Antalya otele gelen bayan izmir gecelik bayan arkadaş pet shop Kayseri dul bayan

Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Kemal ULUSOY
Köşe Yazarı
Kemal ULUSOY
 

Adına yerleşim merkezimiz bile var

Adına yerleşim merkezimiz bile var. Yaşadığı coğrafyayı – geçmişini bilmeyen toplumların ikide bir oy devşirme adına ikide bir ‘’din iman – yetmeyince vatan millet sakarya’’ nidalarıyla kalkınması – geleceğinin olması imkansızdır.  Finike - Fenikelilerin Tarihi (MÖ 2.500 - MÖ 300) Nerdeyse dünyanın ucu sayılan İngiltere - Cornwall: Mavi Gökyüzü ve Plajlar Diyarı Cornwall, mavi gökyüzü ve plajlarıyla, tatil evleri, kuş gözlemcileri ve bisiklet turlarıyla İngiltere'nin pitoresk bir köşesidir ve bin yıldan uzun süredir İngiltere'nin bir parçasıdır. Ancak yüzeyin altına baktığınızda, burada farklı bir kültür, dil, gelenekler ve folklorun hala yaşadığını görürsünüz. Bu, bir zamanlar bu bölgeye hükmeden Kelt krallarının mirasıdır. Aslında, bu sert topraklar İngiltere’den çok Brittany ve Galler ile daha fazla ortak noktaya sahiptir. Cornwall için kuzey ve güneydeki açık deniz her zaman bir engelden çok bir otoyol olmuştur. Bu durum bugün de aynıdır, tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi. Tarih ve Ticaret Bağlantıları Son yıllarda, Arthur efsanesinde mitolojik Kral'ın doğum yeri olarak bilinen Tintagel Kalesi gibi önemli yerlerde yapılan kazılar, Avrupa genelinde ve ötesinde Orta Çağ ticaret bağlantılarını ortaya çıkarmıştır. Roma’nın Britanya’dan çekilmesinin ardından gelen sözde karanlık çağlarda bile burası Kuzey Atlantik’in en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Peki, bu uluslararası bağlantılar ne kadar eskiye dayanıyor? Bunu öğrenmek için çok daha geriye, Romalılar bu adalara ayak basmadan binlerce yıl öncesine gitmemiz gerekiyor. Avrupa'nın 3.000 Yıl Öncesine Yolculuk Üç bin yıl önce Avrupa, bugünkünden çok farklı bir yerdi. Arkeologlar, bu dönemi, genellikle maddi kalıntılara dayanarak farklı gruplara ayırır. Çoğu zaman, bu gruplar benzer kültür ve dini fikirlerle birleşmiş gibi görünse de, yazılı kaynakların eksikliği nedeniyle somut bilgiler oldukça sınırlıdır. Cornwall’da bu dönemin kalıntılarını bugün hâlâ görebiliriz. Bölgenin ünlü vahşi atları, Avrasya steplerinden buraya getirilen at yetiştiricileriyle birlikte bu eski dönemde ortaya çıkmıştır. Taş Devri'ni izleyen belirsiz bir dönemde bu insanların inşa ettiği geniş taş sınırlar, "reeves" olarak bilinir ve kilometrelerce uzanır. Dartmoor gibi yerlerde ise Grim’s Pound adlı yerleşim yerleri gibi yapılar hâlâ ayakta durmaktadır. Bunun yanı sıra, Avrupa’nın büyük bir kısmını kaplayan ormanlardan geriye kalan küçük alanlar da bu bölgede bulunmaktadır. Demir Çağı'na ve Yabancıların Gelişine Geçiş MÖ 1000 civarında, Bronz Çağı'nın sonundaki çöküşün ardından yeni bir Demir Çağı başladı. Bu yeni çağda, Britanya kıyılarına Doğu'dan gelen yabancılar ulaştı. O dönemde Britanyalıların denize açıldığını biliyoruz; Dover ve Ferriby tekneleri, sahil boyunca yolculuk yapmak için tasarlanmış büyük gemilerdi. Ayrıca genetik kanıtlar, kıtanın bazı bölgelerinden gelen bir mirası işaret ediyor. Ancak, bu yeni gelenlerin gemileri farklıydı; kökenleri bambaşka bir dünyadan, şehir kurucuların, deniz ticaretinin ve yazının dünyasından geliyordu. Bu gezginlerin kökenleri bugünkü Lübnan - Suriye ve İsrail olan Levant bölgesindeydi. Bu ilk karşılaşmanın tam olarak nasıl gerçekleştiğini bilmiyoruz. Fransa kıyılarındaki aracılar tarafından mı ayarlandı yoksa yeni yerler keşfetmek isteyen kaşifler tarafından mı başlatıldı, söylemek zor. Ancak arkeolojik kanıtlar, Levant’tan gelen bu demir çağ gezginlerinin Britanya’ya ulaştığını gösteriyor.   Neden Bu Kadar Kuzeye Geldiler? Levant’tan gelen bu denizcilerin neden Hercai Sütunları'nı (Cebelitarık Boğazı) geçerek vahşi Atlantik’e kadar geldiklerini merak edebiliriz. Bu sorunun cevabı aslında, özellikle bronz yapımında kullanılan ve son derece nadir bulunan bir metal Kalay idi. Bugün hâlâ Cornwall’da çıkarılan bu metal, o dönemde inanılmaz değerli bir ticaret malzemesiydi. Hatta Britanya’nın adını bile bu ticaretin şekillendirdiği düşünülüyor. Bazı tarihçiler, “Baratanak” (kalayın ülkesi) isminin bu denizciler tarafından verildiğini öne sürüyor.   Yunan ve Roma Yazarlarının Notları MÖ 445’te Herodotos, Britanya Adaları'ndan "Kalay Adaları" (Cassiterides) olarak bahseder. Yunan kaşif Pytheas, Kuzey Atlantik hakkında yazdığı ve kaybolmuş olan eserinde kalay ticaretinden söz eder. Ayrıca Polybius ve Sicilyalı Diodoros gibi yazarlar da bu ticaretin izlerini kaydeder. Bazı araştırmacılar, bu ticaretin MÖ 1500’e kadar uzandığını iddia ediyor.   Peki, Bu Gezginler Kimdi? Bu denizciler, tarihin en başarılı tüccarlarından biri olan Fenikeliler, Avrupa’nın ilk gerçek denizcileri olarak anılır ve günümüz İngilizcesinin yazıldığı ilk alfabenin yaratıcıları olarak kabul edilir. Homeros ve Herodotos, onları usta gemi yapımcıları olarak överken, İncil'de peygamber Hezekiel, onları "birçok kıyının tüccarları" olarak tanımlar. Fenikeliler, efsanelerle örülü bir geçmişe sahiptir. Örneğin, Süleyman Tapınağı’nın yapımında yer aldıkları gibi birçok ulusal hikaye ve efsanede anılmışlardır. Ancak efsanelerin ötesinde, kendi çağdaş kaynaklarının eksikliği nedeniyle hikayeleri bir dedektiflik hikayesine dönüşmüştür. Buna rağmen, insanlık tarihindeki en büyüleyici medeniyetlerden biri oldukları açıktır.   