Bakma kılavuzuna,
bir evin bir sokakta nasıl durduğuna bakarak,
bir sokağın bir kentte nasıl durduğuna bakarak,
bir kentin bir ülkede nasıl durduğuna bakarak bakılır…
Nevzat ÇELİK
Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla anlayabiliriz. Yaşamdaki asıl trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır...
Platon
Bir ada kendi tepesinden değil, karşısındaki adanın tepesinden seyredilir en güzel…
Filozof Davudof
Hiç tanımadığım ve birbirlerini de hiç tanımayan bu üç kişiyi nerede nasıl buluşturabileceğim konusunda hiçbir fikrim yok aslında, ama gelin bir yolculuğa çıkartalım onları. Belki yolları kesişir bir kavşakta…
Trabzon’da yaşadığım zamanlar dışarıdan Trabzon’a gelip bizi eleştirenlere hiç tahammül edemezdim, sinir olurdum hatta. Bir akşam Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nin lokalinde rakı masasındaki sohbetin sonlarına doğru “bu şehrin bu hale düşmesine nasıl izin verdiniz” diyen şehrimizin en ünlü sanatçısını “bu kent için ne yaptın sen, sokaklarında tek başına dolaştın mı hiç..! Bedava bir kere konser verdin mi..! 5 yıldızlı otellerde konserler verip de gelip bize devrimcilik taslama” diyerek fırçalamaya başladım. Giderek dozu artırıp hakaretler yağdıracaktım ki yanımda oturan ve şimdi hayatta olmayan en uzun soluklu dostum Gazeteciler Cemiyeti Başkanı sevgili Ahmet Şefik bacağımı sıkarak morarttı ve ben de uzatmadım daha fazla. Epey zaman sonra ben de dışarıdan gelmeyenlerin yanına gittim ve İstanbul’dan bakmaya başladım Trabzon’a. Her Trabzon’a gidişimde de bu olayı anlatırım Trabzon’daki arkadaşlarıma. Evet, uzaktan o kadar açık ve net görünüyor ki ve o kadar çok haklıydılar ki onlar. Ama yıllarca dışarıdan gelenlere söven biri olarak kendime sövmemek için gördüklerimi anlatamıyorum bir türlü. Ve o kadar acı veriyor ki bu durum…
Şimdi İstanbul’un da dışına çıktım. Bir kente değil bir ülkeye bakıyorum karşısındaki adanın tepesinden artık…
Bütün sorunları çözülebilecek, kendi yağıyla kavrulabilirse kendisine fazlasıyla yetebilecek bir ülke aslında. Para yok, kazanılır. Adalet yok, mülkün temelinde aranır bulunur. Özgürlük yok, her gün savaşarak yeniden kazanılır. Yani her şeyin bir yolu var ama o yol bu yazıdan geçmiyor işte. Ben sadece bir yolu olmalı hatta var diyorum. Ya o yolu bulun ya da yoldan çekilin diyorum…
Ama bir sorunumuz var ki çözümü hiç de kolay değil. En az üç nesilin doğru yetiştirilmesi gerekiyor. Yani Türkiye’nin en büyük sorunundan bahsediyorum. O sorunun kendisi Türkiye Aydınlarının bizatihi kendileridir…
Hiç bir zaman televizyonlarda gazetelerde görmediğiniz gerçek aydınlardan söz etmiyorum ama. Yaşar Kemal’i, Vedat Türkali’yi, Can Yücel’i görür müydünüz hiç..? Ya da Ara Güler’i..! Pardon yaa..! O zaten afedersin Ermeniydi dimi? Ne işi vardı Türkün vizontelesinde..!
Yani istakoz partileri düzlenleyip Türkiye’nin gündemini belirleyen, aydınlıktan korkan kuşum aydınlardan bahsediyorum. Anadolu’yu bilmeyen, İstanbul’a kar yağmadan Yüksekova’ya, Doğubeyazıt’a, Uludere’ye yağan karı görmeyen, Anadolu halkının neler çektiğini hiç umursamayan kral soytarılarından söz ediyorum yani…
Uzatmadan bir cümle ile bu soytarıları tanımlayıp sonucu sizlere bırakacağım izninizle…
Sonuçta Türkiye aydını Doğan medyasındaki CNN’de Selahattin Demirtaş ile türkü söyleyen Ahmet Hakan’la tüpçü medyasındaki CNN’de Uğur Işılak ile türkü söyleyen Ahmet Hakan arasındaki fark kadardır…
Aradaki farkı bulmak için hangisinden hangisini çıkartacağınıza da siz karar verin artık…
Sevgiyle dostlukla ve aydınlıkla kalın…