Tıpkı Celaleddini Rumi gibi !
Doğu Karadeniz'in Türkleşmesinde önemli bir rol oynamış, soydaşlarımız Kuman – Kıpçak boyları gibi, çoğu ‘’Çebi’’ diye bilinen Çepniler; 1071'de Anadolu'nun, 1277 yılından itibaren de Sinop'tan Trabzon'a kadar olan Karadeniz Bölgesi'nin fethedilmesinde, başta Güvenç Abdal olmak üzere çok aktif idiler. Tarih boyu imparatorluklar şehri Trabzon nüfusunun büyük çoğunluğunu da kadim zamanlardan beri bölgede ikamet eden Çoğunluk Kafkas - Türk kökenli Tzanlar (Lazlar) oluşmuş, çağdaş tarihçilerin belgelerine de yansımış ve "Tzaniti (Lazistan) Krallığı - Trabzon İmparatorluğu" olarak anılmış yöre, Osmanlı sonuna dek Lazistan Sancağı olarak bilinmişti.
Osmanlı Salname’lerinde TRABZON VİLAYETİ: batıdan doğuya doğru Samsun - Canik (1), Trabzon (2), Gümüşhane (3) ve Batum kazası ve Çürüksu nahiyesi, Acara-i Süfla nahiyesi ile Acara-i Ulya nahiyesi, Livana kazası ve Maçahel nahiyesi, Arhavi kazası ve Hopa nahiyesi, Gönye nahiyesi, Atina-Pazar nahiyesi ile Hemşin nahiyesi dahil - geneline Lazistan (4) denen toplam dört sancaktan oluşuyordu.
Denilenin aksine, Tarih boyu Türk Doğu Karadeniz değişik dillere ev sahipliği yapmıştır. İran - Tebriz’de yaşamış adaşından ayırt edilmesi için, kendisine Roma – diyarından Mevlana Celaleddini – Rumi ! denmesi gibi, Doğu Karadeniz’de konuşulan Roma dili – Rumca, Fatih Sultan Mehmet Han’ın ancak 1461 de Son Roma Başkenti TRabzon’u alarak – Roma İmparatoru ‘’Kayser’’ olmasıyla Rumca yöresel dil olarak tescillenmişti.
Tüm Karadeniz - kıyı kentlerinde yaşayan, Deniz ticaret kolonilerinin kullandığı Roma Topraklarının dili Rumca konuşanlar, 1. Dünya savaşı sonrası, bilinenin aksine: 1924 yılında Yunanistan ile yapılan nüfus Mübadelesi – Karşılıklı nüfüs yer değiştirmesi ile Türkiyeden Yunanistan’a göç edenlerin çoğu 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Anadolu'da yaşayan Karamanlılar gibi HİRİSTİYAN TÜRK toplulukları idi.
The Guardian gazetesi: Esther Addley 3 Nisan 2024 yazısında özetlediği ayrıntılarda: Araştırmacılara göre tehlike altındaki Helenistik - Yunan lehçesi ‘’ROMA Rumca – Romeyka’’ antik dünyaya 'canlı bir köprü' formudur. Romeyka, antik Yunanca'dan türemiş olmasına rağmen yazılı bir formu olmadığı ve sadece birkaç bin kişi tarafından konuşulduğu için yok olma tehlikesi altında
Kuzey – Doğu Türkiye'deki uzak dağ köylerinde sadece birkaç bin kişi tarafından konuşulan ve tehlike altında olan eski Yunanca'nın bir formu, araştırmacılar Tarihci Homer'in dilindeki modern Yunanca ile daha çok ortak özellik taşıdığını belirledikten sonra antik dünyaya "canlı bir köprü" olarak tanımlandı.
Bugün: Rumca - Romeyka'nın konuşanlarının kesin sayısını bilmek zor. Yazılı bir formu yoktur, ancak Doğu Karadeniz – Son Roma Başkenti Trabzon çevresindeki kıyıya yakın, dağ köylerinde sözlü olarak hayatta kalmıştır, Konuşanlarının yaşlanmasıyla lehçe şimdi yok olma tehdidi altında, bu yüzden Cambridge Üniversitesi'nden bir akademisyen benzersiz dil yapılarını kaydetmek için "son şans" kalabalık kaynak kullanımı aracını başlatmıştır.
Geliştirilmeye çalışılan: Crowdsourcing – Kalabalıklaştırma ‘’Roma imparatorluk dili Rumca - Romeyka projesi’’ dünyanın dört bir yanındaki ana dili konuşanları, kendilerini dilde konuşurken bir kayıt yüklemeye davet ediyor. İspanyolca ve tarihsel dilbilim profesörü Ioanna Sitaridou "Din ve ulusal kimlikle Türkiye'deki topluluklardan ayrılmış çok önemli bir diaspora var, ama hala çok şeyi paylaşıyor, birçok kişinin muhtemelen ABD ve Avustralya'da, Avrupa'nın dört bir yanında dağılmış’’ olacağını öngörüyor.
Sitaridou, Roma İmparatorluk dili Rumca - Romeyka'nın modern Yunanca'dan gelişmiş olmaktan ziyade, İsa'dan önceki yüzyıllarda konuşulan Helenistik dil formundan türediğini ve antik Yunanca ile bazı önemli özellikleri paylaştığını belirlemiştir.
Bir örnek, vermek gerekirse fiilin mastar formudur, Romalı dili Rumca - Romeyka bunu Antik Yunanca'da bulunan formu kullanır. Böylece Modern Yunanca konuşanlar "Gitmek istiyorum" derken, Romeyka eski formu "Gitmeyi istiyorum" şeklini korur. Bu yapı, erken Ortaçağ zamanlarına kadar diğer tüm Yunanca çeşitlerinde kullanılmaz hale gelmiştir.
Sonuç olarak, Sitaridou "Romalı – RUM eli diyarı Rumca - Romeyka'nın modern Yunanca'nın bir kızı değil, kız kardeşi olduğu" sonucuna varmıştır, bu bulgu modern Yunanca'nın Avrupa diliyle ilişkisiz bir "izole" dil olduğu iddiasını bozar. Çoğu akademisyene göre, modern Yunanca ve Romeyka karşılıklı olarak anlaşılır değildir; uygun bir karşılaştırma, her ikisi de birbirinden ziyade Vulgar Latin'den türeyen Portekizce ve İtalyanca konuşanlar olacaktır.
Sitaridou iddiasında: Karadeniz'deki Yunan varlığının tarihini efsanelerden ayırmak her zaman kolay olmasa da, Yunan dili genelde Hristiyanlığın yayılmasıyla genişledi. Kaldıki "Anadolu'da İslam'a geçiş genellikle Türkçe'ye bir dil değişikliği ile eşlik etti, ancak vadilerdeki topluluklar Romeyka'yı korudu’’ der. Buna karşılık, Hristiyan kalan Yunanca konuşan topluluklar, özellikle 19. ve erken 20. yüzyıllarda Yunanca'da geniş çapta okullaşma nedeniyle modern Yunanca'ya daha yakın hale geldi.
1923 Lozan Antlaşması, Türkiye ve Yunanistan'ın – Köklerinin hangi ırktan olduğuna bakmadan Hristiyan ve Müslüman nüfuslarını değiştirmesini gördü, ancak Tıpkı Anadoluda Hiristiyan Karamanlılar gibi Trabzon bölgesindeki Roma dili Rumca - Romeyka konuşan topluluklar Müslüman oldukları için anavatanlarında kaldı. Ancak, Türkçe ile yoğun temas, kültürel damgalama ve göç sonucunda dil şimdi tehlike altında, Sitaridou'ya göre. Bölgedeki ana dili konuşanların yüksek bir oranı 65 yaşın üzerindedir ve maalesef daha az genç, bu ölmekte olan Romalı dili Ruumca - Romeyka dilini öğrenmektedir.
Çevrimiçi, girişimin Romeyka'yı canlı bir dil olarak kurtarmaya yardımcı olabileceğini düşünüyor mu? Sorusuna "Açıkçası tüm dilleri seviyorum ve bizi biz yapan geçmişin korunmalarını görmek isterim" dedi. Kaldıki "Bu azınlık diller ve bu konuşma toplulukları için çok önemli olan şey, kendileri için bir aidiyet duygusu ve kim olduklarını – bölgesel farklılıklarını korumaktır. Çünkü bu, onları geçmişlerine bağlar.
Her ne olursa olsun "Konuşucular ana dillerinde konuşabildiklerinde görüldüklerini hissederler ve böylece toplumun geri kalanıyla daha fazla bağlantı kurarlar. Diğer taraftan, miras veya azınlık dilleri konuşmamak, bazı travmaları oluşturur ki bu da entegrasyonu baltalarki bu gerçeklerle karşı karşıyayız'' DeDi.
Bizi BİZ yapan geçmişimizi bilmek ÖNEMLİ ….