Fenikelilerin Denizcilik Kültürü ve Akdeniz’deki Yayılışı Fenikeliler, Yunanların denizaşırı genişlemelerinden yüzlerce yıl önce Akdeniz’in tamamında ve ötesinde etkili olmuşlardı. Onlar, Akdeniz’i ve kıyılarını ticaret merkezleri ağına bağlayan ilk denizci kültürdü. Peki, bu başarılarını nasıl sağladılar? Fenikelilerin hikâyesi, Demir Çağı’ndan çok daha önce başlar. Orta Bronz Çağı’nda bile denizcilik ve ticaretle ün kazanmışlardı. Arkeolojik bulgular, bu toplumun tamamen denize yönelik bir yaşam tarzı geliştirdiğini göstermektedir. Dağlık coğrafyaları, sık ormanlar ve geçit vermez vadilerle kaplıydı. Bu yüzden, diğer birçok denizci toplum gibi, denizi bir otoyol olarak gördüler; iç kesimlerdeki ulaşım çok daha zordu. Fenikeliler, büyük antik imparatorlukların arasında, benzersiz bir konuma sahipti. Onlar, ticaret yollarının tam kesişim noktasındaydılar. Bu durum, onlara başta Mısır ve Asur gibi büyük devletlere haraç ödeyerek özgürlüklerini koruma fırsatı sundu. Bu süreçte, dünyadaki en son teknolojik yeniliklerden yararlandılar ve kendi yeniliklerini de ekleyerek yavaş yavaş zenginleştiler. Fenikeliler, modern gemiciliğin temel taşı olan “omurga”yı (keel) ilk geliştirenler arasında olabilir. Bu yapısal yenilik, gemileri daha sağlam ve uzun yolculuklara uygun hale getirdi. Özellikle Mısır’a kereste taşımak için tasarlanan büyük yük gemileri, Fenikelilerin ticari başarılarının simgelerinden biri oldu. Bu gemiler, Lübnan’ın bayrağındaki ünlü sedir ağaçlarını ve diğer ticari malları taşımakta kullanıldı.   Fenike İsmi Nereden Geliyor? Fenikeliler kendilerine “Fenikeli” demezdi. Bu isim, Yunancadan gelir ve genellikle Levant kıyılarında üretilen mor bir boya ile ilişkilendirilir. Bu boya, Murex deniz salyangozundan elde edilir ve antik çağda kraliyetle ilişkilendirilirdi. Üretim süreci son derece zahmetliydi; bir tek boya kazanı için on binlerce deniz salyangozu gerekiyordu. Bu da boyayı inanılmaz derecede pahalı ve değerli kılıyordu. Bazı kaynaklar, Fenikelilerin kızıl saçlı olabileceğini de iddia etmektedir. Ancak isimlerinin tam kökeni belirsizdir. Yunanlar, MÖ 1. binyılda bugünkü Lübnan, Suriye ve kuzey İsrail’i kapsayan bu bölgeye Fenike, halkına ise Fenikeliler demiştir.   Fenikelilerin Şehir Devletleri ve Ticaret Ağı Fenikeliler, Bronz Çağı’nda Kenan halkının torunlarıydı. Aynı dili konuşuyor, aynı dini uyguluyor ve Kenanlı atalarının geleneklerini sürdürüyorlardı. Ancak Fenike, hiçbir zaman birleşik bir krallık olmadı. Biblos, Tyros, Sidon, Beyrut ve Arvad gibi şehir devletlerinden oluşan bir federasyondu. Bu şehir devletlerinin her biri, ticari faaliyetler ve bağımsız yönetim şekilleriyle dikkat çekiyordu. MÖ 3.000’e gelindiğinde, Fenike şehirleri denizcilik ve ticarette öne çıkmıştı. Bu şehirler, Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlayan ticaret yollarının merkezindeydi. Fenikeliler, Mısırlılarla ticaret yapmış, sedir ağacı, taş, değerli metaller ve fildişi gibi ürünleri takas etmişlerdir.   Fenikelilerin Kolonileşmesi ve Akdeniz’deki Etkileri Fenikeliler, MÖ 11. yüzyıldan itibaren Akdeniz boyunca ticaret kolonileri kurmaya başladılar. Ticaret, başlangıçta geçici yerleşim yerleri aracılığıyla yapılırken, zamanla bu yerleşimler kalıcı şehirler ve büyük ticaret merkezlerine dönüştü. Fenikelilerin kolonileşme hareketi, hem ticaret ağlarını genişletmek hem de yeni doğal kaynaklara erişmek amacıyla gerçekleşti. Fenikelilerin kolonileşme sürecindeki ilk adımları, kendi anavatanlarına yakın bölgelerde gerçekleşti. Kıbrıs Adası, bu genişlemenin erken dönem hedeflerinden biriydi. Kıbrıs, değerli madenleri ve bakır kaynakları ile dikkat çekiyordu. Kition gibi yerleşim yerleri, başlangıçta küçük ticaret noktaları olarak kurulmuş, ancak zamanla zengin ve kozmopolit şehirlere dönüşmüştür. Kition, yalnızca Fenikelilere değil, aynı zamanda büyük bir Yunan nüfusa da ev sahipliği yapıyordu. Kıbrıs’ın ardından, Fenikeliler Ege Denizi’ndeki Rodos, Girit, Milos ve Thasos gibi adalara yerleşim kurarak ticaret ağlarını genişlettiler. Bu yerleşimler, bölgedeki Yunan kolonileriyle de etkileşim halinde olmuştur.   İtalya ve Sicilya’daki Rekabet Fenikeliler, İtalya topraklarında da önemli bir varlık oluşturmuşlardı. Özellikle Sicilya, Fenike ve Yunan kolonistleri arasında rekabetin yoğun yaşandığı bir bölgeydi. Tarihçi Thukydides, Fenikelilerin Sicilya’nın birçok yerine yerleştiğini ve yerli halklarla ticaret yaptığını belirtir. Ancak Yunan kolonilerinin gelişiyle Fenikeliler, faaliyetlerini Sicilya’nın kuzeybatısında bulunan Mozia, Solunto ve Palermo gibi yerlere yoğunlaştırmak zorunda kaldılar. Arkeolojik bulgular, Fenike yerleşimlerinin Yunan kolonilerinin etkisiyle daha güvenli alanlara çekildiğini doğrulamaktadır. Mozia’da yapılan kazılar, Fenikelilerin Yunan kolonilerinin gelişinden kısa bir süre sonra buraya yerleştiğini göstermektedir.   Batıya Yöneliş: İspanya ve Britanya Fenikelilerin kolonileşme hareketi, Akdeniz’in batısına doğru genişledi. Bugünkü İspanya’da, Cadiz (Fenikece adı Gadir) gibi büyük ticaret merkezleri kuruldu. Bu şehirler, gümüş ve kalay ticaretinde önemli bir rol oynadı. Fenikelilerin, Britanya gibi daha kuzey bölgelerle de ticaret yaptığı düşünülmektedir. Bu ticarette cam, zeytinyağı ve seramik gibi ürünler karşılığında gümüş ve kalay elde etmişlerdir. Fenikelilerin en başarılı ve etkili kolonisi, bugün Tunus sınırları içinde yer alan Kuzey Afrika’daki Güç Merkezi Kartaca’dır. Efsaneye göre, Kartaca, topraklarımızda bulunan Çanakkale Truva - Troya Savaşı’nın ardından efsanevi Kraliçe Dido tarafından veya Kartaca’nın Fenike şehri Tyros’tan gelen kolonistler tarafından kurulduğu düşünülmektedir. Kartaca, iyi tarım arazileri ve daha az yerli nüfusa sahip olması nedeniyle diğer Fenike kolonilerinden daha erken dönemde zenginleşmiştir. Kartaca, yalnızca bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda bir imparatorluk haline gelmiş ve Roma ile büyük mücadelelere girmiştir. Punic Savaşları olarak bilinen bu savaşlar, Akdeniz’in kontrolü için Fenike ve Roma’nın mücadelesine sahne olmuştur.   Kartaca’nın Yükselişi ve Fenike Mirası Fenikelilerin Akdeniz'deki en büyük kolonisi, bugün Tunus sınırları içinde bulunan Kartaca idi. Kartaca, Fenike şehri Tyros'tan gelen kolonistler tarafından MÖ 9. yüzyılda kuruldu. Efsaneye göre, Kartaca'nın kurucusu, Tyros’un prensesi Kraliçe Dido idi. Gerçekte ise Kartaca, Fenikelilerin ticaret kolonilerini genişletme stratejisinin bir parçası olarak ortaya çıktı. Tunus - Kartaca, sadece bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda büyük bir askeri güç haline geldi. Kuzey Afrika’nın verimli toprakları, tarım açısından şehre büyük avantaj sağladı. Kartacalılar, denizcilikte Fenike geleneğini sürdürerek Akdeniz’in batısındaki ticaret yollarını kontrol ettiler. Sicilya, Sardinya ve İspanya’daki kolonilerle birlikte güçlü bir ticaret ağı kurdular. Kartaca, denizcilik gücüyle Roma gibi büyük rakiplerle karşı karşıya geldi. Bu mücadeleler, Pön Savaşları olarak bilinen üç büyük savaşla sonuçlandı. İlk Pön Savaşı (MÖ 264-241), Sicilya üzerindeki hakimiyet mücadelesiydi ve Kartaca'nın mağlubiyetiyle sona erdi. İkinci Pön Savaşı’nda (MÖ 218-201), ünlü Kartacalı general Hannibal, Alp Dağları’nı aşarak Roma’ya karşı büyük bir sefer düzenledi. Ancak bu çaba da başarısızlıkla sonuçlandı. Üçüncü Pön Savaşı (MÖ 149-146), Roma’nın Kartaca’yı tamamen yok etmesiyle sona erdi. Şehir yerle bir edildi, toprakları tuzlandı ve halkının çoğu köleleştirildi   Hannibal Barca (MÖ 247-183), Kartaca’nın en ünlü generali ve dünya tarihinin en büyük askeri dehalarından, Roma ile olan mücadelesinin en kritik dönemlerinden biri olan İkinci Pön Savaşı’nın (MÖ 218-201) kahramanı Hannibal, Kartaca generali Hamilcar Barca’nın oğluydu. Rivayete göre, babası onu küçük yaşta Roma’ya karşı nefret yemini etmeye zorladı. Bu yemin, Hannibal’in hayatı boyunca Kartaca’yı Roma’dan üstün kılma amacıyla hareket etmesini sağladı. Hannibal, İspanya’daki Kartaca topraklarının komutanı olarak Roma’ya karşı savaş hazırlıklarına başladı. En büyük başarısı, Alpler üzerinden Roma’ya yürüyüşüydü. MÖ 218’de yaklaşık 50.000 asker, 9.000 süvari ve 37 savaş filiyle Pireneler’i, ardından Alpler’i geçerek İtalya’ya ulaştı. Bu zorlu yolculuk sırasında ordusunun önemli bir kısmını kaybetse de Roma’ya beklenmedik bir saldırı gerçekleştirdi ve Romalılara karşı birçok zafer kazandı: Trebbia Muharebesi (MÖ 218): Romalıları nehir kenarında pusuya düşürdü. Trasimene Gölü Muharebesi (MÖ 217): Romalıları göl kenarına sıkıştırarak yok etti. Cannae Muharebesi (MÖ 216): Tarihin en büyük taktik zaferlerinden biri olarak kabul edilir. Hannibal, yaklaşık 50.000 Romalı askeri çevreleyerek büyük bir zafer kazandı.   Hannibal’in zaferleri, Roma’yı yıkmaya yetmedi. Fabius Maximus adlı Romalı generalin “yıpratma stratejisi” Hannibal’i yavaş yavaş zayıflattı. Roma, kaynaklarını seferber ederek Hannibal’in destek ve malzeme yollarını kesti. Kartaca’nın kendisi, Hannibal’e yeterli destek sağlayamadı ve MÖ 202’de Zama Muharebesi’nde Romalı general Scipio Africanus, Hannibal’i kesin bir yenilgiye uğrattı. Bu yenilgi, Kartaca’nın Roma’ya boyun eğmesine ve Pön Savaşları’nın sona ermesine yol açtı. Hannibal, Kartaca’nın düşüşünden sonra sürgüne gitti. Anadolu’daki Bithynia Krallığı’na sığındı, ancak Roma’nın baskısıyla teslim edilmek üzereydi. Bunun üzerine Hannibal, MÖ 183’te kendi hayatına son vererek Roma’ya teslim olmaktan kaçındı. Rivayete göre, “Roma beni ölü ele geçiremeyecek” diyerek zehir içmiştir. Hannibal, sadece Kartaca için değil, tüm dünya askeri tarihinde bir ikon olarak kabul edilir. Stratejileri ve taktikleri, sonraki yüzyıllarda birçok general tarafından incelenmiş ve uygulanmıştır. İtalya’da 16 yıl boyunca kalmasına rağmen Roma’yı yıkmayı başaramamış olması, onun dehasını gölgede bırakmamış, aksine ona bir efsanevi statü kazandırmıştır. Atalarının ülkesi Finike ye kaçmaya çalışan Hannibal, antik kaynaklara göre Günümüzde Kocaeli Gebze – Libyssa yakınlarında öldüğü ve gömüldüğü alan olarak kabullenmiş, 20. yüzyılın başlarında, Oğuz Türkleri 24 boyundan ‘’Kayı’’ gurubu Bozok kolu kökenli Osmanlı padişahı II. Abdülhamid merakı yüzünden başlatılan, Hannibal’in mezarını tespit etmek ve anısını yaşatmak için başlattığı girişim ile bugün Gebze’deki mezarın üzerine bir anıt yapılmıştır.   Fenike Şehir Devletlerinin Siyasi ve Askeri Tarihi Fenike şehir devletleri, MÖ 3.000’den itibaren Biblos, Tyros, Sidon, Beyrut ve Arvad gibi ticari açıdan zengin ve stratejik öneme sahip merkezlerden oluşuyordu. Ancak Fenike, hiçbir zaman birleşik bir krallık olmadı. Bu şehir devletlerinin her biri, bağımsız bir yönetim yapısına sahipti ve kendi liderleri tarafından yönetiliyordu. Siyasi olarak dağınık olmalarına rağmen, ortak bir dil, din ve ticaret ağı ile birbirlerine bağlıydılar. MÖ 16. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar Fenike, Mısır Yeni Krallığı’nın bir parçasıydı. Bu dönemde, Mısır firavunları Fenike limanlarını ve kaynaklarını kontrol altında tuttu. Fenikeliler, özellikle sedir ağacı ticaretinde Mısır için önemli bir rol oynadı. Ancak MÖ 12. yüzyılda “Deniz Kavimleri” olarak bilinen göçebe toplulukların Akdeniz kıyılarına saldırması, bölgede büyük bir değişim yarattı. Bu saldırılar, Mısır’ın Fenike üzerindeki hakimiyetini sona erdirdi. Fenike şehir devletleri, bu kaotik dönemde nispeten zarar görmeden kurtulmayı başardı. Bazı tarihçiler, Fenikelilerin bu kavimlerle anlaşmalar yaparak ya da onları ödeyerek saldırılardan korunduğunu öne sürmektedir. Mısır’ın etkisinin azalması, Fenikelilere bağımsızlıklarını kazandırdı ve ticari faaliyetlerini daha da genişletmelerine olanak tanıdı.   Asur ve Babil Baskısı Fenike’nin altın çağı olarak kabul edilen MÖ 1.000-800 yılları arasında şehir devletleri büyük ekonomik ve kültürel bir yükseliş yaşadı. Ancak bu dönem, MÖ 9. yüzyıldan itibaren Asur İmparatorluğu’nun bölgedeki genişleme politikalarıyla kesintiye uğradı. Asur kralı Asurnasirpal II ve ardından gelen hükümdarlar, Fenike şehirlerini ele geçirdi ve bu şehirleri haraç ödemeye zorladı. Tyros ve Sidon gibi şehirler, zaman zaman isyan ederek bağımsızlıklarını korumaya çalıştılarsa da, bu çabalar genellikle başarısız oldu. MÖ 7. yüzyılda Asur İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla Fenikeliler kısa bir süre için yeniden bağımsızlık kazandılar. Ancak bu kez Babil İmparatorluğu bölgeyi ele geçirdi. MÖ 585’te Babil kralı II. Nebukadnezar, Fenike şehirlerini fethetti. Tyros, yaklaşık 13 yıl süren bir kuşatma sonrasında teslim oldu, ancak nispeten avantajlı koşullarda bağımsızlığını koruyabildi.   Pers Hakimiyeti MÖ 540’larda Pers Ahameniş İmparatorluğu, Fenike’yi kontrol altına aldı. Persler, Fenikelilere nispeten özerklik tanıyarak şehirlerin günlük yönetimine müdahale etmedi. Bunun karşılığında Fenikeliler, Pers donanması için gemi sağladılar ve askeri seferlerde önemli bir rol oynadılar. Örneğin, MÖ 480’deki Yunanistan’ın istilasında Fenike gemileri Pers donanmasının önemli bir kısmını oluşturuyordu. Ancak Pers hakimiyeti döneminde Fenikeliler arasında bazı huzursuzluklar yaşandı. Tyros ve Arvad gibi şehirler, Pers kralı Artakserkses III’e karşı isyan ettiler. Bu isyanlar bastırılmış olsa da, Fenikeliler Pers yönetimi altında ticaret ve denizcilik faaliyetlerini sürdürdüler.   Fenike’nin Çöküşü ve Helenistik Dönem MÖ 332’de Makedonyalı Büyük İskender, Fenike topraklarına bir orduyla geldi. Biblos ve Sidon kısa sürede teslim olurken, Tyros şiddetli bir direniş gösterdi. İskender, Tyros’u almak için 7 ay süren zorlu bir kuşatma gerçekleştirdi. Şehir, sonunda teslim oldu ve büyük bir yıkıma uğradı. Tyros’un düşüşü, Fenikelilerin bağımsızlığının sonunu getirdi. Fenike, Makedonyalı Büyük İskender’in ölümünden sonra Seleukos İmparatorluğu’nun bir parçası oldu ve Helenistik döneme girdi. Bu dönemde, Yunan dili, kültürü ve mimarisi Fenike yaşamının her alanına nüfuz etti. Fenike şehirleri, ticaret yollarında hala önemli bir yere sahipti, ancak Fenike kültürü zamanla Yunan kültürü içinde eridi.   Fenike’nin Kültürel Mirası Kartaca’nın düşüşü, Fenike kültürünün son büyük gücünün de sonunu getirdi. Ancak Fenikelilerin kültürel ve teknolojik mirası, Akdeniz dünyasında kalıcı etkiler bıraktı: Alfabe: Fenike alfabesi, Akdeniz'de yazılı iletişimin LEVANTİN ticaret dilinin temelini oluşturdu. Bu alfabe, Yunan alfabesine ve dolayısıyla Latin alfabesine ilham kaynağı oldu. Bugün kullandığımız alfabenin kökeni Fenikelilere dayanır. Denizcilik ve Ticaret: Fenikelilerin gemi inşa teknikleri ve denizcilik becerileri, sonraki uygarlıklar tarafından benimsendi. Akdeniz’de ticaret ağlarının kurulmasında öncü oldular. Sanat ve Zanaat: Fenikeliler, cam işçiliği, metal işçiliği ve değerli taş oymacılığında ustalaşmışlardı. Bu sanatlar, Fenike’nin kültürel zenginliğini yansıtır. Kolonicilik Modeli: Fenikelilerin ticaret kolonileri kurma modeli, Yunanlar ve Romalılar gibi daha sonraki medeniyetler tarafından benimsendi. Bu model, Akdeniz dünyasında ticaretin yayılmasını sağladı.   Fenike Alfabesi ve Kültürel Miras Fenikelilerin en önemli miraslarından biri, alfabeleridir. Fenike alfabesi, Orta Asya kökenli olduğu – tıpkı Kril alfabesini etkileyen: 4 ünlü, 34 ünsüz - toplamda 38 harften oluşan ve çizimleri Gök Türk alfabesine benzeye ‘Kenan’ bölgesi yazı sistemlerinden türetilmiştir ve 22 harften oluşan bu sistem, yazıyı daha demokratik bir hale getirmiştir. Karmaşık çivi yazısı ve hiyerogliflerin aksine, Fenike alfabesi öğrenmesi kolay bir yazı sistemiydi. Bu sistem, Fenikeliler tarafından ticaret yoluyla Akdeniz’e ve Avrupa’ya yayılmıştır. Yunan alfabesi de büyük ölçüde Fenike alfabesinden etkilenmiştir.     Fenike’nin Modern Çağdaki İzleri Bugün Fenikelilerin etkisini, Akdeniz'in dört bir yanındaki kültürel ve ticari bağlarda görmek mümkündür. Lübnan’daki Biblos gibi antik Fenike şehirleri, bu uygarlığın zengin tarihini yansıtan önemli arkeolojik alanlardır. Fenike’nin denizcilik ve ticaret geleneği, modern dünyada küresel ticaretin temellerinden biri olarak kabul edilir. Fenikeliler, tarihi kaynaklarda büyük imparatorlukların gölgesinde kalsalar da, ticaret, denizcilik ve yazı sistemleriyle insanlık tarihine eşsiz bir katkıda bulunmuşlardır. Onların hikayesi, küçük bir toplumun yaratıcı gücünün, teknolojik yeniliklerinin ve dünya ticaretine olan etkisinin önemli bir kanıtıdır.  

