VARLIĞIN BİRLİĞİ; Eğer inanç ”İnsan bütün isimleri cem etmiştir” diyorsa o inancın adına “VARLIĞIN BİRLİĞİ” denir.İnsan, bütün isimleri kendinde cem (toplayan) edendir. Onun için de ''İnsan'' en mükemmel kitaptır. Lakin, o isimler insana ait değildir. Sadece insanda toplanmıştır. O zaman insan, kitabın bulunduğu mahal-yer ve menzil-duraktır. Hakk’ın varlığını idrak etmek isteyen insan kendi Zat’ı’na dönmelidir. Çünkü Hakk, insandadır, ona sarılmalıdır. Sıfat –Zat ile nitelendiğinden, sıfat onun gerçek konusu olan Zat’a ilişme hakkına sahiptir.
İLİM; Maluma yani bilinene tabidir. İlim, Allah’ı isim ve sıfatlarıyla bilmektir. Kendisini bilene ve bilinene bağlar.
İRADE; İlme, yani bilgiye tabidir. Kendisini irade eden ve edilene bağlar. Bilginin mümkünün (sonradan olan – kayıtlı varlık ) öncelemesi bakımından, Zat’ın mümküne ilişmesine “İrade” denilmiştir. İrade sahibi olan, yani mümkünle ilişkisinde olmayan bir şeyi dileseydi, o şey olmaması yönüyle irade edilmiş olurdu. Mümkünün iradesi, varlık-yokluk ikilemi üzerinde, mümkünün her hangi birini seçmesi, o mümkünün iradesidir.
KUDRET; Zat’ın yani Mutlak varlığın, kendi hakikatında her hangi bir başkalaşma meydana gelmeksizin, alemi yaratmaya ilişmesi “Kudret” diye isimlendirilir. Kudret, kendisini kudret sahibine ve kudretin konusuna bağlar. Yaptırım gücü olan kudret sabra tabidir. Sabır ise iradeye tabidir.
DİN ve TEOLOJİ; Genel bir tabirle “DİN” insanın inancı ve imanına aracılık eden yapıdır. Günümüzde Din maalesef erklerin ve egemenlerin elinde bir uyuşturucu ve katliam aracıdır. Oysa “DİN” bireyin cisim aleminin gerekliliğinden dolayı sınırsız potansiyellerinin sınırlanmış halinden, tekrar sınırsızlanmasının yol ve yöntemidir. Yaratılmışlığın gerçeği hiçbir dine ait değildir. Dinler, belli ırkların elinde millileştirilerek, özünde yaratılış gerçeğini örter ve inkara yönelir. Yaratıcının ve Arifin dini yoktur. Gerçek sadece yaratılışındır. Yaratılış ise ,ister fiziki, ister fizik ötesi, kendini kendi dinamik yasalarıyla belirler.
İnsan, sanal dış dünyanın hakikatini sorgulamaya başlaması ve arayışını içselleştirmesi sonucu derin bilince ulaşır. O ,derin bilincinde mükemmel bir nizam ve hiyerarşi ile tanışır. Ve insan ,bilinç derinliğine indiğinde sınırsız isimlerin kendisinde bulunduğunu yani cem ettiğini görür.Mükemmel nizamın ve hiyerarşinin ,isimlenmiş sıfat mertebeleri arasında muntazam bir hiyerarşi ile birbirine bağlantılı bağı görür.O bağı gördüğünde ,o nizamın ve hiyerarşinin yöneticisine (isimlerin konsesine ),yönetici anlamına gelen Türkçe’de “Tanrı” ,Arapça’da A.L.H. yani “ALLAH” denilmiştir. Ve birey , bilinç derinliğine indikçe Tanrıyla daima muhataptır.
Oysa ki , Varlığın ,varlık menşeini ,belirsizliğe ve muğlaklığa gark eden teoloji yani din olmuştur.Teoloji’nin doğuşu tanımı ve insan üzerinde ki etkisi insanla başlar.Dünya üzerinde ki teolojilerin tamamı kirlidir.Teoloji ,insanlığın baş belası ve uyuşturucusudur. Teoloji (din),ontoloji (varlık menşei bilgisi ) temelinde ele alınmadığı an , o din ,o andan itibaren zehirli bir afyona uyuşturucuya dönüşür ki ,bunun en bariz örneği maalesef Türkiye’dir.
İLAH NEDİR ? ; Mümkün varlıklar yani Zat’a kayıtlı olan ve sonradan meydana gelenler , Mutlak varlığa nisbetle HİÇ hükmündedir.Mümkün varlıklar , özü gereği ,zorunluya yani mutlak varlık olan Zat’a muhtaçtır.Zorunlu olan ,yani Zat’ı gereği başkasına muhtaç olmadığından “İLAH-ALLAH-TANRI” diye isimlendirilmiştir.Bu Hakk’ın böyle isimlendirme yönüdür.
ZAMAN NEDİR ?;Zaman var olan bir şey olmayıp bir nispettir ve izafidir..Nispet ise,nedenli varlığın dışta değil ,akılda var olmasıyla meydana gelir.
EMİR NEDİR ?;Zat’ın ,yaratılana var olmasını işittirmeye ilişmesi “Emir” diye isimlendirilir.
HAKK NEDİR .? Kainatta ki suretlerin toplamıdır.Hakk , hem bilendir , hem de bilinendir.
