AHİLİK HAFTASI
Teşkilatı Üzerine Bilimsel Bir Literatür Taraması
Mehmet Mutluoğlu
Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması ve Ekonomisi Bilim Uzmanı
Giriş
Ahi kelimesinin Türkçe cömert manasına gelen "akı"daki (k)'nın şekil değiştirmesi ile mi yoksa Arapça kardeşim manasındaki “ahi”den mi geldiği münakaşalıdır.
Ama her iki mana da ahiliğin prensiplerine uygundur.( Pekolcay,1985). Gerçekten de fütüvvet ehlinde aranan doğruluk, vefa, cömertlik, elinin bol olması, sofrasının açık olması gibi şartlar ilerleyen asırlarda da esnafın uymaya çalıştıkları prensiplerdir. Çoğu esnafın sabahleyin gelen ikinci müşterisini, henüz siftah etmemiş olan komşusuna göndermesi bu vefa ve cömertliğin en iyi örneğidir.( İhsanoğlu,1999).
Ahilerin hususi kıyafetleri vardı.
Bir hırka, beyaz yünden bir gülah, bunun üzerine sarılan bir endaze, boyunda bir sarık ve mes şeklinde ayakkabı giyerlerdi. Kemerlerinde iki endaze boyunda saldırma taşırlardı. Alım satımda birlik, kalitede belirli bir seviye, kuvvetli bir ahlak, kazançta mutedil, toplulukları içinde iştirak esas prensiplerindendi.
Ahilik ahlakının mühim prensipleri vardır:
Kuvvetli ve galip durumdayken affetmek, hiddetliyken yumuşak davranmak, düşmana iyilik etmek, kendisi muhtaçken bile başkasına vermek. (Meydan Larousse cilt 1).
Anadolu Ahilerinin Ortaya Çıkışını Hazırlayan Etkenler
Ahilik sosyo politik ve ekonomik bir zorunluluğun ürünüdür. On birinci yüzyılın ikinci yarısında Anadolu toprakları Türklerin ikinci yurdu olmuştur. Büyük Selçuklular Anadolu'nun köy ve kasabalarında yerleştiler. Şehirlerde sanat ve ticaret uzun süre gayri müslimlerin elinde kaldı. On üçüncü yüzyılın başında Cengiz Han'ın başlattığı büyük katliamlardan kaçan halk Türk başkentleri: Buhara, Semerkant, Taşkent gibi bölgelerden İran'a daha sonra Büyük bir kısmı Anadolu'ya göç etti.
Bu Asya'dan gelme sanatkar ve tüccar Türklerin yerli tüccar ve sanatkarlar karşısında tutunabilmeleri aralarında teşkilatınıp dayanışma sağlamaları; bu yolla iyi, sağlam, standartlara uygun mal yapıp satmaları ile mümkün olabilirdi. işte bu zorunluluk dini, ahlaki kuralları olan bir esnaf ve sanatkarlar dayanışma ve kontrol kuruluşunun yani Ahiliğin kurulması sonucunu doğurdu. Öte yandan deri işçilerinin ve ahiliğin pirinin Anadolu'ya gelişi de bu sıralardadır.
Ahi Evran Anadolu'da Ahiliğin kurulmasında başlıca rolü oynamıştır.
Ahi Evran Orhan Gazi zamanında 93 yaşında Kırşehir'de vefat etmiş Alaaddin Keykubatın çağdaşıdır. Doğduğu yer belli olmayan Ahi Evran, bir süre Konya'da oturmuştur. Sonra Denizli'ye gitmiş orada bahçıvanlık yapmış daha sonra tekrar Konya'ya dönmüş; Şems i Tebrizi'ye biat ederek tasavvuf dersi almıştır. Konya'dan Kayseri'ye oradan da Kırşehir'de yerleşmiş hayatını dericilikle geçirmeye başlamış ve 93 yaşında Kırşehir'de vefat etmiştir.
Ahi Evran, ekonomik durumu yükseltmek, halkı başkasına el açmadan yaşamasını sağlayarak bir sanat ve meslek sahibi yapmak istiyordu.İşe ayakkabıcı ve saraç esnafını toplayarak ve teşkilatlayarak başladı. Kurduğu Teşkilatı'nın başkanı, babası oldu. Bir süre sonra 32 kola ayrılan deri işçiliği zamanla Anadolu'da, Balkanlarda ve Kırım'da gelişti ve geniş bir teşkilat haline geldi.
