“Cumhuriyet ASLA yarım savunulamaz !”
Satıhsal olan bilgi EN TEHLİKE türdür. Derinliği olmayan sırf laf olsun diye konuşan, sıkıştığında Kuran öyle diyor diye ‘biat’ etmiş, cumhuriyeti içselleştirememiş diniDAR YOBAZ ‘kahve laklaklaması’ yapan güruhtan VEBALI gibi uzak durmak gerek. İTİRAZ ve başta din dahil her konuda kim olduğunu SORGULAMA ile başlayan insanoğlunun gelişimi, yakın çağ devrimleri tanımlanır. Bir tarafta çağdaş cumhuriyetçiler ve karşısında Allah taciri şeref yoksunu gericiler, tekellerin kanlı diktatörleri, yobazlar, papazlar, hocalar, dangalakpudracılarca uçurtulan şarlatan tarikat liderleri, krallar, padişahlar, sömürücüler savaşı hala devam etmekte.
100. yılında KUTSAL CUMHURİYET anlamı için tarih derinliklerine inildiğinde, nerdeyse 250 önce 4 Temmuz 1776 fazla vergi yüzünden Çay gemilerinin yakılmasıyla ‘’Boston Tea Party’’ İngiltereye başkaldıran ABD ve hemen ardından, yakın - Modern çağın en büyük devrim meşalesi ‘Hürriyet, eşitlik, adalet’ ilkeleriyle KAN EMİCİ padişahların saltanıtına son verme adına, 14 Temmuz 1789 Fransız Devrimi tüm dünyayı ateşe verdi. Cumhuriyet ‘Sürekli bedel ödemedir’ örneği ile 1792’de Fransa’da ilk Cumhuriyetin kuruluşu, daha sonra 1804 İmparatorluk ilanı, 1848 yeni devrimler ile sarsılma sonucu tekrar Cumhuriyete kavuşması, 1851 bir kez daha yıkılan Cumhuriyet ve ardından 1870-1871 işçi sınıfı ile ayaklanan Paris Komünü, bugün tüm dünyanın söylediği ‘’Enternasyonal’’ marşı ile Cumhuriyeti yeniden inşa edildi.
Bu gelişmeleri Karl Marx “Şubat Devrimi, mücadele eden işçiler tarafından, burjuvazinin pasif desteğiyle kazanılmıştı. Proleterler kendilerini haklı olarak Şubat’ın galipleri sayıyor ve galiplere özgü bir gururla hak iddialarında bulunuyordu. Sokakta alt edilmeleri gerekiyordu; burjuvaziyle birlikte mücadele etmek yerine burjuvaziye karşı mücadele etmeye başladıkları anda yenilgiye uğradıklarının onlara gösterilmesi gerekiyordu. Sosyalist ödünler veren Şubat Devrimi, krallığa karşı burjuvaziyle birleşen proletaryanın bir savaşına nasıl gereksinim duyduysa, cumhuriyeti sosyalist ödünlerden kurtarmak, burjuva cumhuriyetinin resmi egemenliğini sağlamak için de, 2. bir savaşa gereksinimle, proletaryanın hak iddialarını silahla çürütmek zorundaydı ve cumhuriyetin gerçek doğum yeri, Şubat zaferi değildir, Haziran yenilgisidir” diye özetler.
Demek ki cumhuriyet ve cumhuriyetçilik üzerine genel ve soyut söylemler, bilimsel değerden yoksun boş laflardan öte bir şey değildirler. Kendi başına hiçbir şeyi anlatmaz, hiçbir konumu, kimliği ve safı tanımlamazlar. Tarihin UYANIŞ denen aynı döneminde, binlerce işçinin kanı akıtılarak bastırılan Ocak 1919 Rusya ayaklanması kurbanları gibi, hunharca katledilen Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in kemiklerini sızlatan türden, Alman Devrimi 1918 Kasım başında patlak vermişti. Kan emici faşistlere karşı 9 Kasım Berlin’de zaferi ile Emperyalist savaş suçlusu imparatorluk yıkılmış ve cumhuriyet kurulmuştu. Ama hiçbir şey bitmemiş, herşey henüz yeni başlıyordu. Daha en baştan iki ilke, iki program, iki sınıf, dolayısıyla iki cumhuriyet yönelimi, karşı karşıyaydı. Devrim burjuva demokratik sınırları henüz aşmayan bir atılımla başlamış, monarşiyi yıkmış, kapitalist düzeni sarsmakla birlikte temellerine henüz dokunmamış, ama ortaya “proleter” bir cumhuriyet biçimi olan işçi ve asker konseylerini çıkarmıştı. Öz ile biçim uzlaşmaz bir çelişki içindeydi, dolayısıyla kaçınılmaz bir çatışma halindeydi.
Alman proletaryasının güçlü, deneyimli ve hazırlıklı bir devrimci parti önderliğinden yoksunluğu nedeniyle ve ihanet içindeki sosyal-demokrasinin çok büyük hizmeti sayesinde, devrimin ortaya çıkardığı bu uzlaşmaz ikilemin çok geçmeden nasıl çözüldüğünü, neyle sonuçlandığını Spartakist ayaklanmasının ezilmesinden başlayarak 1919 yılının ilk yarısı içinde burjuva karşı-devrimi işçi devrimini adım adım ezdi, onbinlerce işçinin ve komünistin katledilmesi üzerinden burjuva sınıf düzenini yeniden tesis etti. Bu çaba içinde ortaya çıkan parlamenter burjuva cumhuriyeti, karşı-devrimin zaferinin aldığı siyasal biçimden başka bir şey değildi ve sonunda tüm dünyayı kana bulayan faşist Hitlerin yıktığı insanlığın umudu cumhuriyetti.
1919 benzer Alman Devriminin yarattığı ilk Alman Cumhuriyetini, maalesef 1933 Hitler tarafından yıkılırken, yine 1931’de İspanya’da İlk sosyalist devrim gerçekleşir gerçekleşmez, işçi sınıfı iktidarına sosyalist cumhuriyet adını verdi. EŞİTLİK hak hukuk adalet için işçi sınıfı, komünistler, devrimcilerin savunduğu Kutsal Cumhuriyet, maalesef bizde hala geçerli: ASALAK kan emici toprak ağaları ve patronların adamı ‘’Dindar’’ Faşist Franco tarafından 1939’da yıkıldı.
Keza Rusya’da Sosyalist Devrim 1914 - Menşeviklerin tutmaya çalıştığı sınırlar içinde kalsaydı, yani liderleri Kerensky başarılı olabilseydi, kalıcı hale gelecek bir burjuva cumhuriyetinin buradaki tarihsel seriye yeni bir örnek olarak ekleniyor olacaktı. Oysa bu, tüm öteki örneklerde olduğu gibi, tam da burjuva karşı-devriminin işçi sınıfı üzerindeki ancak kanlı bir zaferi sayesinde olanaklı olabilirdi. Tıpkı: Ekim Devrimi zafere ulaştığında, Bolşevikler iktidara geldiğinde, yeni devletin biçimi olarak “Kutsal Cumhuriyet” demekte bir an bile tereddüt etmediler.
Bizi ‘’BİZ’’ yapan tüm TÜRK değerlerimizle gurur duymanın hazını yaşadığımız, 100. Yılında tarih yazan DÜNYA ŞAMPİYONU bayan voleybol takımımız gibi, TEK KURTULUŞ - 1923 fabrika ayarlarımıza dönüş ile örtüşmesi gerek Türkiye Cumhuriyeti, kendisi çok yakışacak “Sosyalizm” şekliyle olgunlaşmalıdır.