Antalya otele gelen bayan izmir gecelik bayan arkadaş pet shop Kayseri dul bayan

Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Galip DEĞERLİ
Köşe Yazarı
Galip DEĞERLİ
 

Nostalji

“Tarihini bilmeyen kurumlar geleceğini inşa edemezler. Siz önce Trabzonspor’un tarihine sahip çıkacaksınız… Beşiktaş yıkıp yaptı yeni stadını… Aynı yerde. Bizim de Avni Aker’in yerinde alsa olmaz mıydı ?” şeklinde sözlerine başlayan Galip Değerli Avni Aker’le ilgili içindeki üzüntüyü, hayal kırıklığını daha doğrusu acıyı dile getiriyor bir anlamda.   Galip Değerli… Trabzon’da o dönemlerde yaşayan şanslı çocuklardan birisiydi Galip Değerli. Zira o dönemin temelini atan, efsane Trabzonspor’u ortaya çıkartan hocalardan Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer gibi isimlerle aynı mahallede ya da onlarla arkadaş birisiyle aynı mahallede oturmak da bir kıvılcım olmaya yetiyordu futbolcu olmak adına.   İşte Galip Değerli de o çocuklardan birisiydi o dönemde. ‘Boş alan bulduğumuz her yerde top oynuyorduk’ sözü ise o dönemi özetleyen ifadelerden sadece bir tanesi belki de… Galip Değerli, “Trabzonspor’un önce taraftarı, sonra futbolcusu oldum’ derken bir realiteyi daha özetliyor bizlere. Zira o dönemin çocukları, ileriki dönemlerde futbolcu olan çocukları bordo-mavili takımın önce taraftarı olarak geçecekti o yoldan. Galip değerli de bu yoldan geçenlerden sadece birisiydi. Ve şimdilerde siyah-beyaz film sahnelerinde gördüğümüz bir sahneyi kendi yaşantısı olarak anlatıyor bize Galip Değerli, “Eskiden maçları da açık tribünün üzerinde 2 - 2.5 metelik bir duvar vardı oraya çıkarak izlerdik. İki kişi birbirinin omuzuna basarak oraya çıkardık ve orada oturarak izlerdik maçları.  En keyifli yer orasıydı ve kuş bakışı izlerdik. Tabi o zamanlar şimdiki gibi yüksek tribünler yoktu…” 17 yaşlarında seçmelerde kazanmasına rağmen Özkan Sümer’in kendisine şans vermemesi o anlık onu bu sevdadan vazgeçirir gibi olmuştu. Ancak okul takımındaki başarılı grafiği ile yeniden dikkatleri çeken Galip Değerli Özkan Sümer’in isteği ile de ikinci kez Trabzonspor’a geri döndü. Uzun sürecek bir başarı öyküsüne de başlayan Galip Değerli biraz hüzün, biraz burukluk içeren sözlerle de Avni Aker’e haksızlık yapıldığını anlatıyor.   Trabzonspor’un devrim yaptığı yer olan Avni Aker’de aynı zamanda sessizlerin sesi, çığlığı da oldu Trabzonspor. Çünkü böyle bir şeye ihtiyacı vardı. Yani kendini ifade edebilecek bir güce ihtiyacı vardı. Bu güç de Trabzonspor oldu” diyerek de o süreci özetliyor.   Öncelikli olarak Galip Değerli’yi tanıyalım ? Galip Değerli: 18 Kasım 1957 yılında Trabzon Bahçeçik’de dünyaya geldim. Zaten oranın çocuğuyuz. Gazipaşa’da ilk okulu, Cumhuriyet Ortaokulu’nda orta okulu okudum. Aynı zamanda ilk öğrencisiyim. 1969’da başladık oraya, 1972 yılında da Affan Kitapçıoğlu’nun ilk öğrencisi ve mezunlarındanım. 1973 yılında da futbola başladık. Daha doğrusu Volkan abi vardı, Ahmet Suat Özyazıcı’nın esnaf arkadaşı.  O demiş Suat abiye… Ben de mahallenin iyi oyuncularından biriydim o dönem. O dönemde de Özkan hoca bakıyordu altyapıya. Ben de gittim ve Ziya Bey Sahası’nda, kulübün önünde elemelere katıldım ve kazandım. O güne kadar mahallede oynuyorduk. Bizim oralarda şimdiki mezarlık, cezaevinin olduğu yerler o zaman hep futbol sahasıydı. Boş alan bulduğumuz her yerde top oynuyorduk. Zaten okuldan gelince kitapları, çantalı kapıdan içeri atıp top oynamaya giderdik. Eve bile girmezdik. Hemen ekmek, üstüne sana yağı sürüp, şeker koyardık ve doğru top oynamaya giderdik. Akşam da kan-ter içinde eve dönerdik. Bizim çocukluklarımız öyle geçti. Futbola merakınıza ailenizin bakış açısı nasıldı? Galip Değerli: Babam Trabzonspor kulübüne uğramadan eve gelmezdi. Babam eski maliyecidir, vergi dairesinden emeklidir. O daireden çıkardı, Ziya Bey Sahası’nda kulübe uğrardı ve oradan eve gelirdi. Ben Trabzonspor’un önce taraftarı, sonra futbolcusu oldum. Biz deplasmanlara Trabzonspor’un maçlarına giderdik. Ben küçüklüğümde Ahmet Suat’ı, Çolak İbrahim’i, kaleci Fatih’i, sol bek Kenan’ı, sobacı Orhan’ı, Ahmet Ziya’nı… Bunların hepsini Avni Aker’de seyrettim.   1971’de PTT ile Ankara’da olan ve averajla kaybettiğimiz maç için Ankara’ya gittik. Biz deplasmanlara da gidiyorduk. Altyapıda oynamadan da taraftardık biz. Eskiden maçları da açık tribünün üzerinde 2 - 2.5 metelik bir duvar vardı oraya çıkarak izlerdik. İki kişi birbirinin omuzuna basarak oraya çıkardık ve orada oturarak maçları seyrederdik. O duvarın üzerinde de 50 santimlik bir beton vardı. Altı ise uçurumdur. Oradan insanlar yan yana geçerdi, biz de orada maçları izlerdik. En keyifli yer orasıydı ve kuş bakışı izlerdik. Tabi o zamanlar şimdiki gibi yüksek tribünler yoktu… 16-17 yaşlarında seçmeleri kazandıktan sonra da idmanlara katılmaya başladım. Sonrasında ise Özkan abi beni oynamıyordu. Ben de baktım boşuna gidip-geliyorum ve bıraktım. Ama iyi de bir takım vardı. Sadi Tekelioğlu, Hüsnü, Güngör, Recep, Şenol Kutrup gibi iyi oyuncular vardı… Ben bıraktın sonra okul maçları başladı. Ben de okul takımında oynamaya başladım ve her maçta da gol atıyorum. Özkan abide gelip bütün okul maçlarını izliyordu. O konuda müthiş araştırmacıdır. En son Trabzon Lisesi ile finale kaldık.   