Ahilik ve Fütüvvet
Tarihte Ahi teşkilatı ekonomik, siyasi, askeri ve sosyal bir kuruluş olarak dikkati çekmektedir. Ancak bütün mahiyetiyle henüz aydınlatılmış değildir. Bir kısım araştırmacılar Ahi teşkilatının bir esnaf teşkilatı olduğunu; tarikatla alakasının bulunmadığını zikrederken bazıları da ahiliği Fütüvvet ile beraber mütalaa ederek onun bir tarikat olduğunu söylemektedirler.
Bu konuda (Köprülü 1959, sayfa 92) " Evvelce de söylediğim gibi on dördüncü asrın başında büyük şehirlerdeki genç ve bekar işçilerin umumiyetle bu Ahi zaviyelerine mensup oldukları için bu vaziyet bir çok müdekkikleri şaşırtmış ve bu teşkilat bazı alimler tarafından bir esnaf teşkilatı bazıları tarafından Sofi tarikatları gibi bir Fütüvvet tarikatı olarak bulunmuştur. Halbuki Fütüvvet Tarikatı gibi bir tarikat İslam dünyasında asla mevcut olmadığı gibi Anadolu'daki Ahiler de sadece bir esnaf teşkilatından ibaret değildir." demektedir.
Diğer bir tarihçimiz Ahi teşkilatının şehir ve kasabalarda sınai, ticari ve iktisadi bütün faaliyetleri tanzim ettiğini ve dini ve ahlaki temeli ve ananeleri itibariyle de tarikat haline geldiğini kaydeder. ( Turan, 1969)
Bazı kaynaklar Ahilerin ortaya çıkışının Abbasiler devrine tekabül ettiğini gösteriyorsa da bu teşkilatın yalnız Türk şehirlerinde bulunması özellikle Anadolu'da hayli güçlü olması diğer İslâm ülkelerinin bu teşkilatla pek ilgisinin bulunmadığını gösterir. Ancak Ahilerin son devirlerinde Fütüvvet teşkilatının Suriye, Irak, İran gibi yerlerde bir hayli güçlenmesi ve bu teşkilatın esnaf zümresine de bünyesinde yer vermesi Ahiliğin daha ziyade Arap ülkelerinde bulunan bir teşkilatla beraber anılmasına imkan vermiştir.
Fütüvvetin Doğuşu ve Ahilik İlişkisi
Fütüvvet teşkilatının Abbasilerin son devrinde rastlamaktayız. Bu da o dönemin siyasi, sosyal, ekonomik şartları ile yakından ilgilidir. Bir taraftan doğudan gelen istila hareketlerine karşı hazırlıklı bulunmak diğer taraftan gücünü kaybeden halifelere karşı hazırlıklı bulunmak gibi sebeplerle özellikle Suriye, Irak, İran gibi ülkelerde halk arasında değişik kuruluşlar oluşuyordu.
Tarikatlar bu devirde en etkin kuruluşlardır. İşte böyle bir ortamda Fütüvvet teşkilatının da ortaya çıktığı görülür. Daha çok halk içinde gençlerin bir araya geldiği fakat diğer dini tarikatlardan farklılık gösteren bir kuruluştur. Aynı zamanda sosyal ve ekonomik bir bünyesi vardır. Son Abbasi halifesi Nasır Lidinillah bu teşekkülle resmen ilgilenerek devletinin dışarıdan ve içeriden gelen taarruzlara karşı korunması için Fütüvvet ehlinden yaralanmak ister.
Böylece daha resmi, daha güncel hale gelen Fütüvvet teşkilatı diğer bir takım halk kuruluşlarını da içine alır. Daha çok gençlerin çalışan zümresini bünyesinde taşıyan teşkilat fütüvvetname denilen nizamnameler meydana getirir. Abbasilerin son devirlerinde özellikle dikkati çeken bu Fütüvvet teşkilatının Anadolu'daki Ahilikle ne dereceye kadar bağlantılı olduğu henüz kesin olarak anlaşılmış değildir.
Çünkü Fütüvvetin yaygın olduğu yerlerde Ahiliğe rastlanmıyor. Aksine Ahilik Anadolu'da Türklerin şekillendirdiği bir kuruluş olarak dikkati çekiyor. Bunun içindir ki on dördüncü yüzyılın ilk yarısında bir çok ülkeleri dolaşan İbni Batuta Ahilik teşkilatının yalnız Türkler arasında rastlandığını kaydeder ve eserinde dolaştığı Türk şehirlerini sayar.
Bu şehirler şunlardır:
Antalya, Burdur, Gölhisar, Denizli, Milas, Bartın, Birgi, Tire, Manisa, Balıkesir, Bursa, Görele, Geyve, Yenice, Mudurnu, Bolu, Kastamonu, Sinop,Konya, Niğde, Aksaray, Kayseri, Sivas, Gümüşhane, Erzincan, Erzurum ve Kırım Ülkesi.
Ahi teşkilatını, İslam dünyasının ve bu arada Anadolu'nun on üçüncü yüzyılda içinde bulunduğu siyasi durumla beraber mütalaa etmek gerekmektedir.
Bilindiği gibi 13. yüzyıl İslam dünyasında siyasal bir bütünlük yoktu. Sosyal, siyasi ve ideolojik organlar halkı ruhi tatminsizliğe sürüklüyor ve böyle bir ortam içerisinde tarikatlar yaygın hale geliyordu.
İslam dünyasında görülen bu durum yeni bir teşkilatlanış örneğiydi. işte esnaf zümreleri de bu yeni teşkilatlanışa uyuyorlardı. Ancak dikkat edilecek nokta şu ki İslam dünyasında cihada açık ve dinamik Türk unsurunun hakim olduğu bölgelerde bu teşkilatlanış sadece mistik teşkilatlanış değil aynı zamanda askeri ve siyasi yönü olan bir teşkilatlanıştı.
Çeşitli istila hareketleri, böyle bir teşkilatınışı zorunlu hale getiriyordu. Ahilerin Anadolu'daki teşkilatlanışı hakkında (Çağatay, 1942) şunları kaydetmektedir:
" Hicri yedinci yüzyılda (miladi onüçüncü yüzyıl) Ahilerin Anadolu'da çoğalması ve kuvvetlenmesi, İlhanlılar'ın İstilası ile çok ilgili görülmektedir. Moğol-Türk kavgalarından ve devlet otoritesinin sarsılmasından dolayı Anadolu şehir ve kasabalarında halk teşkilatlanmaya mecbur kalır. Bunun için de halkın en faal kesimi olan esnaf eleman ve para gücüyle bu işi başarır."
Anadolu'da Ahiliğin Doğuşu
Moğol terör ve istilasından kurtulup Anadolu'ya akın eden topluluklar içinde esnaf ve sanatkarlar bir hayli kabarıktır. Bir yandan yeni yerleştikleri bölgelerdeki esnaf ve sanatkarlara karşı iş garantisine kavuşmak diğer taraftan yeni bir Moğol veya Haçlı istilasına karşı hazırlıklı olmak gibi nedenler Anadolu'da Ahiliğin doğmasına ve gelişmesine imkan hazırlamıştır. Şunu da ilave edelim ki asırlarca devam edecek olan bu teşkilatlanış Anadolu'nun islamlaşması politikasıyla da yakından ilgilidir. Bu konuda cephedeki akıncılar kadar cephe gerisinde bulunan esnaf ve sanatkar zümresinin de tesirleri olmuştur. Bu bakımdan Ahiliğin teşekkülünde sosyal, ekonomik şartların yanında dini ve siyasi şartlarıda hesaba katmalıyız.
İbni Batuta, Antalya civarlarında bekar gençlerden sanat erbabı olanların toplanıp kendilerine seçtikleri başkana Ahi dediklerini ve gezdiği bütün Türk şehirlerinde bunlara rastladığını kaydeder. (Köprülü, 1966) Anadolu'yu "Şefkat Diyarı" olarak vasıflandırır. Hiç bir memlekette görmediği cömertliğin burada mevcut olduğunu ve hususiyle sanat ve ticaret hayatını idare eden Ahilerin teşkilatını canlı bir şekilde tasvir eder. (Turan, 1965).
Selçuklular devrinde kuruluşunu tamamlayan ve ekonomik, sosyal ,siyasi, dini ve askeri mahiyet arz eden Ahilik Anadolu'daki tarihi fonksiyonuna uygun olarak Osmanlıların kuruluşunda da tesirini göstermiştir. Anadolu'daki değişik sosyal gruplar içinde bilhassa Ahilerin Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda ve Yeniçeri Ocağı'nın ihdasında büyük rolleri olduğu muhakkaktır.( Köprülü, 1959).
Osmanlıların Kuruluşu ve Ahilik
Osman Bey'in bir Ahi olan Şeyh Edebali'nin kızını alması, Osmanlıların Ahiler ile olan ilişkisine örnek olarak gösterilir. Nitekim Osman Bey'den sonra Orhan Bey'in, Birinci Murat'ın, Yıldırım Beyazıt ve Fatih'in Ahiler ile yakın ilişkileri olduğu; söz konusu sultanların Ahilere vakıflar kaydettirdikleri tarihi bilgiler arasındadır. Fatih devrine kadar kendisine siyasi bir güç olarak da önem verilen Ahilik bu devirde Anadolu birliğinin kurulması ve merkezi otoritenin temin edilmesinden sonra artık siyasi alanda adı geçmeyen ve sahip olduğu Fütüvvet töre ve nizamlarını ekonomik alanda devam ettiren bir kuruluş olmuştur.
Ahiliği, belli sanat zümrelerine intisar ettiren müellifler de vardır.
Bu konuda (Osman Nuri,1922) şöyle demektedir:
"Ancak fütuvvet tariki, umum esnafa cami olduğu halde ahilik en ziyade debbağlık, kunduracılık ve saraçlık gibi sanatlara inhisar ettiği zanedilmektedir. Yakın zamanlara kadar debbağların ve saraçların başında Ahi Baba namında bir amirim bulunması da Ahilik bakayasının Devleti Osmaniye'nin teşekkülünden sonra ancak debbağlar ve saraçlar arasında kalabilmiş olduğunu gösteren delaildendir."
Bunun kesinlikle böyle olduğunu söylemezsek bile, Ahilerin piri olarak bilinen Ahi Evran'ın debbağlık ve saraçlık sanatı ile meşgul olması bu sanat erbabına ayrı bir önem kazandırmıştır ve Ahilik Teşkilatı Çağın Gereksinimlerine Göre Düzenlenerek Yeniden İnşa ve İhya Edilmelidir
Sonuç: Yozlaşan ahlak için
Hz. Muhammed döneminden itibaren var olan ve Osmanlı’da da devam ettirilen Hisbe Kurumu, Selçuklu da kurulup Osmanlı’da geliştirilerek devam ettirilen Ahilik Teşkilatı ve benzeri uygulama ve kurumlar çağın gereklerine ve gereksinimlerine göre yeniden düzenlenebilmeli, yeniden inşa ve İhya edilmelidir.
Böylece doğudan ya da batıdan yol ,yöntem almak yerine Türk- İslam Kültür ve Medeniyetinin yeniden dirilişi, yeniden uyanışı sağlanmalı; Türk İslam Kültür ve Medeniyeti rönesansı gerçekleştirilmelidir.
Yararlanılan Kaynaklar
Çağatay, Uluçay: Manisa'da Ziraat ve Esnaf Teşkilatı, İstanbul, 1942
İhsanoğlu, Ekmeleddin: Osmanlı Devleti Tarihi, cilt 2, Zaman Gazetesi Yayınları, İstanbul 1999
Köprülü, Fuat: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1966
Köprülü, Fuat: Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1959
Meydan Larousse cilt 1
Osman Nuri: Mecelle-i Umuru Belediyeye, Matbaayı Osmaniye, İstanbul, 1922
Parmaksızoğlu, İsmet: İbni Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971
Pekolcay, Necla: Türk Kültürü ve Ahilik Yirmibirinci Yüzyıl Ahilik Bayramı Sempozyumu Tebliğleri, 13-15 Eylül 1985, İstanbul, 1986
Turan, Osman: Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1965
Turan, Osman: Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi,cilt 2 , Turan Neşriyat, İstanbul ,1969