İnsan ağaca benzer; ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse o kadar kök salar yere, aşağılara, karanlığa, derinlere, kötülüğe…
Friedrich Nietzsche
İnsan severken de aynıdır, seçerken de. Başkalarında kendisinden ne kadar çok şey görürse o kadar çok sever onları. Seçerken de kendisine en çok benzeyene verir oyunu. Bu yüzden, ülkemizin güncel durumuna bakınca da hiç kimsenin şikayet etmeye hakkı olmamalı sonucu çıkıyor ortaya, zaten etmiyorlar da. Çünkü biz bu kadarını hak edebiliyoruz ancak. Yani, uluslar hak ettikleri şekilde yönetilirler diyerek boynumuzu büküp yola devam etmekten başka seçeneğimiz yok. Hayatın böyle bir acımasız tarafı da var işte…
Çünkü takım tutar gibi parti tutuyoruz ve maç seyreder gibi ülke yönetimini seyrediyoruz. Hep bizim takım kazansın da kim nasıl oynarsa oynasın diyoruz. Oysa o kazandı bu kaybetti meselesi değildir durum. Beka sorunu meka sorunu da hiç değildir mesele. Asıl sorun zeka ve anlamak sorunudur. Artık şunu anlayalım bir an önce..:
Bu millet, zavallı,
Bu millet, gariban ,
Bu millet, uyuşturulmuş,
Bu millet, kendisinden gizlenen gerçeklerle kör, sağır olmuş,
Bu millet, dinini bunlar yüzünden yanlış yaşamış,
Bu millet, ahlaklı,
Bu millet, dürüst,
Bu millet, namuslu,
falan değildir ey insanlar, geçelim bunları...
Bunlar kandırıldıkları için onları yönetenlere oy vermiyorlar. Bunlar kendileri gibi oldukları için o yönetenlere oy veriyorlar...
Bunlar senin sandığın gibi uykuda falan değiller, aksine senden on kat daha fazla uyanıklar. Bunlar sedye ile oy vermeğe giderken sen piknikten kalkıp sandığa gidemiyorsun...
Bu millet, aslında kim biliyor musunuz?
Bu millet, havalimanı taksi durağında çalışan, turisti kazıklayan taksici,
Bu millet, Cuma namazından sonra torunu yaşında kızın götüne bakıp iç çeken tonton amca,
Bu millet, altın günlerinde üst katındaki günahsız öğrenci kıza “eve erkek alıyor, orospular doldu apartmana” diye dedikodu yapan hacı teyze,
Bu millet, tecavüze uğramamak için camdan atlayan kızın gazete haberinin altına “zaten açık kapıymış, ne kaybederdi ki?” yazan türbanlı bacı,
Bu millet, “çaldıysa çaldı, öncekiler çalmadı mı, sonrakiler çalmayacak mı? Bu hiç olmazsa müslüman, diğerleri siyonist köpeklerdi” diyen güvenlik görevlisi, doktor, mühendis, avukat, müteahhit,
Bu millet, ambulansın peşine takılıp üç araç geçmeyi kar sayan trafikteki şoför,
Bu millet, depremde ev kirasını salgında kolonya fiyatını kat kat artıranlar,
Bu millet, ağzından “cahiliye devri”ni düşmeyen ama “kitap okuyunca başıma ağrılar giriyor” diyerek göbeğini kaşıyan adam,
Bu millet, “erkekler birbirini düzüyordu, Allah da Lut kavminin üzerine bela yolladı” diye derste anlatıp, akşam erkek öğrencilerinin üzerine çullanan cemaatçi dernek öğretmeni,
Bu millet, anaları, babaları öldüğünde üzülmeden önce “sana bir daire fazla düştü” diye saç saça, baş başa kavgaya girişen, mahkeme kapılarında birbirini suçlayan mirasyedi insanlar,
Bu millet, Avrupa’da yaşadığı ülkede insan gibi yaşayabilmek için sosyalist partilere oy verip; senin ülkende “bunlar müslüman caaanım” diye “şeriaaat” diye böğüren Almancılar, gurbetçiler,
Bu millet, her ramazan ekrandaki aynı sahtekar “kütük Allah diyordu” dediğinde ağlayanlar,
Bu millet, asgari ücretin altında bir maaşla çalışıp maaşını alınca dövize çevirip döviz yükselince kazanç elde ettiğini zanneden ileri gerizekalılar,
Bu millet, ağzından “Tanrı misafiri”ni düşürmeyip Pippa Bacca’ya tecavüz edip öldürenler,
Bu millet, rutin trafik kontrolünde polise nereli olduğunu sorup en alttan en üste otoriteye biat edip, yaltaklanmaya çalışanlar,
Bu millet, tek bir kitap okumayıp, her konuda fikir sahibi olanlar,
Bu millet, kendisi gibi düşünenden başkasının yaşamasını istemeyenler,
Bu millet, cehaletin hadsizliğinden, salakça izlediği saçma sapan dizilerden veya yarışma programlarından mutlu olanlar...
Evet, bu millet cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın öz oğlunu öldürdüğünü 500 yıl sonra televizyon dizisinden öğrenen bir millettir. Ve bugün dünya liderinin ülkede ne dolaplar çevirdiğini de ancak 500 yıl sonra anlayacaktır…