Yabancı basında Suriye olaylarının özeti
Mucize gerçekleşti ve tarihte ilk kez Rusya ve İran gibi ülkelerin desteklediği – yarım asırlık rejim, Suriye’de Esad hükümeti sadece 12 günde düştü. TERÖR örgütü HTŞ önderliğinde Muhalifler, ülkeyi 50 yıl boyunca yöneten aileyi devirdi. Bunun merkezinde, HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) adlı isyancı grup ve lideri Ahmed el-Şar, savaşçı adıyla başına ABD tarafından başına $ 10 MİLYON ödül konan – BM gibi Türkiye tarafından TERÖRİST denen Abdul Muhammed El Calani yer alıyordu.
Her nasılsa başta Türkiye olmak üzere Filistiiiin diye bağırırken, İsrail ile çatışan tek devlet olan Suriye 12 günde TERÖRİST - Abdul Muhammed El Calani tarafından ele geçirildi ve ülkenin güneyini İsrail işgal etti. Kendisi şu anda Suriye'deki yeni geçiş hükümeti üzerinde gücünü pekiştiriyor. Ancak ilginç olan, isyancıların Esad rejimini nasıl bu kadar çabuk devirebildiği ? idi.
Dünya TERÖR listesi başında olan HTŞ Bir anda ortaya çıkmadı. Yıllardır, Türkiye’nin desteği ve koruması altında İdlib bölgesinde güçleniyordu ve Türkiye, son isyan harekâtında birçok kişinin düşündüğünden çok daha fazla rol oynadı. Keza Türkiye’nin desteği ve koruması altında Suriye Ulusal Ordusu, HTŞ ile birlikte savaşarak isyancı harekâtta kritik bir rol oynadı. Bu milis grubu Türkiye tarafından kuruldu ve hâlâ Türkiye’nin ana destekçisi olarak eğitim, silah, finansman ve koordinasyon sağlıyor.
Son 17 yıldır ekonomisi yerlerde sürünen Türkiye, nasıl bir macera ise Suriye iç savaşına derinlemesine dâhil olmuş durumda. Kuzeyde Türkiye’nin desteği ve koruması altında Suriye topraklarını kontrol ediyor ve Suriye içinde birçok askeri operasyon gerçekleştirdi. Muhtemelen son yerel seçimlerde hezimete uğrayan, çoğunluk büyükşehir belediyelerin tamamını kaybeden Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, HTŞ’nin son isyan planlarını baştan beri biliyordu ve hatta planladığı bu operasyona izin verdi.
Bu katılımın nedeni, Türkiye’nin bir taraftan İran ve Rusya ile flört ederken, ayrıca ABD ve nüfus oranına göre 22 yıldır en büyük ticaret ortağı desteklediği İsrail ile bir jeopolitik satranç oyunu oynaması. Diğer tüm güçler gibi Erdoğan’ın iktidarda kalabilmesi için mutlaka kullanmak istediği din iman naralarıyla seçim kazanmaya çalışan Türkiye de bölgede nüfuz kazanmak istiyor ve bunun için savaşmaya hazır.
Türkiye’nin sözde dost dediği Rusya ve İran’a nasıl kalleşlik yaptığı ve ABD tarafından başına $ 10 MİLYON ödül konan – BM gibi Türkiye tarafından TERÖRİST denen Abdul Muhammed El Calani ile şu anda Suriye’de neden birlikte olduğunu anlamak için Suriye tarihini bilmek şart.
Göründüğü şekliyle Suriye iç savaşı oldukça karmaşık. Düzinelerce grubun çarpıştığı bir ortamda Türkiye’nin bu savaşa nasıl dâhil olduğunu anlamak için biraz geçmişe bakınca
Hikâye aslında 2002 de başlıyor. Bu dönemde kökten dinci – aşırı dinci söylemleri yüzünden hapis cezası bile alan Erdoğan kendisini BOP – Büyük Orta Doğu projesi kapsamından çeşitli şekilde ve sıklıkla destekleyen – Türkiye’yi bir Orta Doğu Şeriat ülkesi yapmakta ısrarcı batıdan aldığı büyük kredilerle iktidara yükseltti. Ülkenin başbakanı olarak 2010-2011 yıllarında, biryerlerden talimat almış gibi sıklıkla Orta Doğu’da turlar yapıyordu. Bu, değişen bir dış politikanın işaretiydi.