Trabzon Lisesi’nde de o dönem Salim Şener, Serdar Bali, sol bek Apo, Cemil Canalioğlu var. Yani onlarında çok iyi takımı var. Ama finali 2-0 biz kazandık. 2 golü de ben attım. Daha sonra Özkan abi, “Söyleyin ona gelsin başlasın” demiş ve ben de tekrar Trabzonspor’a geri döndüm. Döndükten sonra da oynamaya başladım. Daha sonra da A Takım’a çıktım. Geldiğim ilk yıl da ligi ikinci sırada tamamladık. O dönemler Ali Kemal’ler, rahmetli Cemil’ler, Kadir’lerin hepsi vardı. Ahmet rahmet eylesin. Ondan sonra onlar gitti. Benim de Özkan abi ile bir tartışmamız olmuştu ve Sebat’a kiralık gitmiştim. O yıl da Özkan abi almıştı takımı zaten. Sonrasında tekrar geri geldim. Trabzonspor’daki 4 yıllık süreç içinde 1 yılı Sebat’ta kiralık olarak geçirdim. Trabzonspor’da oynadığım 3 yıl içinde de 2 şampiyonluk, 1 ikincilik yaşadım. 1981 yılında da Bursaspor’a gittim ve 3 yıl da orada oynadım… günebakış: Peki hocam Avni Aker’e çıktığınız ilk maçı hatırlıyor musunuz? Galip Değerli: Öncelikle şunu söyleyeyim…   Biz Trabzonspor’da amatör oynarken de Avni Aker’e çok çıktık. O zamanlar Avni Aker’de topraktı. Trabzonspor’da ilk yılı toprak sahada oynadı. Onun için toprak olduğu için biz de amatör maçları orada oynuyorduk. Ama Trabzonspor ile Avni Aker’e çıktığım ilk maç Orduspor ile oynadığımız Necmi Perekli’nin jübile maçıydı. Kamp dönüşüydü ve Trabzon’da ki ilk maçımızdı. Bizi zaten tanıyanlar da tanıyordu. Genç takımı sürekli izleyenler bizi biliyordu. Ama tanımayanlar beni ilk defa o zaman tanıdı. 3-2 kazanmıştık. Ben de o maçta 1 gol atıp, 1 de asit yapmıştım. Beni tanımayanlar da orada, “Bu kim?” falan demeye başladı. O yıl 18 maç oynadım. O yıl sağ açık Ali Kemal vardı. Necdet de gelmişti. O dönem Trabzonspor’a gelen en pahalı oyuncuydu. Sol açık çaycı Ahmet vardı, Serdar vardı. Ben de sağ açık, sol açık oynuyordum ama 19 yaşındaydım ve 18 maç oynadım.    Trabzonspor forması giymeye başlıyorsunuz ve tarih yazan bir kadronun içinde yer alıyorsunuz… Galip Değerli: Şunu söyleyeyim Trabzonspor aslında bir devrim yaptı. Daha doğrusu sessizlerin sesi, çığlığı oldu. Çünkü insanların böyle bir şeye ihtiyacı vardı. Yani kendini ifade edebilecek bir güce ihtiyacı vardı. Bu güç de Trabzonspor oldu. Trabzonspor o dönem Anadolu’da en çok taraftarı olan takımdı. Trabzonspor’un sıralı şampiyonluklarından sonra Anadolu insanı taraf değiştirdi ve Trabzonspor’un yanında oldu. Niye? Çünkü bakıyorsunuz kendini ifade edecek, kendini bulduğu bir Trabzonspor vardı. O dönem Anadolu’da müthiş bir Trabzonspor taraftarı vardı. Ama Trabzonspor, İstanbul kulüpleri gibi yönetilmeye başladığı andan itibaren taraftarları azalmaya başladı. Ben Trabzonspor’dan 1981 yılında ayrıldım ve ondan sonra Trabzonspor sadece 1 kez şampiyonluk yaşadı. Bunun nedeni de İstanbul kulüpleri gibi yönetilmeye başladığındandır. Sizin başarıdan bu kadar uzaklaşmanız, insanların da başarısız kurumlardan uzaklaşmasına neden oldu. Trabzonspor  o başarıyı devam ettirebilirdi ama ettiremedi.   Niye ? Çünkü  o zaman Trabzonspor üreterek ayakta kalıyordu. Mesela bir Ali Kemal’a 3,5 milyon liraya sattılar 1977 yılında. 3.5 milyon liraya Ali Kemal’i sattılar ama Ali Kemal’den aldıkları para ile bütün takımı finanse ettiler. Yani o takımın bütün giderlerini oradan karşıladılar. Eski yönetimler bunları yapıyordu. Bugünü baktığımızda ise Trabzonspor üretim tarafında hiç yok. Biz hiçbir yerde oynamadan genç takımdan geldik ve A Takım’da oynadık. Kendi oyuncunuza güveneceksiniz. Güvenmezseniz başaramazsınız. Pahalı ve hazır transferler ile nerelere geldiğimiz ortada…   1967’den 73 yılına kadar zaten bunu denedi ve başarılı olamadı. Sonrasında Erzurum’dan İlyas Akçay ile Hüseyin Tok’u aldı. Onun yanında Ali Kemal Denizci’yi, Necati’yi, Turgay’ı, Bekir’i, Kaptan Cemil’i aldı… O yıl da Gençlerbirliği amatör takımı Türkiye Şampiyonu oldu. Oralardan alınan oyuncular ile Trabzonspor 1793 yılında tamamen kendi çocuklarıyla kurulu bir takım oldu. Belki o güne kadar deneyip yapıldıktan sonra böyle bir metoda baş vurdular. Ama başarılı oldular. O takım zaten 1793-74’de şampiyon oldu. 1974-75’de ligi orta sıralarda tamamladı. Sonrasında ise iki sene üst üstü şampiyon oldu. Ondan sonra ise sirkülasyon başladı. Mesela o dönemde Hüsnü, Recep, Sadi, Kemal ve Şenol Kutrup geldi altyapıdan…   Onlar belki oynayamadılar ama ondan sonra gelen oyuncular takımda yer açmaya başladı. Yani Trabzonspor yetiştirdiği oyuncuları iyi fiyata satıp altyapıdan oralara oyuncu koymaya ya da dışarıdan oyuncu aldılar. Mesela ilk dönem çaycı Ahmet’i aldılar. Daha sonra İskender’i, Tuncay’ı, Mehmet Ekşi’yi aldılar… O zaman scout ekibi de yok. Trabzonspor bu oyuncuları 2. Lig’lerden aldı ve kendi bünyesinde kullandı ve iyi oyuncu olarak bunlardan yararlandı. Bunların bazılarını da satarak kulüp kazanç sağladı… günebakış: Türk futbolunda ihtilalin yapıldığı yer olan Avni Aker sizin için ne ifade ediyor? Galip Değerli: Avni Aker bana sorulduğunda inanın tüylerim diken diken oluyor…   Avni Aker anlatılmaz, yaşanır. Orada o ambiyansı yaşamak farklı bir şeydi. O sahaya çıkarken ki duyguları şu anda hissediyorum. Tüylerimiz diken diken olurdu. Ama Avni Aker keşke yaşasaydı. Akyazı bana çok mekanik geliyor. O nedenle beni için olsa da olur olmasa da olur. Ruh yok orada. O ruh orada olacak mı göreceğiz. Ama Avni Aker’de bir ruh vardı. Keşke o stat yıkılıp yeniden inşa edilseydi. Modern, daha iyi bir stat kurulsaydı. Yavuz Selim Sahası da olmazsa olmazlardandır. En az Avni Aker kadar Yavuz Selim’in de şampiyonluklarda emeği vardır. Biz hepimiz oradan yetişip Avni Aker’e geçtik. Oranın da yaşaması, yaşatılması lazım. Ama keşke birlikte yaşatılsalardı. Avni Aker, Türk futbol tarihine unutulmaz bir damga vurmuştur. Bir devrimdir, sessizliğin çığlığıdır, sessizliğin ifadesidir. Sporda kendine yer bulamayan, kendine takım arayan herkesin takımı olmuştur.   