Cumhuriyetin kuruluş yılları
Hüzün dolu hazin bir öykü..
·
Babam bir un fabrikasında günde 16 saat çalışıyordu, arada bir görüyorduk babamı, bayramı, pazarı yoktu zaten, öyle bize sarıldığını, öptüğünü, kokladığını da görmedim hiç, ramazan ve kurban bayramlarında sabah 2 saat geç giderdi işe de elini öyle öperdik…
Bu arada babam hep çalışıyor, asgari ücret tutarındaki maaşıyla bir yandan bizi okutmaya çalışıyor, bir yandan da evimize eklemeler yapıyordu... Korkudanmıydı, sevdiğimizden mi bilmem çekinirdik babamızdan, saygıda kusur edemezdik, zamanla biz de çalışmaya, yardım etmeye başladık elimizden geldiğince…
Yıllarca babamda izlediğim bişey vardı; yemeğini evden götürürdü, evde ne varsa, bazen artık bir tabak aş, bazen soğan, domates, tuzlu yoğurt, çökelek...Boş da gelmezdi çoğunlukla eve, sebze haline uğrar, ucuz ne bulursa alır, en az 3 - 5 km yolu yürüyerek gider gelirdi..
Yemeğini evden götürmesini, işe yürüyerek gidip gelmesini, ucuz olsun diye sebze halinden almasını anlıyordum da, bazen cebinden çıkarıp anama verdiği, bazen aldıklarının arasında çıkan ve anamın dilimleyip bizlere paylaştırdığı bir ( 1) elma, bir ( 1 ) portakal, iki ( 2 ) pasta, bir ( 1 ) tatlı gibi yiyecekleri bir türlü anlayamıyordum, neden bir ya da iki taneydi, neden cebinde getiriyordu… Hep soru işaretiydi benim için…
19 - 20 yaşındaydım, askere gidecektim artık, bir hızar atölyesinde çalışıyordum, akşam üstü bana uğradı babam;
- " üç gecelik bir iş var fabrikada, bu gece 12 de benimle beraber işe gel, sabah burada devam edersin" dedi.
- "yevmiye ne kadar"dedim
- "75 liradan, 225 lira" dedi, okuma yazmayı askerde öğrenmişti ama matematiği benden iyiyidi. Cebir, geometri, ingilizce bilmezdi ama zaten lazım da olmamıştı ki ona…
O gece saat 23:00 te yola çıktık, 24:00 te işe başladık, sabah namazı saatlerinde kapıdan fabrika sahibinin girdiğini gördüm, selam verdi ve elime 1 portakal tutuşturdu…
2. gece yine sabah namazı saatlerinde geldi, selam verdi ve bu kez elime 2 adet kömbe tutuşturdu…
O an anlamıştım, bir portakalın, bir elmanın, bir tatlının, 2 kömbenin ne olduğunu, babamın boğazından geçmeyen, fabrika sahibinin ellerine tutuşturduklarıydı onlar, demek babam yemiyor, cebine koyup bize getiriyordu.
Gözyaşlarıma hakim olamıyordum, o sevgisinden emin olmadığım, bizi öpüp koklamayan, elimizden tutmayan, o koca yürekli adam, yani canım babam görmüş beni;
- "noldu oğlum" dedi,
Sarılamadım boynuna, Canım babam diyemedim, seni seviyorum babam diyemedim ama duyduğum saygı ve sevgi bir kat daha artmıştı.
- "Gözüme toz kaçtı" dedim…
Evet, doğum günü, babalar günü bilmeyen, okumamış, eğitim görmemiş, sosyoloji, psikoloji nedir bilmez ama doğrusuyla yanlışıyla, en azından elinden, dilinden, namusundan emin olduğum 5 evlat yetiştirmiş, matematik, ekonomi, iktisat bilmez ama hamd olsun aldığı kuruşuna kadar helal maaşıyla, bizi büyütmüştü çok şükür…
Ama bilin ki aşağı yukarı her anne baba böyledir, kocaman sevgi dolu yürekleri, gösteremedikleri sevgileriyle…
Ramazan ayına girerken Sevgili anner ve babalarimızin ellerinden öpüyor, rabbimden kalanlara sağlıklı uzun ömürler diliyoruz...
Bizi eşit İNSAN yapan KUTSAL Cumhuriyet birikimlerini yandaş çetelere talan ettiren, saraylar ve herbiririnin içi boş camiler yaptırırken, dünya eğitim - hukuk, özgürlük ve adalet sıralamasında dip yapan ekonomisi çökmüş, asgari ücretli, emeklisine FİTRE verilebilir diyen, kendisi Londrada ev alan HIYANET işleri başkanlı - yerlerde sürünen ülke hallerine gerçek hayat öyküsü...