Herkes her şeyden sorumludur...                                        Tolstoy Eğer iddia edildiği gibi hepsi aynı kalemle yazıldıysa elbette aralarında ufak tefek çelişkilerin haricinde büyük farklılıklar olmamalıyıdı. Gerçekten de çok benzer tarafları var. "Gözleri var görmezler kulakları var işitmezler" tekerlemesi İncil'de de bir çok yerde aynen geçiyor. Namaz yok ama oruç Kur'an'dan çok. Hikayeler çok benziyor, bazen tıpatıp aynı. Sonuçta Nasıralı İsa'nın kitabından çok kopya çekmiş Mekkeli Muhammet bu kesin. Ya da inananların deyimiyle, Hz. İsa'nın kulağına fısıldadıklarını Hz. Muhammet'in kulağına da fısıldamış Tanrı... Peygamberlerin mucizeleri diye inananlara dayatılan masallarda İsa Muhammet'ten çok daha fazla hünerli.  Mesela bir savaşta bir askerinin çıkıp yere düşen gözünü Muhammet yerden avucunun içine alıp tükürükle sıvazlayıp dua ederek yerine koyup eskisinden daha iyi görmesini sağlıyor ya, İsa bu kadar uğraşmıyor. Göze "geç yerine" demesi yeterli oluyor. Doğuştan kör, sakat, felçli, cüzzamlı ne varsa bütün hastaları bir emirle iyileştirebiliyor. "Sen Tanrı'nın oğlusun, sana iman ediyorum" demek şartıyla ama... İsa'nın tek zorlandığı konu ise cin çıkarma meselesi. O kadar çok cinli var ki yetişemiyor adam. Çünkü onlarda cinler sadece kadınların içine girmiyor. İsa yetişemeyince cin çıkarmak hünerini 12 elçisine de öğretiyor. Teknik olarak sadece bir fark var onlarla müslümanların cin çıkarma yolları arasında. Onlar tecavüz etmiyorlar. Yani sadece dua ile çıkartıyorlar cinleri ve cinleri çıkartırken yerine başka bir şey sokmuyorlar... Kur'an'ın büyük iddiası da yok İncil'de. Hani müslümanların iddiasına göre Kur'an'ın ve Muhammet'in geleceği İncil'de müjdelenmişti ya, yok öyle bir şey. Ama  benzer bir iddia var. Öyle ya Muhammet bunu kitabına nasıl sokacaktı başka türlü. Hani dedik ya Muhammet İsa'dan çok kopya çekmiş diye. Bunu aynen almamış kitabına tabii ki. İsa'nın uydurmasını kendine uyarlamış. İncil'in bir çok yerinde Tanrı şöyle diyor İsa'ya göre: "Davut size söylemedi mi ki 'İsa gelecek, ben onun çarıklarını bağlamağa bile layık değilim'..." Bir tanrının yeni peygamberi huzurunda önceki peygamberini bu kadar aşağılamış olması sadece bana garip gelmiyor umarım... Davut'un geleceğini de Musa müjdelemişmiş..! İçlerinde işi en zor olan Musa'ymış lan..! Onun geleceğini kimse müjdelememiş. Kopya çekebileceği bir kitap da yokmuş. Garibim tırnaklarıyla kazıyarak peygamber olmuş... Kısaca Kur'an İncil'e göre çok mantıklı ve çağımıza çok daha yakın bir kitap. Ama incil''e inanaların hepsinin inandıklarına güvenip onu ana dillerinde okumalarının karşısında bizde Kur'an'ın Türkçe okunmasının yasak olması da bir o kadar mantıksızlık. Belki de givenmiyoruz inandıklarımıza, kim bilir... Başlıktaki soruya yanıt verirsek Kur'an'ın ana dilimizde okunmasının neden engellendiğine de yanıt vermiş oluruz diye düşünüyorum. İncil'i ana dilimde okudum ve Tanrı'nın böyle bir kitap yazmış olabileceğine hiç mi hiç inanmadım...  Anlaşılacağı üzere dünyanın ve insanlığın kurtuluşunun tek bir yolu var. Dünyanın ve insanlığın başına gelen en büyük felaketler olan dinlerden kurtulmak. Yani savaşsız sömürüsüz ve özgür bir dünyada yaşamanın tek yolu dinsiz bir dünyada yaşamaktan geçiyor. Hani iki kitapta da var ya "gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler"; aslınsa bunu dindarları tanımlarken söylemiş olmalı Tanrı. Yoksa fanatik müslüman ülkelerden canlarını ceplerine koyup milyonda bir umut için niye dinsiz ülkelere kaçmak ister o müslümanlar başka türlü açıklanamaz... Sonuç okarak, kutsal denen kitaplarda anlatıldığı gibi ikinci ve sonsuz bir hayat Tanrı’nın birinci hayatınızı sorgulayıp yargılamasından sonra başlayacaksa eğer; Tanrı size ne kadar namaz kıldığınızı, ne kadar oruç tuttuğunuzu, kaç kere Mekke’ye gittinizi, hangi kiliseye bağlı olduğunuzu sormayacak.  “Bana niye ALLAH demedin de TANRI dedin” diye hiç kızmayacak. “Ben size o kadar ömür verdim, o kadar hayvan, o kadar ağaç, o kadar dere deniz ve gökyüzü. Ve hepinize çok fazlasıyla yetecek kadar nimet verdim. Bunlar yok edilirken ve insanlar açlıktan ölürken siz hangi Tanrı’ya ibadet ediyordunuz? O ömrü insanlara ne anlatarak tükettiniz?” diye soracak... Ben, dilim döndüğü kadar anlatarak sorumluluğumu yerine getirdim diyeceğim Tolstoy Amca...