Avni Aker’in hizmetleri ve ismi unutulmaz. Biz hep yaşayacağı ama bizden sonrakiler o ismi yaşatır mı bilmiyorum. Fakat Trabzonspor tarihine çok saldırdı, vuruldu. Keşke bunlar yapılmasaydı… Elimizde teberru makbuzu ile çıkıp para toplasaydık da keşke hem Ziya Bey Sahası’nı hem de Avni Aker’i elimizde tutsaydık. Olmuyor ama… Biz karar mevkiinde olmadığımız için sadece görüşlerimizi söylüyoruz. Uygulayıcı kişiler biz değiliz. Onlar karar veriyor. Biz bu tarihin zincirlerinin parçalarından biriyiz…   Bizim dönemimizde yenemeyeceğimiz takım da yoktu. Dünyanın en iyi takımı da olsa o Avni Aker’de yenmek için biz sahaya çıkardık. O özgüven de birlik-beraberlikten gelirdi. Herkes birbirine müthiş bir şekilde bağlıydı. Kimse kimsenin, hayatına, görüşüne karışmazdı. Sahada birine tekme atıldığında kulübedekiler de koşup geliyordu. ‘Nasıl vurursun?’ diye. Öyle bir birliktelik vardı. Alttan gelen oyuncuyu da takımdakiler müthiş bir şekilde sahipleniyordu. Mesela biz gittiğimizde rahmetli Kadir Özcan, rahmetli kaptan Cemil, Ali Kemal Denizci, Necati Özcağlayan, Turgay Semercioğlu, kaleci Şenol Güneş… Bunlar A Takım’ın ve Milli Takım’ın as oyuncularıydı. Biz geldiğimizde de hepsi elimizden tuttu. Orada onlar neyi paylaştıysalar, bizler de aynı şeyi paylaştık. O dönem çok başka bir aileydik. Ben çok takım gördüm ve çok takım çalıştırdım ama böyle bir takım, böyle bir stat, böyle bir yer inanın görmedim. Burası başka bir yerdi. Arkadaşlık, dostluk müthişti.   Düşünün malzemecimiz kuş Mehmet ile rahmetli masör Hayrettin abi birlikte tavla oynuyorlar ve Suat hoca, yardımcı antrenör ve hepimiz oradayız ve seyrediyoruz. Böyle bir ortamımız vardı. Herkes bir arada oturup kalkıyordu, bir arada espri yapıyordu, eğleniyordu ve ağlıyordu. Yenildiğimiz zaman inanın utancımızdan sokağa çıkamazdık. Kimsenin bir şey yapacağından değil, yenildiğimiz için nasıl insanların yüzüne bakacağız diye sokağa çıkamazdık.   O zamanlar nasıldı taraftarlar ile ilişkiniz? Galip Değerli: Biz her zaman seyirci ile iç içeydik. Herkesin mahallesi vardı… Faroz’dan Ali Kemal, Sotka’dan kaleci Şenol, Arafilboyu’ndan kaptan Cemil, Akçaabat’tan Kadir, Bahçecik’ten Galip Değerli… Hepimiz maçtan sonra kendi mahallemizde, mahalle büyükleriyle, arkadaşlarımızla beraber oturuyorduk. Taraftarlar ile iç içe yaşıyorduk. Bugün ise bir tane oyuncuyu göremiyorsunuz? Göremezsiniz. Çünkü hem Trabzon’dan oyuncu kalmadı hem de olan oyuncu da halk ile kopuk durumda. Şenol Güneş’in bununla ilgili güzel bir sözü var mesela; “Eskiden zenginler seyrediyor, fakirler oynuyordu. Şimdi ise fakirler seyrediyor, zenginler oynuyor…” demişti. Futbol oralardan buraya geldi.   Peki Avni Aker Stadı ile ilgili unutamadığınız anılarınız var mı? Galip Değerli: Avni Aker ile alakalı unutamadığım çok anım var. Önce amatör takımda oynadığım dönemden birini anlatayım. Özkan Sümer döneminde amatör takımda Sadi Tekelioğlu takım kaptanımızdı. O zaman amatör maçlarımızı da Avni Aker’de oynuyoruz. 1975-76 yıllarıydı ve Büyük Liman ile maçımız var. Şampiyonluğa oynuyoruz ama bizim çok iyi bir takımımız var. Genç Takım, Amatör Takım, Genç Karma hep aynı takım ve aynı oyuncular oynuyorduk. Her sene de Türkiye Şampiyonluğu, Türkiye ikinciliği gibi başarılarımız vardı. Büyük Liman ile maçı oynuyoruz ama bize karşı çok serttiler.   Çok tekme yiyorduk. Biz de ‘nasılsa yeneriz’ düşüncesindeydik. Devre bitti ve 1-0 mağlubuz. Bu yarıda da kaptan Sadi Tekelioğlu, Büyük Liman’da 3 tane sahte oyuncu olduğunu tespit etti. Soyunma odasında, “Özkan abi, Büyük Liman’da 3 tane sahte oyuncu var. İtiraz edelim ama tam maç başlarken itiraz edelim. Yoksa içeriden oyuncuları değişirler” dedi. Hakem de yanılmıyorsam ya Diyadin, ya da Yıldıray hoca… Özkan hoca da “tamam” dedi. İkinci yarıya çıktık. Hakem tam santrayı yaptıracağı sırada itiraz edildi. İtiraz edince futbolcuların lisansları geldi. Hakem de baktı ki lisanslar başka, oyuncular başka… Hakem de maçı iptal etti ve soyunma odasına gittik. Trabzonspor’un soyunma odası da Sanat okulu tarafında tam köşedeydi. Onun yanında bir soyunma odasında daha vardı. Onun arasında da bir akordeon bir demir kapı vardı. O kapı asma kilit ile kapatılırdı ki takımlar birbirleri ile münakaşaya girmesinler diye. Bir takım zaten o taraftan, diğer takım da diğer kale arkasından çıkardı.   Neyse… Maç bitti ama o zaman oynadığımız top da değerli bir toptu. Maçın sonunda Özkan hoca kaptan Sadi Tekelioğlu’na, “Sadi, şu topu al” dedi. Sadi Tekelioğlu da gitti topu almaya ama yakaladılar onu. Sadi’ye nasıl vuruyorlar… Sadi topu aldı ama epey sopa yedi orada. Onu hiç unutmam… Bir de 1979 yılıydı yanılmıyorsam… O dönemler zaten paket yayın var. Siyah-beyaz televizyon ve tek kanal TRT 1. Onun dışında yayın yok. Fenerbahçe ile oynuyoruz ve 2 puan fark var arada. Kazanırsak 4 puan oluyor. Maça çıktık, TRT çekiyor ama o dönem gece 1’de veriyor maçları. Gol atarsan, 1 saniye görünüyorsun, ya da gol atana sarılırsan o kadar… İyi de bir maç çıkartıyoruz ve 1-0 öne geçtik Yaşar ile... 80. dakikalarda Serdar soldan bir top kesti ve tam köşenin oradan gelişine vurduk ve top iç direkten geri geldi. Maçı kazandık ve o yıl da 4 puan farklı şampiyon olduk. Akşam da gittik, bekliyoruz golü seyredeceğiz diye. Ama gol yok… Meğer o anda makara bitmiş, makarayı değiştirirken biz de golü atmışız. Yani attığımız golü izleyemedik. O gol sadece belleğimizde var, kayıtlarda yok. Keşke çekilseydi. Jeneriklik bir goldü. O golü de hiç unutmam mesela. O maçta onların kaleci Adem’di. Golden sonra zaten yete oturdu ve direğe yaslandı. Tam teslim olduklarının görüntüsüydü.  Onu da unutmam. Hem gol hem de Adem’in görüntüsü benim için unutulmaz anılardan biridir.   Rakip takımlar, rakip oyuncular ile o zamanlar nasıldı diyaloglarınız? Galip Değerli: Bizim o zaman hem rakip oyuncular ile hem de takımlar ile ilişkilerimiz çok iyiydi. O dönemi idare edebilen profesyonel yöneticiler de vardı.  Allah rahmet eylesin Süha Akçay çok klas adamdı. Nizamettin Algan, Utku Bozoğlu, Başkan Şamil Ekinci, Derviş abi, Allah rahmet eylesin Kenan İskender gibi müthiş yöneticilerimiz vardı. Hem kulüpler arası diyaloglar iyiydi hem de oyuncular ve takımlar arası diyaloglar çok iyiydi. Ama Avni Aker’e gelen takım da buradan puan alarak çıkamayacağını biliyordu. Çünkü rakiplere o psikolojik eşiği yaşattık. Gelen takım Avni Aker’den puan çıkartırsa büyük sürpriz olurdu. O dönemlere bir bakın, Trabzonspor’un kendi sahasında kaybı yok gibidir. Parmakla gösterilecek kadar az kayıpları vardır.   Mesela Türk futboluna ilk takım savunmasını da getiren takım Trabzonspor’dur. Niye? Önde baskı kurarak, önde savunmayı kurarak mücadele ediyordu. Mesela ben sağ açık oynuyordum. Adamı kaçırdığım zaman arkada Turgay Semercioğlu hemen başlıyordu bağırmaya… Herkes birbirini uyarıyordu ve görev anlayışı vardı. Bütün herkes kendi görevini yapıyordu ve görevi aksatan biri varsa da hemen saha içinde çok sert bir şekilde ikaz ediliyordu. Ama maç bitene kadardı her şey. Olan orada kalır ve biterdi. Müthiş bir dostluk ve birliktelik vardı. O günleri gerçekten yaşamak lazım. Anlatsam ancak bu kadarını anlatabiliyorum. Yani bir meyveyi dışarıdan görmek ile yiyerek tadını bilmek gibi bir şey. Avni Aker öyle bir şey bizim için.   Avni Aker’i bilmek istiyorsanız, o meyveyi yemeniz lazım. Tadını almanız lazım. Biz de o meyveyi yedik ve tadını aldık. Ama o meyveyi dışarıdan görenler Avni Aker’in ne demek olduğunu, nasıl bir şey olduğunu, oradaki atmosferi bilemezler. Ben çok üzüldüm… İçime sinmiyor, kabul de edemiyorum. Mesela Ziya Bey Sahası tarihi bir yerdi... Trabzonsporlu  insanların ve Trabzonspor’u sevenlerin ortak toplanma noktasıydı. Orada toplanırdı herkes. Orada toplananların tek konusu da futbol ve Trabzonspor’du. Orada yazın turnuvalar yapılırdı. Eski oyuncular gelirdi, Özkan abi bir takım yapardı, başka biri farklı bir takım yapardı… Okuldan, dairelerden çıkanlar hep oraya gelirdi ve orada 1-2 saatini geçirdi. Zaten 1.5 katlı yüksek bir giriştir orası. Altında bir depo vardı ve orası da yüksek girişli bir yerdi. İçerisi de tahtaydı ama eski tahta. Bütün kazanılan kupalar orada sergileniyordu. Orası ve Avni Aker Trabzonspor’un mabediydi.   Avni Aker’de sizi en çok üzen maç hangisiydi? Galip Değerli: Mesela benim oynadığım dönemde Hajduk Split maçına üzüldüm. Şampiyonlar Ligi maçıydı ve Hajduk Split’in çok iyi bir takımı vardı. Zaten o dönem Hamburg’a karşı final oynadılar ama kaybettiler. Biz de Hajduk Split’e kaşı kazanamadık. Mesela orada ki maçta çok da penaltı olmayan bir karar sonrasında 1-0 kaybettik. Burada da 90 dakika tek kale oynamamıza rağmen kontrataktan golü yedik ve maç 1-0 bitti. O maça çok üzülmüştüm. Kazanabileceğimiz, tur atlayabileceğimiz bir maçta elenmiştik. Onun dışında Avni Aker’de çok üzüntü yaşamadık, acımız olmadı. Hep kazanarak, üzerine koyarak gittik. Bir de her şey şeffaftı. O zamanlar menajer falan yoktu. Gidip yöneticilerle oturuyordun. Kulüp müdürü, noter de orada bulunuyordu ve her şey kayıt altına alınıyordu. Alacağın ücretin tarihlerini de biliyordun… O dönemler müthiş bir hoşgörü, saygı vardı.   Mesela biz gidip Süha abinin yanında konuşamazdık. Zaten Trabzonspor’da 3 kategori vardı. Nedir? 10 lira, 8 lira, 6 lira bitti. Bir tek kaleci Şenol hoca itiraz ederdi. Onun dışında kimse itiraz etmezdi. Bize 10 lira demişlerse onu alırdık ve biterdi. O dönemlere de bakın Trabzonspor’da parası kalan tek bir oyuncu yoktur… Kulübün oralardan buralara gelmesine üzülüyorum. Biz bu kulübü sahibi değiliz belki ama emekçileriyiz. Bu kulübe tarih yazan insanlarız. Bakın 1984’den beri tekrar edilemeyen bir başarı söz konusu. Formül var aslında. Öncelikli olarak iskeletinizi kuracaksınız ve sebat edeceksiniz. DeMaDiDeMa

Nostalji

“Tarihini bilmeyen kurumlar geleceğini inşa edemezler. Siz önce Trabzonspor’un tarihine sahip çıkacaksınız… Beşiktaş yıkıp yaptı yeni stadını… Aynı yerde. Bizim de Avni Aker’in yerinde alsa olmaz mıydı ?” şeklinde sözlerine başlayan Galip Değerli Avni Aker’le ilgili içindeki üzüntüyü, hayal kırıklığını daha doğrusu acıyı dile getiriyor bir anlamda.

 

Galip Değerli… Trabzon’da o dönemlerde yaşayan şanslı çocuklardan birisiydi Galip Değerli. Zira o dönemin temelini atan, efsane Trabzonspor’u ortaya çıkartan hocalardan Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer gibi isimlerle aynı mahallede ya da onlarla arkadaş birisiyle aynı mahallede oturmak da bir kıvılcım olmaya yetiyordu futbolcu olmak adına.

 

İşte Galip Değerli de o çocuklardan birisiydi o dönemde. ‘Boş alan bulduğumuz her yerde top oynuyorduk’ sözü ise o dönemi özetleyen ifadelerden sadece bir tanesi belki de…

Galip Değerli, “Trabzonspor’un önce taraftarı, sonra futbolcusu oldum’ derken bir realiteyi daha özetliyor bizlere. Zira o dönemin çocukları, ileriki dönemlerde futbolcu olan çocukları bordo-mavili takımın önce taraftarı olarak geçecekti o yoldan. Galip değerli de bu yoldan geçenlerden sadece birisiydi. Ve şimdilerde siyah-beyaz film sahnelerinde gördüğümüz bir sahneyi kendi yaşantısı olarak anlatıyor bize Galip Değerli, “Eskiden maçları da açık tribünün üzerinde 2 - 2.5 metelik bir duvar vardı oraya çıkarak izlerdik. İki kişi birbirinin omuzuna basarak oraya çıkardık ve orada oturarak izlerdik maçları.  En keyifli yer orasıydı ve kuş bakışı izlerdik. Tabi o zamanlar şimdiki gibi yüksek tribünler yoktu…” 17 yaşlarında seçmelerde kazanmasına rağmen Özkan Sümer’in kendisine şans vermemesi o anlık onu bu sevdadan vazgeçirir gibi olmuştu. Ancak okul takımındaki başarılı grafiği ile yeniden dikkatleri çeken Galip Değerli Özkan Sümer’in isteği ile de ikinci kez Trabzonspor’a geri döndü. Uzun sürecek bir başarı öyküsüne de başlayan Galip Değerli biraz hüzün, biraz burukluk içeren sözlerle de Avni Aker’e haksızlık yapıldığını anlatıyor.

 

Trabzonspor’un devrim yaptığı yer olan Avni Aker’de aynı zamanda sessizlerin sesi, çığlığı da oldu Trabzonspor. Çünkü böyle bir şeye ihtiyacı vardı. Yani kendini ifade edebilecek bir güce ihtiyacı vardı. Bu güç de Trabzonspor oldu” diyerek de o süreci özetliyor.

 

Öncelikli olarak Galip Değerli’yi tanıyalım ?

Galip Değerli: 18 Kasım 1957 yılında Trabzon Bahçeçik’de dünyaya geldim. Zaten oranın çocuğuyuz. Gazipaşa’da ilk okulu, Cumhuriyet Ortaokulu’nda orta okulu okudum. Aynı zamanda ilk öğrencisiyim. 1969’da başladık oraya, 1972 yılında da Affan Kitapçıoğlu’nun ilk öğrencisi ve mezunlarındanım. 1973 yılında da futbola başladık. Daha doğrusu Volkan abi vardı, Ahmet Suat Özyazıcı’nın esnaf arkadaşı.  O demiş Suat abiye… Ben de mahallenin iyi oyuncularından biriydim o dönem. O dönemde de Özkan hoca bakıyordu altyapıya. Ben de gittim ve Ziya Bey Sahası’nda, kulübün önünde elemelere katıldım ve kazandım. O güne kadar mahallede oynuyorduk. Bizim oralarda şimdiki mezarlık, cezaevinin olduğu yerler o zaman hep futbol sahasıydı. Boş alan bulduğumuz her yerde top oynuyorduk. Zaten okuldan gelince kitapları, çantalı kapıdan içeri atıp top oynamaya giderdik. Eve bile girmezdik. Hemen ekmek, üstüne sana yağı sürüp, şeker koyardık ve doğru top oynamaya giderdik. Akşam da kan-ter içinde eve dönerdik. Bizim çocukluklarımız öyle geçti.

Futbola merakınıza ailenizin bakış açısı nasıldı?

Galip Değerli: Babam Trabzonspor kulübüne uğramadan eve gelmezdi. Babam eski maliyecidir, vergi dairesinden emeklidir. O daireden çıkardı, Ziya Bey Sahası’nda kulübe uğrardı ve oradan eve gelirdi. Ben Trabzonspor’un önce taraftarı, sonra futbolcusu oldum. Biz deplasmanlara Trabzonspor’un maçlarına giderdik. Ben küçüklüğümde Ahmet Suat’ı, Çolak İbrahim’i, kaleci Fatih’i, sol bek Kenan’ı, sobacı Orhan’ı, Ahmet Ziya’nı… Bunların hepsini Avni Aker’de seyrettim.

 

1971’de PTT ile Ankara’da olan ve averajla kaybettiğimiz maç için Ankara’ya gittik. Biz deplasmanlara da gidiyorduk. Altyapıda oynamadan da taraftardık biz. Eskiden maçları da açık tribünün üzerinde 2 - 2.5 metelik bir duvar vardı oraya çıkarak izlerdik. İki kişi birbirinin omuzuna basarak oraya çıkardık ve orada oturarak maçları seyrederdik. O duvarın üzerinde de 50 santimlik bir beton vardı. Altı ise uçurumdur. Oradan insanlar yan yana geçerdi, biz de orada maçları izlerdik. En keyifli yer orasıydı ve kuş bakışı izlerdik. Tabi o zamanlar şimdiki gibi yüksek tribünler yoktu… 16-17 yaşlarında seçmeleri kazandıktan sonra da idmanlara katılmaya başladım. Sonrasında ise Özkan abi beni oynamıyordu. Ben de baktım boşuna gidip-geliyorum ve bıraktım. Ama iyi de bir takım vardı. Sadi Tekelioğlu, Hüsnü, Güngör, Recep, Şenol Kutrup gibi iyi oyuncular vardı… Ben bıraktın sonra okul maçları başladı. Ben de okul takımında oynamaya başladım ve her maçta da gol atıyorum. Özkan abide gelip bütün okul maçlarını izliyordu. O konuda müthiş araştırmacıdır. En son Trabzon Lisesi ile finale kaldık.

 

Trabzon Lisesi’nde de o dönem Salim Şener, Serdar Bali, sol bek Apo, Cemil Canalioğlu var. Yani onlarında çok iyi takımı var. Ama finali 2-0 biz kazandık. 2 golü de ben attım. Daha sonra Özkan abi, “Söyleyin ona gelsin başlasın” demiş ve ben de tekrar Trabzonspor’a geri döndüm. Döndükten sonra da oynamaya başladım. Daha sonra da A Takım’a çıktım. Geldiğim ilk yıl da ligi ikinci sırada tamamladık. O dönemler Ali Kemal’ler, rahmetli Cemil’ler, Kadir’lerin hepsi vardı. Ahmet rahmet eylesin. Ondan sonra onlar gitti. Benim de Özkan abi ile bir tartışmamız olmuştu ve Sebat’a kiralık gitmiştim. O yıl da Özkan abi almıştı takımı zaten. Sonrasında tekrar geri geldim. Trabzonspor’daki 4 yıllık süreç içinde 1 yılı Sebat’ta kiralık olarak geçirdim. Trabzonspor’da oynadığım 3 yıl içinde de 2 şampiyonluk, 1 ikincilik yaşadım. 1981 yılında da Bursaspor’a gittim ve 3 yıl da orada oynadım… günebakış: Peki hocam Avni Aker’e çıktığınız ilk maçı hatırlıyor musunuz? Galip Değerli: Öncelikle şunu söyleyeyim…

 

Biz Trabzonspor’da amatör oynarken de Avni Aker’e çok çıktık. O zamanlar Avni Aker’de topraktı. Trabzonspor’da ilk yılı toprak sahada oynadı. Onun için toprak olduğu için biz de amatör maçları orada oynuyorduk. Ama Trabzonspor ile Avni Aker’e çıktığım ilk maç Orduspor ile oynadığımız Necmi Perekli’nin jübile maçıydı. Kamp dönüşüydü ve Trabzon’da ki ilk maçımızdı. Bizi zaten tanıyanlar da tanıyordu. Genç takımı sürekli izleyenler bizi biliyordu. Ama tanımayanlar beni ilk defa o zaman tanıdı. 3-2 kazanmıştık. Ben de o maçta 1 gol atıp, 1 de asit yapmıştım. Beni tanımayanlar da orada, “Bu kim?” falan demeye başladı. O yıl 18 maç oynadım. O yıl sağ açık Ali Kemal vardı. Necdet de gelmişti. O dönem Trabzonspor’a gelen en pahalı oyuncuydu. Sol açık çaycı Ahmet vardı, Serdar vardı. Ben de sağ açık, sol açık oynuyordum ama 19 yaşındaydım ve 18 maç oynadım. 

 

Trabzonspor forması giymeye başlıyorsunuz ve tarih yazan bir kadronun içinde yer alıyorsunuz…

Galip Değerli: Şunu söyleyeyim Trabzonspor aslında bir devrim yaptı. Daha doğrusu sessizlerin sesi, çığlığı oldu. Çünkü insanların böyle bir şeye ihtiyacı vardı. Yani kendini ifade edebilecek bir güce ihtiyacı vardı. Bu güç de Trabzonspor oldu. Trabzonspor o dönem Anadolu’da en çok taraftarı olan takımdı. Trabzonspor’un sıralı şampiyonluklarından sonra Anadolu insanı taraf değiştirdi ve Trabzonspor’un yanında oldu. Niye? Çünkü bakıyorsunuz kendini ifade edecek, kendini bulduğu bir Trabzonspor vardı. O dönem Anadolu’da müthiş bir Trabzonspor taraftarı vardı. Ama Trabzonspor, İstanbul kulüpleri gibi yönetilmeye başladığı andan itibaren taraftarları azalmaya başladı. Ben Trabzonspor’dan 1981 yılında ayrıldım ve ondan sonra Trabzonspor sadece 1 kez şampiyonluk yaşadı. Bunun nedeni de İstanbul kulüpleri gibi yönetilmeye başladığındandır. Sizin başarıdan bu kadar uzaklaşmanız, insanların da başarısız kurumlardan uzaklaşmasına neden oldu. Trabzonspor  o başarıyı devam ettirebilirdi ama ettiremedi.

 

Niye ? Çünkü  o zaman Trabzonspor üreterek ayakta kalıyordu. Mesela bir Ali Kemal’a 3,5 milyon liraya sattılar 1977 yılında. 3.5 milyon liraya Ali Kemal’i sattılar ama Ali Kemal’den aldıkları para ile bütün takımı finanse ettiler. Yani o takımın bütün giderlerini oradan karşıladılar. Eski yönetimler bunları yapıyordu. Bugünü baktığımızda ise Trabzonspor üretim tarafında hiç yok. Biz hiçbir yerde oynamadan genç takımdan geldik ve A Takım’da oynadık. Kendi oyuncunuza güveneceksiniz. Güvenmezseniz başaramazsınız. Pahalı ve hazır transferler ile nerelere geldiğimiz ortada…

 

1967’den 73 yılına kadar zaten bunu denedi ve başarılı olamadı. Sonrasında Erzurum’dan İlyas Akçay ile Hüseyin Tok’u aldı. Onun yanında Ali Kemal Denizci’yi, Necati’yi, Turgay’ı, Bekir’i, Kaptan Cemil’i aldı… O yıl da Gençlerbirliği amatör takımı Türkiye Şampiyonu oldu. Oralardan alınan oyuncular ile Trabzonspor 1793 yılında tamamen kendi çocuklarıyla kurulu bir takım oldu. Belki o güne kadar deneyip yapıldıktan sonra böyle bir metoda baş vurdular. Ama başarılı oldular. O takım zaten 1793-74’de şampiyon oldu. 1974-75’de ligi orta sıralarda tamamladı. Sonrasında ise iki sene üst üstü şampiyon oldu. Ondan sonra ise sirkülasyon başladı. Mesela o dönemde Hüsnü, Recep, Sadi, Kemal ve Şenol Kutrup geldi altyapıdan…

 

Onlar belki oynayamadılar ama ondan sonra gelen oyuncular takımda yer açmaya başladı. Yani Trabzonspor yetiştirdiği oyuncuları iyi fiyata satıp altyapıdan oralara oyuncu koymaya ya da dışarıdan oyuncu aldılar. Mesela ilk dönem çaycı Ahmet’i aldılar. Daha sonra İskender’i, Tuncay’ı, Mehmet Ekşi’yi aldılar… O zaman scout ekibi de yok. Trabzonspor bu oyuncuları 2. Lig’lerden aldı ve kendi bünyesinde kullandı ve iyi oyuncu olarak bunlardan yararlandı. Bunların bazılarını da satarak kulüp kazanç sağladı… günebakış: Türk futbolunda ihtilalin yapıldığı yer olan Avni Aker sizin için ne ifade ediyor? Galip Değerli: Avni Aker bana sorulduğunda inanın tüylerim diken diken oluyor…

 

Avni Aker anlatılmaz, yaşanır. Orada o ambiyansı yaşamak farklı bir şeydi. O sahaya çıkarken ki duyguları şu anda hissediyorum. Tüylerimiz diken diken olurdu. Ama Avni Aker keşke yaşasaydı. Akyazı bana çok mekanik geliyor. O nedenle beni için olsa da olur olmasa da olur. Ruh yok orada. O ruh orada olacak mı göreceğiz. Ama Avni Aker’de bir ruh vardı. Keşke o stat yıkılıp yeniden inşa edilseydi. Modern, daha iyi bir stat kurulsaydı. Yavuz Selim Sahası da olmazsa olmazlardandır. En az Avni Aker kadar Yavuz Selim’in de şampiyonluklarda emeği vardır. Biz hepimiz oradan yetişip Avni Aker’e geçtik. Oranın da yaşaması, yaşatılması lazım. Ama keşke birlikte yaşatılsalardı. Avni Aker, Türk futbol tarihine unutulmaz bir damga vurmuştur. Bir devrimdir, sessizliğin çığlığıdır, sessizliğin ifadesidir. Sporda kendine yer bulamayan, kendine takım arayan herkesin takımı olmuştur.

 

Avni Aker’in hizmetleri ve ismi unutulmaz. Biz hep yaşayacağı ama bizden sonrakiler o ismi yaşatır mı bilmiyorum. Fakat Trabzonspor tarihine çok saldırdı, vuruldu. Keşke bunlar yapılmasaydı… Elimizde teberru makbuzu ile çıkıp para toplasaydık da keşke hem Ziya Bey Sahası’nı hem de Avni Aker’i elimizde tutsaydık. Olmuyor ama… Biz karar mevkiinde olmadığımız için sadece görüşlerimizi söylüyoruz. Uygulayıcı kişiler biz değiliz. Onlar karar veriyor. Biz bu tarihin zincirlerinin parçalarından biriyiz…

 

Bizim dönemimizde yenemeyeceğimiz takım da yoktu. Dünyanın en iyi takımı da olsa o Avni Aker’de yenmek için biz sahaya çıkardık. O özgüven de birlik-beraberlikten gelirdi. Herkes birbirine müthiş bir şekilde bağlıydı. Kimse kimsenin, hayatına, görüşüne karışmazdı. Sahada birine tekme atıldığında kulübedekiler de koşup geliyordu. ‘Nasıl vurursun?’ diye. Öyle bir birliktelik vardı. Alttan gelen oyuncuyu da takımdakiler müthiş bir şekilde sahipleniyordu. Mesela biz gittiğimizde rahmetli Kadir Özcan, rahmetli kaptan Cemil, Ali Kemal Denizci, Necati Özcağlayan, Turgay Semercioğlu, kaleci Şenol Güneş… Bunlar A Takım’ın ve Milli Takım’ın as oyuncularıydı. Biz geldiğimizde de hepsi elimizden tuttu. Orada onlar neyi paylaştıysalar, bizler de aynı şeyi paylaştık. O dönem çok başka bir aileydik. Ben çok takım gördüm ve çok takım çalıştırdım ama böyle bir takım, böyle bir stat, böyle bir yer inanın görmedim. Burası başka bir yerdi. Arkadaşlık, dostluk müthişti.

 

Düşünün malzemecimiz kuş Mehmet ile rahmetli masör Hayrettin abi birlikte tavla oynuyorlar ve Suat hoca, yardımcı antrenör ve hepimiz oradayız ve seyrediyoruz. Böyle bir ortamımız vardı. Herkes bir arada oturup kalkıyordu, bir arada espri yapıyordu, eğleniyordu ve ağlıyordu. Yenildiğimiz zaman inanın utancımızdan sokağa çıkamazdık. Kimsenin bir şey yapacağından değil, yenildiğimiz için nasıl insanların yüzüne bakacağız diye sokağa çıkamazdık.

 

O zamanlar nasıldı taraftarlar ile ilişkiniz?

Galip Değerli: Biz her zaman seyirci ile iç içeydik. Herkesin mahallesi vardı… Faroz’dan Ali Kemal, Sotka’dan kaleci Şenol, Arafilboyu’ndan kaptan Cemil, Akçaabat’tan Kadir, Bahçecik’ten Galip Değerli… Hepimiz maçtan sonra kendi mahallemizde, mahalle büyükleriyle, arkadaşlarımızla beraber oturuyorduk. Taraftarlar ile iç içe yaşıyorduk. Bugün ise bir tane oyuncuyu göremiyorsunuz? Göremezsiniz. Çünkü hem Trabzon’dan oyuncu kalmadı hem de olan oyuncu da halk ile kopuk durumda. Şenol Güneş’in bununla ilgili güzel bir sözü var mesela; “Eskiden zenginler seyrediyor, fakirler oynuyordu. Şimdi ise fakirler seyrediyor, zenginler oynuyor…” demişti. Futbol oralardan buraya geldi.

 

Peki Avni Aker Stadı ile ilgili unutamadığınız anılarınız var mı?

Galip Değerli: Avni Aker ile alakalı unutamadığım çok anım var. Önce amatör takımda oynadığım dönemden birini anlatayım. Özkan Sümer döneminde amatör takımda Sadi Tekelioğlu takım kaptanımızdı. O zaman amatör maçlarımızı da Avni Aker’de oynuyoruz. 1975-76 yıllarıydı ve Büyük Liman ile maçımız var. Şampiyonluğa oynuyoruz ama bizim çok iyi bir takımımız var. Genç Takım, Amatör Takım, Genç Karma hep aynı takım ve aynı oyuncular oynuyorduk. Her sene de Türkiye Şampiyonluğu, Türkiye ikinciliği gibi başarılarımız vardı. Büyük Liman ile maçı oynuyoruz ama bize karşı çok serttiler.

 

Çok tekme yiyorduk. Biz de ‘nasılsa yeneriz’ düşüncesindeydik. Devre bitti ve 1-0 mağlubuz. Bu yarıda da kaptan Sadi Tekelioğlu, Büyük Liman’da 3 tane sahte oyuncu olduğunu tespit etti. Soyunma odasında, “Özkan abi, Büyük Liman’da 3 tane sahte oyuncu var. İtiraz edelim ama tam maç başlarken itiraz edelim. Yoksa içeriden oyuncuları değişirler” dedi. Hakem de yanılmıyorsam ya Diyadin, ya da Yıldıray hoca… Özkan hoca da “tamam” dedi. İkinci yarıya çıktık. Hakem tam santrayı yaptıracağı sırada itiraz edildi. İtiraz edince futbolcuların lisansları geldi. Hakem de baktı ki lisanslar başka, oyuncular başka… Hakem de maçı iptal etti ve soyunma odasına gittik. Trabzonspor’un soyunma odası da Sanat okulu tarafında tam köşedeydi. Onun yanında bir soyunma odasında daha vardı. Onun arasında da bir akordeon bir demir kapı vardı. O kapı asma kilit ile kapatılırdı ki takımlar birbirleri ile münakaşaya girmesinler diye. Bir takım zaten o taraftan, diğer takım da diğer kale arkasından çıkardı.

 

Neyse… Maç bitti ama o zaman oynadığımız top da değerli bir toptu. Maçın sonunda Özkan hoca kaptan Sadi Tekelioğlu’na, “Sadi, şu topu al” dedi. Sadi Tekelioğlu da gitti topu almaya ama yakaladılar onu. Sadi’ye nasıl vuruyorlar… Sadi topu aldı ama epey sopa yedi orada. Onu hiç unutmam… Bir de 1979 yılıydı yanılmıyorsam… O dönemler zaten paket yayın var. Siyah-beyaz televizyon ve tek kanal TRT 1. Onun dışında yayın yok. Fenerbahçe ile oynuyoruz ve 2 puan fark var arada. Kazanırsak 4 puan oluyor. Maça çıktık, TRT çekiyor ama o dönem gece 1’de veriyor maçları. Gol atarsan, 1 saniye görünüyorsun, ya da gol atana sarılırsan o kadar… İyi de bir maç çıkartıyoruz ve 1-0 öne geçtik Yaşar ile... 80. dakikalarda Serdar soldan bir top kesti ve tam köşenin oradan gelişine vurduk ve top iç direkten geri geldi. Maçı kazandık ve o yıl da 4 puan farklı şampiyon olduk. Akşam da gittik, bekliyoruz golü seyredeceğiz diye. Ama gol yok… Meğer o anda makara bitmiş, makarayı değiştirirken biz de golü atmışız. Yani attığımız golü izleyemedik. O gol sadece belleğimizde var, kayıtlarda yok. Keşke çekilseydi. Jeneriklik bir goldü. O golü de hiç unutmam mesela. O maçta onların kaleci Adem’di. Golden sonra zaten yete oturdu ve direğe yaslandı. Tam teslim olduklarının görüntüsüydü.  Onu da unutmam. Hem gol hem de Adem’in görüntüsü benim için unutulmaz anılardan biridir.

 

Rakip takımlar, rakip oyuncular ile o zamanlar nasıldı diyaloglarınız?

Galip Değerli: Bizim o zaman hem rakip oyuncular ile hem de takımlar ile ilişkilerimiz çok iyiydi. O dönemi idare edebilen profesyonel yöneticiler de vardı.  Allah rahmet eylesin Süha Akçay çok klas adamdı. Nizamettin Algan, Utku Bozoğlu, Başkan Şamil Ekinci, Derviş abi, Allah rahmet eylesin Kenan İskender gibi müthiş yöneticilerimiz vardı. Hem kulüpler arası diyaloglar iyiydi hem de oyuncular ve takımlar arası diyaloglar çok iyiydi. Ama Avni Aker’e gelen takım da buradan puan alarak çıkamayacağını biliyordu. Çünkü rakiplere o psikolojik eşiği yaşattık. Gelen takım Avni Aker’den puan çıkartırsa büyük sürpriz olurdu. O dönemlere bir bakın, Trabzonspor’un kendi sahasında kaybı yok gibidir. Parmakla gösterilecek kadar az kayıpları vardır.

 

Mesela Türk futboluna ilk takım savunmasını da getiren takım Trabzonspor’dur. Niye? Önde baskı kurarak, önde savunmayı kurarak mücadele ediyordu. Mesela ben sağ açık oynuyordum. Adamı kaçırdığım zaman arkada Turgay Semercioğlu hemen başlıyordu bağırmaya… Herkes birbirini uyarıyordu ve görev anlayışı vardı. Bütün herkes kendi görevini yapıyordu ve görevi aksatan biri varsa da hemen saha içinde çok sert bir şekilde ikaz ediliyordu. Ama maç bitene kadardı her şey. Olan orada kalır ve biterdi. Müthiş bir dostluk ve birliktelik vardı. O günleri gerçekten yaşamak lazım. Anlatsam ancak bu kadarını anlatabiliyorum. Yani bir meyveyi dışarıdan görmek ile yiyerek tadını bilmek gibi bir şey. Avni Aker öyle bir şey bizim için.

 

Avni Aker’i bilmek istiyorsanız, o meyveyi yemeniz lazım. Tadını almanız lazım. Biz de o meyveyi yedik ve tadını aldık. Ama o meyveyi dışarıdan görenler Avni Aker’in ne demek olduğunu, nasıl bir şey olduğunu, oradaki atmosferi bilemezler. Ben çok üzüldüm… İçime sinmiyor, kabul de edemiyorum. Mesela Ziya Bey Sahası tarihi bir yerdi... Trabzonsporlu  insanların ve Trabzonspor’u sevenlerin ortak toplanma noktasıydı. Orada toplanırdı herkes. Orada toplananların tek konusu da futbol ve Trabzonspor’du. Orada yazın turnuvalar yapılırdı. Eski oyuncular gelirdi, Özkan abi bir takım yapardı, başka biri farklı bir takım yapardı… Okuldan, dairelerden çıkanlar hep oraya gelirdi ve orada 1-2 saatini geçirdi. Zaten 1.5 katlı yüksek bir giriştir orası. Altında bir depo vardı ve orası da yüksek girişli bir yerdi. İçerisi de tahtaydı ama eski tahta. Bütün kazanılan kupalar orada sergileniyordu. Orası ve Avni Aker Trabzonspor’un mabediydi.

 

Avni Aker’de sizi en çok üzen maç hangisiydi?

Galip Değerli: Mesela benim oynadığım dönemde Hajduk Split maçına üzüldüm. Şampiyonlar Ligi maçıydı ve Hajduk Split’in çok iyi bir takımı vardı. Zaten o dönem Hamburg’a karşı final oynadılar ama kaybettiler. Biz de Hajduk Split’e kaşı kazanamadık. Mesela orada ki maçta çok da penaltı olmayan bir karar sonrasında 1-0 kaybettik. Burada da 90 dakika tek kale oynamamıza rağmen kontrataktan golü yedik ve maç 1-0 bitti. O maça çok üzülmüştüm. Kazanabileceğimiz, tur atlayabileceğimiz bir maçta elenmiştik. Onun dışında Avni Aker’de çok üzüntü yaşamadık, acımız olmadı. Hep kazanarak, üzerine koyarak gittik. Bir de her şey şeffaftı. O zamanlar menajer falan yoktu. Gidip yöneticilerle oturuyordun. Kulüp müdürü, noter de orada bulunuyordu ve her şey kayıt altına alınıyordu. Alacağın ücretin tarihlerini de biliyordun… O dönemler müthiş bir hoşgörü, saygı vardı.

 

Mesela biz gidip Süha abinin yanında konuşamazdık. Zaten Trabzonspor’da 3 kategori vardı. Nedir? 10 lira, 8 lira, 6 lira bitti. Bir tek kaleci Şenol hoca itiraz ederdi. Onun dışında kimse itiraz etmezdi. Bize 10 lira demişlerse onu alırdık ve biterdi. O dönemlere de bakın Trabzonspor’da parası kalan tek bir oyuncu yoktur… Kulübün oralardan buralara gelmesine üzülüyorum. Biz bu kulübü sahibi değiliz belki ama emekçileriyiz. Bu kulübe tarih yazan insanlarız. Bakın 1984’den beri tekrar edilemeyen bir başarı söz konusu. Formül var aslında. Öncelikli olarak iskeletinizi kuracaksınız ve sebat edeceksiniz.

DeMaDiDeMa

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort