Dünyayı kim yönetiyor ?
Eskiden cevaplaması kolay bir soruydu. Eğer benim gibi geçen asırla ilişkili biriyseniz 45′ini geçmiş birisiyseniz ABD ve Sovyetler Birliği gibi kurallar koyan, iki büyük gücün egemen olduğu bir dünyada büyüdünüz.
Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ABD küresel kurumlarda hakimiyet kurup saf gücünü de kullanan geriye kalan tek süper güçle - tek kutuplu bir dünyada, yaklaşık 15 yıl önce işler biraz karıştı. ABD’nin dünyanın polisi veya küresel ticaretin mimarı ve hatta küresel değerlerin önde gelen destekçisi olma isteği gittikçe azalırkan, başka ülkeler güçleniyordu ve gittikçe sevmedikleri pek çok kuralı gözardı etmeye ve hatta kendileri kural koymaya imkan buldular. Bu üç büyük değişiklite:
Birincisi, Rusya gibi zamanın devi batı ile uyuşamadı. Şu an ciddi bir gerileme yaşayan eski bir süpergüç ve bu konuda birazda haklı olarak sinirliler. Kimin suçu olduğunu tartışılabilir ama pek bir şey değiştirmez.
İkincisi, Çin, zenginleştikçe ve güç kazandıkça Amerikalılaşacakları beklentisiyle ABD’nin başını çektiği kurumlara uyum sağladı. Fakat gel gör ki hala Çin vede ABD’nin bundan pek memnun değil gibi.
Üçüncüsü, ABD ve diğer kalkınmış demokrasi ülkelerinde varlıklı on milyonlarca vatandaş küreselleşmeden dolayı kendilerini geride kalmış hissetti.
Bu durum son on yıldır gözardı edildi. Ama sonuç olarak insanlar bu globalleşmede hükümetlerinin ve liderlerinin meşruiyetinin azaldığını hissettiler. Eğer bugün bütün bu jeopolitik gerilimi ve çatışmayı sürdüren dünya çapındaki manşetlere bakarsak sanki bugün lidersiz bir dünyada yaşıyoruz.
Pek fazla süremez bu durumda, sırada ne değişiklikler bekleniyor ?
Artık belliki bundan böyle: Bir veya iki süpergüç ve/ya çok kutuplu bir dünya olmayacak. Onun yerine biraz kesişen - 3 farklı düzen olacak ve üçüncüsünün nasıl yaşadığımız, ne düşündüğümüz, ne istediğimiz ve bunu elde etmek için neleri göze aldığımız konusunda büyük önemi olacak.
Bugün küresel bir güvenlik düzeni var. ABD ve müttefikleri bunun içindeki en güçlü oyuncular. ABD askerlerini ve teçhizatını dünyanın her köşesine gönderebilen tek ülke. Başkası yakın bile değil. Çin sadece Asya’da askeri kapasitesini genişletiyor, fakat Arnavutluktan çekildikten sonra başka hiçbir yerde pek etkisi yok.
Aslında asya’daki birçok ABD müttefiği bu duruma endişeyle bakıyor ve sonuç olarak gerçek emelleri değişebilir Çin’den korktukları için ABD’ye daha bağımlı hale geliyorlar gibi. Keza Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle Avrupa’daki ABD müttefikleri endişeleniyor ve ABD ve başını çektiği NATO’ya daha çok bağlanıyorlar. Rusya Sovyetler birliğinden oluşan ordusunun dağılmasıyla milyona yakın asker ve teçhizatın kaybından sonra, küresel bir güç olma özelliğini fazlasıyla yitirdi. Yaptırımlar yüzünden kaybettiklerini yenilemeleri ise çok zor görünüyor.
Rusya, Çin ve diğer bazı ülkelerin nükleer silahları var fakat dünya güvenlik düzeni önümüzdeki 10 yıl boyunca tek kutuplu ABD güdümünde olmaya meyilli. Küresel ekonomik düzende ise, güç paylaşılıyor gibi. ABD hala güçlü bir dünya ekonomisi. Ama askeri alandaki baskınlığını kullanarak diğer ülkelere ekonomilerinde ne yapmaları gerektiğini artık pek söyleyemez durumda.
Belliki: ABD ve Çin ekonomide birbirlerine o kadar bağımlılar ki, artık birbirlerini kontrol edemez durumdalar. Bugün ABD-Çin ticaret ilişkileri tarihinin zirvesinde. Dünyadaki diğer ülkelerin pek çoğu ABD’nin güçlü askeri koluna erişim istiyor ama aynı zamanda, 2030′a kadar dünyadaki en büyük olacak olan Çin pazarına da erişim istiyorlar.
Yalnızca ABD ve Çin’in savaşmaya hazır olduğu bir ortamda soğuk savaş olamaz çünkü ikisi ortak gibi pazara sahip ve kurallarını sanki beraber koyuyorlar. Şayet aynı pazarda başka ülkeler kârlı bir iş yapmak istersen onların koydukları kuralları dinlemek zorundasın. Bu arada artık EN BÜYÜK nüfuslu Hindistan’da dünyadaki ekonomik rolünü büyütmüş durumda. Belki hala önemli Japonya ve yükselen yıldız Kuzeyle birleşebilir Güney Kore ile önümüzdeki yıllarda bu ekonomilerin kapasitelerinde artış ve düşüş görebileceğiz.
Fakat belliki önümüzdeki onyıllarca Küresel ekonomik düzen artık çok kutuplu olacak ve öyle kalacak gibi.
ABD ulusal güvenlikteki gücünü, dünya ekonomilerini kendisine çekmek için kullanmaya çalışırken, iletkenlerde ve önemli minerallerde daha baskın Çin, ticari konumunu dünyanın geri kalanını diplomatik olarak yakınlaştırmak için kullanmaya çalışıyor. Avrupa, Japonya, Hindistan ve geri kalanlar ABD ve Çin’in biribirlerine baskın gelmediğinden emin olmak için ellerinden geleni yapacaklar ve ‘’yeni dünya düzeni’’ için başarılı olacaklar.
ABD ve Çin dışında belki çok daha önemli hükümetler tarafından değil teknoloji şirketleri tarafından yönetilen ÜÇÜNCÜ GÜÇ - dijital düzen hayatımızı değiştireceğe benzer giibi. NATO ülkelerinin Rusya’ya karşı, savaş boyunca Ukrayna’ya askeri destek sağladı. Fakat eğer teknoloji şirketleri yardımı olmasaydı Ukrayna savaş başladıktan birkaç hafta sonra tamamen çevrimdışı kalırdı. Keza Donald Trump’ın başkanlığa yeniden adaylığı, yüz milyonlarca insana konuşup konuşamayacağına karar veren yine teknoloji şirketleri olacaktır.
Artık evrensel ÖNEMLİ GÜÇ haline gelen Teknoloji şirketleri, Sosyal medya platformları ve onların yanlış bilgileri ve komplo teorilerini yayma kabiliyetleri kaçınılmaz gerçeklliktir. Teknoloji şirketleri artık hergün dahada fazla hissettiğimiz artan bir biçimde kimliklerimize şekil veriyor. Bugün kimliklerimiz, doğuştan gelen özelliklerimiz ve yetiştirilme biçiminin yanı sıra algoritma tarafından belirlenebiliyor. Büyürken bize ‘’Eğer sisteme karşı çıkmak istemiyorsan, otoriteyi sorgulayamazsın’’ diye öğretildi. Oysa bugün algoritmayı ve onun teknoloji şirketlerine sağladığı baş döndürücü gücü artık mecburen sorgulamak zorundasınız.
Peki bu devletleri bile korkutan Global Teknoloji şirketleri TEHLİKESİ BÜYÜK güçle ne yapacaklar? Sorusuna, aslında belkide kendilerininde bilmediği ‘’zamanla büyüdüklerinde ne olmak istediklerine’’ bağlı. Eğer Çin ve ABD dijital dünya üzerinde hüküm kurmak için çabalarına hız verirlerse ve bu ülkelerdeki teknoloji şirketleri o hükümetlerle uyumlu davranırsa kendimizi teknolojik bir soğuk savaşın içinde bulacağımız KESİN. Fakat eğer teknoloji şirketleri küresel iş modelleriyle devam ederlerse, dijital ve fiziksel dünyalar arasında rekabetle yeni bir dijital küresel düzen göreceğiz. Ya da eğer başladığını şimdiden gördüğümüz ‘’dijital düzen’’ gittikçe baskınlaşır ve hükümetlerin yönetim kapasitelerinde düşüş yaşanırsa, teknoloji şirketleri küresel sahnede her alanda BASKIN olacak ve artık ‘’Tekno kutuplu’’ yeni bir dünya düzeni olacak.
Sonuç: Sınırsız olanaklar taşıyan bir dünyaya mı - yoksa özgürlüğün yok oluşuna mı tanıklık edeceğimizi belirleyecek Bu patlayıcı ve yıkıcı teknolojilerin üzerinde maalesef bir STOP durdurma tuşu yok.
Bugün, yeni bir tür çiçek hastalığı üretmek için gerekli bilgiye ve teknolojiye sahip teknoloji şirketleri yalnızca dünyanın en büyük ekonomik aktörleri değil, Bu teknoloji ile gittikçe artan bir şekilde dünyadaki en güçlü ve geleceğimiz üzerinde etkileri büyük şirketle olarak vücut bulacaklar. Yeni ve güçlü bir yapay zekayı yayınlarken sorumlu bir biçimde davranıp davranmayacaklarını ? artık önceden bilmemiz gerekiyor. Tarihte başka bir benzeri - örneği olmayan miktarda bizden ve çevremizden topladıkları bu veri ile ne yapacaklar ?.
Şimdilik hepimizin en çok endişelenmesi gereken soru: İnsanlardan o kadar para kazanıp onları pazarda bir mal – emtia yerine koyan, belkide nefreti ve yanlış bilgileri yayarak toplumumuzu paramparça eden bu reklamcılık modellerini sürdürmeye devam edecekler mi ?. 1989′da bir Berlin Duvarı yıkıldığında, boşluğu fark eden ABD dünyada sözde demokrasiyi yaymanın başını çekerdi. Tartışılabilir - belki her zaman başarılı değildi. Çoğunlukla ikiyüzlüydü, fakat yine de bir numara iken maalesef bugün dünyada demokrasiyi yok eden silah ve araçların başını çekiyor.
Kendi başlarına, en büyük ülkelerinden de güçlü hale gelen, bu denli önemli araç – silahları üreten vedünyayı kontrol eden DEVASA büyüklükteki teknoloji şirketleri, Süper güç bile olsa devletlerin, artık dünyayı politik olarak yönetimlerine imkan tanıyacakmı ?