Devrimi düşlüyorsan ona göre yaşarsın. Yürüyüşün farklı olur. Bakkala, manava başka türlü davranırsın. Bunun için sana kimse puan yazmaz tabii; ama anlarlar. Orada birisi farklı yürüyordur…
Kazım Koyuncu
Sürgün yıllarında İsveç’i mesken tutmuş olsa da bütün Avrupa’yı defalarca dolaşarak geçirmişti o yılları. 16 Haziran 1975 tarihli mektubunda Stockholm’den şöyle yazmıştı dostu Erdal Öz’e..:
Yalnız, bana öyle geliyor ki, Türkiyeli sanatçıların bir zayıf yanı var. Kesinlikle yenmemiz gereken bir yan. Olayların ağırlığını ve keskinliğini çok fazla duyuyoruz, çok ciddi şekilde yaralanıyoruz. Bu ister istemez yaptığımız işlere geçiyor. Yazarken, çalarken, çizerken, anlatırken hıçkırıklarımızı tutamıyoruz. Ve insanlara “Bu vahşet ne biçim bir vahşet, siz de duyun siz de kıvranın..!” diyoruz. Bu duygu yaptığımız işlerde de yakınma etkisi doğuruyor, ya da aynı şeyin ters yönde uzantısı olan “moralist” bir tutumu gerektiriyor. Sanıyorum ki Türkiye’de yazacak konu çok da, konuları ortaya koyacak biçim zor bulunuyor…
Türkiye’nin yaşayan aydınlık yüzü, UNESCO’nun “korunması gereken, zamanımızın en önemli entelektüellerinden birisi” olarak tanımladığı Zülfü Livaneli’nin ifadesindeki gizli öznelerin içinde ben yokum, olamam da. Belki de bu yüzden benim işim daha da zor. Hem de çok daha zor. Eksiklerim ve hatalarım için şimdiden engin hoşgörü limanınıza sığınıyorum…
Evet konu çok, üstelik hepsi de çok acı ama nasıl anlatacağız işte. 1979 Afganistan’ından başlayarak günümüz özgür Suriye’sine kadar geleceğiz. Yalnız bu yolculuğa başlamadan şunda bir anlaşalım önce. Kimse komünizm propagandası yaptığımı düşünmesin. Öyle bir derdim de yok. Ayrıca öyle anlaşılacaksa eğer bundan gocunacağımı da sanmayın. Hatta gurur duyacağımdan da emin olabilirsiniz. Başlıyoruz..:
24 Aralık 1979 Pazartesi sabahı Leonid Brejnev liderliğindeki Rusya Afganistan’a girdiğinde bugün İsrail’e karşı kılını kıpırdatmayan biz dahil bütün İslam ülkeleri ayağa kalkmıştı. Onları ayağa kaldıran da Yahudi Lobisi’nin yönettiği Katil Amerika ve diğer emperyalist ülkelerdi. Yaklaşık on yıl süren savaşlar sadece Rusların yenilgisiyle sonuçlanmamış, büyük prestij kaybeden SSCB de tarihin sayfalarına dağılmıştı. Sonra ABD işgal etti Afganistan’ı, biz de asker gönderdik tabii. Ondan sonra da ABD’nin işgal ettiği her yere asker gönderdik zaten, bugün de Suriye’ye gönderdiğimiz gibi. ABD’nin demokrasi götürüp talan ettiği Tunus Libya Mısır Irak Suriye gibi ülkelerde halkların durumu ortada, uzatmıyoruz…
Bir dönem Rusların egemenliğindeki ülkelere bakarsak durum çok daha farklıdır. Hepsinde aynı şeyleri görecek kadar zaman geçirmedim ama az çok hepsi aynı ve rahat. Üç eski Varşova Paktı ülkesinden kendi gözlemlerimi aktaracağım izninizle. Bu satırları bugün dünyada azınlıkların en rahat yaşadığı ülke olan Romanya’dan yazıyorum. Bir referandum yapılsa ve 40 yaş altı oy kullanmasa büyük bir çoğunluğu eskiye dönmek için evet oyu kullanır. Aynı referandumu komşumuz Gürcistan’da yaparsak orada evet oranı daha yüksek çıkar. Polonya’da referandum yapmayalım gelin havaalanından bir otobüse binip kısa bir şehir turu attıktan sonra otelimize gidelim. Güzel bir kız bir şeyler anlatırken onu dinlemem sadece ona bakarım. Ona bakarken gözüm uzaklardaki görkemli bir binaya takılmıştı. O bina (Sala Kongre ve Kültür Merkezi) yan tarafımızdan geriye doğru giderken bütün otobüs ona bakıyorduk. “Bu bina Rusların Polonya halkına armağanıdır” diyordu Polonyalı güzel rehberimiz. Şimdi gelin bizim de onayımızla Amerika’nın demokrasi götürdüğü bütün ülkeleri gezelim. Bir tanesinde bir kişi haklarında buna benzer güzel olumlu bir cümle kurabilir mi, kurar mı..?
Gelin şimdi de Suriye’den kendimize bakalım…:
Kendi zavallılıklarını saldırıyla örten tuhaf insanların ülkesine dönmüş durumdayız. Hadi yandaş yalakaları geçelim, ülkenin resmi haber kanalına bir bakın Allah aşkına. Özellikle son bir haftadan berisine. Bu ne rezilliktir, bu ne kepazeliktir, bu ne ahlaksızlıktır, bu ne şerefsizliktir. Sanki Türk Ordusu Malazgirt’ten yeni girmiş Anadolu’ya. Neyin zaferini kutluyorsunuz Allah aşkına..? Cesaret madalyasını boynunuzda taşıdığınız İsrail’e uşaklık etmeyi niye zafer diye yutturmaya uğraşıyorsunuz? Hem niye o kadar götünüzü yırtıyorsunuz ki, zaten yutmaya hazır bir kitleye sesleniyorsunuz. Gerçeği görüp yutmayanlar zaten vatan haini ve işbirlikçi sizin gözünüzde. Ne kadar uğraşsanız da onlar yutmayacak zaten. Tarih onların haklı olduğunu yazacak, sizin de şerefsiz olduğunuzu ama onu karıştırmıyoruz şimdi. Zaten ondan da utanmayacaksınız ya. "Kardeşimiz Esad bizi kandırdı, Rabbimiz de milletimiz de bizi affetsin" der çıkarsınız işin içinden. Utanacak değilsiniz ya..!