AÇ VE SUSUZ KALMIŞ TÜRK ASKERLERİ, SOPALAR EŞLİĞİNDE FIRAT NEHRİNDEN SU İÇİYOR.
SÖZDE DİN KARDEŞLERİMİZ - ARAP VE HİNDİSTANLI MÜSLÜMAN ASKERLER ELİ SOPALI İNGİLİZİN YANINDA ...
kaynak video: https://x.com/ArsivSaka/status/1840903427972612321?t=YIKHZGiJMGcJTnamfAGfbA&s=08
Maalesef: 1. Dünya savaşında Arap yarımadasında/güney cephelerde yokluk içinde cansiper savaştığımız halde, bizi her defasında sırtımızdan hançerlemiş kalleş araplar yüzünden İngilizlere esir düşmüş, günlerce aç, susuz, yaralı ve hasta yürütülen Türk Askerleri uzak ülkelerdeki ölüm kamplarına götürülmesini gösteren fotoğraf ve üstte kaynağı verili video - film tarihi gerçeklerin kanıtıdır.
Yabancı kaynak kitaplardan edinilen bilgiler, 1. Dünya savaşı başladığı günde (Cihad-ı Mukaddes ilanı - 14 Kasım 1914) Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı güne kadar toplamda ‘’2.856.000 asker mevcudunun maalesef: 941.480 ölü, 990.000 yaralı ve hasta, 358.520 esir ve kayıp olmak üzere 2.290.000 kişi savaş dışı’’ kalmıştı.
Tarihçilerin ortak fikir ve tespitine göre, kayıt ve arşiv yetersizliğinden dolayı esirlerin net sayısı bilinmemekle beraber, kayıplar dikkate alınmadığında, sadece esir kamplarında fiilen yaşayan/bulunan Türk Askerlerinin sayısı kesinlikle 220.000 üzerindedir. Türk Askerleri en çok güney cephesi Arap yarımadasında, İngiliz - Avustralyalıların işbirlikçileri: müslüman Hindistan - Araplardan oluşan zalimlere esir düşmüşlerdir.
Kayıtlı belgelere göre, Osmanlı devletinin elinde ise, itilaf devletlerinden toplamda sadece ‘’21.506 asker esir’’ bulunmaktaydı. Güney Cephelerde (Irak, Sina, Filistin, Hicaz, Yemen vs.) Esir düşen Türk Askerleri, çok farklı kamplara götürülmüştür.
Çoğu Kızılhaç Arşivleri kaynaklı ana guruplar:
1, Hindistan Kampları: Superpur Kampı, Ahmet Nagar Kampı, Belgaum Kampı, Bellary Kampı, Kalküta İstasyon kampı, Kataphar Kampı, Tongnung Kampı, Thatmyo Kampı, Schwebo Nekahet Kampı, Meiktila Kampı, Rangoon Karantina Kampı.
2, Mısır Esir Kampları: Heliopolis Kampı, Abbassiah Hastanesi/Kampı, Maadi Kampı, Mısır Hilal-i Ahmer Hastanesi/Kampı, Kahire Kalesi Kampı, Ras-el-tin Kampı, Seydibeşir Kampı, Bilbeis Kampı, Kasrı Nil Kışlası/Kampı,
3, Kıbrıs Adası Esir Kampları: Malta Adası Esir Kampı, Man Adası Esir Kampı, Yunanistan Esir Kampları,
4, Irak Esir Kampları: Basra, Bağdat-Geçici Toplanma Kampları) ve Burma Esir Kamplarıdır.
5, Doğu Cephesinde esir olan: Türk Askerleri ise Rusların denetiminde olan Erzurum, Kars gibi toplanma yerlerinden sonra, Tiflis Esir Kampları, Bakü/Nargin Adası Esir Kampları, Moskova Esir Kampları ve Sibirya Esir Kamplarına gönderiliyordu.
Esir Türk Askerlerinin büyük çoğunluğu bu esir kamplarında planlı şekilde imha edilmiş ve malaria (sıtma), diarrhoea (ishal), trohom, yaralanma, zehirlenme başta olmak üzere, zihinsel ve sinirsel (dikenli tel hastalığı) rahatsızlıklar gibi çeşitli hastlalıklar da vesile kılınarak katliama maruz kalmıştır. Hayatta kalabilen çok az sayıdaki Türk Askerleri ancak 1924 yılından sonra Anadolu’ya dönebilmişlerdir.
Bunların arasında, en acımasız ve en insafsız zulüm, işkence ve vahşetler Mısır Esir Kamplarında yaşanmıştır. Bu kampta, esir Türk Askerlerine zorunlu yemek olarak ölmüş ve kokmuş beygir ve katır etleri yedirilmiştir. Türk Askerlerinin çoğunluğu bu sebeple dizanteriye ve "pellagra" denilen uyuzdan daha beter illet bir hastalığa tutulmuş ve acılar içinde şehit düşmüşlerdir.
Güneş altında perişan olan, kavurucu kumlardan kan çanağına dönen Esir Türk Askerlerinin gözleri, hususi götürüldükleri Abbassiah hastanesinde, bu sefer cellat doktorlar tarafından (Arap ve Ermeni oldukları belirtiliyor) bağırta bağırta oyulmuşlardır. Yıkanma bahanesiyle asitli havuzlara süngü ve dipçik zoruyla sokulan Türk Askerleri kör edilmiştir. Kamplarda ve hastanelerde kör edilmiş Türk Askerleri, ancak birbirlerinin ceketlerinden tutunup sürüne sürüne tuvaletlere gidebilmiş ve normal ihtiyaçlarını giderebilmişlerdir.
Mısır Kamplarından çok azı hayatta kalabilen esir Türk Askerleri Anadolu’ya gözleri kör ve yardıma muhtaç olarak geri gelebilmiştir.
Daha düne kadar 15 Temmuz kalkışmasının planlayıcıları ! diye en ağır hakaretlerle küfrettiğimiz, şimdi can ciğer dost dediğimiz: Suudi Arabistan, BEA – Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır …. gibi toplumlar için ‘Ne şamın şekeri – nede KALLEŞ arabın pis yüzü’’ TÜRK ATASÖZÜ hep kulaklarda KALICI küpe olmalı.,
Tarihini unutma - ve asla - UNUTTURMA ….