EGE' NİN OLUŞUMU - 9
Denizkızlarının biri Okyanuslardan gelir, biri Akdeniz' den. Akdeniz, Ege' ye yakındır, suları ılımandır. Akdeniz' de oturan kızını, baba evine beş sıralı dev denizatlarının çektiği arabası suları köpürtüp yara yara getirir.
Okyanusların taze tanrıçası üç gün geç gelir. Onun denizlerinin yarısı soğuktur, yarısı sıcak. Geçtiği yerlerde ne Akdeniz' de, ne Ege' de raslanmadık türlü deniz yaratıkları karşıcı çıkarlar. Çocuk kaşalotlar, arabasının yanında koşarlar. Fok balıkları çığlıklaşır.
Baba evinin denizlerinde sular durulur. Ege güzelleşir; nerden baksan pırıl pırıl yanan dipleri görürsün. Akdeniz' den koca denizkaplumbağaları kanat vura vura sulardan gelirler, Ege' ye akarlar, on denizatının çektiği Okyanuslar tanrıçasının arabasına
önden yol açtırırlar.
Ata cinle adamoğlundan kaçırdığı insan karısı, sarayın denizkabuğu merdivenlerinde dururlar, yolları gözlerler. Denizatlarının burunlarından şimşekler çakar, kuyrukları deli deli suları döver.
Ata cinin köpeği yunusbalığı bağırarak önden haber getirir. Az sonra da Okyanus tanrıçası, ata cinin dilber büyük kızı çıkagelir. Uzak yolun yolcusu yorgun olur. Tanrıça kızı, üç gün üç gece elleşmeden uyuturlar. Üçüncü gecenin dördüncü sabahında tanrıça
kız pespembe, uyumuş uyanmış çocuk güzelliğinde uykusundan kalkar. Bir güzeldir, bir tatlıdır!
Denizlerin saklı derinlerinde açan güllerden devşirme kokularla banyosunu hazırlarlar. Ata cinin sarayında herkes ona hizmet eder. Denizatlarının dişilerini sağarlar, sütlerini banyosuna boca edip ağzına birlik doldururlar. Tanrıça denizkızı, tüllerden uyku geceliğiyle banyoya gelir. O, geceliğini soyunurken hizmetkarlar ellerini çırparlar, deniz suyunu bulandırıp tanrıçanın kar beyazı vücudunu haset gözlerden saklarlar.
Tanrıça, banyoya kendini bırakır. Süt bir yandan işler tenine, deniz dibi güllerinin kokusu bir yandan. Denizatlarının dişilerinden sağılan sütlerde kadın kadın kısmına delirme gücü veren bir hassa vardır derler. Tanrıça bunu bilir. Bir gün bir gece banyodan hiç çıkmaz. Yıkanır durur. Okyanusların kirini, kokusunu üstünden atar, arınır.
Sonra baba evi saraydan gezmelere çıkar. Ege' nin dibini karış karış bilir. İnsan avucunun içini nasıl bilir, o da öyle! Burun delikleri yaman bir kadınsılıkla açılmıştır. Her yana delirgen bakar. Kulaklarını diker, bir ufacık kıpranma olsa, hemencecik duyuverir. Yavaş bir sesle de şarkı çağırır. Ne dediği, ne söylediği seçilmez, anlaşılmaz. Sular, dalgalanıp şarkısını diplerden daha üstlere götürür.
Mevsim, onun mevsimidir. En has gözdesi süngerleri sevip okşar. Bir dokunur; süngerler deniz dibi çiçekleri gibi açar, büyürler, albenileri geliverir. Süngerler solur, yürek gibi küt küt vururlar: Suyu alıp verdikçe her yanları şişer.
Tanrıça ansızın durup safi kulak kesilir. Sularda, dalgıcın yukardan aşağı inerken çıkardığı usul fışırtıyı duyar, dinler. Sular, vafın çıkardığı küçük kabarcıklarla haberi kulağına iletirler. Tanrıça denizkızı, kızkardeşini öbür Akdeniz tanrıçası denizkızını aranır. Sesi o da duymuştur. Beklerler. Sulardan birbirleriyle konuşurlar. Geleni kesişip pay ederler.
O zaman birinden biri, dalgıcın karşısında bitiverir. En güzel, en alımlı, en beğenilen, en çok istenen kadın olur, o kılıkta görünür adama. Gülümser. Kollarını uzatır, çağırır:
" Hadi gel! Bana gel! Öyle güzelim ki! Senin için güzelim. Sen varsın diye güzelim. Gel!..."
Devam edecek.