. çünkü yalnızca bilinçli düşünce, bir başkasının  kendi için değil de, kendisinin kendi için düşünebilme yeteneiğidirki insanı  hayvandan  ayırır.  yargılamadan bir başkasının düşüncesini olduğu gibi almak bilinçli düşünme değildir.

 

mazdaznan - öğretisi, yapıya damından değil, temelinden, temel direğinden başlar.  ilk ruhsal durumlar, doğa üstü güçler ve onlarla ilişkiler değildir onun ilgilendiği. öncelikle ruhun aracı olan fizik yapı, apaçık insan vücududur onun üstünde durduğu konu.

 

ruhun aracı vücut

vucudumuz ruhumuzun aracıdır.  vücut ve bütün organlar ne denli eksiksiz, yetkinse görevlerini o denli tam  yaparlar. herbir hücre ne denli doğru çalışırsa, ruhda vücutla o denli uyumludur ve ancak vücudun tam sağlıklı olmasıyla ruh olumlu yönde belirginleşir.

 

bir kemancıya bakalım; nasıl özenle kemanına bakar  ve  onu korur. nasıl ince bir duyguyla onun düzenini yapar. biliriz ki, yalnızca düzenli bir araç, sanatçısını iyi sanat yapabilmede özgür kılar, onun esinlenmelerini müzikseverlere iletebilir. akordu bozuk, düzensiz bir kemanla en usta bir kemancı bile yetkin başarıya ulaşamaz.

 

bu örnek bizi düşündürmeli ve de yol göstermeli ki, istenilen yere ulaşmayı başarabilmek için, ilk adımı atarak başlamak gerekir. bütün ünlü usta ve öğreticilerin, öğretmeye vücut bakımı ve iyileştirme  sanatından başlaması mutlak bir raslantı değil. böylece temelden düzene  girilsin ve insanoğlu tanrısal gerçekleri alabilmeye ve kendinden sonrakilere iletmeye kendini hazırlıyabilsin.

 

düzenli olduğu ve dalga uzunlukları uyduğu sürece insan, verici istasyondan haberler alabilen bir radyo gibidir. vücudumuz ne denli kusursuz, dinlenmiş, an-uyum içinde olursa, o denli sonsuzla uyumlu durumdayız demektir.

 

bilinçli solunum

ruhsal gelişme için gerekli vücutca gelişmenin temeli bilinçli solunumdur. karbondioksidin vücut sağlığınca nasıl sakıncalı olduğu genellikle bilinir. karbondioksit zehir ve karbondioksitli havayı solumak insanlara büyük   zarardır.  ama bize günlük yaşamımızda  ciğerlerimize  çektiğimiz  karbondioksit ve diğer zehirli gazlarla pislenmiş havanın zararlı etkilerinden nasıl korunacağımız gereğince öğretilmemiştir ve yine bilmeyiz ki düzenli solunum alıştırmalarının yararı ne denli çoktur.

 

durgun ve sessiz soluk almışsak, her soluk vermede ortalama yarım litre hava çıkarırız. bu havaya solunum havası 1 denir. 

eğer bu yarım litre solunum havası derin soluk alma ile içe çekilirse, daha iki litre kadar hava ek olarak  alınabilir. bu sonradan çekilen iki litrelik havaya da  tamamlayıcı hava 2 adı verilir.

karşıtı, yarım litrelik solunum havası, alışık olunan şekilde dışarı verilmişse, daha bir buçuk litrelik hava solunum sürdürülerek arttılabilinir. bu havaya da yedek hava 3 denir.

böylece insanın soluk alıp - vermede kullandığı bütün hava toplam olarak ortalama  dört litredir  ki buna da sığan canlı 4  adı verilir.

ne var ki, insan tam soluk vermişse de bir litre  kadar  önemli ölçüde bir hava daha ciğerlerde kalmıştır. buna da artık hava 5 denir.

 

solunumla alınan havada ortalama % 0,04 karbondioksit vardır. bu atmosfer havası, akciğerlerde, hava kabarcıklarındaki hava ile karışır ki, o zaman karbondioksit oranı ortalama % 5 dir. vücudun durgun bir dinlenme anında solunumla verilen havada ortalama % 4 karbondioksit vardır.

 

bir litrelik havanın solunduğu, normal bir soluk alıp - ver­ mede yarım litrelik solunum havası % 004 karbondioksitli, çeyrek litrelik yedek hava ve ortalama 1,2 litrelik artık hava % 5 karbondioksitli ile karışıktır. kolay anlaşılacağı gibi akciğerin hava keseciklerinde kan az arındığı için yeterince dinçlik getiremez bu yarım litre kalbin sağ odacığındaki kan iyice karbonidoksitlidir ve gelişigüzel solunumla bu kirli kan yeterince temizlenemez. böylece kanı saflaştırma ve arıtma gerçekleşemez.

 

bazı hastalık ölçüsünde durumlar bunun sonucudur. öreğin hep bilinen okul yada büro yorgunluğu hastalıklarının nedeni de başka bir şey değildir.

 

Almancalarıyla:

1 - solunum havası: respirationsluft

2 - tamamlayıcı hava: komplementaerluft

3 - yedek hava: reserveluft

4 - sığa: vitale kapazitaet

5 - artık hava: residualluft

6 -  dr. med. joh. ludwig schmitt «solunumla iyileştirme sanatı» adlı yapıtında okjisen ve karbondioksitin oranları şöyle:

temiz hava: % 20 oksijen; 

+ % 3 karbondioksit;   

solunum havası: % 17,4 oksijen

+ % 3-4,5 karbondioksit akciğer hava keseciklerindeki hava (derin solunumda)  

%   1-4 15  oksijen 

+ %   5-6   karbon atmosferdeki havanın her litresindeki ortalama 210 cl oksijenden akciğerler tam yararlanamıyor. bu vüzden ki oksijenin 3/ 4 ü soluk vermede yararlanamadan tekrar atılıyor.

7 - akciğer hava keselerindeki hava: alıveolarluft

okulda çocuklar tüm dikkatlerini öğretmenin anlattıklarına yönelttiklerinden solunum hep yüzeyseldir ve gücü azdır. hem de bu solunum sırasında kandaki karbondioksit artarak yeterince oksijen alınamayacağından, dikkat çabuk dağılacak ve çocuklar zamansız yorulacaklardır. bürodada bu yüzeysel solunum yüzünden verim azalacak üstüne, çalışanlar pek sık karşılaştığımız gibi solgun olacaklardır. sonuç olarak da kansızlık (kloroz) çok görülen bir hastalıktır. büro işi bittikten sonra orada çalışanlar kendilerini yorgun ve bitkin hissedeceklerdir.

 

ama solunumla yalnızca yarım litrelik solunum havasını değil de daha  çeyrek  litrelik yedek havayıda  atıyorsak, o zaman ciğerlerde yalnızca bir  litre kadar karbondioksitli artık hava kalır . bu kez tam olarak soluk alırsak ciğerlere, içinde yalnızca % 0,04 kadar karbondioksit bulunan yeni hava doluyor, böylece bunun çok daha iyi bir karışım olduğu açık.

 

kirli kan dolu toplar damar çok daha fazla oksijenli havayla doluyor, karbondioksidini atıyor. böylece derin solunum la ger çek bir yenilenme oluşuyor. kanın hastalık mikroplarına karşı koyma gücü ve iyileştirme  yeteneği artıyor.

 

kirli kanın asitlenmesini önleyici bir soluk verme alıştrması mazdaznan solunum dersleri adlı kitapta anlatılır.  doğaldırki bu alıştırmanında  yöntemli yapılması gerek. sözü geçen alıştırma ile soluk verme bilinçli olarak uzatılıyor. alıştırma günde üç saat arayla, üçer dakika yapıldığında vücutca ve ruhca bir yenileme temeli atılmış oluyor. prof. dr. tirala da «tansiyon bozukluğu hastalıklarının mazdaznan – atemlehre solunum alıştırmaları ile iyileştirilmesi» adlı kitabında, tansiyon hastalıklarının köklü olarak iyileşmesine,  yalnızca solunum alıştırmalarının yapılması ile erişilebilineceğini açıklıyor. bununla da alıştırmaların ne denli önemli olduğu anlaşılıyor.

 

mazdaznan solunum bilimi, düzenli (ritmik) solunum alıştırmalarında, çıkış noktası soluk verme alıştırmalarıdır. böyle başlamakla sağlam gelişme kapılarını açmış oluruz. bundan başka soluk alırken içimize çektiğimiz havayla ısı, kimyasal ışık, ses denen yaşam esirleri gibi, küçücük, hiçbir ölçüye gelmeyen esirler alırız. bu esirlerin küçük beyine bağlı sinir dizgesinin istemsiz titreşimlerini çoğaltıp, insanda ruhsal bilinci derinleştiren, yaşama sevincini arttıran ve kalbi güçlendiren önemli görevleri vardır.

 

eski devirlerde bu sıkı ilişkinin anlamına varmış, yaşam felsefesinin derinliklerine inmeyi amaç edinmiş  kişilere özel okullarda uzmanlarca ders verilirdi. böyle okullara gizli okullar denir. yunanistanda, delphi adındaki bu çeşit bir tapınak - okul çok ünlüydü. bu tapınağın  giriş kapısının üstünde şöyle bir uyarı vardı ‘’gnoti  se  auton -  kendini tanı’’ daha bu ilişkinin inceliğine varamamış, derinliğine inememiş büyük kitle, okuldan boş çıkmadığı gibi kendilerini daha da geliştirme, eğitme olanakları vardı. bu yüzden kiliselerde, sonraları dinsel bir görev olacak , rituallerde kolay alıştırmalar verilir.

 

kiliselerde söylenen dinsel şarkıların öncelikle amacı solunum alıştırmalarıdır. bundandır ki, topluluğa, soluğun yenisi alınmadan önce, olduğunca uzun şarkı söylenmesi öğretilir. bu şarkıların gerektiğince söylenmesi insanı canlandırır, yüce duygulu, yardıma hazır yapar.

bir atasözü derki: şarkı söylenen yerde kaygusuzca kalabilirsin, çünkü kötüler şarkı söylemezler. yalnızca papaz şarkı söylerde, ötekiler dinlerse bunun inançlılara bile pek yararı olmaz. müzik yada ses tonu esirlerinin etkisi çok güçlüdür, şöyle ki; ses titreşimleri, bezeler ve hormon salgılarını canlandırır, hormon, vitamin, ferment gibi salgıları arttırır.

 

müzik yapıldığında, bütün dikkat şarkının anlamına gider, böylece düşüncelerin etkisi yüzeye çıkar. şarkı söylerken onu yararlı kılan bu etkilerdir, böylece şarkı söylemenin amacı gerçekleşir.

 

dua etmenin de önemli bir amacı budur. İncil de belirtildiği gibi aralıksız, durmadan, kesiksiz, bir solukta dua edilmesi gerekir.

 

dua ederken tesbih çekmenin anlamı ?

neden müslümanlar namazı güneş doğuş ve batışında da yaparlar ? soluk ne denli uzun tutulabilinirse tutulur, soluk verme hep vücut hareketleriyle uyumludur, ses tonu değişmez, aynı kalır.

hiç kimse daha etkili olsun diye bazı duaların nasıl edildiğini, nasıl tesbih çekildiğini bize açıkladı mı ?  mazdaznan yoluyla, ezbere, yanlış, ya da hiç bilmediğimiz bazı dinsel davranışların nedenini yeniden anlıyoruz.