Batı artık kararlıydı ve Erdoğan’ı Orta Doğu’da bir lider olarak konumlandırmak istiyordu, bu önceki dış politikadan radikal bir değişimdi. Batının planladığı Zamanlama tıkırında işliyordu ve Aynı dönemde birçok Arap ülkesinde kargaşa yaşanıyordu; Libya, Mısır, Yemen ve Suriye gibi ülkelerde siyasi ayaklanmalar ve kitlesel gösteriler düzenleniyordu. Bu olaylar, Arap Baharı olarak adlandırıldı. Bunun nedenleri arasında ekonomik sıkıntılar ve siyasi baskı yer alıyordu. Bu hiçte tesadüf olmayan olaylar, Erdoğan’ın turlarıyla tamamen çakıştı ve Türkiye bunu yeni müttefikler kazanmak ve kendini Orta Doğu’da Batı tarafındanda desteklenen demokratik bir alternatif olarak tanıtmak için bir fırsat olarak gördü ve adını Arap Baharı Turu olarak adlandırıldı.
Hemen ardından çok ilginç bir şekilde Arap baharı etkisini göstermeye başladı ve Türkiye’nin 910 kilometrelik sınırı olan Suriye’de birdenbire işler kötüye gitmeye başladı. Babasının ölümünden sonra Londra Doktorluk mesleğini bırakıp ülkesine dönen Esad, özellikle İslami terör guruplarının desteklediği Arap baharı protestolardan korkuyordu ve düzinelerce etnik gurupları bir arada tutabilmek için baskıcı yöntemler kullanmaya başlayınca, Batı tarafından organize edilen – Esad karşıtı muhalefeti aktif olarak destekleyen ilk ülke olarak Türkiye rejim karşıtı guruplar organize direnişlerle 2011’de Suriye iç savaşını başlattı.
Suriye, çok farklılıklar barındıran bir ülkedir. Eski yönetici aile İslam’ın Şii mezhebinin bir kolu Arap Alevisi idi, Arap Alevileri, kendi kültürleri olan bir azınlık ve genellikle Suriye’nin batısında yaşarlar. Ancak ülkenin büyük çoğunluğu Sünni Müslümandır. Kuzeye doğru aynı dini paylaşsalar da Araplardan etnik olarak farklı Türkmenler ve azınlık Kürtler vardır. Ayrıca çoğunluğu Hristiyan olan önemli bir Süryani nüfus da bulunur. Bu farklılıklar nedeniyle, iç savaşta tek bir direniş grubu yoktur.
Savaşta yer alan milislerin çeşitlilik sayısı yüzlerle ifade edilir, her ne kadar kırılgan ittifaklar kursalar da gruplar arasında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bulunur. Bu grup, birçok etnik köken arasında geniş bir desteğe sahip gibi görünüyor. Ayrıca HTŞ gibi İslamcı kafa kesen TERÖR grupları da vardır. Bu gruplar, İslam’ın katı bir yorumunu benimser ve bu, Şii Müslümanlar, ılımlı Sünniler ve diğer gruplarla uyumsuzluk yaratır.
Kuzeyde ise Tıpkı Kuzey Irak’ta yaratılan Kürdistan gibi Suriye’den ayrı azınlık Kürt ayrılıkçı keza Terör listesinde olan YPG gibi grupları içeren Suriye Demokratik Güçleri bulunur. Onların hedefi ise Kuzey Irak gibi ayrı bir Kürt devleti kurmaktır ve bu, diğer Suriye birliği için uğraşan isyancıların hedeflerinden çok farklıdır. Ayrıca yine IŞİD ve El Kaide bağlantılı radikal - cihatçı TERÖRİST gruplar da bulunur.
Esad’ın cephesi daha birlik içinde olsa da, onun da ordusu yerine savaşan birçok milisi vardı. Durumu daha karmaşık hale getiren şey, yabancı ülkelerin bu savaşa dâhil olmasıydı. Bunlardan biri ilk başta Erdoğan’ın çok sıkı fıkı olduğu ‘Kardeşim’ dediği Esad’a karşı düşman bir tavrı olamayan, fakat 2011 Ağustos’unda ABD’nin Esad’ın istifasını talep eden teklifini bile reddeden Türkiye, stratejik nedenlerle Suriye’deki Sünni çoğunluğa hitap etmek istedi ve Erdoğan yaklaşan seçimlerinde malzeme olarak kullanabileceği Esad rejiminin popüler olmayışını bir fırsat olarak gördü.
İç Savaş başladıktan kısa süre sonra Türkiye, Suriye ordusundan ayrılanları kendi topraklarında barındırmaya başladı. Bazıları İsrail menşeeli silahlarla donatılan – Türkiyede SADAT tarafından sıkıca eğitilen bu savaşçılar daha sonra Esad’a karşı büyük muhalif gruplardan biri Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) kurduklarını açıkladılar. Türkiye, bu gruba lojistik destek sağladı ve silah, mühimmat ve taktik ekipman gönderirken BOP planı doğrultusunda ABD ve Körfez ülkeleri de bu desteğe katıldı.
Zamanla ABD, askerlerini bölgeden çekerken yeni gelişmeler doğrultusunda Körfez ülkeleri de ilgilerini kaybetti. Fakat Türkiye ise heryıl $ milyarlar tutarındaki desteğini sürekli bir şekilde sürdürürken, İran ve Rusya, Esad rejimini desteklemeyi seçti. Putin ve diğerleri, Esad’a sempati duymakla kalmadılar; aynı zamanda bölgede stratejik hedefleri vardı. İran, Suriye’yi – Filistin kasabı dediği İsrail’e karşı direniş ekseni için bir merkez ve Orta Doğu’daki gücünün bir uzantısı olarak kullanmak istedi. Putin ise Sovyet döneminden beri Suriye’nin Tartus Limanı’ndaki deniz üssüne özel bir ilgi duyuyordu. Bu üs, Rus donanmasına Akdeniz’e erişim sağlıyor ve NATO tarafından kolayca bloke edilemeyen nadir sıcak su limanlarından biri idi.
Filistin için İsrail’e karşı direnen TEK MÜSLÜMAN DEVLET İran, Suriye’de Esad’a silah ve finansal destek sağlamakla kalmadı; aynı zamanda İran Devrim Muhafızları’na bağlı yaklaşık 28.000 kişilik grupları olan Hizbullah askeri üsleri kurdu ve bunlar Esad rejimiyle birlikte Suriye’yi parçalamaya çalışan guruplarla savaşmaya başladı. Rusya ise Esad rejimine muhalif bölgeleri etkili şekilde bombalayarak destek oldu. Rusya, 2017’de Suriye’ye yeni üsler kurarak askeri operasyonlar başlatırken, ABD’nin ise savaşta farklı bir amacı varmış gibi IŞİD ve diğer terörist örgütlere karşı operasyonlar yürüttüğünü iddia ederek PKK – PYD Terör guruplarını tuhafca Türkiyeye karşı desteklerken, IŞİD’in Suriye ve Irak’ın savaş yorgunu topraklarında büyük ölçüde büyümesine göz yumdu ve Suriye’nin üçte birini kontrol etmesine adeta göz yumdu.
Türkiye ise müttefik – dostu ABD’nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) düşman olarak gördüğünü söylerken, SDG’nin bir parçası olan YPG, 1980’lerden bu yana aktif bir terör örgütü olarak gördüğü Türkiye’nin Güney doğusundaki Kürt bölgelerinde bağımsızlık isteyen PKK’nın bir uzantısı olduğu halde, Türkiye sesini çıkartamadığı – sürekli boyun eğdiği ABD ile arasında çok garip bir duruma neden oldu ve sanki NATO müttefikleri birbirlerine karşı dolaylı olarak savaşıyor gibi göründü.
Türkiye hedefleri, Kürtlerin otonom bir bölge kurmasını engellemek ve Türkiye-Suriye sınırında bir tampon bölge oluşturmak için gerçekleştirdiği – herbiri çok büyük masraflı ilk operasyon 2016-2017 Fırat Kalkanı, sonrası 2018’de Zeytin Dalı, 2019’da Barış Pınarı ve 2020’de Bahar Kalkanı Harekâtları yapsada sınır boyunca tam bir kontrol sağlayamadı. Türkiye için çok önemli İdlib bölgesinde Türkiye TERÖR örgütü HTŞ ile karmaşık bir ilişki geliştirdi. 2019’da Esad’ın TERÖR örgütü HTŞ ile çatışmasında Rusya ve İran destekli büyük bir saldırısına, Türkiye doğrudan müdahale etti ve Bahar Kalkanı Harekâtı’nı başlattı. Bu tuhaf harekât, TERÖR örgütü HTŞ’nin hayatta kalmasını sağlarken olaya tepki gösteren Rusya görüşmeye zorladığı Türkiye ile, 2020 Moskova Anlaşması ile Rusya ve Esad rejimiyle bir ateşkes sağladı.
Ancak 2022’de işler değişti. Rusya, Ukrayna savaşı nedeniyle dikkatini başka yöne çevirdi ve İran, İsrail’in Lübnan’daki operasyonları nedeniyle ciddi darbeler aldı. Bu durum, TERÖR örgütü HTŞ ve Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu’nun isyanı planlamasına olanak tanıdı. 27 Kasım 2024’te başlayan bu isyan, Türkiye’nin her yönüyle desteklediği – yardım ettiği TERÖR örgütü HTŞ liderliğinde hızlı bir şekilde Şam’a kadar ilerledi ve Esad rejimi düştü.