https://www.youtube.com/watch?v=0M5nCWvw5Hc
"Ermenilerin Gözünden Türk Kurtuluş Savaşı"
Boğos Nubar Paşa... 26 Şubat 1919... 1919 yılında "Kafkasya'dan Akdeniz'e, Karadeniz'den Suriye'ye kadar uzanan bir Ermeni devletinin kurulmasının vakti gelmiştir. Bağımsız Ermenistan'ın koruyucusu İtilaf Devletleri ve Birleşmiş Milletler olacaktır" dedi. Ortalama bir Ermeni'nin düşüncesi, Boğos Nubar Paşa'nın çizdiği sınırlar kadar geniş olmasa da günümüz Türkiye'sinin kuzeydoğusını içine alan bağımsız bir Ermenistan devletiydi. Bu, o zamanlar için hayal değil, gerçekleşimesi için gün sayılan bir olaydı. Birçok millet, Osmanlı'dan kopmuştu.
Ermeniler ise özellikle 1850 yılından sonra, her ne kadar örgütlense de bir devlet olarak Osmanlı'dan ayrılamamıştı. Kendilerine birçok ayrıcalık sağlanmıştı. Fakat Ermeniler, o dönemde kendi içinde dahi ayrılma konusunda hemfikir değildi. Fakat milliyetçi Ermeniler, Avrupa'da iyi bir örgüt kurmuş ve Avrupalı siyasileri etkilemeye başlamışlardı. Başta Rusya olmak üzere bazı Avrupa devletleri de milliyetçi Ermenilere mali olarak destek vermekteydi. I. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti ile Ermeni halkının kaderini kesin olarak ayıracak bir savaştı. Ermenilerin oluşturdukları silahlı grup, bu savaşta Osmanlı İmparatorluğu'nun karşısında yer aldı. Yer yer şiddetli çatışmalar yaşandı. Özellikle Van bölgesinde, büyük olaylar çıktı. Ermeni güçleri, öyle bir seviyeye gelmişti ki, şehirleri işgal ediyor ve Çarlık Rusya hakimiyetine girmesini sağlıyordu.
Ermeni Taşnak örgütü lideri Hovhannes, o günler için şöy le diyordu; "1914 sonbaharı başlarında, Osmanlı savaşa henüz girmemiş fakat savaş hazırlıkları içindeyken Ön Kafkasya'da Ermeni gönüllü grupları, büyük bi şevk ve bilhassa şamatayla teşekkül etmeye başlamıştı. 1914 sonbaharında, Ermeni gönüllü grupları kuruldu ve Türklere karşı dövüştüler. Bunun aksi olamazdı zira yaklaşık çeyrek asırdan bu yana Ermeni toplumu, belli ve kaçınılmaz bir psikoloji ile beslenmişti. Bu ve bunun gibi olaylar sebebiyle İttihat ve Terakki Hükümeti, sorunu kökten çözmek için, isyan olan her yerde zorunlu göç yasasının uygulanacağını belirtip en ufak başkaldırıda, hudut bölgelerini güvenlik altına alma adına, bölge insanının hepsini güneye, Suriye'ye doğru TEHCİR - sürgüne yolladı.
Savaş sürecinde isyan eden 2.600 kişi hapse atıldı. Ermeni dernekleri kapatıldı. O dönem Osmanlıda Ticaret ve para, Ermenilerin elindeydi. Bunun önüne geçmek için çalışmalar yapıldı. Böylelikle Osmanlılar açısından Doğu Cephesi, bir nebze de olsa rahatlamıştı. Fakat gün geçmiş, devran dönmüştü. Osmanlı, savaşta mağlup olmuştu. Üstelik Ermeniler, 1915 zorunlu göçünde kendilerine karşı orantısız davranıldığını, mallarının yağma edildiğini, ırklarına kastedildiği tezini, Avrupa'ya kabul ettirmişti.