 

bazı duaları bir soluk vermede edip, yeniden derin soluk çekerek ikinci bölümü yine  bir  solukta  aralıksız  söylemek gereklidir ki, istenilen amaca erişilsin. yüksek sesle okunan duanın tonu ve gerçek tinsel anlamı, onun etkisini derinleştirir onu yapıcı kılar.

 

bütün bu şarkı ve dua için verilen bilgi ve kurallar dinsel törenlerde ince yanlarıyla açıklanmalıydı. okullarda, yüksek sesle okuyup, ezber söylenirken, bir solukta olduğunca uzun diyebilme, gereğince üzerinde durulan bir konu olmalıydı. böylece iyi sonuç kendini belli etmede gecikmeyecekti. örneğin doğru solunumla göğüs çevresi genişlemesi, gözle görülür bir sonuç olacaktı.

 

üstte açıklandığı gibi, solunumda bütün önem yalnızca karbondiokstin atılmasında değildir. taze, temiz hava ve toksinlerin atılmasıyla, kanın temizlenmesi ve tazelenmesiyle de geliştirmek gerekli.

 

ondan sonraki gelişmeyi de havadaki nem, çeşitli esirlerin çekim, ve diğer küçük, önemli güçlerin taşıyıcısı olma yönünden çok önemlidir. kuru hava veya aşırı sıcaklığın fazla terletici  etkisi  vardır. terle birlikte insana yararlı minik  zerreler  veya  elektronlar gibi manyetik, yararlı güçlerin de bir bölüğü dışarı atılır. bununla önemli ölçüde insan gücü bezlerde tere dönüşerek vücut yüzeyinden çıkar, sümüksü zar kurur. böylelikle insandaki elektrik yükü fazla olacağından aşırı gerginlik, sinirlilik ve gereksiz heyecan meydana gelir.

Yerinde bir benzetmeyle şimşek ve yıldırımlar çeken, elektronlar saçan bir fırtına bulutudur insan. böylelikle de tüm vücut hastalık mikroplarına karşı duygunlaşır. deri yüzeyinin nem geçirgenliği ve esnekliği kuru havadan çok zarar görür. insan karşı koyma gücünden de azar azar yitirir.

 

yaşam gücümüzün azalmasını, vücudumuzdan uzaklaşmasını önlemeliyiz. hintlilerin prana, avestanların gallama (hal-ama: kutsal, yaşam soluğu, ya da tanrı soluğu) dedikleri bilinçli solumalı ve bunu sürdürmeliyiz.  hintli yoginin pranayama başka deyişle, bilinçli solunum yönetimi denilen bilinçli soluma sırasında, esir ve diğer ruhsal organlara ince solunum özünü (maddesini) sağlıyoruz. sinir düğümleri ve istemsiz sinir dizgesinin sinir çakışma noktaları, çakralar enerji doluyor. sonuç olarak istemsiz çalışan organların merkezi, beynin bir bölümü (beyindeki bu bölümün altında hypophyse, üstünde epiphyse) en ince bir enerji ile yükleniyor. istem gücü, düşün titreşimlerinin yoğunlaşması ve uyum (armoni) alıştırmalarındaki tonlar ruh ve bilinç güçlerini yükseltiyor.

 

hilarion  da  <<tapınak  öğret ileri»  adlı  yapıtında  aynı  konudan söz ederek, derin soluk  alıp-vermeye  alışkanlığın sinir düğüm ve sinir ağının  bulunduğu beynin  gelişmesine ve en ince doğal güçlerin ortaya çıkmasına yardım edeceğine değiniyor.  sinir düğümleri, duygu ve duyarlık gibi titreşimleri görülmeyen esir taneciklerinin oluşturduğu düşünce güçlerinin ve de bütün ruhsal güçlerin aküsüdür. bunların gelişmesi insanların sağduyu ve karar verme gücüne en büyük etkiyi yapar.

 

goethe ruhla entellekt arasındaki bu sıkı ilişkiyi  «kalbini bununla doldur ki çok yüce tüm duygularınla mutluysan, nasıl istersen tanımla, talih de yürek, tutku, tanrı de, ben hiç adlandırmyorum bunu ! duygu tümü; ad yalnızca ses ve sis, dumanlanan gökler ateşi !» diye izahladı.  en küçük esir çeşitleri gelişip oluşarak, en ince duygu ve düşünce dalgacıkları oluşacak, bilinçlilik çok derinleşecek, kendi ruh ve aklının düşünen birer aracı olacaklar diye tanımladı.

 

arı beslenme

 

vücudumuzu yakından tanımak istiyorsak, onu  ruhumuzun araç ve gereci, yerleştiği yer olarak anlıyorsak,  ona göre herşeyi uyumlu olarak biçimlendirmekse ereğimiz, şunlarla ilgileneceğiz: vücut düzenimiz korunacak, düzen kurallarım anlamayı öğreneceğiz ve yaşamımızı ona göre düzenliyeceğiz. bu anlayışa hergün daha inanılıyor. artık tıp bilimi de beslenme sorunları ile daha çok  ilgilenmeye başladı. çağdaş beslenme bilimiyle şimdiye dek olduğundan çok uğraşılır, tıp biliminin önemli bir parçası bu olursa, hastalık iyileşme oranının mutlak artacağı, rahatlıkla söylenebilir.

 

içindeki, yıllar önce bilimsel  olarak  yanıtlanmış,  bugün bile önemli bir bölüğü hala örnek olarak alınan bazı temel bilgi ve yol göstermeler, mazdaznan beslenme öğretisi dolayısıyla mazdaznan yemek kitabında yer alır.

 

hayvan eti yemek, kişisel veya toplumsal insanlığın ilerlemesi için bir engel olduğundan, mazdaznan beslenme öğretisi yalnızca etsiz bir beslenmeyi kapsar ve sebze derken yalnızca, biyolojik olarak yetiştirilen taze ve arı sebzeyi amaçlar.

 

bir yemekteki başka başka türler birbirlerine uymalıdır. yemeklerin tek, ya da birlikte diğerleriyle uyum  içinde oluşu mazdaznan'ın en açık ve yalın gereğidir. her yiyecek doğru hazırlanmalıdır. çoğu kez sebze daha hazırlanırken yanılma başlar. yemek yapan kişilerin çoğu, sebzeyi bol suda haşlayıp, haşlama suyunu dökerler. oysa kendi suyuyla pişen, ya da fırınlanan sebze çok değerli, besleyici ve lezzetlidir. sebzeler  zamana  ve  iklime uygun olmalıdır. bunun için mazdaznan <<mutfak ve vücut bakımı için aylık öğütler>>   adlı  yapıtta  yol  göstermiştir. son olarak ; beslenme, her kişinin yaradılışına uygun,  kişi­ sel olmalıdır.

 

maddesel, ruhsal ve düşünsel ana yaradılışlar arasında büyük farklılıklar vardır. her insan kökde bu üç yaradılıştan birine bağlıdır, bu yüzden de içgüdüsü ona kendi tipinin yiyeceklerini seçtirir. genellikle, alınan besinlerin üçte ikisinin temel yaradılışa uygun olması gerekir. doğal yaradılış çoğu besinlerin rengi ile uyumludur. örneğin düşünsel yaradılışta kişiler, beyazımsı sarıdan, sarı-yeşile (protein) dek ruhsal yapıdakiler, yeşil-maviden, mavi-kırmızıya (fosforik asit tuzları) ve maddesel yaradılıştakiler kırmızı renklere yatkındırlar. nasıl besinlerin renkleri çeşitli ve değişkense, insanlar da kökte, yapı bakımından o  denli başka başkadırlar. her yaradılışın daha başka yaradılışlara eğilimi vardır. tek bir yapıda olan yok gibidir. böylelikle, insanların beslenme çeşitlikleri de çok yönlü ve kişiseldir.

 

mazdaznan beslenme öğretisi, nasıl, onu izliyen, sağlıklı kişilere, doğal, sağlıklı yaşam ve uyumlu gelişme temeli sunan bir bilimse, hasta insanlar için de iyileşme olanakları sağlar.  bu beslenme bilimini uygulamak, bütün bir toplumun temel, ekonomik beslenme yöntemi olabilir, o insanları gerektiği gibi yeniden yaratabilirdi.

 

platon <<cumhuriyet» adlı yapıtında, daha o zaman halkını; yemek için hayvan, domuz beslemenin zararlarına karşı, uyarmıştı. yoksa, yer ve toprağın bir halkı beslemede yeterli olamıyacağına, yeni yerler arama gereğine değinmişti. platonun bu sözünün altında et yiyici halkların savaşma nedenlerinden biri yatıyor. ayrıca bilgin, ayni bölümde, et yemenin daha çok doktor gerektirdiğine halkını uyarıyor.

 

mazdaznan beslenme ve mutfak bilimi, beslenme sorununa çağdaş ve öncü bir çözüm getiriyor. her tek kişi ve de her toplum bununla ilgilenmeli, onu uygulamalı ve yaymalıydı.

 

 

doğum öncesi eğitim

 

bir at yetiştiricisi iyi cins atlar istiyorsa, temel ilkelere uymak zorundadır. bu her hayvan üretiminde aynıdır. iyi bir çiftçi hangi kurallara uyması gerektiğini bilir ve kendini ona göre ayarlar.  ama aynı şey doğacak insan çocuğu için düşünüldüğünde, doğal bütün kurallar dikkate alınmaz bile. insan kendi yönetimini bilime değil, oluruna bırakır. bilgi azlığından gebeliğin en değerli, verimli zamanı doğacak çocuğun iyiliği için kullanılmaz.

 

mazdaznan, çocuğun temel eğitiminin doğumdan 9 ay  önce, hatta daha gebe kalınmadan önce başladığını öğretir. annenin çocuk üstünde en önemli etkisi bu zamandadır. düşüncelerin büyük gücü bilinseydi, gebelik sırasında annenin düşüncelerinin anlamı çıkardı ortaya. çoğu anneler doğal olarak doğru düşünme eğilimindedir.  çocuğun  vücut ve ruh bakımından olduğunca iyi gelişmesi için gerekli sağduyu  vardır  onlarda.  ama çoğunlukla çocuklar gereken durum ve koşullarda dünyaya gelmiyorlar.

 

çocuğun istek ve kıvançla beklenmesi temel koşul ! çoğunluk için böylemidir ?.  anne baba mutlak çocuklarının sağlıklı, normal ve yetenekli dünyaya gelmesini dilerler. öyleyse çocuğun dünyaya gelmesini yalnızca raslantıya bırakmak olağan mıdır ? tüm devletler de vücut ve ruhça sağlıklı çocukların dünyaya gelmesini isterler. ama bu amaca varabilmek için kendileri ne eklerler ? kalıtımla geçen hastalıkların çoğalmaması ve bunun doğuracağı acının büyümemesi için bazı durumlarda kısırlaştırma uygulanır. bu ancak geçici bir çozum yoludur, sağlıklı ana-babanın da çocuklarının sakat olabileceğini önliyebilmeli.

 

ancak doğum öncesi eğitim kurallarının uygulanması, sürekli bir iyileşme oldurabilir. hükümetler genç kız ve kadınlara bu ilişkileri öğretir ve onları kalıtım sağlığı yönünden aydınlatırlarsa, anlayışlı ve bilinçli davranan anneler oranı sürekli olarak büyüyecektir. bunun anlamı bir 'halkın geleceği için çarpıcı olurdu. tımarane ve hapisaneleri sürekli azaltmak yolunun anahtarı da budur. doğum öncesi eğitim kuralları mazdaznan hareketiyle tekrar herkese açıklanmıştır.

 

iyileştirme bilimi

hem tinsel kurallara, hem de maddesel doğa kurallarına aldırmama sonucu hastalıkların artışı korkunçtur. herkim sağlık ve mutluluk ile kalpten ilgiliyse onlara bu kurallar açıklanacak ve bu kurallara göre yaşamaları için yol gösterilecektir.

eskiden, insanlara doğa  kurallarını  anlatan  büyük  bilgin ve ustalar, doğa ile ilişkilerin en derin sırlarının gizine varmışlardı. anlattıkları binlerle yıllık deney ve bilime dayandığı için tekrar deneme gereği yoktu. musevilerin sağlık kurallarını okurken de, insan bir bilgi ediniyor ki, onlar yönünden yayılan kural ve buyruklarda sağlık koruyucu ve sağlığa yararlı konularda ne denli derine iniliyor. bu  inanışı örnek alış nedenimiz, kökünün çok eski kaynaklara dayanması. ancak o eski dinsel yazılara bakmak gerek yalnızca; yoksa, esra ve ötekiler bu kutsal yazıları öylesine kesmiş ve bazı bölümlerde anlamı öylesine değimiştir ki !  ancak bu kırpılmış durumda bile, günlük yaşamımıza uyguladığımızda yararlı bölümler çoktur.  hz isa; bu unutulmuş kuralları tekrar uyandırdı ve yaydı. nevarki, ondan sonra gelenler bu yaşam kurallarını unutup gittiler. böylece isa elçiliğinin de önemli bir bölümü özden eksildi.

örneğin oruç zamanının anlamından ne biliyoruz ?, kutsal çarşambaların anlamı nedir ? yalnızca alnımıza külle çıkardığımız haçla kutsal çarşamba için herşey yapılmış mı oluyor ? hayır, yoksa bu denli güçlük ve sıkıntı olmazdı yeryüzünde.  her yerde görüyoruz ki, içi bomboş anlamsız, bu yüzden de hiçbir işe yaramıyan biçim bölümselde olsa, kalmış daha. sağlık için arı beslenmenin anlamını biliyormuyuz ? yanlış gübreleme yüzünden büyük bir tehlike durumundaki, sağlıklı olması gereken besin maddeleri hakkında ne biliyoruz ?

onun için, mazdaznan öğretisi bizlere tekrar eski  bilgi ve sağlık kurallarını açıklıyor. çoğu zamanımız için yeni, oysa gerçekte eski yollar, tekrar gösteriliyor bu  öğretide.  bu temel yol ve düşünceleri, kural ve yasaları tıp kendi yönünden  anlarda ele alırsa, büyük bir aşama  yaşıyacağız.  yine de kendi sağlık  durumlarını  düzeltebilmek,  hastalık ve sıkıntıdan olduğunca uzak kalabilmek için, tek tek kişilere, yalın yol gösterilmeliydi.

tıptaki ilerleme, özellikle  ameliyat ve yaraları  iyi etmedeki verim, herkesçe alkışlanıp, değerlendiriliyor. bütün bu ilerlemeyle birlikte iki karşıt bölüm vardır: bir bölümde. yüksek okullarda öğretilen tıp, öteki bölümde, doğal iyileştirme yolları sevindiricidir ki bu yolları, bugün, binlerce tıp doktorları da uygulamaktadır .-. öyleyse aynı şeyleri müslümanlar için de diyebiliriz. ramazan ayının anlamını bilerek uygulayan çok mu ?

 

iki gurup birbirine karşı ? ayırımsız, her  bilim büyük  doğa kitabına dayanmıyor mu ? bu büyük kitap bize doğanın kendiliğinden en etkili ilacı  bile  verdiğini  öğretiyormu ?.   bize yalnızca, teşekkür edip onları almamız kalıyor ! bu yüzdendir ki, tıp bilimi, temelde yalnızca bir doğal iyileştirme bilimi olmalıydı!

 

bu ikiye bölünme bize, dogmatik (inaksal) resmi, tıp ilminin doğayla olan bağını yitirip, kimyasal bilimler  çevresine girdiği gerçeğini gösteriyor. bunu, tıbbın büyük ustaları da görüyor ve bilim dallarını yeniden doğal yola sürmeye çalışıyorlar. ama yollarında karşı güçler pek çok ! ne denli karşı olsa, yinede tıp bu doğal iyileştirme yollarına dönmek zorunda. Mazdaznan öğretisinde, bir kenara bırakılmış, iyileştirme konusundaki düşünce ve görüş yeniden ele alınırsa, ilerleme için, tıpta tükenmez bir kaynak bulunmuş olacak.

 

mazdaznan iyileştirme biliminin, öncelikle amacı, hastalığın nedenini bulup, yok etmek; ayrıca insan vücudunun kendisinde, kanda bulunan iyileştirme gücünün tam  olarak geçerli olmasını sağlamaktır.

 

mazdaznan bilimi hastalıkların oluşunda yatkınlığı tanır.  bu yüzdendir ki önemli bölümünü kendi kendini tanıma 1 veya yaradılış öğretisi 2 meydana getirir. kendi kendini tanıma (tanılama) denenmesi gereken yeni bir düşünü değil, panoloji, panopati ve panopratik gibi üç temel öğreti dalını içine alan, binlerce yıllık bir bilgi ve deney kaynağıdır. zamana ve duruma göre, yahut alıştırmalarla birlik­ te her iyileştirme yolunda canlandırılır ve onlardan yararlanılır.

panoloji, tanımlamayı; panopati hastalık yapan unsurları atarak veya onları  nötrleştirerek  (yansız  kılarak)  hastalığı zararsız duruma getirmeyi; panopratik ise hastalıkları iyileştirmeyi öğretir.

 

okul

 

yıllar ilerledikçe okulların çocuklardan bekledikleri  hep artış göstermiş, ama yaratıcı beceriler pek gelişip, onunla paralel gitmemiştir.  evet, belleğe dayanan öğrenim aydın çevrelerde başarıya ulaştı, ne var ki, bağımsız, yaratıcı düşünce arka plana düştü.

 

bu gerçek, öğretim planlarında tüm başka yol izleyen yeni okulların kurulma nedeni oldu. gelecekte  bu  yeni  yolların bizi, tam olarak özlenen ereğe götürüp - götürmiyeceği belli olacak. ne olursa olsun, okullarda doğru yöne gidilmesi için bir yenileme (reform) yapılması gereği  ortadadır.

 

okullarda istenen, gerekli olan yenileme kapsamı ve biçimi, ancak yetişkinlerin, çocuğun gelişmesiyle ilişkileri, açıklık, derinlik kazandıktan sonra olmalıdır. mazdaznan öğretimi bu bakımdan da bize bir açıklama getirir. her yönden çocukların ve halkın ilgisi dikkate alınır. mazdaznan öğretisine göre bir insanın yaşamı yedi bölümde incelenebilir. ötekiler bir yana, bizi burada okul dönemi ilgilendiriyor. ilk yıldan yedinci yaşa dek olan zamana dek seldevir (materyal) denir. bu devrede insancıl bireysellik, (individium) önce vücudun, kendi aracının efendisi, ustası olmak ister.

 

bu yüzden gerekli bütün denemeler birikmiştir. çocuk, yürümeyi - koşmayı, çıkmayı - tırmanmayı dener soğuğu - sıcağı, ışığı - tonları öğrenir. kısaca,  ilk yedi yıl bütün uğraşılar özdekseldir. doğal ki, önemli bir rolü olmamakla birlikte, bunun yanında, ruh ve düşünü duralamaz. bu ilişkiler göz önünde tutularak yasalarca okul zorunluğu 6 yaşında konmuştur.

 

7-14 yaşları arasındaki yıllara ruhsal devı-e denir. bu dev­ rede, anlama, kavrama, tinsel (ruhsal), ilgi ve düşünü çok uyanıktır. masal ve hikayelerin rolü büyüktür. bu devreyle uyumlu şeyleri çocuklar oyun oynarcasına öğrenirler.  yabancı dil öğrenmek onlar için bir oyundur. böylece derinliği ve genişliği çok olan yaratıcı bir temel atılmış olur. çoğu öğreticilere pek olağanüstü görünen, içten gelme yetenekler çıkar ortaya bu devrede.  doğaldırki,  önemli  bir  rolü  olmamakla  birlikte,  yine,  özdeksel ve düşünsel (intellektüel) yanlar uyumaz bu ara.  düzen (ritm) müzik, hele uyum önemli yer tutar ama, düşünce ile ilgili her çeşit cambazlık yoktur , üstelik zararlıdır da.

 

14 - 21 yaşları arasındaki zamana düşünsel devre denilebilir. beynin ön bölümünün, yani düşün  ile  ilgili  yanının  tam çalışmaya girdiği devredir bu zaman. adı  geçen  bölüm daha önce anlamsız ve doğal olmıyan bir yolla öğrenmeye zorlanmışsa, yapıcı güç ve yetenekler de olanca gücüyle durur bu devrede. bezelerin (gudde) rolü dikkate alınırsa bütün bu üst ilişkiler anlam kazanır. beynin düşünme gücüyle ilgili ön bölümünün tam çalışması için cinsel bezelerin salgısındaki ince esir maddesi gereklidir. bu bölüm, erginlikten sonra çalışmaya başlar. eğer çocuk düşünsel verim için zamanından önce zorlanırsa,  vücut buna yardım zorundadır. içindeki gerekli esir maddesi yüzünden salgı çıkarması, cinsel bezeleri zamanından önce çalışmaya zorlar. cinsel bezelerin çalışmasının artışı ile göğüs bezlerinin (thymusdrüse) çalışması  azalır.  oysa göğüs bezelerinin çalışması, mazdaznan - öğretisinde üstünde önemle durulduğu gibi, beceri ve yaratıcı güç bakımından büyük anlam taşır.   bu bakımdan, 14 yaşından, yani ergenlikten önce derslerde önemli bir zihinsel  çalışma öngörülürse, çocuktaki beceri ve yaratıcı güçlerin azalmasına neden olacağı açıktır. en önemlisi, 14 yaşından önce, çok zor yabancı dil grameri veya matematik gibi derslerin plana alınmaması gereğidir.

 

çocuklar, daha göğüs bezeleri tam çalışmaya geçmeden, ortalama 14 yaşından önce zihinsel çalışmaya zorlanmazsa, yetenekler ve yaratıcı güç zedelenmemiş olur. sonraki okul devresinde başarı oranı ortanın çok üstündedir.

 

oyun oynarcasına öğrenme 14 yaşına dek sürer; sonra, önceden kestirilen zamanda ereğe erişebilmek için  gereken zihinsel çalışma, güçlü çalışma gelir. oyun  oynarcasına öğrenmeyi sonraki okul devresinde veya okul çağının sonuna dek sürdürme gayretleri varsa, hepsi  bir  süre sonra başarısızlıkla sonuçlanır. zaten okulların nedeni de, çocukları sağlam ve temelli sonraki yaşama hazırlamaktır.

 

mazdaznan - öğretisi gerekli olanı aydınlatan ilişki ve beraberlikleri gösteriyor ki, doğal ve ölçülü bir öğretim  planı uygulayan çağdaş okul kurulsun. 

 

burada önemli bir noktaya daha değinmeli: okulların çoğu ilk öğretim yıllarında beden eğitimini önemsemez, savsaklar, yerini, derslerde ve ev ödevleri yapılırken, oturma, hareketsizlik alır. bunun sonucu, okul doktorlarının her yoklamada saptadıkları, duruş bozuklukları, göğüs darlığı, ve düztabanlık gibi aksaklıklar erkenden başlar. yukarıda belirtilen nedenlere ek olarak, bilim ancak belirli bir yol gösterecek ve kalıplar koyacak, çocuk kendi düşünce ve denemeleriyle ilerlemiyecek, kişisel yeteneklerinin bağımsız gelişmesine ortam bulamıyacaktır. öncelikle, ilk okul yıllarında çocuğa haftada iki saat değil de, her gün ve her ders başlangıcında birkaç dakika, solunum ve gerginliği giderici   (şarkı  söylemek   gibi)  alıştırmalar  yaptırılmalı.

 

üstüne bunlar çocuğun dersi öğrenme gücünü olumlu yönde etkiler. böyle alıştırma dakikaları her ders odasında gerçekleştirilebilir. uyarıcı, ileri görüşlü, doktor ve pedagoglar, önemle, bilinçli solunumla birlikte hareket, duruş ve gerginlik giderici alıştırmalar yapılmasını öneriyorlar. ayrıca bunlar, çoğunlukla 8 - 14 yaşlarındaki çocuklara, erginlik çağında çok yararlıdır, yine bu devrelerde, çocuğa yumurta, peynir gibi proteini bol, dürtücü besinler yerine meyva, salata, tanelilerin  ezmesi, kepekli ekmek, bal gibi besinler temel olarak verilmeli. bütün bu önleyici yollar, sonradan ruhsal olgunluğun gelişim döneminde, bilgilerin de kolaylıkla çoğalmasıyla, başarıya ulaşma ile meyvalarını verecektir.

 

din

pek az dikkate alınmış bir gerçektir ki; zerdüşt olsun, budha, isa, ya da muhammed olsun,  hiçbir  peygamberin  gereği yalnızca yeni bir din kurmak değildi. hepsi, herkesin uyacağı yaşam kuralları öğretmek istemişlerdi. eğer insanlığa yaraşan bir yaşam sürdürülmek isteniyorsa ! hastalık, yokluk ve üzüntünün en az olduğu, uyumlu ve rahat bir yaşam. bir yaşam ki, bütün yetenek ve tanrı verileri tümüyle gelişip, ortaya çıkabilsin. bir yaşam ki yeryüzünü cennete çevirsin !

 

oysa, isa'nın mesajı ile, gerçek demek, öğretmek istedikleri değil de, yeni bir din yöntemi ve kiliseler kuruldu. bu mutlu yaşam öğretisinden de ancak bir büyük bölüm alındı. sonuç; uyum, dirlik, daha iyiye gitme yerine, kavga, nefret, kin ve kan dökme oldu. Mazdaznan mesajı, bencil, çıkarcı hiçbir art düşünce olmadan çok eski zerdüştün insanlığa öğretisini, çağdaş bir görünümle insanlığa sunar. bu  yüzdende hiçbir  tapınağa, ya da başka bir birlik veya bir akıma karşı değildir. politik partilerle hiç  ilgisi  yoktur.  yalnızca  insanlığa,  onları doğa dışı ve düzgüye uymıyan (anormal) durum ve yaşam koşullarından dışarı çekmek için bir yol o duğunu anlatabilmektir.  insanların bu yolu tutup tutmıyacağı, yaşam kurallarına uyup uymıyacağı kendi  bilecekleri  iştir. hiç değilse başlarına gelen her olgunun kendi yaptıklarının sonucu ortaya çıktığını bilmelidirler. zerdüştün, başka deyişle mazdaznan mesajının gereği, vücut ve ruhça insanı sıkan bağları koparıp, onları bağımsızlığa kavuşturmaktır.  böylece,  biliçli   düşünen  bu  yaratık   gelişsin  ve <<t anrı  kavramını  anlasın,  tutku   (aşk)   onun  inancı olsun».

 

Mazdaznan mesajı, insanlığın kurtuluşunun, insanın önce kendi için bıkıp usanmadan ve yorulmadan, sabırla çalışmasına bağlı olduğunu öğretir . öğrencinin okulda bir üst sınıfa geçmesi için, öğretmene bağlanması yetmez, kendi çalışması gerektir. insan da kendi üstünde çalışmaz da, kendisi için gerekli olan herşeyi bir başkasının yapacağını umarak, bundan yardım beklerse, sonuç hiç beklendiği gibi iyi olmaz. isa da gerçek ve yaşam için yollar gösterdi. kendi bağımsızlık yollarından geçmedikçe kimsenin tanrıya varan yollardan geçip bağımsızlığa ulaşamıyacağını söyledi. her insan, kendi başına, yaşamı boyunca bu yoldan gitmeli.

 

tarih zamanlarında zerdüştün çıkardığı ve her dinin içeriğinde bulunan, isa aracılığı ile hristiyanlara yeniden sunulan gerçek çok eski bir inançtır. din, kurtuluş ve bağımsızlık bildirisidir.

Mazdaznan öğretisi, herşeyin sürekli gelişmesinde gelişim kuralı tanıdı. eski yunanlılarca, herşey akar, herşey haraketlidir, hiçbir şey durmazdı. her yaratık, kendi doğal yapısında olsun, bilinç durumunda olsun aralıksız gelişmededir. element, doku, atom, mineral, bitki, hayvan, insan yapılarındaki sürekli gelişim bilimsel olarak açıklanmıştır. bu sürekli gelişim insan yapısında da durmaz, hiç tamamlanmaz.  yazarı celaleddin olan david ammann'ın derlediği, manthradaki şarkı ve sözde avesta'da (müzik dr. o. z. hanisch) şöyle diyor:

«kayalar gibi öldüm, bitki olmuştum. bitki olarak öldüm, hayvana yüceldim. hayvan olarak öldüm, insandım, ölünce aşağılaşacağımı düşünüp de neden korkayım ?.  hayır, yine de insan olarak öleceğim, melekler gibi tekrar dirilmek için.  evet ama bu kattan da tekrar devam edeceğim. herşey geçici, ama yalnızca o'nun inancı.  önce melekliğe yüceleceğim ki, hiç benim için değişik düşünce kalmasın.  evet o olacağım: bırak o'nunla bir olayım. tanrıyla bir yaşayayım, birlikte yaratayım. gerçekten ona dönüş olsun >>.

 

 

temele inersek hiç de yalnızca fiziksel vücut gelişmesi değil, özdeki çekiredeğimiz, kişiliğimizin bağımsızlığıdır, gelişme dendiğinde anlam.  bütün gerçek gelişmelerin gereği, eksiksiz, tam bir vücut değil, yüce bir bilinçlilik durumudur. bu  bilinçlilik  durumu kendine uygun bir vücuttadır;  vücudu yaratanda ruhsal özdür !

 

insanlar çok çeşitli bilinç katlarında bulunan yaratıklardır. insanlığın gelişme ereğine varabilmesi için her insanın büyük okuldan geçmesi gerekiyor . yani, tanrısal doğa kurallariyle uyumlu yaşayan, din kavramında kendini, tekrar etkisi sonsuza varan aklı ile bağdaştıran, bilinçli düşünen insan olması gerekiyor.

 

doğuda, karma denilen, büyük neden ve etki kuralı, mazdaznan öğretisine göre in sanlığın gelişmesini ölçülüyor. gelecek yaşamımızda şimdiki davranışlarımızdan nasıl sorumluysak,  önceki  yaşamımızda   yaptığımız herşeydende şimdi sorumluyuz. bu anlamda geçerli kural «h erşey iyi» ama «herşey daha iyi olabilir !».

 

bu büyük doğruluk kuralı <<neden»le başlıyan pek çok soruların cevabı oluyor. neden bu denli terslikler getiriyor başıma tanrı, oysa her pazar kiliseye gidiyorum,' her yıl zekat dağıtıyorum, hep ama hep iyi yapıyorum da ? neden...? neden...? başımıza bir felaket gelince tanrıyı  bundan sorumlu tutmak ne saçma !. doğruluk değişmez bir kuraldır. ne yaptığımız ve ne yapacağımızdan yalnızca kendimiz sorumluyuz.  bu kural, bilinçlendikçe, doğa kurallarına uyarak yaşam sürdürmeye, gelişme yolunda hiç geriye düşmeden ilerlemeye daha çok dikkat edeceğiz.  acı çekmenin bizi ileriye götüreceğini bilinçli olarak kavrıyacağız.   ileriye doğru gelişmeye ne denli çok karşı koyarsak, üzerimize olan baskı o denli artacaktır. nedenli  yücelirsek, bizden beklenen o denli çoğalacak. bize hiç irşey armağan edilmiyecek. herşey için çalışmak gerek. doğruluk kuralı sonsuza dektir.

 

kişi vücudunu, anne-babadan çoğu bazı hastalık ve dertlerle devralır. anne-baba doğa kurallarına dikkat etmezse, onların sorumsuzluğu, kutsal yazıda da dendiği gibi  «üçüncü, dördüncü kuşağa dek çocuklarını da mutsuz kılacak» ne var ki, herkesin kendi yargıları ve eylemleri ile devraldıkları yatkınlık ve etkilerden kurtulma, bağımsızlığa erişebilme olguları, kötü kalıtımların yanıbaşındadır dolayısıyle <<ilerisi için çırpınmak - bu çözüm yolu hep ileri bakıp, hiç geriyi görmemek !  bakışların hep büyük gerekçede olmalı,

 

büyük sorular kafalarımıza takıldığı zaman: ölünce nereye gidiyoruz. sonsuz mutluluk, cennet, tanrı nerde ?  bu  soruları yanıtlamak için yalnızca kutsal kitapları, hertürlü etkiden, özellikle, dogma ve yapma yada yapmalaşmış ön yargılardan uzak olmalı.  tıpkı incilde «görünkü, tanrı zengiliği içinizdedir» dendiği gibi bizim dışımızda bir yerde değil, dünyanın dışın da, herhangi bir yıldızda veya gezegende de hiç değil. tanrının yüce zengiliniği bizim içimizde. daha açık ve seçik söylenemezki.

 

tanrıya yakardığımız ve sonucu onun yargısına bıraktığımız zaman, ne yapacağımızı bize söyliyecek. işte o zaman, kendimize dönüyoruz, içimizdeki yaradana, içimizdeki incecik, yumuşacık sese yöneliyoruz. kendimizi onun yönetimine bırakmalıyız, onun yönetimine bütün benliğimizle inanmalıyız . içimize, böyle yöneldiğimizde tanrısal yöne timin tüm öncülüğünü kabullenmiş oluyoruz.

 

kendi yolumuzu kendimizin çizebilmesi için, bilincimiz uyansın, tanrı katına çıkabilme, ona erişebilmeyi kendimiz gerçekleştirelim.

 

bibliyografya

-        atmungs - und heilkunde, dr. o. z. hanisch

-        wiedergeburtslehre,  dr.  o.  z.  hanisch

-        mazdaznan ernaehrungskunde und kochbuch, dr. o. z. hanisch

-        erkenne dich selbst, arthur buschmann

-        avesta im gesang, mazdaznan-notenliederbuch panopraktik, dr. o. z. hanisch

-        esset mehr weizen, nach dr. o. z. hanisch

Çeviri düzenlemesi

K C Ulusoy

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort