Eğer hak haksızlıktan yüce,
Sevgi nefretten üstün,
Aydınlık karanlıktan güçlüyse,
Çaresi yok usta Biz kazanacağız..!
Nazım Hikmet
Her ne kadar gerici siyasal iktidarın baskıları ve yalaka yandaş basının ilgisizliği yüzünden sönük gibi geçeceği beklense de Cumhuriyet’in 100. yılını coşkuyla kutlama etkinliklerine devam ediyor hala Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları. Kendini 100 yaşında görmeyi hayal etmek bile bu kadar heyecanlandırmıyor bir insanı. Gerçekten çok müthiş bir duygu. Yaşatanlara minnetle şükranla sonsuz saygılar…
Peki hiç kötü tarafı yok muydu bu hikayenin. Vardı elbette. Tek kötü tarafı 100 yılın son 21 yılının Türkiye Cumhuriyeti’ne “şahsım devleti” diyen bir tek adamla geçmesiydi. İkinci 100 yılın da ne kadarının onunla geçeceği belli değil…
21 yılın ilk yılları İmam Hatip okulları açmakla geçti. Ülkeyi tek başına yöneten adam da bütün konuşmalarına “ya Allah bismillah” diyerek başladı o yıllarda. Sonra “dindar bir nesil yetiştireceğiz” diyerek imam hatip hikayeleri anlattı yıllarca. Kendi torunları Amerika’da doğup İngiliz-Amerikan kolejlerinde okuyordu ama “itibardan tasarruf olmaz” diyerek geçiyoruz bu faslı…
Bu imam hatip okullarının iyi bir tarafı da oldu aslında. Hesapsız ve yarını göremeyen akılsız baskıları yüzünden dinden uzak bir gençlik yetişiyor artık. Tayyip Erdoğan da artık imam hatip mimam katip demiyor daha. Pişman oldum veya kandırıldım da diyemiyor ama baltayı taşa vurduğunu da biliyor. Peki aklı sarmıyor muydu sonucun böyle olacağını, sarıyordu elbette. Peki niye o zaman bile bile bu sonuca göz yumdu. Çünkü, o zaman eğitimsiz cahil seçmenlerini bir arada tutmanın başka bir yolu yoktu; eğitimli cahillerini de. Ve Türkiye diye bir derdi de olmadı hiçbir zaman. Sadece gelecek seçimleri düşündü ve her seçimde onun bir yolunu da buldu. Geçici şeyleri geçip kalıcı Cumhuriyet’e ve 100. yıl kutlamalarına dönelim…
Evet bütün olumsuzluklara ve engellemelere rağmen coşkuyla kutlanıyor 100. yıl, sanki sadece kutlamaları bile yüzyıl daha sürecek gibi. Ama kerhen kutlayanlar da var aramızda, sanki bir gün bitecek ve halifelik geri gelecekmiş gibi. Niye mi aynı coşkuyla kutlamıyoruz hepimiz. Gelin biraz şeytanın avukatlığını yapalım hep birlikte…
Geri kalmış bir din-tarım toplumundan hemen bir sanayi toplumu yaratmağa çalışmak yanlış değildi belki ama o kadar acil bir durum değildi ve o kadar da hızlı olmamalıydı. Bu hatadan dolayı da zaten başarılı olamadı. 600 yıl kendilerini kul zannettikleri için açıkça kul muamelesi yapılan insanlara “efendiler” diye hitap etmek yanlıştı, “yurttaşlarım” diye hitap etmek de. Yani eşeğe kravat takmak gibi bir şeydi ve bunun da hiç alemi yoktu..!
Arkasında önemli aydınların bulunduğu Avrupa’nın uyanışı olan 300 yıllık Rönesans Hareketleri bizim ülkemizde yalnız bir adam tarafından 15 yıla sığdırıldı. Yavaş ve özümseyerek olmalıydı her şey ama biz 20 yıl sonra da çok partili demokrasiye geçelim dedik. Dememeliydik işte. En az 12 Eylül 1980’e kadar tek parti ile gelmeliydik…
Uzatmayalım. Evet hatalar yaptık belki ama hatalarımız bile doğruydu. Her şeye rağmen biz kazanacağız ve Cumhuriyet sonsuza kadar yaşayacak. Çünkü dediği her şey çıktı ve bunu da öyle demişti…