TÜRKLERDE KADIN
8 Mart dünya Emekci Kadınlar günü ardından …
Hiçbirinin anası ne Türk nede müslüman olmayan – haremlerinde çoğu kez kadından fazla ‘içoğlan’ bulunduran, Fatih’in Galatada erkek garson çocuk için – Selim’in Acem oğlana şiirler yazan Osmanlıyı yer göğe sığdıramayan çöl bedevisi çok eşli arapseverler aksine - Türkler de tek eşlilik esastır, ikinci evlilik ise AHLAK DIŞI ve görgüsüzce AYIP sayılır.
Türklerde kadının saçını yandan iki belik örmesi EVLİ olduğunu, tek örmesi BEKAR olduğunu, duluğuna (şakağına) kadar kesmesi DUL olduğuna işarettir.
Hakan'ın eşi "hatun" (kraliçe) yada "Türk Ana - Türkan" denir..
Eğer Hakan siyasi bir nedenle - ikinci bir evlilik yapmak mecburiyetinde kalırsa örneğin Çinli ise ikinci sıradadır, buna "konçuy" ve şayet başka milletten ise "kuma" denir ve Çok nadir görülen ikinci siyasi evlilikten çocuk doğarsa, o çocuk asla veliaht adayı olamaz, kendi annesine teyze ve Türkan'a anne der...
Hakan ile Türkan her daim bir – EŞİT olmalıdır, yabancı bir elçi geldiğinde, Hakan ve Türkan yanyana tahtta karşılar, tek başına Hakan karar veremez, hatun'unda onayı olması gerekiyor... Hakan buyuruyor ki... diye başlayan ferman geçersizdir..... Hakan ve hatun buyuruyor ki demesi gerekir....
Bu gün çok eşliliği kabul eden zavallılar yerine Türklerde Kadınlar peygamberler doğuran KUTSAL kadın mutlaka erkeklerle birlikte kurultaya katılır, devlet işleri kararı alır, erkeklerle aynı eşit haklara ve eşit görev dağılımı yapılır, avcı, çiftçi, asker, komutan, hakan …. olabilir at biner, kılıç kuşanır, ok atar.
Kadın erkeğin tamamlayıcısı olmak zorundadır... birbirine asla üstünlükleri yoktur, Aklı fikri bacak arasında takılı günümüz diniDAR - merdivenaltı kaçak kuran kurslarında manasını bilmediği kuranı hafs - PAPAĞAN gibi EZBERLEYEN sapkın diniDAR - çağdışı YOBAZ güruh aksine, İFFETLİ bir kadın kocası evde olmasa erkek misafir ağırlayabilir, erkeklerle kurultaya katılır, devlet işlerinde söz sahibi olur,
Orhun yazıtlarınde dendiği şekilde: Kadına saygısızlık asla düşünülemez, kadına saygısızlık, en ağır şekilde cezalandırılır ve çocuğa vurmanın cezası tıpkı düşman olsa dahi savunmasız birine saldırmanın cezası ölümdür, Baba - annenin onayını almadan kızını asla biri ile evlendiremez, egemenlik ortaktır, söz sahibi erkek ve kadındır..Tıpkı Türkl şöölenleri vardır, o günlerde yenir içilir, borçlunun borcu ödenir, ihtiyaç sahibinin ihtiyacı giderilir, kadınlar bu şölenlere özgürce katılabilir, çünkü etkinlik yaradanın herkese tanıdığı EŞİT haklarla katılabileceği siyasi bir toplantıdır.
Kadın devletin siyasal işleri gibi ekonomidede ortaktır
Bulgarlar arasına İslamiyet’i yaymak amacı ile giden İbn Fadlan da cenaze törenini şu şekilde tarif eder:
Ölünün arkasından kadınlar ağlamaz. Erkekler ağlar. Öldüğü gün eve (çadıra) gelirler. Kapısında dururlar en acıklı, en sesli şekilde ağlarlar. Bunlar hür kişilerdir. Ölünün kubbeli çadırının kapısına mutlaka bir bayrak dikerler. Silahlarını getirip kabrinin etrafına korlar. İki sene matem yaparlar. İki sene sona erince çadırının kapısındaki bayrağı indirirler. Saçlarını keserler. Ölünün akrabaları bir davet verir. Böylece matemden çıktıkları anlaşılır. Dul karısı varsa evlenir. Bu merasimler reisler (büyükler) için yapılır. Halk ise ölülerine bunların bir kısmını yapmakla yetinir.
İslamiyet’in etkisi ile Hepsi birer Türk boyu – adı Ankarada semt ismi olan İskitler’den Hunlara ve Göktürklere geçmiş cenaze törenleri yapılış şekilleri “Dede Korkut hikâyelerinde de aynı yöntemlerle yapılmaktadır. Oğuzların cenaze ve yas törenlerinde de ‘’ölünün bindiği atının kuyruğunu keserler bu atı boğazlayıp ölü aşını verirler, aynı şekilde bağıra bağıra ağlarlar; yüzlerini yırtıp, saçlarını yolarlardı” şeklinde açıklanmaktadır.
Türk tarihinde cenaze törenlerinin, bütün Türkler için ayrı bir yeri vardır bu nedenle binlerce yıldır özenle korunmuş olması gerekmektedir ve bu hala “Yoğ Töreni” artık aş töreni, ölü aşı gibi adlarla yaşamaktadır ve Kırgız ve Kazakların en önemli törenlerinden birisidir. Ölümden sonraki bir yıl içinde ölenin çadırında yapılmaktadır “ağıt” kısmı törenin ilk başında yapılır. Bu tören yapılıncaya kadar o ev ölü evi, yas evidir. Taziye için ölü evine gelen kadınlar, misafirlerin geldiğini uzaktan görünce bağrışmaya başlarlar, ağıt yakarlar,
İslam sonrası dönemde ilaveten kuran okurlar. Bazen eve kara bayrak asılır. Bu tören yapılıncaya kadar ölünün karısı, kızı, oğlu evlenmez ve obada düğün gibi kutlamalar yapılmaz. Hala dahi bazı Anadolu köylerinden benzer törelere tanıklık edilir. Bu tıraş olma, cenazeyi yürüyerek takip etme, elbiseleri ters giyme, 7-9-40 gün yas tutma gibi törenlerin sonunda Kırgızların “Çoktav” dedikleri “Ölü Aşı” törenleri, ölü aşından sonra güreş oyunu, âşık atışması, at yarışı gibi bayrama benzer bir kutlama ile son bulur.
İşte bu andan sonra yas bitmiştir ve artık herkes günlük hayatına dönmektedir. Bir önemli bilgi de: Çin kaynaklarında Hunların defin törenine dair verilen bilgidir ve bu bilgiye göre MÖ III. yüzyıla aittir. Bu haber “Hunların ölülerini tabut içine koymuş olduklarıdır. Bu tabut iki katlı olup iç ve dış tabutlardır, tabutlar altın ve gümüş işlemeli kumaş gibi kürklerle örtülmektedir’’ der.
Türk geleneklerinde Günümüzdeki gibi ağaçlar dikilmiş mezarlıklar ve matem giysileri yoktur, ölü ile beraber öldürülenler yüz, hattâ yüzden fazla olmaktadır. Bu törenlerde anlaşıldığına göre matem evine kara bir bayrak asılmakta ve atın kuyruğu kesilmektedir. Aynı şekilde ölenin eşininde saçları kesilmektedir. Hala dahi bugün: Atın kuyruğunun kesilmesini Kazaklar tullamak (dul yapmak) olarak ifade etmektedir. Günümüzde kocası ölen kadınlar için kullanılan “dul olma” ifadesi bu saç kesme ile ilişkilidir.
Bugün Uygur Türklerinin yaşadığı, Çin - Sincan bölgesinden Kâşgarlı Mahmut “Tulun” sözü için “kulakla ağız arasındaki yer” bir başka anlamı ise “atın sağ ve sol dulunundaki kemik” şeklinde açıklamaktadır. Bu kesilen saçın ne kadar olduğu belli olmasa da bu bilgilerden saçın hâlen bazı Anadolu köylerinde kullanılmakta olan “duluk” ya da şakak kemiği kısmına kadar kesilmesi şeklinde yorumlanır.
Eski Türk göreneklerine göre kadının saçını yandan iki örgü ile örmesi evli olduğunu, tek örgü ile örmesi bekâr olduğunu, örgüsünü açarak saçını duluğuna (şakağına) kesmesi dul olduğuna işarettir. Buradan dahi toplumun yaşantısında hiçbir tesadüfi geleneğin olmadığı ve her şeyin mutlaka bir amacının ve insan yaşantısını kolaylaştırmak ya da anlaşılır olmak için ortaya çıktığını göstermektedir.
Altay, Sibirya ve bütün Türk yurtlarında görülen en yaygın yas geleneklerinden biri de, saç örgülerinin açılması ve saçların kesilmesi olarak görünmektedir. Kazak ve Kırgız Türklerinde kesme işlemini aileden olmayan yabancı bir kadını yaptığı görülmektedir. Aynı zamanda saçın ortasından ikiye kesildiği anlaşılmaktadır. Kesme işlemini yaparken sırayla her birinin beline önce üzerinde küçük çıngıraklar olan beyaz bir kemer taktığı, sonra çözülmüş olan saçları fırçalayıp tekrar örerken, örgülerden birine beyaz bir kurdele bağladığı, sonra da bu beyaz kurdeleli örgüyü kesip, kestiği bu saç örgülerini bir çeşit yastığın içine koyduğu ve ileride yapılacak olan “anma törenine” kadar bu saçları, ölen kişiyi hatırlatmak üzere saklar.
Siz Siz olun ve bizi BİZ yapan KUTSAL TÜRK değerlerinden asla vazgeçmeyin….