SUSAMIŞLIK
22 yıldır Düzgün herşeye susamışlık halleri…
AKePe artık ‘’kabak tadı verdi’’ dedirtircesine 22 yıldır, Davar güder gibi, kendi AKkoyunlarına her seçim öncesinde Petrol - Doğal Gaz bulur, Hala temel malzemeleri - motorlarını alamadığı Atak helikopterleri – Kaan uçağı, Altay tankı … projeleri için AYNI yalanları - kahve laklaklamalarını tekrar eder dururdu.
Bu seçim, AKePe Metal yorgunluğu artık DURUĞAN halde. Sarayın 27’si yabancı – toplamda 172 senaryo yazar AKIL HOCALARI deniz bitti dercesine ‘yalan’ üretemez haldeler. Öyleki haşa RTE peygamderdir diyen – çoğu ZIRcahil emekliler bile ‘bir simit kaç para biliyonmu ? diye biribirilerine dert yanar haldeler.
Maket dinazorlar için Ankara halkının $ 750 MİLYON parasını çalan, ülke tarihinin EN BÜYÜK soyguncu Belediye başkanı olarak dillendirilmiş oğlu kendinden beter mualla AKePe millet vekili ! ‘Türkiyenin yüzlerce milyarelık ‘’jellybon’’ rezervi var diyebilecek kadar DENYO ‘hırsızı ala’ GÖREVİNDEN KOVULMUŞ Melih Gökçek’i aratmayacak kadar Mülk Allahın !’ dedikten sonra, kızkardeşinin haklarını gasp edişten mahkemelik olmuş, tanrıya pek bir şey bırakmamışçasına bine yakın şirket ve tapuda MONOPOL kurmuş Altınok oylarını katlayan DÜRÜST BELEDİYECİLİK kavramını yaratan, Mansur Yavaş ve Diplomasız’a karşın İstanbul seçimlerini 3. KEZ KAZANAN - Ekrem İmamoğlu gibi hepimizde, HERŞEY DAHA GÜZEL OLACAK umutlarını yeşertti.
22 yıldır sistematik olarak ‘’bireysel Vicdan hürriyeti’’ din istismar edilerek, imam hatip bataklığına dönüştürülen, kendini bilmez Prof - Dekan ‘ben CAHİL MÜSLÜMAN ferasetine güvenirim’ diyebilecek kadar DENYO zihniyete bağışıklık kazandırılmış halk, YANDAİŞ medya ile guguk devletine dönüşümle, yalanın gerçek olduğuna inanmaya başlamıştı.
Oysa bizi BİZ yapan geçmişimizi, tarihimizi bilmezsek ASLA GELECEĞİMİZ YOKTUR. Onbinlerce yıl ‘medeniyetler beşiği’ ilk adı Galatlar tarafından verilen ve Yunanca "çapa" anlamına gelen Ankyra'dır. Zamanla değişerek Ancyre, Engüriye, Engürü, Angara, Angora ve nihayet 16. yüzyıldan itibaren Ankara denmesine rağmen, halk arasında "Engürü" ve Batılılar arasında ise "Angora" şeklinde kullanılmaya devam etmiştir.
Helenistik Dönem'de Galat boylarından Tektosag’ların, Roma Dönemi'nde taşra örgütünün başkenti ve Osmanlı döneminde ise Anadolu Eyaleti’nin merkezi olmuş Ankara’da Hititlerin, Friglerin, Lidyalıların ve Galatların yaşamış olduklarını biliniyor.
Çorum Boğazköy (Hattuşa) kazılarında, yabancı tarihçilere göre Hitit eserlerinde sıkça rastlanan ‘’Ankuwa’’ adı muhtemelen bugünkü Ankara içindi. Bir efsaneye göre de Ankara’yı büyük Frig kralı ‘’kulaklarıyla ünlü’’ Midas kurmuştur. Şehir merkezi Ulus’ta yapılan kazılarda, Friglerin oturduğuna dair kesin bilgiler elde edilmiştir. Kimmer istilasından sonra, Ankara Lidyalıların eline geçsede, kıs süre sonra Pers kralı Kyros’un bütün Anadolu ile birlikte Ankara’yı da zapt etmiş, iki asır sonra ise Büyük İskender, Anadolu’da Pers hâkimiyetine son vermiştir.
Roma imparatoru – adını Ağustos ayına veren Augustos, Ankara’yı almasından sonra eyalet olarak gelişmiş; mabetler, pazar yerleri, yol - su yolları yapılmıştır. VII. yüzyıldaki Sasani akınlarından sonra Araplar şehri bir süre ellerinde tutsalarda, MS. 334 sonrası Bizans İmparatorluğu’nun önemli Anadolu merkezi olmuş Ankara’nın kaderi, 1071 Malazgirt’te Bizans ordularını yenen Selçuklu Sultanı Alpaslan ile değişmiş, şehir Türklerin eline geçmiştir.
Ege liman kentlerinden başlayarak Mezopotamya ve diğer doğu ülkelerine kadar uzanan önemli yollar üzerinde bulunan, aynı zamanda doğal kaynaklar açısından da zengin, Kalesi askeri bakımdan çok önemli bir konumda olan Ankara’nın en parlak devri Selçuklu sultanı ‘’Alâaddin Keykubat’’ zamanıdır. II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında şehir Moğolların istilasına uğramış, sonunda devleti zayıf düşmüş ve bu durum Anadolu’nun İlhanlılar devletinin egemenliği altına girmesine kadar sürmüştür.
Bir süre İlhanlıların gönderdiği valiler, sonra Eretna oğullarının yönetimi altında kalmış ve 1354 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa, şehri Osmanlı ülkesine katmıştır. Ankara Savaşı’ndan sonra şehrin kaderi de değişmiştir. Timur Ankara’dan ayrıldığında, Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Mehmet Çelebi padişahlığını ilan etmiş ve böylece Ankara’yı da almıştır.
Kanuni Süleyman devrinde Anadolu’da bir eyalet örgütü kurulmuş ve Ankara birinin merkezi olmuştur. Şehir 17. yy. başlarında Celali Ayaklanması sırasında isyancıların eline düşmüştür. II. Mahmut’a isyan eden Mısır valisi – Yunanistan Kavala’lı Mehmet Ali Paşa’nın kısa bir zaman hâkimiyetine giren Ankara, tekrar Osmanlıların eline geçmiştir.
Balkan Savaşı sonunda Rumeli vilayetlerinin çoğunun kaybedilmesi, İstanbul Boğazı’nın ele geçirilmesi korkusuyla devlet merkezinin Anadolu içinde başka bir şehre taşınması düşünülmüştür. 27 Aralık 1919, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi” 29 Aralık 1919’da bir tebliğ ile tüm mebus - milletvekilleriyle toplantının Ankara’da yapılacağını duyurmuştur. 23 Nisan 1920 kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'nin merkezi Ankara olarak ilan edilmiştir.
13 Ekim 1923 tarihinde çıkarılan bir kanunla başkent olmuş, çok az sayıda binası olan küçük, yoksul ve çorak, İstiklal Savaşımızın hazırlanıp sevk ve idare edildiği bir merkez olarak Millî Mücadelemizin sembolü haline gelen, zamanla giderek büyümüş; yepyeni, büyük ve modern bir görünüm kazanmış Ankara, 31 Mart 2024 günü, kaçırmaya çalıştığı BİNLERCE mülkleri için ‘’Allahındır’’ diye aklımızla alay etmeye kalkan takiyeci şarlatan rakibinin oylarını ikiye katlayan Mansur Yavaş sayesinde Yeniden, varlığımızın sebebi Ulu önder ATATÜRK izinde, Anka kuşu gibi yeniden küllerinden dirilişi yaşatan bayrama havasına soktu.
Cumhuriyet birikimleri talan – ekonomisi mahvedilmiş ülkede, insanlar artık umutla gülmeye başladı gibi….