İnsanlığın asıl sorunu bilgisizlik değil anlamsızlıktır. Sadece öğrenmek için okuyanlar bu anlamsızlığı derinleştirmekten başka hiçbir şey yapmıyorlar bence. Bu bence herkesçe olana kadar da insanlık asıl sorununu çözemeyecektir...
Filozof Davudof
Yaz boyunca hep onu düşündüm. O neydi diye sormuyorsunuz hiç..! Olsun, sorulmayan soruları yanıtlamayı da seviyorıum ben. O yaşamaktı. Peki yaşamak neydi o zaman? Ya da insanlar niye yaşardı..?
Hangi yoldan düşünürsem düşüneyim hep aynı yere gittim. Nereye mi? Niye düşünüyorsun sonucuna. Sonuçta yaşamak insanın kendi seçimi değildi ki; sonra ‘sana ne dedim’ kendime yani. Aynı ağaç gibi, ya da timsah gibi doğup büyüyüp ölüyoruz işte; hepsi bu kadar. Ve bunları yaparken de hiçbir şeyi kendimiz seçemiyoruz. Ne doğduğumuz yeri, ne genlerimizi aldığımız insanları, ne eşey hücresi kromozomlarımızı, ne huyumuzu suyumuzu, ne boyumuzu posumuzu, ne de dayılarımızı. Dayı olmayınca da hiçbir şey olmuyor zaten bizim ülkemizde. Niye böyle sorular soruyorsun ki, sorma, yaşa gitsin diyesi geliyor insanın. O zaman gelin soruları değiştirelim. İnsan yaşarken ne yapar..? İnsan ne ile yaşar..?
İnsan yaşarken bir sürü şey yapar, herkes kendi yaptıklarnı okusun; insan ne ile yaşar sorusuna geçelim. İnsan ne ile yaşar sorusuna ben sadece iki şey yazabiliyorum ancak. Bir, insan bilgi ile yaşar. İki, insan anlam ile yaşar. Anlam konusunda bir şeyler yazacak kadar anlamlı bulmuyorum kendimi henüz. Umarım ileride bir gün yazabilecek kadar anlam katabilirim kendime ve hayata da bir şeyler yazabilirim. Bence bilgi konusunda bir şeyler yazacak kadar bilgili sayın beni de uzun sürmesin bu ön sevişme. Başlayalım...
Bilgi sahibi olmanın iki ana yolu vardır. Okuyarak öğrenebilirsiniz ya da istemeseniz bile hayat söke(!) söke(!) öğretir size. Ben hayattan öğrenmenin daha kalıcı olduğuna inananların yanında durdum hep. Öyle sokar ki kafanıza kazık gibi, asla çıkartıp atamazsınız. Zaten çoğunu yediğiniz kazıklardan öğrenmişsiniz, hiç mümkün our mu unutmak. Ama çoğu zaman geç kalır hayat. Keşke daha erken öğretseydi dersiniz. Böyle dememek için çok okumalısınız işte. Mesela susayınca su içmeyi öğretir hayat. Oysa su susayınca içilmesi gereken bir şey değildir. Susamamak için içilmesi gereken bir şeydir o. Yani susuz bırakılan bir arabanın motoruna araba su kaynattıktan sonra su koymağa benzer susayınca su içmek. Bunu bilmek için sadece yaşamak yetmez işte, biraz da okumak gerekir. Biraz çok ama...
Bir duvara toslayınca da ne yapmanız gerektiğini öğretir hayat size. Ama okursanız o duvara toslamadan da öğrenebilirsiniz yapmanız gerekenleri. Duvarın örülmesini engelleyemezsiniz belki ama en azından örülürken görürsünüz. Ve kimlerin neden ördüğünü de...
Kurtla kuzuyu öldürüp, çobanıyla yiyip sahibiyle ağlayan insanların ülkesine dönüşmemiz işte hep bu yüzdendir. Duvar örülürken seyredip, hatta bırakın seyretmeyi harcına su taşıyıp sonra ona toslayınca cıyaklıyoruz kuyruğuna basılan kediler gibi. Oysa kendimiz basıyoruz kendi kuyruğumuza. Evet, görüyoruz biliyoruz ama anlamıyoruz işte.
Çünkü okumuyoruz...
Bazen sonucu okuyucuya bırakmak güzeldir...