Bilim düzenlenmiş bilgi bütünüdür, bilgelik ise düzenlenmiş bir yaşam….
Immanuel Kant
Gerçek bilgi birinin cehalet derecesini bilmektir…
Konfüçyüs
İnsanın bilmesi gereken şeyler listesi yapılacak olsa ve o listenin ilk maddesini yazma görevini de bana verseler “haddini bilsin yeter başka hiçbir şey bilmese de olur” yazarım oraya sadece. Buradan bakınca haddini bilen bir kişi olduğumu düşüneceksiniz hemen. Ben de öyle düşünüyorum ama bugün düşüncelerimin dışına çıkacağım, haliyle haddimin de…
Kızmayın sakın haddimi aşacağım diye. Hem öyle iyiliğimden ya da gıcıklığımdan yapmıyorum bunu. Ali okulu mezunu birinin tıp profesörlerine konferans verdiği bir ülkede yaşıyoruz çünkü. Baytarın biri tıp fakültesi dekanlığına atanıyor o ülkede, hayvanat bahçesi müdürü de Tübitak başkanlığına. Yüksek yargı organı mahkemelerinin başkanları da Rize’ye kadar gidip Tayyip Efendi’nin çay bahçesinde çay topluyorlar haliyle. Gel de sakin ol ve dur haddinin içinde hemi. Yok arkadaş, duramayacağım kusuruma bakmayın, hatta lütfen hoş görün de beni. Tıp profesörü olacağım ve uluslararası bir dergiye bir makale yazacağım bugün. Şöyle..:
Pek çok MS hastasının hastalıklarının sebebini, dünyadaki pek çok kültürdeki dini bağlamla doğaüstü nedenlere bağladığını vurgulamak isterim. Bu her ne kadar bilimsel olarak kanıtlanamasa da bazı MS hastalarındaki hastalığın temel sebebinin Allah’tan gelen bir ödül, sınav ya da ceza gibi doğaüstü sebepler olduğuna güçlü bir şekilde inanıyorum…
Beğendiniz mi..?
“Yok, sen bu kadar salak olamazsın” demeyin hemen. Ben yazmadım, şaka yaptım valla. Zaten haddimi ne kadar aşarsam aşayım benden tıp profesörü de olmaz. Ama ülkemizde bu makaleyi yazan bir tıp profesörü var maalesef. Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bilim adamı, akademisyen, öğretim üyesi. Doktor yetiştiriyor adam doktor. Rektörlük de açıklama hapmış eleştirilerin arkasından “hocamız adamın dibidir” diye.
Bir de “küresel ısınma bolluk ve berekettir” diyen bir odun profesörü arkadaşım var Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi’nde. Bana demedi, birinden duysam da inanmazdım ana vizontelede canlı gördüm, kulaklarımla işittim. Rektörlüğe oynuyor herhalde. O kadar ciddi, büyük bir bilim adamı ifadesi vardı ki yüzünde anlatamam. Hakkındaki övgü açıklamasını da YÖK yapacak herhalde. Teamüller öyle gerektiriyor çünkü…
Bu kadar şeyden sonra gel de AKEPE’nin İBB başkan adayına şaşır. Adamın market poşetine zam yapılmamasını öyle bir açıklaması var ki sanki Mars’ta milyonlarca ton altın bulmuş. Uzatmayalım, altınları Mars’ta bırakıp İstanbul’a gelelim biz. Adayın hayalinde nasıl bir İstanbul var? İstanbul’u depreme dayanıklı bir şehir yapacakmış. İmar affının mucidi o değilmiş, onunki imar barışıymış. Orman yangınlarında da yangın söndürme uçağına gerek yokmuş, iman kuvvetiyle üfleyerek söndürülebilinirmiş yangınlar. Hiç şaşırmıyorum, siz de şaşırmayın. Su sıkıntısını yağmur duasıyla çözeceğine inanan bir belediye başkanı da görmüştü İstanbul aynı partiden. Bu da deprem duasıyla halledecek işi prosedüre göre. Şeçim propaganda sürecinde “market poşetindeki başarımı İstanbul belediye başkanlığı görevimde de tekrarlayacağım” dediğini duyarsam ona da hiç şaşırmayacağım siz de şaşırmayın…
UNESCO’nun ayakkabıyla bile girilmemeli dediği Salda Gölü’ne dozerle giren adam(lar)dan İstanbul’a hayır geleceğine inanan insanlarla aynı sandıkta oy kullanacak olmak…
Utandım valla, devam edemiyorum. Yani işimiz gerçekten Allah’a kalmış. Allahım sen İstanbul’u bu gerici cahillerden koru n’olur. Türkiye’yi de…