Bir ülkede yoksulluk varsa onu yazmayan yazar, yazar değil; insan bile olamaz. Yoksulluk insanlığın en aşağılanmış yeridir, en utanç verici yanıdır. İnsanlar yoksul olmamalı...
Yaşar KEMAL
Başlığın konuyla ne alakasının olduğunu sakın sormayın kendinize. Yazı bitince ben kendime soracağım ama bulamayacağım sanki. “Yazdan Önce” başlıklı bir yazıyla yaz tatiline girdiğimiz için sezona başlarken de “Yazdan Sonra” diye atayım başlığı dedim ama tutturamadım galiba. Belki de ara vermek yaramamış, tam anlatamayacağım diye bir kuşku da var içimde…
Bir şeyi tam istediğiniz kıvamda anlatamadığınızı hissettiğiniz zamanlar olur ya bazen. Bu bazen, bazen o kadar çok olur ki, kendinize bile anlatamayan bir kişi durumuna düşersiniz, yani çıkamazsınız işin içinden. Kıssadan hisselere baş vurursunuz, fıkralara omuz vurursunuz, hikayelere, masallara ayak vurursunuz, vurur da vurursunuz. Fıkra mıdır kıssadan hisse midir, hikaye mi masal mı bilmiyorum ama içinde bulunduğumuz durumu sanki en iyi o anlatacak bizlere. İçinde bulunduğumuz durum tam da Türkiye ekonomisinin işinde bulunuyor zaten. Yani bir taşla çok kuş vuracağız…
Zamanın birinde bir köyde çok muhterem bir insan yaşarmış. Oldukça çok sevilen, herkesin akıl hocası dert babası, güvenilip sayılan bilge bir kişiymiş. İyice yaşlanınca genç ve güzel bir kız olan Zeynep’i evlatlık edinerek yanına almış. Adamın servetine göz koyan (zaten adam da ona bırakacaktı) zilli kız sevgilisinden hamile kalıp “bu dede beni hamile bıraktı” yalanını yaymış ortalığa. Bilge adam ne kadar “hayır ben yapmadım yapmam,obeni tanıyorsunuz yıllardır, yapar mıyım hiç öyle bir şey” dese de anlatamamış gerçeği. O saygınlığı yerle bir olmuş, herkes yüzüne tükürür olmuş. Adam, artık bu dünyada yaşamak haram gidip cennette yaşayım bundan sonra, nasılsa yukarıdaki her şeyi biliyor diyerek hayatına son vermiş. Kendinden emin bir şekilde gidip cennetin kapısına dayanmış. “Sen haa..! Yanına aldığı evlatlığı hamile bırakan pis moruk; seni cennete kabul edemeyiz doğru cehenneme” diyerek kapıyı suratına kapatmış görevliler. Onurlu bilge sizin dininizde evlatlık edindiğin kişiyle nikah caizdir savunmasına girip itiraz etmemiş, boynunu bükmüş ve cehennemin yolunu tutmuş. Cehenneme de namı kendinden önce gitmiştir, çok kötü karşılanmış, herkes itip kakmış, yüzüne tükürmüş. Bir kenara çöküp kafasını avuçlarının arasına alıp kara kara düşünürken Cebrail farketmiş onu, yanına gidip derdini sormuş. Başına gelenleri anlatmış ve beni Tanrı ile görüştür diye yalvarmış. İsteği kabul edilmiş ve Tanrı’nın huzuruna çıkartılmış. Tanrı sormuş o anlatmış. Bu sefer Tanrı kafasını avuçlarının arasına alıp kara kara düşünmeğe başlamış. Yaşlı bilge şok olmuş ve biraz hayretle biraz da öfke ile sormuş..:
- Ne düşünüyorsun kara kara. Her şeyi bilmiyor musun yoksa..?
Cevap vermiş Tanrı çaresiz bir yüz ifadesiyle..:
- Bilmesine biliyorum da, binlerce yıldır Meryem orospusunu hamile bırakmadığımı anlatamadım o geri zekalı dangalaklara. Şimdi nasıl anlatayım Zeynep orospusunu senin hamile bırakmadığını...
Ama sizin dünya lideri bir ekonomistiniz var ya, o her şeyi anlatıyor size iki kelime ile. İşine gelince NAS VAR, işine gelmeyince NAH VAR. Siz bakmayın hikayelere masallara kıssadan hisselere…
Biz mi..? Yuvarlanıp gidiyoruz işte. Yoksuluz ama itibarımız var..! O yeter ki uçan saraylarıyla gitsin konan saraylarında sefa sürsün, biz soğan ekmekle yuvarlanıp yaşarız millet bahçelerinde diyen insanların arasında bir şeyler anlatmağa çalışıyoruz hala.
Umut işte…