BİLGİ NEDİR ?;Mümkünün yani kayıtlı olarak sonradan var olanların özlerinin gereği ,zorunlunun ,yani Zat’ın kendi nefsinde gerçekleşmiş bütün hakikatlerine ilişmesi “ Bilgi” diye isimlendirilir.
İHTİYAR NEDİR ?.;Zorunlunun yani Zat’ın,mümkünlerin bulundukları hale göre ,mümkünlere ilişmesine “İhtiyar” denir.Yani ,mümkünün bir şeyi,bir şeye bedel olarak irade etmesi veya iki şey arasında tercih etmesidir.
DOĞRU NEDİR ?-YANLIŞ NEDİR..?; Eğer yanlış olmasaydı ,kavramsal olan doğrudan söz edilemezdi.Doğrunun da hiçbir anlamı olmazdı.Doğru ,yanlışla inşa edildiği için doğrudur.Doğrunun doğruluğu, yanlışın üzerine inşa edildiğindendir.Doğru ,ancak yanlış varsa doğrudur.İşte insan hayatı ,doğru ve yanlış kavramları üzerinde gel-gitlerle inşa edilmiş ikilemdir.Doğruluk izafi bir kavramdır.”Doğru” …..kime ve neye göre doğru veya doğrudur..?
NEDENSELLİK NEDİR ?; Alemin varlığının bir nedeni vardır.Dolayısıyla bir nedenin olması ,Allah’ın birliğine en mükemmel kanıttır.
BÜTÜN İSİMLERİN İNSANDA CEM ETMESİNİN ONTOLOJİK TEMELİ ;
Dünya oluşum sürecindeyken , bu oluşuma paralel olarak ,dünyanın tekamülü yani evrimi ve bu evrimle birlikte peyder pey, canlıların oluşumu ve tekamülü ,yani evrimi gerçekleşmiştir.Dünya evrimleşerek ,insanın da oluşum sürecini hazırlamıştır.Bu hazırlanış döneminde dünya , günümüzde ki gibi bir mükemmeliyete sahip değildi.Dünya ve kainatı oluşturan isimlerin ,bir bir ve her biri, bir diğerinin suretini açığa çıkarırken ,her bir suretin görünümü ,yani varlığa çıkışı ,sadece kendi kabiliyet ve o kabiliyet içinde ki ,o kabiliyete hizmet eden istidatların oluşturduğu suretler ,sadece insan suretinin tamamını oluşturan sınırsız yani milyonlarca pazıllardan bir tanesini suretlendirmekteydi.
Yani dünyayı ve kainatı oluşturan ,isimlerin suretlendirdiği ,kabiliyetli ve istidatlı pazılların her biri,insan suretinin oluşmasına hizmet eden pazıllardı.İnsan suretinin bütününü oluşturan her bir pazıl ne zaman ki tamamlandı,işte o zaman insan , o tamamlanan pazılların oluşturduğu suretin eseri olarak ve o suretlerin hepsini kabul ederek ,insan suretinin görünürlüğü de sağlanmış oldu.
Varlığın ,varlığa çıkışı “araz”sal bir ilkedir.Bir şey ,ancak başka şeyle var olur.Var olma , sadece suret giyme veya suret giydirme ile olur.Bu gerçekler doğrultusunda ,dünyanın yaşı 4,54 milyar yıl olmasına rağmen ,insanın dünya üzerinde ki varlığı 60 – 65 milyon yıl öncesine dayanır.Bilim adamlarına göre ,insanın son insan şeklini alması 10-15 milyon yıldan veya 300 bin yıl öncesine kadar indirgenmiştir.
İnsanda bütün isimlerin cem etmesinden dolayı ve insanda cem eden isimlerin toplamının suretsel bileşkesinin de var olması nedeniyle ,bütün isimlerin , kendi istidat ve kabiliyetleri oranında insanda toplanmasıyla , bilgilerin insanda mevcut olduğu gerçektir.Bunun için bütün isimler ,insanda cem etmiştir. Çünkü , insanın bütün suretleri kabullenişi ,kendisinin istidat ve kabiliyetinin buna uygunluğu üzerine dizayn edilmesinin sonucu olarak insan oluşmuştur.
Ve insan ,kendisinde cem etmiş isimlerle birlikte kainatın günümüzde ki mükemmel suretinin inşasını da gerçekleştirmiştir.İnsan olmadığı takdirde , her bir varlığın kabiliyet ve istidatı oranında , o sınırsız pazıllardan ,sadece kendisinin oluşturduğu pazılı görebilir ve pazılların tamamının oluşturduğu bir dünyayı ve kainatı görmekten mahrum kalırdı.
Hakk’ın mutlak vücudunun yönelimleri ,isimlerin kemalatının açığa çıkması içindir.İsimlerin kemalatı ise ; ancak ,bütün isimlerin açığa çıkmasına istidatlı olan insan-ı kamil mertebesinde ki insana tenezzül ederek ,onun belirimi ile belirimleşip varlığa çıkıp , görünür olmasına bağlıdır.Çünkü yansıtıcılardan yani suretlendirenden ,insan gibi ahsen-i takvim üzere yani en güzel şekilde mahluk olan hiçbir yansıtıcı yani suret giydirici mevcut değildir.
İnsanın sureti bütün isimlerin hükümlerinin fiilen açığa çıkmasına müsait olduğundan dolayı vücut, bu insansal surette,kemalat -ı ile, ilah-i halifelik mertebesini alarak tamamlanmış olur.