Bu olay, Osmanlı tarafından ilk yıllarda kesin olarak reddedilmiş olsa da savaşın son zamanlarında ülkenin başında bulunan ve barış anlaşması da onun zamanında imzalanan Osmanlı Sultanı Vahdettin, Ermeni isyanını tuhaf bir şekilde haklı buluyor "Ben olsaydım, böyle talihsiz gelişmeler yaşanmazdı" şeklinde, İngiliz basınına alakasız demeçler veriyordu. Bunlar yaşanırken, İngilizlerin Suriye komutanı Mareşal Alenby diplomatik olarak hoşgörünme adına "Ermeniler, kendi memleketlerine geri gönderilerek arazi ve emlakları, derhal kendilerine iade edilecektir" diyordu. Bu süreçte Ermeniler, özellikle Urfa ve civarına toplandı ve burada İngilizlerin bölgeye girecekleri günü beklediler. Beklenen gün geldiğinde, bağımsızlık hayallerine biraz daha yaklaştıklarının farkındaydılar. Çünkü İngilizler, burada kalıcı olmayacak, bir süre sonra bölgeyi Ermenilere bırakacaklardı. Ermenilerde buna yürekten inanıyorlardı. Hem İngiliz askerler hem Fransız askerler, sokaklarda coşkuyla karşılanmış, dini törenler yapılmştı. Hapishanede bulunan tüm Ermeni suçlular da bu vesileyle özgürlüğüne kavuşmuştu.
İstanbul Osmanlı Hükumeti, işlerin daha kötüye gitmemesi için sadece olayları izlemekle yetinmekteydi. İşgalcileri törenlerle karşılayan Ermeniler olmasına rağmen, özellikle Gaziantep bölgesinde, İngiliz ve Fransızlara asla güvenmeyen ve Türklerle beraber hareket eden Ermeniler de vardı. Azınlık da olsa devlete bağlı olan kişilere, Gaziantep Ermenisi adı verilmişti. Fakat süreç içinde, Ermeni ve Türk gruplar öylesine çatışacaktı ki, devlete bağlı olan Ermeniler, iki taraf için de yok kabul edilecekti. Ermeniler, bağımsızlık için gün sayarken planlı gitmek niyetindeydi. Bunun için, üç ayrı ekip oluşmuştu. Avrupa'da yaşayan Ermeniler (1), Ermenistan Cumhuriyeti temsilcileri (2) ve Ermeni din adamları (3).
Bu üçlü yapıya rağmen önder olarak Boğos Nubar Paşa ismi öne olarak çıkmaktaydı. Nubar Paşa, uzun yıllardır bağımsız Ermenistan için Avrupa ve Amerika'da çalışmalar yapmaktaydı. Babası, Mısır'da başbakanlık yapmıştı. Nubar Paşa, Ermeni ailelere yardım eden, silahlı birlikleri finanse eden fanatik bir Ermeni milliyetçisiydi. Times Gazetesi, 1919 ilk günlerinde Nubar Paşa hakkında "İstanbul'daki Ermeniler Nubar Paşa'yı, takip etmeye hazırlandıkları bir lider olarak görüyorlar." diye yazmıştı. İstanbul'daki Ermeniler, kalıbı önemliydi. Çünkü İstanbul'daki Ermeniler, zengin Ermenilerdi. Savaş sonrası, Paris Barış Konferansı'na iki delege ile katılan Ermeniler, Büyük Ermenistan taleplerini iletmişler fakat özellikle güneyde çıkarları olan İngilizler ve Fransızlar, bu teklifi abartılı bulmuş ve soğuk yaklaşmışlardı.
Ermeniler, bu konferanta iyi polis, kötü polis rolünü oynamış, hedefi büyük tutup alabilecekleri en çok toprağı almaya çalışmışlardı. Neticede, Amerika'nın onayıyla bağımsız bir Ermenistan'ın kurulması için İngiltere, Fransa ve İtalya ile anlaşılmıştı. Fakat asıl mesele, bu karara Osmanlı'nın tepkisinin ne olacağıydı. Çünkü verilmesi planlanan bölgede, çok sayıda Türk nüfusu vardı. Üstelik iki millet, gerek oluşturdukları çeteler, gerekse Osmanlı ordusu ve eğitimli Ermeni güçleri olarak karşılıklı olarak vuruşmuşlardı. Konferansa Osmanlı'yı temsilen katılan Damat Ferit, gayet tuhaf bir şekilde ‘Padişahının emri ile’’ bağımsız Ermenistan'a karşı çıkmamış, bu durum özellikle Ermeni delegeler tarafından şaşkınlık ve mutlulukla karşılanmıştı.
Damat Ferit başkanlığındaki heyet, Ermenilerin bağımsızlığına karşılık olarak Hicaz'ın, Osmanlı'ya bağlı bir muhtariyet olarak kalmasını istemişti. Fakat bu konuda da bir söz alınamamıştı. Ermeni delegeler, İngiltere başbakanı, İngiltere kralı, Fransa başkanı, Yunan başkanı Venizelos ile de görüşmeler yapmıştı. Yunan Başbakan Venizelos, İzmir'e asker çıkarmak için çabalamaktaydı. Planlarda bir amaçta Karadeniz bölgesinde Pontus Devleti kurmaktı. Bu konuda yer yer Ermeniler ile anlaşmazlığa düşsede ortak bir yol bulunmuştu. İki taraf da bölgeden eşit olarak faydalanacaktı. Fakat kurulacak devlet, Rum hakimiyetinde bir Pontus devleti olacaktı.
Özetle iki taraf da Türklerden kurtulmak için belirli imtiyazlar vermeye hazırdı. Konferanstan oldukça mutlu dönen Ermeniler, masa başında aldıkları zaferi sahaya çabucak yansıtmıştı. Ermeni silahlı gruplar, işi sıkı tutmak için kendilerine vaat edilen topraklara girmişlerdi. Ermeni silahlı güçleri, başta Avrupa'daki Ermeni işadamları ve Anadolu'daki ünlü Ermeniler tarafından finanse edilmekteydi. Bu destek, savaş boyunca devam etti. Ermeni güçleri, alınan desteklerle 1915 yılında kendilerine yaptıklarını iddia ettikleri her şeyi, bu sefer misliyle Türk köylülerine yapmaya başladılar.
Asıl hedef, Türkleri göçe tabi tutup ilerleyen zamanlarda gelecek özellikle Amerikan heyetine "buralarda Türk nüfusu yok, buralar bizim topraklarımız" demekti. Fakat İstanbul Hükumeti ve padişahın aksine halk kendi direniş ağını kurmuş, adına da Kuva-yı Milliye demişti. Nubar Paşa, bu süreçte 20'yi aşkın gazeteye röportaj vererek Avrupa ve Amerika kamuoyunu etkilemeye çalışıyordu. Osmanlı Padişahının unuttuğu Türk köylülerin ayaklanması, onu az da olsa endişelendirmişti. Ek olarak, İngiliz delege Lord Derby'nin Lord Curzon'a göndermiş olduğu yazı da Ermeni siyasiler üzerinde soğuk duş etkisi yaratmıştı. Derby "Ermeniler, Van dışında hiçbir yerde çoğunluğu oluşturamamaktadır. Bağos Nubar ve Ahoronian'ın iddiaları zayıftır" diyerek, raporunu şu sözlerle bitirir "Asıl sorun, Ermenistan'ın sınırlarını belirlemede değil, oluşturulması düşünülen Ermenistan içinde, OLMAYAN Ermenileri bulmaktır.
Bu gelişmelerden sonra Amerika'dan bölgeye bir heyet gitmesi ve durumu yerinde görmesi kararlaştırılır. Amerikan General Harbord, Ermeni iddialarını araştırmak üzere bölgeye gitmeye hazırlanırken Ermeni silahlı güçleri, gerek dış ülkelerden Ermeni halkını getirmek gerekse de mevcut yerleşik çoğunluk Türkleri, bölgeden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Ermenilere göre, bu 1915'in bir nevi intikamıdır ve öc alma - İntikam, oldukça kanlı olur. Karın deşme, açılan midenin içinde ateş yakma, göz oyma ve dehşet verici birçok işkence ... ile neticede Başkent İstanbul – Osmanlı padişahının kılını kıpırdatmadığı olaylarda yaklaşık 135.000 Türk, oradan oraya kaçışmaktadır.
Olaylara seyirci kalan Osmanlı Hükumetinin gevşek tavrı sebebiyle, güç kazanan Ermeniler birçok Türk idareci, Ermenilere kötü davrandıkları gerekçesiyle sürgün yemekte yada idam edilirken, Osmanlı padişahının ses çıkartmadığı olaylarda Ermeni planı işlemektedir. Fakat umulmadık bir mucize gerçekleşti - ilk başlarda pek üzerinde durulmasada, Efsanevi Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal adında bir Osmanlı paşası 19 Mayıs 1919’da Samsun'a gelmiş, Osmanlı hükumetine ve olaylara sessiz kalan padişahına karşı çıkarak birtakım girişimlerde bulunmuştur.
Bu hiç beklenmedik durum, Ermeni güçlerini yeni bir paniğe sevk etmiştir. Mustafa Kemal, Osmanlı döneminde hep dışlanmış Anadolu Türk halkı tarafından karşılığı olan bir liderdir. Aslında paniğin bir diğer sebebi ise Mustafa Kemal'in, dağınık milliyetçi güçleri tek bir çatı altında toplamaya başlaması ve Karabekir Paşa ile ortak harekette bulunmasıdır. Karabekir Paşa, Ermeni güçlerine karşı ordusunu hazır tutmaktadır. Avrupa'daki Ermeniler, basın aracılığıyla adeta Türklere karşı topyekün bir saldırıya geçmiş, Büyük Ermenistan'a bu kadar yaklaşmışken artık işin sonunu getirmek istiyorlardı.
Fakat tarihin hiçbir döneminde esareti hazmedememiş Türkler ‘Ya istiklal ya ölüm’ diyerek örgütleniyordu. Türklere karşı ortak bir cephe oluşturmak için Ermenisever batılılarla birlikte, onbinlerce sterlinglik bütçe ile gazetelere "Türk, Avrupa Hristiyanlarına, Suriye'ye, Arabistan'a ve Afrika Müslümanlarına hiçbir şey yapmadı. Yalnız yaptıkları şey, fethettikleri yerleri yıkmaktı. Özellikle Ermeni halkı, 5 seneden bu yana, benzeri görülmemiş elemlere maruz kaldı" kara propoganda yazılarını göndermişlerdi. Bu iddialara karşı, Türklere sempati duyan Fransız ve İtalyan gazeteciler ise tam tersini iddia ediyor, özellikle Maraş bölgesine, Fransız asker kıyafeti giyen 350 kadar Ermeni'nin, camiler başta olmak üzere birçok binaya ve köylü halka saldırdıklarını fotoğraflarla ispatlıyordu.
Amerikalı General Harbord, iddiaları yerinde görmek için bir heyetle bölgeye gitmişti. heyette Türklerin olmasına karşı çıkan Ermenilerin inadına - Milliyetçi Türkler, anlatılanların gerçek olmadığını göstermek amacıyla heyete heran eşlik etmekteydi. General Harbord, secereleriyle olaylara ışık tutacak mezar taşlarını incelemiş, köyleri ziyaret etmiş ve iddia edildiği gibi bölgede Ermeni nüfusunun hiçte fazla olmadığına rastlamıştı.
İddia edildiği gibi, o yıllarda yaşanan toplu bir kıyım da söz konusu değildi. Hatta Türk tarafının inceleme heyetine gösterdiği taze mezarlar ve Ermeniler tarafından yakılan köyler, toplu mezarlar heyeti oldukça etkilemişti. Türk tarafının sunduğu rapora göre, Ermeniler tarafından sadece Doğu Anadolu'da toplamda ‘’113 köy’’ yakılmıştı. Ek olarak, raporda, Ermenilerin göç sırasında Kürtler tarafından zulümler gördüğü de belirtilmişti. Özetle o günlerde, Sovyet Rusya'nın Türkiye'ye yanaşması, Amerika'nın Ermeni argümanlarını YETERSİZ bulması, İngilizlerin oyunuyla İstanbul’dan dışlanmış İtalyanlar gibi Fransızlarında güneydeki direniş sebebiyle silah bırakmayı düşünmesi, Ermeniler için peri masalını kabusa döndürmüştü.
Özellikle Ermenilerin çok güvendiği Fransızların görüşü, o günlerde şöyleydi; Savaştan bıkmış olan Fransız kamuoyu, Anadolu'daki yeni bir maceranın karşısında yer almaya başl amıştı. Fransız Hükumeti de Asya'daki sömürgeleri için örnek olacak bir Türk başkaldırısı karşısında, Türkler ile uzlaşmanın en akılcı politika olacağı kanısındaydı. Mustafa Kemal Paşa ve kendisine katılan Tük komutanlar, özellikle güney bölgelerinden başlayarak Kuva-yı Milliye ve düzenli orduları birleştirmiş ve bu birlikleri harekete geçirmişti. Fransızlar, bu direniş sonrası uzlaşma yolları ararken Ermeniler, bu duruma karşı çıkmaktaydı. Yüzyıllardır, ayaklanma için kendilerini kışkırtan Fransız ve İngilizleri bekliyorlardı. Şimdi her şey yolundayken işler niçin birden tersine dönmüştü ?
Ermeni lider Nubar, Avrupa'yı ayağa kaldırmak için basına "Mustafa Kemal tarafından gerçekleştirilen katliamlar, bir kez daha Kilikya'nın ve Ermeni illerinin herhangi bir bölümünün Türk egemenliği altında kalmasının ne kadar imkansız olduğunu kanıtlamıştır" şeklinde tuhaf demeçler vermekteydi. Lakin özellikle güney bölgelerinde yaşayan Türkler, Kuva-yı Milliye'nin hareketleri sonrası, bir daha aynı acıları yaşamamak için Ermeni güçlerine karşı müthiş bir şevkle mücadele etmiştir.
Hızla, Kuva-yı Milliye'ye ve düzenli orduya katılım bir hayli artmış, Gönüllü Türk halk birlikleri, Maraş'ta ciddi bir savunma oluşturmuştur. Maraş'tan haberler veren Ermeni dini lider Patrik Zevan Efendi, 6 Şubat 1920 tarihinde, Londra'da bulunan Nubar Paşa'ya Maraş hakkında yolladığı bilgilerde "2.180 Ermeni savaşçı katledildi" haberini, Nubar Paşa yabancı ajanslara "Türkler, 70 bin sivili katletti !" diye çarpıtıp asılsız bilgileri basında haber yaptırtmıştı.
Atatürk, Ankara'da milli bir meclis kurmasından sonra Ermeniler, bağımsız bir Ermenistan'dan ziyade, manda bir Ermenistan'a razı olduklarını, İngiltere'ye belirtmişti. Ermeni yetkililer, İngiliz siyasileri etkisi altına alıp Mustafa Kemal'in askerleri ile savaşmaya hazır olduklarını ve onları yenecek güçte olduklarını belirtmişlerdi. Nubar Paşa, "Mustafa Kemal, Ermeni kuvvetleri sayısında ve kalitesinde asker toplayamaz ve Ermeniler, Erzurum'u savunabilir" derken, bir başka Ermeni önde geleni olan Ahoronian ise "Mustafa Kemal kuvvetleri, sanıldığından zayıf ve düzensiz birliklerdir" demişti.
Bu sebeple İngilizler tarafından Ermenilere takviye 42.200 adet ilave silah ve mühimmat verirken bu son yardımdan, aslında İngilizler de pek ümitli değildir. Çünkü doğuda bulunan Kazım Karabekir paşa ordusu, Ermenilere göre daha güçlü olduğu istihbaratına sahip İngilizler, o anda Ermenilerden daha çok, tüm motivasyonunu Egedeki Yunan güçlerine bağlamıştır. Çünkü o günlerde Yunan güçleri, batıda durmaksızın Ankaradaki Türk hükümetine doğru ilerlemektedir.
Yine o günlerde, İstanbul Hükumeti Sevr Anlaşmasını imzalamış, bu anlaşma, zor günler geçiren Ermenileri umutlandırsada, Kemal Paşa ve beraberindekiler, anlaşmayı yok saymıştır. 1918 Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan bu yana, Türklerin elindeki silahların toplanacağı günü bekleyen Ermeniler, İngilizlerden, bu konuda çabuk hareket etmelerini istemişti. Fakat özellikle Doğu Cephesi'nde Karabekir Paşa, silahları trene yükleyip İngilizlere teslim ettikten hemen sonra aynı askerlerin kıyafetlerini değiştirip silah dolu treni soydurmuştu.
Baskınla Trenden silahların alınması, İstanbul – Osmanlı hükümetinin YOK HÜKMÜNDE olduğunu herkese vurgularken, binlerce yıldır Anadoluda kök salmış Türklerden silah almanın kolay olmadığını hem Ermenilere hem İngilizlere gösterirken İngiliz İstanbul Büyükelçiliği ACİL koduyla ‘’ölesiye savaş niyetli Türkler, çok iddialı yeni bir mücadeleye hazırlanmaktadır’’ mesajını Başkent Londra’ya yolladı.
O günlerde Ermeniler, İngilizler tarafından tekrar silahlandırılırken tarihi bir hata daha yapmıştır. Yeni kurulan Sovyet Rusya ile de görüşen Ermeniler, Sovyetlerden de Kemalist orduya karşı destek istemiştir. Fakat Sovyetler, Çar ile yakın akraba olan kraliçe ve İngiltere ile anlaşmış bulunan bir Ermenistan'dan önemli derecede rahatsızdır.
Bu durumu çok iyi değerlendiren Mustafa Kemal Paşa hemen Sovyet Rusya ile görüşmelere başlar ve asırlardır halklarını sömüren Rus çarlığı ve Osmanlı hanedanına karşı güçleri birleştirme adına, Kafkasyada karşılıklı olarak orduları geri çekip başka cephelerde kullanma kararını alırlar ve dünya tarihinin kaderini değiştirirler....
Özetlenirse:
- 1919'da Ermeniler, özellikle Türkiye'nin kuzeydoğusunu kapsayan bağımsız bir Ermenistan kurma umudundaydılar. I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı'ya karşı mücadele eden Ermeni silahlı grupları, özellikle Van bölgesinde önemli çatışmalar yaşadı.
- Ermeni milliyetçileri, Avrupa'da iyi örgütlenmiş ve büyük devletlerin desteğini kazanmaya çalışmışlardı. Paris Barış Konferansı'nda bağımsız Ermenistan taleplerini dile getirdiler, ancak Batılı devletler bu talepleri abartılı buldu.
- Osmanlı Hükümeti, Ermeni isyanlarını zorunlu göç ile bastırmaya çalıştı. Savaş sırasında birçok Ermeni derneği kapatıldı ve isyan eden Ermeniler hapsedildi. Osmanlı Devleti savaşı kaybetse de Ermenilerin bağımsızlık talepleri tam olarak gerçekleşmedi.
- Sovyet Rusya, Ermenistan'ı desteklemek konusunda isteksizdi ve Türkiye'ye yanaşmaya başladı. Ermenilerin beklentilerinin aksine, Fransızlar da Anadolu'da Türklerle uzlaşmanın daha mantıklı olduğunu düşünmeye başladı.
- Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk halkı Kuva-yı Milliye ile örgütlenerek Ermeni güçlerine karşı direnişe geçti. Bu durum, Ermenilerin bağımsızlık planlarını engelledi ve Türk Kurtuluş Savaşı'nın başarıya ulaşmasıyla Ermeniler hedeflerine ulaşamadılar.