Adına yerleşim merkezimiz bile var

Adına yerleşim merkezimiz bile var.

Yaşadığı coğrafyayı – geçmişini bilmeyen toplumların ikide bir oy devşirme adına ikide bir ‘’din iman – yetmeyince vatan millet sakarya’’ nidalarıyla kalkınması – geleceğinin olması imkansızdır. 

Finike - Fenikelilerin Tarihi (MÖ 2.500 - MÖ 300)

Nerdeyse dünyanın ucu sayılan İngiltere - Cornwall:

Mavi Gökyüzü ve Plajlar Diyarı Cornwall, mavi gökyüzü ve plajlarıyla, tatil evleri, kuş gözlemcileri ve bisiklet turlarıyla İngiltere'nin pitoresk bir köşesidir ve bin yıldan uzun süredir İngiltere'nin bir parçasıdır. Ancak yüzeyin altına baktığınızda, burada farklı bir kültür, dil, gelenekler ve folklorun hala yaşadığını görürsünüz. Bu, bir zamanlar bu bölgeye hükmeden Kelt krallarının mirasıdır.
Aslında, bu sert topraklar İngiltere’den çok Brittany ve Galler ile daha fazla ortak noktaya sahiptir. Cornwall için kuzey ve güneydeki açık deniz her zaman bir engelden çok bir otoyol olmuştur. Bu durum bugün de aynıdır, tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi.

Tarih ve Ticaret Bağlantıları Son yıllarda, Arthur efsanesinde mitolojik Kral'ın doğum yeri olarak bilinen Tintagel Kalesi gibi önemli yerlerde yapılan kazılar, Avrupa genelinde ve ötesinde Orta Çağ ticaret bağlantılarını ortaya çıkarmıştır. Roma’nın Britanya’dan çekilmesinin ardından gelen sözde karanlık çağlarda bile burası Kuzey Atlantik’in en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Peki, bu uluslararası bağlantılar ne kadar eskiye dayanıyor? Bunu öğrenmek için çok daha geriye, Romalılar bu adalara ayak basmadan binlerce yıl öncesine gitmemiz gerekiyor.

Avrupa'nın 3.000 Yıl Öncesine Yolculuk

Üç bin yıl önce Avrupa, bugünkünden çok farklı bir yerdi. Arkeologlar, bu dönemi, genellikle maddi kalıntılara dayanarak farklı gruplara ayırır. Çoğu zaman, bu gruplar benzer kültür ve dini fikirlerle birleşmiş gibi görünse de, yazılı kaynakların eksikliği nedeniyle somut bilgiler oldukça sınırlıdır.

Cornwall’da bu dönemin kalıntılarını bugün hâlâ görebiliriz. Bölgenin ünlü vahşi atları, Avrasya steplerinden buraya getirilen at yetiştiricileriyle birlikte bu eski dönemde ortaya çıkmıştır. Taş Devri'ni izleyen belirsiz bir dönemde bu insanların inşa ettiği geniş taş sınırlar, "reeves" olarak bilinir ve kilometrelerce uzanır. Dartmoor gibi yerlerde ise Grim’s Pound adlı yerleşim yerleri gibi yapılar hâlâ ayakta durmaktadır. Bunun yanı sıra, Avrupa’nın büyük bir kısmını kaplayan ormanlardan geriye kalan küçük alanlar da bu bölgede bulunmaktadır.

Demir Çağı'na ve Yabancıların Gelişine Geçiş

MÖ 1000 civarında, Bronz Çağı'nın sonundaki çöküşün ardından yeni bir Demir Çağı başladı. Bu yeni çağda, Britanya kıyılarına Doğu'dan gelen yabancılar ulaştı. O dönemde Britanyalıların denize açıldığını biliyoruz; Dover ve Ferriby tekneleri, sahil boyunca yolculuk yapmak için tasarlanmış büyük gemilerdi. Ayrıca genetik kanıtlar, kıtanın bazı bölgelerinden gelen bir mirası işaret ediyor.

Ancak, bu yeni gelenlerin gemileri farklıydı; kökenleri bambaşka bir dünyadan, şehir kurucuların, deniz ticaretinin ve yazının dünyasından geliyordu. Bu gezginlerin kökenleri bugünkü Lübnan - Suriye ve İsrail olan Levant bölgesindeydi. Bu ilk karşılaşmanın tam olarak nasıl gerçekleştiğini bilmiyoruz. Fransa kıyılarındaki aracılar tarafından mı ayarlandı yoksa yeni yerler keşfetmek isteyen kaşifler tarafından mı başlatıldı, söylemek zor. Ancak arkeolojik kanıtlar, Levant’tan gelen bu demir çağ gezginlerinin Britanya’ya ulaştığını gösteriyor.

 

Neden Bu Kadar Kuzeye Geldiler?

Levant’tan gelen bu denizcilerin neden Hercai Sütunları'nı (Cebelitarık Boğazı) geçerek vahşi Atlantik’e kadar geldiklerini merak edebiliriz. Bu sorunun cevabı aslında, özellikle bronz yapımında kullanılan ve son derece nadir bulunan bir metal Kalay idi. Bugün hâlâ Cornwall’da çıkarılan bu metal, o dönemde inanılmaz değerli bir ticaret malzemesiydi. Hatta Britanya’nın adını bile bu ticaretin şekillendirdiği düşünülüyor. Bazı tarihçiler, “Baratanak” (kalayın ülkesi) isminin bu denizciler tarafından verildiğini öne sürüyor.

 

Yunan ve Roma Yazarlarının Notları

MÖ 445’te Herodotos, Britanya Adaları'ndan "Kalay Adaları" (Cassiterides) olarak bahseder. Yunan kaşif Pytheas, Kuzey Atlantik hakkında yazdığı ve kaybolmuş olan eserinde kalay ticaretinden söz eder. Ayrıca Polybius ve Sicilyalı Diodoros gibi yazarlar da bu ticaretin izlerini kaydeder. Bazı araştırmacılar, bu ticaretin MÖ 1500’e kadar uzandığını iddia ediyor.

 

Peki, Bu Gezginler Kimdi?

Bu denizciler, tarihin en başarılı tüccarlarından biri olan Fenikeliler, Avrupa’nın ilk gerçek denizcileri olarak anılır ve günümüz İngilizcesinin yazıldığı ilk alfabenin yaratıcıları olarak kabul edilir. Homeros ve Herodotos, onları usta gemi yapımcıları olarak överken, İncil'de peygamber Hezekiel, onları "birçok kıyının tüccarları" olarak tanımlar.

Fenikeliler, efsanelerle örülü bir geçmişe sahiptir. Örneğin, Süleyman Tapınağı’nın yapımında yer aldıkları gibi birçok ulusal hikaye ve efsanede anılmışlardır. Ancak efsanelerin ötesinde, kendi çağdaş kaynaklarının eksikliği nedeniyle hikayeleri bir dedektiflik hikayesine dönüşmüştür. Buna rağmen, insanlık tarihindeki en büyüleyici medeniyetlerden biri oldukları açıktır.

 

Fenikelilerin Denizcilik Kültürü ve Akdeniz’deki Yayılışı

Fenikeliler, Yunanların denizaşırı genişlemelerinden yüzlerce yıl önce Akdeniz’in tamamında ve ötesinde etkili olmuşlardı. Onlar, Akdeniz’i ve kıyılarını ticaret merkezleri ağına bağlayan ilk denizci kültürdü. Peki, bu başarılarını nasıl sağladılar?

Fenikelilerin hikâyesi, Demir Çağı’ndan çok daha önce başlar. Orta Bronz Çağı’nda bile denizcilik ve ticaretle ün kazanmışlardı. Arkeolojik bulgular, bu toplumun tamamen denize yönelik bir yaşam tarzı geliştirdiğini göstermektedir. Dağlık coğrafyaları, sık ormanlar ve geçit vermez vadilerle kaplıydı. Bu yüzden, diğer birçok denizci toplum gibi, denizi bir otoyol olarak gördüler; iç kesimlerdeki ulaşım çok daha zordu.

Fenikeliler, büyük antik imparatorlukların arasında, benzersiz bir konuma sahipti. Onlar, ticaret yollarının tam kesişim noktasındaydılar. Bu durum, onlara başta Mısır ve Asur gibi büyük devletlere haraç ödeyerek özgürlüklerini koruma fırsatı sundu. Bu süreçte, dünyadaki en son teknolojik yeniliklerden yararlandılar ve kendi yeniliklerini de ekleyerek yavaş yavaş zenginleştiler.

Fenikeliler, modern gemiciliğin temel taşı olan “omurga”yı (keel) ilk geliştirenler arasında olabilir. Bu yapısal yenilik, gemileri daha sağlam ve uzun yolculuklara uygun hale getirdi. Özellikle Mısır’a kereste taşımak için tasarlanan büyük yük gemileri, Fenikelilerin ticari başarılarının simgelerinden biri oldu. Bu gemiler, Lübnan’ın bayrağındaki ünlü sedir ağaçlarını ve diğer ticari malları taşımakta kullanıldı.

 

Fenike İsmi Nereden Geliyor?

Fenikeliler kendilerine “Fenikeli” demezdi. Bu isim, Yunancadan gelir ve genellikle Levant kıyılarında üretilen mor bir boya ile ilişkilendirilir. Bu boya, Murex deniz salyangozundan elde edilir ve antik çağda kraliyetle ilişkilendirilirdi. Üretim süreci son derece zahmetliydi; bir tek boya kazanı için on binlerce deniz salyangozu gerekiyordu. Bu da boyayı inanılmaz derecede pahalı ve değerli kılıyordu.

Bazı kaynaklar, Fenikelilerin kızıl saçlı olabileceğini de iddia etmektedir. Ancak isimlerinin tam kökeni belirsizdir. Yunanlar, MÖ 1. binyılda bugünkü Lübnan, Suriye ve kuzey İsrail’i kapsayan bu bölgeye Fenike, halkına ise Fenikeliler demiştir.

 

Fenikelilerin Şehir Devletleri ve Ticaret Ağı

Fenikeliler, Bronz Çağı’nda Kenan halkının torunlarıydı. Aynı dili konuşuyor, aynı dini uyguluyor ve Kenanlı atalarının geleneklerini sürdürüyorlardı. Ancak Fenike, hiçbir zaman birleşik bir krallık olmadı. Biblos, Tyros, Sidon, Beyrut ve Arvad gibi şehir devletlerinden oluşan bir federasyondu. Bu şehir devletlerinin her biri, ticari faaliyetler ve bağımsız yönetim şekilleriyle dikkat çekiyordu.

MÖ 3.000’e gelindiğinde, Fenike şehirleri denizcilik ve ticarette öne çıkmıştı. Bu şehirler, Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlayan ticaret yollarının merkezindeydi. Fenikeliler, Mısırlılarla ticaret yapmış, sedir ağacı, taş, değerli metaller ve fildişi gibi ürünleri takas etmişlerdir.

 

Fenikelilerin Kolonileşmesi ve Akdeniz’deki Etkileri

Fenikeliler, MÖ 11. yüzyıldan itibaren Akdeniz boyunca ticaret kolonileri kurmaya başladılar. Ticaret, başlangıçta geçici yerleşim yerleri aracılığıyla yapılırken, zamanla bu yerleşimler kalıcı şehirler ve büyük ticaret merkezlerine dönüştü. Fenikelilerin kolonileşme hareketi, hem ticaret ağlarını genişletmek hem de yeni doğal kaynaklara erişmek amacıyla gerçekleşti.

Fenikelilerin kolonileşme sürecindeki ilk adımları, kendi anavatanlarına yakın bölgelerde gerçekleşti. Kıbrıs Adası, bu genişlemenin erken dönem hedeflerinden biriydi. Kıbrıs, değerli madenleri ve bakır kaynakları ile dikkat çekiyordu. Kition gibi yerleşim yerleri, başlangıçta küçük ticaret noktaları olarak kurulmuş, ancak zamanla zengin ve kozmopolit şehirlere dönüşmüştür. Kition, yalnızca Fenikelilere değil, aynı zamanda büyük bir Yunan nüfusa da ev sahipliği yapıyordu.

Kıbrıs’ın ardından, Fenikeliler Ege Denizi’ndeki Rodos, Girit, Milos ve Thasos gibi adalara yerleşim kurarak ticaret ağlarını genişlettiler. Bu yerleşimler, bölgedeki Yunan kolonileriyle de etkileşim halinde olmuştur.

 

İtalya ve Sicilya’daki Rekabet

Fenikeliler, İtalya topraklarında da önemli bir varlık oluşturmuşlardı. Özellikle Sicilya, Fenike ve Yunan kolonistleri arasında rekabetin yoğun yaşandığı bir bölgeydi. Tarihçi Thukydides, Fenikelilerin Sicilya’nın birçok yerine yerleştiğini ve yerli halklarla ticaret yaptığını belirtir. Ancak Yunan kolonilerinin gelişiyle Fenikeliler, faaliyetlerini Sicilya’nın kuzeybatısında bulunan Mozia, Solunto ve Palermo gibi yerlere yoğunlaştırmak zorunda kaldılar.

Arkeolojik bulgular, Fenike yerleşimlerinin Yunan kolonilerinin etkisiyle daha güvenli alanlara çekildiğini doğrulamaktadır. Mozia’da yapılan kazılar, Fenikelilerin Yunan kolonilerinin gelişinden kısa bir süre sonra buraya yerleştiğini göstermektedir.

 

Batıya Yöneliş: İspanya ve Britanya

Fenikelilerin kolonileşme hareketi, Akdeniz’in batısına doğru genişledi. Bugünkü İspanya’da, Cadiz (Fenikece adı Gadir) gibi büyük ticaret merkezleri kuruldu. Bu şehirler, gümüş ve kalay ticaretinde önemli bir rol oynadı. Fenikelilerin, Britanya gibi daha kuzey bölgelerle de ticaret yaptığı düşünülmektedir. Bu ticarette cam, zeytinyağı ve seramik gibi ürünler karşılığında gümüş ve kalay elde etmişlerdir.

Fenikelilerin en başarılı ve etkili kolonisi, bugün Tunus sınırları içinde yer alan Kuzey Afrika’daki Güç Merkezi Kartaca’dır. Efsaneye göre, Kartaca, topraklarımızda bulunan Çanakkale Truva - Troya Savaşı’nın ardından efsanevi Kraliçe Dido tarafından veya Kartaca’nın Fenike şehri Tyros’tan gelen kolonistler tarafından kurulduğu düşünülmektedir. Kartaca, iyi tarım arazileri ve daha az yerli nüfusa sahip olması nedeniyle diğer Fenike kolonilerinden daha erken dönemde zenginleşmiştir.

Kartaca, yalnızca bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda bir imparatorluk haline gelmiş ve Roma ile büyük mücadelelere girmiştir. Punic Savaşları olarak bilinen bu savaşlar, Akdeniz’in kontrolü için Fenike ve Roma’nın mücadelesine sahne olmuştur.

 

Kartaca’nın Yükselişi ve Fenike Mirası

Fenikelilerin Akdeniz'deki en büyük kolonisi, bugün Tunus sınırları içinde bulunan Kartaca idi. Kartaca, Fenike şehri Tyros'tan gelen kolonistler tarafından MÖ 9. yüzyılda kuruldu. Efsaneye göre, Kartaca'nın kurucusu, Tyros’un prensesi Kraliçe Dido idi. Gerçekte ise Kartaca, Fenikelilerin ticaret kolonilerini genişletme stratejisinin bir parçası olarak ortaya çıktı.

Tunus - Kartaca, sadece bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda büyük bir askeri güç haline geldi. Kuzey Afrika’nın verimli toprakları, tarım açısından şehre büyük avantaj sağladı. Kartacalılar, denizcilikte Fenike geleneğini sürdürerek Akdeniz’in batısındaki ticaret yollarını kontrol ettiler. Sicilya, Sardinya ve İspanya’daki kolonilerle birlikte güçlü bir ticaret ağı kurdular.

Kartaca, denizcilik gücüyle Roma gibi büyük rakiplerle karşı karşıya geldi. Bu mücadeleler, Pön Savaşları olarak bilinen üç büyük savaşla sonuçlandı. İlk Pön Savaşı (MÖ 264-241), Sicilya üzerindeki hakimiyet mücadelesiydi ve Kartaca'nın mağlubiyetiyle sona erdi. İkinci Pön Savaşı’nda (MÖ 218-201), ünlü Kartacalı general Hannibal, Alp Dağları’nı aşarak Roma’ya karşı büyük bir sefer düzenledi. Ancak bu çaba da başarısızlıkla sonuçlandı. Üçüncü Pön Savaşı (MÖ 149-146), Roma’nın Kartaca’yı tamamen yok etmesiyle sona erdi. Şehir yerle bir edildi, toprakları tuzlandı ve halkının çoğu köleleştirildi

 

Hannibal Barca (MÖ 247-183),

Kartaca’nın en ünlü generali ve dünya tarihinin en büyük askeri dehalarından, Roma ile olan mücadelesinin en kritik dönemlerinden biri olan İkinci Pön Savaşı’nın (MÖ 218-201) kahramanı Hannibal, Kartaca generali Hamilcar Barca’nın oğluydu. Rivayete göre, babası onu küçük yaşta Roma’ya karşı nefret yemini etmeye zorladı. Bu yemin, Hannibal’in hayatı boyunca Kartaca’yı Roma’dan üstün kılma amacıyla hareket etmesini sağladı.

Hannibal, İspanya’daki Kartaca topraklarının komutanı olarak Roma’ya karşı savaş hazırlıklarına başladı. En büyük başarısı, Alpler üzerinden Roma’ya yürüyüşüydü. MÖ 218’de yaklaşık 50.000 asker, 9.000 süvari ve 37 savaş filiyle Pireneler’i, ardından Alpler’i geçerek İtalya’ya ulaştı. Bu zorlu yolculuk sırasında ordusunun önemli bir kısmını kaybetse de Roma’ya beklenmedik bir saldırı gerçekleştirdi ve Romalılara karşı birçok zafer kazandı:

  • Trebbia Muharebesi (MÖ 218): Romalıları nehir kenarında pusuya düşürdü.
  • Trasimene Gölü Muharebesi (MÖ 217): Romalıları göl kenarına sıkıştırarak yok etti.
  • Cannae Muharebesi (MÖ 216): Tarihin en büyük taktik zaferlerinden biri olarak kabul edilir. Hannibal, yaklaşık 50.000 Romalı askeri çevreleyerek büyük bir zafer kazandı.
  •  

Hannibal’in zaferleri, Roma’yı yıkmaya yetmedi. Fabius Maximus adlı Romalı generalin “yıpratma stratejisi” Hannibal’i yavaş yavaş zayıflattı. Roma, kaynaklarını seferber ederek Hannibal’in destek ve malzeme yollarını kesti. Kartaca’nın kendisi, Hannibal’e yeterli destek sağlayamadı ve MÖ 202’de Zama Muharebesi’nde Romalı general Scipio Africanus, Hannibal’i kesin bir yenilgiye uğrattı. Bu yenilgi, Kartaca’nın Roma’ya boyun eğmesine ve Pön Savaşları’nın sona ermesine yol açtı.

Hannibal, Kartaca’nın düşüşünden sonra sürgüne gitti. Anadolu’daki Bithynia Krallığı’na sığındı, ancak Roma’nın baskısıyla teslim edilmek üzereydi. Bunun üzerine Hannibal, MÖ 183’te kendi hayatına son vererek Roma’ya teslim olmaktan kaçındı. Rivayete göre, “Roma beni ölü ele geçiremeyecek” diyerek zehir içmiştir.

Hannibal, sadece Kartaca için değil, tüm dünya askeri tarihinde bir ikon olarak kabul edilir. Stratejileri ve taktikleri, sonraki yüzyıllarda birçok general tarafından incelenmiş ve uygulanmıştır. İtalya’da 16 yıl boyunca kalmasına rağmen Roma’yı yıkmayı başaramamış olması, onun dehasını gölgede bırakmamış, aksine ona bir efsanevi statü kazandırmıştır.

Atalarının ülkesi Finike ye kaçmaya çalışan Hannibal, antik kaynaklara göre Günümüzde Kocaeli Gebze – Libyssa yakınlarında öldüğü ve gömüldüğü alan olarak kabullenmiş, 20. yüzyılın başlarında, Oğuz Türkleri 24 boyundan ‘’Kayı’’ gurubu Bozok kolu kökenli Osmanlı padişahı II. Abdülhamid merakı yüzünden başlatılan, Hannibal’in mezarını tespit etmek ve anısını yaşatmak için başlattığı girişim ile bugün Gebze’deki mezarın üzerine bir anıt yapılmıştır.

 

Fenike Şehir Devletlerinin Siyasi ve Askeri Tarihi

Fenike şehir devletleri, MÖ 3.000’den itibaren Biblos, Tyros, Sidon, Beyrut ve Arvad gibi ticari açıdan zengin ve stratejik öneme sahip merkezlerden oluşuyordu. Ancak Fenike, hiçbir zaman birleşik bir krallık olmadı. Bu şehir devletlerinin her biri, bağımsız bir yönetim yapısına sahipti ve kendi liderleri tarafından yönetiliyordu. Siyasi olarak dağınık olmalarına rağmen, ortak bir dil, din ve ticaret ağı ile birbirlerine bağlıydılar.

MÖ 16. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar Fenike, Mısır Yeni Krallığı’nın bir parçasıydı. Bu dönemde, Mısır firavunları Fenike limanlarını ve kaynaklarını kontrol altında tuttu. Fenikeliler, özellikle sedir ağacı ticaretinde Mısır için önemli bir rol oynadı. Ancak MÖ 12. yüzyılda “Deniz Kavimleri” olarak bilinen göçebe toplulukların Akdeniz kıyılarına saldırması, bölgede büyük bir değişim yarattı.

Bu saldırılar, Mısır’ın Fenike üzerindeki hakimiyetini sona erdirdi. Fenike şehir devletleri, bu kaotik dönemde nispeten zarar görmeden kurtulmayı başardı. Bazı tarihçiler, Fenikelilerin bu kavimlerle anlaşmalar yaparak ya da onları ödeyerek saldırılardan korunduğunu öne sürmektedir. Mısır’ın etkisinin azalması, Fenikelilere bağımsızlıklarını kazandırdı ve ticari faaliyetlerini daha da genişletmelerine olanak tanıdı.

 

Asur ve Babil Baskısı

Fenike’nin altın çağı olarak kabul edilen MÖ 1.000-800 yılları arasında şehir devletleri büyük ekonomik ve kültürel bir yükseliş yaşadı. Ancak bu dönem, MÖ 9. yüzyıldan itibaren Asur İmparatorluğu’nun bölgedeki genişleme politikalarıyla kesintiye uğradı. Asur kralı Asurnasirpal II ve ardından gelen hükümdarlar, Fenike şehirlerini ele geçirdi ve bu şehirleri haraç ödemeye zorladı. Tyros ve Sidon gibi şehirler, zaman zaman isyan ederek bağımsızlıklarını korumaya çalıştılarsa da, bu çabalar genellikle başarısız oldu.

MÖ 7. yüzyılda Asur İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla Fenikeliler kısa bir süre için yeniden bağımsızlık kazandılar. Ancak bu kez Babil İmparatorluğu bölgeyi ele geçirdi. MÖ 585’te Babil kralı II. Nebukadnezar, Fenike şehirlerini fethetti. Tyros, yaklaşık 13 yıl süren bir kuşatma sonrasında teslim oldu, ancak nispeten avantajlı koşullarda bağımsızlığını koruyabildi.

 

Pers Hakimiyeti

MÖ 540’larda Pers Ahameniş İmparatorluğu, Fenike’yi kontrol altına aldı. Persler, Fenikelilere nispeten özerklik tanıyarak şehirlerin günlük yönetimine müdahale etmedi. Bunun karşılığında Fenikeliler, Pers donanması için gemi sağladılar ve askeri seferlerde önemli bir rol oynadılar. Örneğin, MÖ 480’deki Yunanistan’ın istilasında Fenike gemileri Pers donanmasının önemli bir kısmını oluşturuyordu.

Ancak Pers hakimiyeti döneminde Fenikeliler arasında bazı huzursuzluklar yaşandı. Tyros ve Arvad gibi şehirler, Pers kralı Artakserkses III’e karşı isyan ettiler. Bu isyanlar bastırılmış olsa da, Fenikeliler Pers yönetimi altında ticaret ve denizcilik faaliyetlerini sürdürdüler.

 

Fenike’nin Çöküşü ve Helenistik Dönem

MÖ 332’de Makedonyalı Büyük İskender, Fenike topraklarına bir orduyla geldi. Biblos ve Sidon kısa sürede teslim olurken, Tyros şiddetli bir direniş gösterdi. İskender, Tyros’u almak için 7 ay süren zorlu bir kuşatma gerçekleştirdi. Şehir, sonunda teslim oldu ve büyük bir yıkıma uğradı. Tyros’un düşüşü, Fenikelilerin bağımsızlığının sonunu getirdi.

Fenike, Makedonyalı Büyük İskender’in ölümünden sonra Seleukos İmparatorluğu’nun bir parçası oldu ve Helenistik döneme girdi. Bu dönemde, Yunan dili, kültürü ve mimarisi Fenike yaşamının her alanına nüfuz etti. Fenike şehirleri, ticaret yollarında hala önemli bir yere sahipti, ancak Fenike kültürü zamanla Yunan kültürü içinde eridi.

 

Fenike’nin Kültürel Mirası

Kartaca’nın düşüşü, Fenike kültürünün son büyük gücünün de sonunu getirdi. Ancak Fenikelilerin kültürel ve teknolojik mirası, Akdeniz dünyasında kalıcı etkiler bıraktı:

  1. Alfabe: Fenike alfabesi, Akdeniz'de yazılı iletişimin LEVANTİN ticaret dilinin temelini oluşturdu. Bu alfabe, Yunan alfabesine ve dolayısıyla Latin alfabesine ilham kaynağı oldu. Bugün kullandığımız alfabenin kökeni Fenikelilere dayanır.
  2. Denizcilik ve Ticaret: Fenikelilerin gemi inşa teknikleri ve denizcilik becerileri, sonraki uygarlıklar tarafından benimsendi. Akdeniz’de ticaret ağlarının kurulmasında öncü oldular.
  3. Sanat ve Zanaat: Fenikeliler, cam işçiliği, metal işçiliği ve değerli taş oymacılığında ustalaşmışlardı. Bu sanatlar, Fenike’nin kültürel zenginliğini yansıtır.
  4. Kolonicilik Modeli: Fenikelilerin ticaret kolonileri kurma modeli, Yunanlar ve Romalılar gibi daha sonraki medeniyetler tarafından benimsendi. Bu model, Akdeniz dünyasında ticaretin yayılmasını sağladı.

 

Fenike Alfabesi ve Kültürel Miras

Fenikelilerin en önemli miraslarından biri, alfabeleridir. Fenike alfabesi, Orta Asya kökenli olduğu – tıpkı Kril alfabesini etkileyen: 4 ünlü, 34 ünsüz - toplamda 38 harften oluşan ve çizimleri Gök Türk alfabesine benzeye ‘Kenan’ bölgesi yazı sistemlerinden türetilmiştir ve 22 harften oluşan bu sistem, yazıyı daha demokratik bir hale getirmiştir. Karmaşık çivi yazısı ve hiyerogliflerin aksine, Fenike alfabesi öğrenmesi kolay bir yazı sistemiydi. Bu sistem, Fenikeliler tarafından ticaret yoluyla Akdeniz’e ve Avrupa’ya yayılmıştır. Yunan alfabesi de büyük ölçüde Fenike alfabesinden etkilenmiştir.

 

 

Fenike’nin Modern Çağdaki İzleri

Bugün Fenikelilerin etkisini, Akdeniz'in dört bir yanındaki kültürel ve ticari bağlarda görmek mümkündür. Lübnan’daki Biblos gibi antik Fenike şehirleri, bu uygarlığın zengin tarihini yansıtan önemli arkeolojik alanlardır. Fenike’nin denizcilik ve ticaret geleneği, modern dünyada küresel ticaretin temellerinden biri olarak kabul edilir.

Fenikeliler, tarihi kaynaklarda büyük imparatorlukların gölgesinde kalsalar da, ticaret, denizcilik ve yazı sistemleriyle insanlık tarihine eşsiz bir katkıda bulunmuşlardır. Onların hikayesi, küçük bir toplumun yaratıcı gücünün, teknolojik yeniliklerinin ve dünya ticaretine olan etkisinin önemli bir kanıtıdır.

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort